Ahmet Altan'ın 4 Kasım 2010 tarihli Taraf gazetesindeki "CHP" başlıklı enfes yazısından bir bölüm:
"2010 yılında 'Atatürk ilke ve inkılaplarına' bağlı bir parti Türkiye'de hayatiyetini sürdürebilir mi? / Bence, kendini 'Atatürk ilkeleriyle' tarif eden hiçbir partinin yaşama şansı yok. / Bir kere, Atatürk'ün bir ilkesi yok. / Daha doğrusu tek bir ilkesi var, 'demokrasisiz' bir ortamda ülkeyi yönetme gücünü elinde tutmak. / Onun dışında, Atatürk'ün 'tersini' söylemediği bir sözüne, tersine davranmadığı bir eylemine kolay kolay rastlayamazsınız. / Kendi iktidarına odaklanmış, fevkalade pragmatist bir liderdi Atatürk..."
Altan'ın bu satırlarını okurken, 6 yıl önce yazdığım bir yazıyı hatırladım.
"Mustafa Kemal, Mustafa Kemal'e karşı!" diye bir yazı...
Yeri gelmişken biraz kısaltarak yeniden 'tedavüle' sokmak isterim:
Farklı durumlarda –hatta bazen aynı durumda- birbiriyle yüzde yüz çelişen tavırlar almış bir siyasetçiyi ideolog olarak kabul edemeyiz. Pragmatizm başlı başına bir ideolojiyse, tamam. Değilse, Kemalizm de ideoloji değildir. Mustafa Kemal'in filanca tavrını, icraatını, inkılâbını benimsediğinizi söyleyebilirsiniz, ama kendi kendinizle çelişmeyi göze almadan "Ben Kemalist'im" diyemezsiniz.
Nedir Kemalizm? Zincire vurulan Halife-i Rûy-ı Zemin Hazretlerinin imdadına koşmak mı, halifeliği kaldırmak mı?... Din ve devletin ayrılığını öngören laiklik mi, din işlerinin devlet eliyle yürütülmesi mi?... Kemalizm'i laik bir ideoloji olarak görüyorsanız, Reis-i Cumhur Mustafa Kemal'in Elmalılı Hamdi Yazır'a Kur'an tefsiri yazdırmasını ve devlete bağlı bir diyanet işleri başkanlığı kurdurmasını nasıl izah ediyorsunuz?
Mustafa Kemal'in her hal ve hareketini örnek almaya kalkarsanız hiçbir işin içinden çıkamazsınız. Harf inkılabı yapıp Arap alfabesinin yerine Latin alfabesini koyan Mustafa Kemal, bu inkılabına rağmen Arap alfabesini kullanmakta ısrar etmişti. Radyolarda Türk müziğinin çalınmasını yasaklayan ve millete mütemadiyen Batı müziği dinleten Mustafa Kemal, Türk müziğinden hiç şaşmamıştı. Millete Frenkler gibi davranmayı telkin eden Mustafa Kemal, Polonyalı bir dostunu "Bırak şu Frenk hafifliğini" diye azarlamıştı. "Mustafa Kemal'in yolu"nu tesbit etmek için teoriye mi yoksa pratiğe mi bakacağız?
"Kemalizm, teoridir. Mustafa Kemal'in dediklerini yapalım, yaptıklarını yapmayalım" mı diyeceğiz? İyi de, Mustafa Kemal'in kendisi bile "Kemalist" olamamışsa biz nasıl olalım?
Bir görüşe göre 'Mustafa Kemal ne yaptıysa Anadolu topraklarını kaybetmeyelim diye yaptı; yeri geldi Batı'ya meydan okudu, yeri geldi Batı'ya taviz verdi; tavırları çelişkili de olsa aynı amaca matuftu, dolayısıyla bir tutarlılıktan söz edilebilir.' Meseleye bu zaviyeden bakıldığında, Kemalizmin pragmatizmden başka bir şey ifade etmediği, bir ideoloji veya doktrin olmadığı, Anadolu topraklarını korumaya matuf konjonktürel manevralardan meydana geldiği, hatta konjonktüre göre manevra yapmayı 'ilkeleştirdiği' görülecektir.
Öyle ise, "Mustafa Kemal'in yolu"nu takip edenler, yeri ve zamanı geldiğinde –ki çoktan gelmiştir-, "Ülkemizin selameti için Mustafa Kemal'i aşmalıyız" diyebilmelidirler. (Gerçek Hayat, 7 Mayıs 2004)
Kaynak: Hakan Albayrak / Yeni Şafak