Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla, Şanlıurfa ve Suruç'ta iki ayrı konferansa katıldı. AK Parti Suruç İlçe Teşkilatı'nın organize ettiği 'Nasıl Bir Anayasa' adlı bir konferans ve HADER'in düzenlediği 'Türkiye Demokrasisinin Bugünü ve Geleceği' konulu konferanslarda yeni anayasanın oluşacağı zeminler konuşuldu. Konferanslara konuşmacı olarak Prof. Dr. Atilla Yayla, Prof. Dr. Ömer Çaha ve Doç. Dr. Tanel Yıldırım katıldı.
Harran Adalet ve Hukuk Derneği ile Ak Parti Suruç teşkilatının davetlisi olarak Şanlıurfa'ya gelen Atilla Yayla yeni oluşacak anayasa için yol haritasını çizdi. Prof. Dr. Atilla Yayla, Türkiye'de asıl ve meşru bir iktidar olduğunu ileri sürdü. Bu çift başlılığın temel dayanağı olan mevcut anayasanın ıslah olmadığını ifade etti. Devlet yönetimini anlatan Prof. Yayla, ülkede normal bir sürece girmek için bürokratın zayıflaması gerektiğini belirterek şöyle konuştu: "Yönetimimizde bürokrat ve politikacılar arasında iktidar çekişmesi var. Bu ayrışma 1950'den beri devam ediyor. Çünkü Türkiye'de bürokratlar kendini hancı, politikacıları ise yolcu olarak gören bir anlayışa sahipler. Normal şartlarda bürokratlar politikacılardan emir alırlar. Bürokratlar halka hesap veren bir konumda değiller, ama politikacılar hesap vermek zorundalar. Bu nedenle iktidarın da politikacılarda olması gerekir. Normal sürece girmek için bürokratların zayıflaması lazım."
Referandumun politikacıları biraz etkin kıldığını, ancak hala birinci kuvvet olmadığını savunan Yayla, Cumhuriyet resepsiyonuna katılmayan askeri üniformalıları örnek gösterdi.
"DİL VE DİN TEMEL HAKTIR"
Konferansta yüksek ölçüde anadilde eğitim soruları ile karşılaştığını ifade eden Atilla Yayla yeni oluşacak anayasada bireysel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması gerektiğini dile getirdi.
Dil ve dinin lütuf olmadığını dile getiren Yayla, bu iki kavramın temel hak olduğunu ifade etti. Yayla, liberal devletlerde okulların olmadığını vurgularken, okulların sivil toplum kuruluşlarına devredilmesi gerektiğini savundu. Afrika'da 11 dil olmasına rağmen bölünmediğini anımsatan Yayla, şu şekilde konuştu: "Yeni anayasa hazırlarken mutlaka bireysel hak ve özgürlükler teminat altına alınmalı. Zaten anayasalarda bireysel hak ve özgürlükler yoksa ona anayasa demek bile yanlış. Yeni anayasa yapılırken din ve dile önemle yer verilmeli. Çünkü din ve dil temel haktır, lütuf değildir. Bu çerçevede yapılan bir anayasa herkesi mutlu eder ve birlikte yaşamanın anlamı olur. Liberalizmde devletin okulları olmaz. Çünkü çok farklı dillere mensup vatandaşın olabilir. Bu yüzden okullar STK'lara devredilmeli. STK'ların kontrolündeki ve devletin denetimindeki okul talebe uygun dilde eğitim verebilmeli. Birden çok dilde eğitim bölünme getirmez daha çok birleştirme temellerini sağlamlaştırır. Türkiye'de Kürtler çok büyük bir nüfusa sahiptir. Kürtçe eğitim dili olması Kürtlerin kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Fıtri olarak bu böyledir. Hindistan'da çok dilli eğitim var. Güney Afrika'da 11 dilde eğitim var. Ama onlar bölünmüyor. Karşı çıkmayla, inkâr etmeyle sorun çözülmüyor. Sorun kafalardaki balyaların çözülmesinde."
"DEMOKRASİ SİHİRLİ BİR ANAHTAR GİBİ GÖRÜNÜYOR"
Prof. Dr. Ömer Çaha ise askeri vesayetin ülkede sürekli etkili olduğunu kabul etmek gerektiğini dile getirdi. Demokrasinin sihirli bir anahtar olmadığını anlatan Çaha, anayasanın değişmesi ile hemen bütün taşların yerine oturacağı anlamını çıkarmamak gerektiğini belirtti. Yüksek beklentiye girmenin yanlış olduğunu ifade eden Çaha, yüksek beklentinin büyük hayal kırıklığına neden olabileceğini dile getirdi.
Türkiye'de demokrasi, liberal demokrasinin varlığını kabul etmenin doğru olmadığını da ileri süren Çaha, Türk demokrasisinde seçilmişlerden hesap sorma şansının olmadığını belirtti. Yeni anayasa hazırlanırken her şeyin ve herkesten hesap sorulabilmesi gerektiğinin altını çizen Çuha aksi takdirde askeri diktadan kurtulma şansının olmadığını dile getirdi. Yeni anayasanın 100-200 yıla hitap etmesi için her kesimin anayasa oluşumunda dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Çaha, yeni anayasanın hazırlanmasında uzun vadeli olabilmesi için Alevilerin, Kürtlerin, bürokrasinin, sivil toplum kuruluşlarının, başörtüsü sorunu yaşayanların, bütün partilerin ve cemaatlerin görüşlerine yer verilmesi gerektiğini savundu.
Türkiye'de siyaset yapmanın tehlikeli bir iş olduğunu anlatan Çaha sözlerini şu şekilde tamamladı: "Demokrasiler, sorunları kendiliğinden çözecek sihirli bir kutu değil. Demokrasinin bize sağlayacağı farklılıklarımızı birbirimizi boğazlamadan düzenlemek. Türkiye'de siyaset yapmak tehlikeli bir iş. Demokrasi özü itibariyle centilmenliktir. Türkiye'de belli bir ahlak kurallarının adalet sisteminde horlandığı kesin. Türkiye'de otoriter kesim bazılarını ezebiliyor. Kendi sorunlarımızla uğraşırken yakınımızdakilerin sorunlarını göremiyoruz. Dindar kesimin ezildiğini görüyoruz. AK Parti, üzerinden askeri vesayetin kalktığını dikkate almalı ve çok daha dikkatli davranmalı. Türkiye'de demokrasi var, liberal demokrasi var demek doğru olmaz diye düşünüyorum."
Demokrasiye geçişin 1950 seçimleri olduğunu dile getiren Harran Adalet ve hukuk Derneği (HADER) Başkanı Osman Kayısı, o dönemde demokrasiye geçişte sağlanan başarının 27 Mayıs darbesi ile TSK gibi kurumların yönetime doğrudan müdahale etme imkanı doğurduğunu ve müdahaleyi bir hak gibi gösterdiği vurgusunu yaptı. 61 Anayasası'yla gelen sistemin 82 Anayasası'yla güçlendirildiğini dile getiren Kayısı, kurulan bu sistemle iktidar görünüşte seçilmiş siyasilerin elinde olsa da gerçek iktidarın bürokratların elinde olduğunu kaydetti. Askeri vesayet sistemi oluşturulurken iki önemli ayak olarak yargı bürokrasisi ve akademik bürokrasinin öngörüldüğünü kaydeden Kayısı konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Toplumda yaşanan sapmalar, yargı yoluyla engellenirken, üniversitelere resmi ideoloji çerçevesinde yeni nesiller yetiştirme görevi verilmiştir. Basının da önemli görev üstlendiği bu sistem, bugün itibariyle sürdürülemez hale gelmiştir. Üniversitelerdeki akademik kadrolarda, farklı dünya görüşlerine sahip kişilerin ortaya çıkması, yargı içerisinde demokrasi ve hukuk adına eleştirel bakış açısını taşıyan meslek mensuplarının bulunması, özellikle de medyada tek sesliliğin bozulmasıyla, dönüşüm süreci büyük bir ivme kazanmıştır."
AK Parti Suruç İlçe Başkanı İzzettin Aslan ise konferansta eğitimdeki aksaklıkları dile getirdi. Aslan, yetkili mercilerin Suriye sınırındaki Mürşitpınar kapısının açılması için çalışmalarına hız vermesi gerektiğini söyledi.
Konuşmaların ardından konuşmacılara çeşitli hediye ve plaketler verildi. Kırmızı ve siyah renklerden oluşan iki puşi hediye edilen konuşmacılar daha sonra Suriye sınırına giderek Mürşitpınar sınır kapısını gezdi.