II. Mahmud'un huzuruna çıkartılan zürafa
1453 İstanbul Kültür Sanat Dergisi'nin yeni sayısında, Sultan II. Mahmud'u güldüren zürafa hikayesine yer verildi. Neredeyse tüm İstanbul'u günlerce meşgul eden ve eğlendiren ilginç olay Osmanlı Sarayı'nın gündelik yaşamı ile ilgili dikkat çekici anekdotlar içeriyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-07-27 17:11:19
1453 İstanbul Kültür Sanat Dergisi, 1823-24 yıllarında, Habeşistan'da yakalanan ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından dönemin padişahı II. Mahmud'a hediye olarak gönderilen zürafanın ilginç ve bir o kadar da eğlenceli hikayesini, “Mısır Vilayeti'nden Dersaadet'e Bir Zürafa Hikayesi'' başlıklı makaleyle sayfalarına taşıdı.
Araştırmacı-yazar Yusuf Çağlar'ın dergi için kaleme aldığı makale, saray eşrafı ile beraber neredeyse tüm İstanbul'u günlerce meşgul eden ve eğlendiren ilginç olay Osmanlı Sarayı'nın gündelik yaşamı ile ilgili dikkat çekici anekdotlar içeriyor.
Habeşistan'da yakalanan Zürafa İstanbul'a gönderiliyor
Çağlar'ın, tarih otoritelerince, Osmanlı saray hayatının günlüğü olarak kabul edilen Hızır İlyas Efendi'ye ait ''Letaif-i Enderun'' adlı eserden yararlanarak yazdığı makaleye göre, Habeşistan'da yakalanan bir zürafa, Mısır'dan deniz yoluyla İstanbul'a gönderilir.
Meraklılar, İstanbul'da bir benzeri bulunmayan bu hayvanı görmek için can atmaktadırlar. Zürafayı iskelede kalabalık bir topluluk karşılar.
Zürafa, ciddi tartışmalara yol açar
Enderun ağaları, tantanalı bir biçimde padişahın huzuruna çıkartılan zürafayı seyretmek üzere Beşiktaş sahilindeki Çinili Meydan'da toplanırlar.
Zürafayı şaşkın gözlerle seyretmekte, bir yandan da Allah'ın kudretine şaşmaktadırlar. Başı öküze, boynu deveye, gövdesi ise kaplana benzeyen bu ”beygir”in kimliği, ağalar arasında ciddi tartışmalara yol açmıştır.
Dergide, makale şöyle devam ediyor:
“İlyas Efendi, Letaif-i Enderun'da zürafanın gelişini öyle ballandıra ballandıra anlatır ki, konu ile ilgili olanlar, 'Zürafanın İstanbul'a gelişi bir hükümdarın memlekete gelişinden çok daha ehemmiyetliydi' yorumunu yaparlar.
Zürafa, padişahın 27 Kasım günü buyurduğu fermanla görücüye çıkar.
Hayvanın, ağaçların yapraklarını yiyişi hayranlıkla izlenirken, Habeş Ahmet Ağa, hazırladığı senaryoyu başlatmak üzere bağırır:
'Zürafa müteyemmen (uğurlu) ve mübarek bir hayvan olup onu eliyle tutarak, bir kere gezdiren Müslüman, yeryüzünde hiçbir zarar ve ziyan görmez.'
Kim bu hayvanı gezdirirse cennete gidecektir
Sonra da hayvandan çok korkan Abdi Bey'e doğru bakarak şunları söyler: 'Haydi, Müslüman olan gelsin, zürafayı şöyle bir gezdirelim. Kim bu hayvanı gezdirirse cennete gidecektir.'
Padişahın 'memuldür-cesaretlidir' sözü üzerine kendini eller üstünde bulan Abdi Bey, zürafanın üstüne oturtulur.
Abdi Bey'in yalvarmalarından, yakarmalarından korkan zavallı hayvan, huysuzlanarak İshakiye Köşkü'ne doğru koşmaya başlar.
Bu sırada Abdi Bey'in padişaha seslenişi duyulur: 'Ahret hakkını helal eyle efendimiz. İlk menzilimiz ecel beşiğidir. İşte bindim gidiyorum. Elveda.'
Büyük bir olasılıkla 'Bindim bir alamete, gidiyorum kıyamete' sözü zürafa sırtındaki Abdi Bey tarafından söylenmiştir.''
Haber Ara