Eski Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Doç. Dr. Osman Can, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararını 'yargılamaya müdahale' olarak niteledi. Yargıtay'ın Mehmet Haberal'ın davasına bakan hakim ve savcılar üzerinde baskı unsuru oluşturduğunu dile getiren Can, "Bu karar 'siz niye tahliye etmiyorsunuz?' anlamına gelen bir karardır. Tahliye yetkisine sahip hakimlerin bu kararlarına müdahale edilmiştir. Son tahlilde yürütülen bir davaya müdahaledir. Anayasanın 138. maddesine göre açıkça hukuka aykırı bir karardır.
Yüksek yargı üyelerinin Türkiye'deki ve dünyadaki değişimi algılayamadıklarını söyleyen Can şöyle konuştu: "Dünya bir değişim geçiriyor. Hukuk sisteminde geleneksel yaklaşımlar terk ediliyor. Türkiye daha evrensel bir hukuk sistemine doğru gidiyor. Fakat Yargıtay üyelerinin bu değişimden haberdar olmadıkları anlaşılıyor. Halen eski sistemin devam ettiğini ve kendi ideolojilerini hukuk adı altında tüm topluma dayatabileceklerini zannediyorlar. Bu şekilde davranmaları şunu da gösteriyor; bütünüyle meşruiyetlerini kaybediyorlar ancak kaybettiklerinin farkında değiller. Bu kararın hakimler ve savcılar üzerinde bir baskı unsuru oluşturabileceğini zannetmiyorum. Karar, hakim ve savcıları yıldırma eylemlerinin anayasaya aykırı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yeni HSYK'nın önündeki en büyük engel Yargıtay ve Danıştay'dır."
REŞAT PETEK: "KARAR HUKUKİ DAYANAKTAN YOKSUNDUR"
Emekli Başsavcı Reşat Petek, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirtti. Petek, "Ceza Muhakemesi Kanunu'nda hakim ve savcıların görevleriyle ilgili yaptığı işlemlerde sorumlu oldukları belirtilir. Hakim ve savcıların bu sorumluluklarına binaen mağdur olanların devlet aleyhine dava açabilecekleri ifade edilir. Söz konusu bu davada devlet aleyhine değil doğrudan doğruya hakimler aleyhine bir tazminat davası açılmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu davayı kabul ederek hakimler hakkında tazminata hükmetmişti. Bu kararın hukuk genel kurulundan döneceği hukuk çevreleri tarafından dile getiriliyordu. Türk Medeni Kanunu'nda tazminatla ilgili hükümlerde; hakim ve savcıların da elbette hesap verebilirlik ilkesi çerçevesinde görevlerinden dolayı başkalarına zarar vermişse dava açılabilmeli. Ama görevi kötüye kullanıp kullanmama konusu ceza hukuku uzmanlığını gerektiren bir konudur. Bu konuda hakim veya savcı hakkında bir ceza soruşturması ve kovuşturması yapılmadan, görevini kötüye kullandığına dair iddia sübuta ermeden bu konuyu Yargıtay'daki ilgili hukuk hakimlerinin tazminata hükmetmesini anlamak mümkün değil." diye konuştu.
2009 yılı Kasım ayında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun verdiği bir kararı hatırlatarak şöyle konuştu: "Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009 yılındaki bu kararında, kürsü hakimleriyle Yargıtay üyelerini birbirinden ayırdı. 'Yargıtay üyeleri hakkında bir tazminat davası açılırsa önce ceza soruşturması yapılıp mahkum olmaları gerekir ki tazminat kararı verilebilsin.' şeklinde bir karardı bu. Eğer Yargıtay'ın kendi üyeleri hakkında verdiği bu karar doğru ise o zaman kürsü hakimleri hakkında ciddi bir ayrımcılık yapılarak hem de devlet aleyhine açılması gereken bir davayı hakimler aleyhine açılmış oluyor. Dolayısıyla kara anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu'na aykırıdır."