Söyleşi: Gönül Yonar
“Sanatla şiddetten uzaklaşırsınız ve şiddetten uzaklaşınca kendinizi daha iyi ifade edersiniz. Bugün Kürt meselesi diye bir durumdan dolayı insanlarımız ölüyor. İnsan ölümü hiçbir haklı gerekçeye dayandırılamaz. Bütün bu yargıları ve önyargıları sanatla aşma imkanınız varken neden şiddeti devam ettiresiniz ki. Eğer sanata rağmen şiddet devam ediyorsa bunun arkasında bir takım farklı oluşumları aramak gerekir. İnsan şiddetten ancak sanat ile uzaklaşır.”
Bir İstanbul Hatırası özelinde Ahmet Ümit'le; Türkiye'deki fantastik yazın dünyasını, romanlarındaki gizli sandıkları, yazarken yaşadığı ruh halini, mevcut edebiyat kanonunun içe kapanık yapısını ve yazın dünyasının 'açılım'a imkan veren yüzünü konuştuk.
Romanlarınızın arka katmanlarında bir tarihçi, antropolog, dil bilimci ya da kültür elçisi var. Kuru bir polisiye yok. Arka katmanlara bu kişileri ya da bilgi sandıklarını neden koyuyorsunuz?
İnsanlar bir polisiye kurgu roman okusunlar ama aynı zamanda da nerede yaşadıklarını, nasıl bir hazinenin üzerinde oturduklarını fark etsinler istiyorum. Tarihi bilgi vermemin nedeni budur. Biz köklü bir geleneğin çocuklarıyız. Bunun farkında olmamız ve bu malzemeleri edebiyatımıza taşımamız orda bunları yansıtmamız gerekir.
Yazarken bu polisiye ruhu hissediyor musunuz? Adrenaliniz yükseliyor mu mesela?
Kesinlikle evet. Adrenalin olmadan olmaz. Yaşadıklarımın yazdıklarıma etki ettiğinden bahsetmiştim. Yazmaya başlayınca, kaçmaca kovalamaca gizemli durumlar iz sürmek takip filan bazen James Bond filmlerini aratmayan sahneler yazdığımı görüyorum. Yazarken adrenalimin yükseldiğini kesinlikle hissediyorum.
Neden polisiye? Özel bir nedeni var mı?
Polisiye yazmaya ben karar vermedim. Benim hayatım polisiye bir hayattır. Yoğun kavgalar çatışmalar döneminin 78 kuşağının adamıyım ben. Neredeyse 15 yıl yoğun bir çatışma dönemi yaşadım. Yazmaya karar verdiğim zaman bir arkadaşım ‘sen polisiye yaz!’ dedi. Gerçekten de haklıymış ben polisiye yazmak için kolları sıvayınca bunu anladım. Şu anda bu alanda yazdığımı için çok iyi etmişim diyorum.
Edebiyatla hayatınız birleşti yani…
Evet tam da öyle oldu. Kenan Evren’in bu memlekete yaptığı en büyük iyilik benim herhalde; tek iyilik. 12 Eylül döneminden bir edebi türde romancı çıkmış oldu.
Sizce kitaplarınız sinema filmi olarak korku sineması kategorisine mi dahil edilmeli?
Benim kitaplarımı gerilim-tarihi roman olarak isimlendirmek daha doğru olur. Sis ve Gece romanım uyarlandığında onun sonuçlarından memnun kalmıştım. Şimdi de böyle bir teklif var. Bundan mutluluk duyarım. Çünkü bir başka sanat alanını sinemayı edebiyatımla desteklemiş olurum. Bu konuda ‘uyarlama' noktasında tedirgin değilim. Çünkü benim kitaplarım orada duruyor. Sinema filmi ise yeni bir yorumdur. Kötü bir uyarlama romana zarar vermez. İyi bir uyarlama ise sinemanın başarısıdır. Yani her iki durumda da kitap kaybetmiyor.
Romanlarınızda hep katili arayıp duruyoruz. Ama çoğu zaman bulduğumuz kişi katil çıkmıyor.
Ben katili kitaba başlamadan bilirim. Kurgularım mimari bir yapı gibidir, kurarım ve ona göre hareket ederim. Yoksa ev biter ama mesela tuvalet dışarıda kalır. Hep bir plan var.
Türk toplumu olarak romancı mıyız? Ya da izlediklerine okuduklarına inanan bir toplum muyuz?
Evet romancıyız. Bu bizi okuduklarımızın gerçek olduğuna inanmaya iten bir unsuru da beraberinde getiriyor. Onun için yazarları her zaman yazdıkları ile ilişkilendirmişizdir. Türklerin kökeninde masallar ve destanlar vardır. Biz şiiri İran’dan Fars kültüründen öğrendik. Roman ve tiyatro ise Batı’dan gelerek bizim edebiyatımızla bütünleşti. Ama asıl olarak bizim kökenimizde masallar ve destanlar vardır. Anadolu ise hepsini kuşatır. Kürtlerin Ermenilerin mitolojileri İran’ın şiiri ve Batı’nın roman ve tiyatrosu hepsini harmanladık.
Roman okuma tarzımız hala çok gerçekçi yani, her okuduğuna inanan bir halkız...
Evet, biraz böyle bir durum var. Ama genel olarak bizdeki okur, Amerika, Avrupa hatta İran’la kıyaslandığında düşük kalıyor. Biz hep Batı’ya örnekveriyoruz. Ama İran’da bile bizdekinden daha fazla okur var. Mesela İstanbul Hatırası yüz bin bastı. Halbuki yetmiş milyonluk bir ülkede bir milyon satması lazım. Bu tablo çok parlak değil. Bu ülkenin insanının kitapla ilişkisi çok iyi değil ne yazık ki.
Bunu neye bağlıyorsunuz?
Çok nedeni var elbette. Ama 12 Eylül dönemi çok etkiledi. Kitap adeta düşman olarak gösterildi. İnsanlar kitap okumaktan korkar hale geldi. 12 Eylül’de terörist diye çıkarıp gösterdikleri insanlarla birlikte kitapları sergilediler. Sen silahı sergileyebilirsin, bombayı sergileyebilirsin ama kitabı terörist diye yaftaladığın bir kişinin ya da grubun yanında sergileyemezsin. Kitap bir düşüncedir. Fikrine katılmayabilirsin ama ondan korkman için hiçbir neden yok.
Bu korku Doğu’ya özgü bir durum mudur?
Doğu’ya özgü değil. Evet, Doğu’nun özgür düşünce konusunda sorunları olabilir ama Doğu’ya baktığımızda kitaba çok büyük saygının hürmetin olduğunu görüyoruz. Bu korku bence askeri yönetimlerin ve despotluğun korkusudur.
Şiir az okunuyor. Öldü diyenler var. Siz şiire eğilimin az olmasını neye bağlıyorsunuz?
Hızlı hayat tarzı romantizmi öldürmüştür. En basitinden Batı müziğine bakın, tempolu bir ritim var ve altta lirik bir romantizm varlığından söz edemeyiz. İnsanlar hayatın hızına uygun bir ses ve ritim duymak istiyorlar. Hayat o kadar hızlandı ki bu hız insanları kendi duygularından uzaklaştırıyor. Doğadan kültürden ve her türlü sakinlikten uzaklaştırıyorlar.
Edebiyatımızda kapalı bir alan var, Kürt edebiyatı. Çok kıymetli Kürt yazarlar da mevcut. Ama görünmüyor ve bilinmiyor. Siyasal Kürt açılımı bir edebi açılımı da beraberinde getirebilir mi?
Çok önemli bir konuya parmak bastınız. Kürt edebiyatının mutlaka gelişmesi lazım. Çünkü sanat bizi şiddetten uzaklaştıran en önemli olgudur. Sanatla şiddetten uzaklaşırsınız ve şiddetten uzaklaşınca kendinizi daha iyi ifade edersiniz. Bugün Kürt meselesi diye bir durumdan dolayı insanlarımız ölüyor. İnsan ölümü hiçbir haklı gerekçeye dayandırılamaz. Bütün bu yargıları ve önyargıları sanatla aşma imkanınız varken neden şiddeti devam ettiresiniz ki. Eğer sanata rağmen şiddet devam ediyorsa bunun arkasında bir takım farklı oluşumları aramak gerekir. Sanat insanı ehlileştirir, rafine eder, şiddeti önler. Bu ülkede yaşayan bütün halkların en az Türk edebiyatı kadar iyi edebiyatları var. Ve en az Türk edebiyatı kadar tanınması tanıtılması gerekir. Çünkü burası bir kavimler bahçesi. Bu topraklar bu açılımı destekleyen bir ruha sahip zaten.
Kendinizi postmodern edebiyat içinde mi değerlendiriyorsunuz?
Hayır. Çünkü postmodern edebiyat, gerçekten uzak bir edebiyattır. Edebiyatın içinde bir akımdır zaten ama edebiyatın dünyayı değiştirme ve insanı iyileştirme yönünü törpülemiştir. Evet romanlarımda belki postmodernin bazı kurallarını uyguluyorum, mesela metinlerarası ilişki ama ben her zaman gerçekçi edebiyatı savunuyorum. Çünkü edebiyatın dünyayı ve insanı değiştirebileceğine inanıyorum. Edebiyat ezilmiş, kaybedilmiş insanın yanında yer almalıdır. Onlar bazen Müslümanlar, bazen Yahudiler, bazen Kürtler Marksistler ya da Romanlar olabilir. Edebiyatın ahlakı budur.
O zaman postmodern edebiyat fildişi kulesindeki yazarların ürettiği bir edebi akım...
Böyle diyebiliriz. Yazarların özgürlük anlayışları farklı. Bazı postmodern yazarlar özgürlükleri kendileri için yaşıyorlar. Ben evimde çırılçıplak dolaşırım ya da herkesle seks yaparım bu benim özgürlüğümdür anlayışı ile hareket ediyorlar. Düşük bir özgürlük anlayışı bu. Benim anladığım özgürlük bu değil. Hem edebiyat hem de yaşam için özgürlükler böyle algılandığı zaman işin içine karşıdakinin reddetme ya da kabul etme hakkı girmiyor. Postmodern akım, yapısı gereği bir özgürlük sunuyor ama her şeyin insanda başlayıp insanda bittiği düşüncesini ıskalıyor. Bu akımın çelişkisi ve problemi toplumsal bir kurtuluş önermemesidir. Ama bunun yanında yapı ve anlatı olarak edebiyata yepyeni olanaklar katmıştır.
Mitolojilere çok açık bir edebiyatımız var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet. Edebiyat bugün başlamadı. Bu toprakların edebiyatı mitoloji kökenlidir. Bizim masallarımız destanlarımız edebiyata önemli kaynaklar sağlıyor. Bu konuda zengin bir geçmişimiz var. Yavaş yavaş bunlar değerlendirilmeye çalışılıyor, yeterli değil ama zamanla olacak.
Mitolojik unsurların yoğunlukta olduğu fantastik roman furyası var şimdilerde. Mitolojik malzemeler çok hoyratça mı kullanılıyor bu yapıtlarda. Bu tür hakkında ne düşünüyorsunuz?
Doğrudur, böyle bir yoğunluk var. Yeni çıkan kitapların büyük bir çoğunluğu fantastik popüler romanlar. Bizdeki örneklere baktığımızda ustalaşmanın zamanla olacağını umut ediyorum çünkü şimdi piyasadaki fantastik eser veren gençlerin öncü olduğuna inanıyorum. Bu gençler çok samimiler ve bu tür şeylerde samimiyet çok önemlidir. Doğu mitolojisinin bu konuda çok zengin olduğunu söyleyebiliriz. Yerli fantastik eser yazan yazarların bu birikimi iyi bilmeleri gerekir. Yoksa ortaya çıkan eserler Batı'yı taklitten öteye gitmez.
Şimdikiler çok mu amatör?
Yok hayır. Hiç amatör olarak görmüyorum. Fantastik edebiyat Türkiye’de yeni başlıyor ama amatör diyemeyeceğim. Bir başlangıç çok önemliydi ve bunu bu gençler başarıyorlar. Bunlar öncü çocuklar. Ustalaşmanın zamanla olacağını söylememin nedeni şu: Eserler yazıldıkça zamanla kötüler elenecek ve geriye iyiler kalacak, eleştirmenler bunları görecektir ve edebiyat tarihine geçecek kült eserler hak ettikleri yeri alacaklardır. Ama bunun için biraz daha zaman ihtiyacımız var. Çünkü fantastik edebiyat Türkiye'de yeni yeni keşfediliyor.
Kaynak: okudumyazdim.net
Kitapla ilgili teknik bilgileri ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz.