Yaşadığı sakatlıklar nedeniyle bir türlü performansını sahaya yansıtamamaktan şikâyetçi olan ve geçen ay bir kez daha bıçak altına yatan Özer Hurmacı'nın, yetenekleri o derece üst düzeyde ki, A Millî Takım teknik ekibinin gözünden de kaçmıyor. Orta sahanın her bölgesinde forma giyebilecek kadar hünerli olsa da belli bir mevkide oynamanın kendisini geliştirmek açısından daha faydalı olacağını düşünüyor.
Performansımın yüzde 50'sini Fenerbahçe'de göstermiş değilim. Bu da geçirdiğim ameliyatlardan kaynaklandı. Bir futbolcu ikili mücadeleye girerken, "Acaba omzumda ağrı olacak mı?" diye düşünürse ya da depar atarken ayağına bıçak saplanıyor gibi olursa, tabii ki verimi düşer.
Futbol Federasyonu Basın Departmanı'nın hazırladığı TamSaha Dergisi'ne verdiği röportajda, Özer Hurmacı'nın açıklamalarının detayları şöyle;
Fenerbahçe'deki oyun tarzım daha özverili olmayı gerektiriyor. Ankaraspor'da arkadaşlarım benim yerime koşup, mücadele ediyordu. Böylelikle ben daha diri kalıyor ve topları daha etkili kullanabiliyordum. Ama Fenerbahçe'de bunu her zaman gerçekleştirmek mümkün değil.
Aykut Hocanın yüzüne baktığın zaman dürüst olduğunu anlıyorsun. Ancak bazen ona bakarken veya hoca konuşurken ben bile korkuyorum. Teknik adamlığına gelirsek, bizden ayağa pas yapmamızı, oyunu rakip sahaya yıkmamızı ve yeteneklerimizi orada bir araya getirip oynamamızı istiyor.
Bazen kendime "Bir yerimi bilsem, orayı bellesem" diyorum. Sonuçta her pozisyon ayrı bir konsantrasyon gerektiriyor. Arkanda ve yanında oynayan futbolcuya göre kendini ayarlaman gerek. Sağ ve sol bekte kim varsa ona göre pozisyon almak durumundayım.
Eğer yedeksem, o gün oynayacak arkadaşlarımı soyunma odasında en iyi şekilde motive ederim. Ben iyi bir takım oyuncusuyum. Hiçbir zaman, "Niye bu arkadaşımın yerine oynamıyorum" demem. Yedek kaldığım zaman üzülürüm ama bunu kimseye yansıtmam.
Alex'i ayrı bir yere koymalıyız. Ayağıma 20 dakika top gelmediği zaman sabırsızlanır ve oyundan soğurum. Ama o ayağına uzun süre top değmese bile ilk dokunuşunda gol atabiliyor. İş disiplinini ve yaptığı kaptanlığı çok beğeniyorum. İnşallah ben de onun gibi bir kaptan olabilirim.
Gözlerim sürekli Zidane ve Ronaldo'daydı. Hangi hareketleri yaparlar, nasıl daha rahat adam eksiltirler diye merakla izlerdim. Bunları önce antrenmanlarda, sonra da maçlarda denemeye başladım. Şu an ağırlığımı takımda tam hissettiremediğim için şimdilik bunlara maçlarda yer veremiyorum.
Daum'un gözüne girmek 60 katlı bir plazanın en üst katına merdivenle çıkmak gibi bir şeydi. Bunu başarabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Fakat omzum çıkınca performansım bir hayli geri gitti. İki maç iyi oynayıp daha sonra 6 maç yatan futbolculardan biri olmayı hiçbir zaman istemem.
Takım arkadaşlarımla birlikte dışarıda yemek yemekten hoşlanıyorum. İstanbul'un en güzel kısmı olan Boğaz'da olmayı, tavla oynamayı seviyorum. Küçük şeylerden mutlu olabiliyorum, büyük beklentiler içinde değilim. Yani bir gün Boğaz'da jet-ski ile tur atayım gibi bir hevesim yok!
Fenerbahçe gibi büyük bir camiadayım. Neden ilerde Avrupa'nın ilk üç büyük camiasından bir tanesinde olmayayım? Çalışıp, kendimi geliştirip onlardan birine transfer olabilirim. Bunu yapmaya çalışacağım. İyice kendimi kanıtladıktan sonra takımımın kaptanı olabilirim.
- Ankara futbolunun önemli oyuncularından birisiydin ve 1 yılı aşkın bir zamandır da İstanbul'dasın. Ancak Millî Takım'a seçilmene rağmen Ankaraspor'da yaşadığın çıkışı Fenerbahçe'de sürdürebildiğini söyleyemiyoruz.
Ankaraspor'da takım olarak iyi bir çıkış yakalamıştık. Bu durum benim bireysel performansıma da olumlu yansıdı. Bunun üzerine, kulübüme benimle ilgili birçok teklif geldi. Ancak Fenerbahçe'nin ödediği bonservis bedelinin üzerine çıkabilen kulüp olmadı. Sonuçta gülen taraf Fenerbahçe oldu. Doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum ve takımımda mutluyum. Ankaraspor'da sergilediğim performansın henüz yüzde 50'sini Fenerbahçe'de göstermiş değilim. Bu da geçen sezon başında ve sonunda geçirdiğim ameliyatlardan kaynaklandı. Sakatlıklar yüzünden kendimi tam olarak göstermeye fırsatım olmadı. Bir futbolcu ikili mücadeleye girerken, "Acaba omzumda bir ağrı olacak mı?" diye düşünürse ya da depar atarken ayağına bıçak saplanıyor gibi olursa, tabii ki verimi düşer. Ben daha önce bu tarz sakatlıkları hiç yaşamamıştım. Fenerbahçe'deki ilk yılımda, üstelik bir sürü insan benden çok şey beklerken başıma ilk defa böyle bir şanssızlık geldi.
- Ankaraspor'un oyun tarzı gereği topla daha fazla buluşuyordun. Ama Fenerbahçe'de oyun kurucu pozisyonunda Alex oynadığı için tam anlamıyla aynı pozisyonda değilsin. Bu konuda bir sıkıntın var mı?
Şimdilik yok. Sonuçta ben yine aynı Özer'im. Sadece Fenerbahçe'deki oyun tarzım daha özverili olmayı gerektiriyor. Her ne kadar çağdaş futbolda yeri olmasa da bir takımda en fazla 1-2 oyuncu takım savunmasından eksik kalabilir. Buna üçüncü veya dördüncüyü katamazsınız. Ankaraspor'dayken arkadaşlarım benim yerime koşup, mücadele ediyordu. Böylelikle ben daha diri kalıyor ve topları daha etkili kullanabiliyordum. Yeteneklerimi orada daha fazla gözler önüne serebiliyordum. Bunu Fenerbahçe'de de zaman zaman gerçekleştirdim. Ama bahsettiğim nedenlerden ötürü bunun sürekliliği olmadı.
- Bazıları seni "Fenerbahçe'nin Arda Turan'ı" olarak tanımlıyor ve aranızda sürekli kıyaslamalar yapılıyor. Sence böyle bir kıyaslamaya gerek var mı? Yoksa "Arda Arda'dır, Özer de Özer'dir" mi demek lâzım?
Bence böyle kıyaslamalar yapmak yersiz. Arda, Galatasaray takımının kaptanı. Genç yaşta çok büyük sorumluluklar almış yetenekli bir futbolcu. Ben kendimi her zaman Özer olarak gördüm. O da Arda.
AYKUT HOCAYLA ÇALIŞMAK BULUNMAZ NİMET
- Aykut Kocaman seni Ankaraspor'da vitrine çıkartan kişiydi. Fenerbahçe'ye transferinde kendisinin etkisi ne kadardı?
Bana forma şansı veren, özgüven yükleyen ve kişisel gelişimime en çok katkıyı sağlayan Aykut Hocadır. Bu sene onunla birlikte beşinci sezonumu geçiriyorum. Fenerbahçe'ye gelirken şüphesiz Aykut Hocanın çok etkisi oldu. Sonuçta benim gelişimimi en iyi bilen kişi oydu. Onu dinleyerek ve onun önerdiklerini yaparak bu gelişimi gösterdiğimi söyleyebilirim. Benim için Fenerbahçe'de tekrar onunla birlikte çalışabilmek büyük bir şans. Hatta bulunmaz bir nimet diyebilirim.
- Kendisini en yakından tanıyan bir oyuncu olarak Aykut Hocanın teknik adamlığından ve insani ilişkilerinden söz eder misin?
Onunla 5 yıl geçirdiğim için bu soruya rahatlıkla cevap verebilirim. Aykut Hocanın yüzüne baktığın zaman dürüst olduğunu anlıyorsun. Ancak bazen ona bakarken veya hoca konuşurken ben bile korkuyorum. Teknik adamlık kısmına gelirsek, bizden ayağa pas yapmamızı, oyunu rakip sahaya yıkmamızı ve yeteneklerimizi orada bir araya getirip oynamamızı istiyor. Sezon ilerledikçe bu konuda daha iyi olacağımızı düşünüyorum. Çünkü takım olarak henüz o kıvama gelmedik. İnşallah ileride ben de Aykut Hoca gibi olurum.
- Oldukça farklı bir orta saha oyuncusu olduğun söylenebilir. Kanatlarda, ortada, hatta bazen forvet ikilisinde bile oynayabiliyorsun. Bu görevlerin altından kalkabilmek için hangi yeteneklere sahip olmak gerekiyor?
Altyapıdan gelen bir eğitim meselesi bu. Eğer biraz yetenekliysen ve bunu takım oyunu içerisinde kullanabiliyorsan, birçok pozisyonda oynayabilirsin. Takımı ve arkadaşlarını iyi tanıman da gerekli. Peki, bir oyuncunun birden fazla mevkide oynaması her zaman iyi mi? Bazen değil. Bazen kendime "Bir yerimi bilsem, orayı bellesem" diyorum. Sonuçta her pozisyon ayrı bir konsantrasyon gerektiriyor. Arkanda ve yanında oynayan futbolcuya göre kendini ayarlaman gerek. Mesela sağ açıkta olduğum zaman Gökhan ağabeye göre oynamam gerekiyor. Sağ ve sol bekte kim varsa ona göre pozisyon almak durumundayım.
SAĞ AÇIKTA DAHA VERİMLİYİM
- En verimli olduğunu düşündüğün bölge hangisi?
İster açık, ister orta saha, isterse forvet arkası olsun, sahanın içinde olduğum sürece mutluyum. Her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım. Ama en verimli olduğum pozisyon sağ açık. Bunu Aykut Hoca da biliyor. Bir pozisyonda sürekli oynadığın takdirde en üst noktaya çıkabilirsin diye düşünüyorum.
- "Sahada olduğum müddetçe problem yok" dedin. Ya yedek beklemek? Yeterince sabırlı mısın?
Elimden geldiğince sabırlı olmaya çalışıyorum. Eğer yedeksem, maça ilk on bir çıkacak arkadaşlarımı soyunma odasında en iyi şekilde motive etmeye özen gösteririm. Her zaman söylediğim gibi, ben iyi bir takım oyuncusuyum. Hiçbir zaman, "Niye bu arkadaşımın yerine oynamıyorum" demem. Yedek kaldığım zaman üzülürüm ama bunu ne teknik direktörüme ne de takım arkadaşlarıma yansıtırım.
- Genç bir oyuncu olarak hâlâ gelişime açıksın. Bu anlamda kendinde tamamlaman gereken hangi eksikleri görüyorsun?
Bir kere ben kendimi genç oyuncu olarak görmüyorum. 24 yaşındaki oyuncu genç değildir artık. 100'ün üzerinde lig maçı oynayarak biraz daha tecrübe kazandım. Gelişim her yaşta olabilir, ben 34 yaşında bile kendimi geliştirebilirim. Futbolcu, kendisini oynaya oynaya geliştirebilir, bazı hataları yapa yapa anlar, bazı pasları vere vere onun doğru pas olduğunu fark eder. Ben içimdeki potansiyeli sahaya daha çok yansıtma anlamında kendimi geliştireceğimi düşünüyorum. Bunun kısa mı yoksa uzun bir süre içinde mi olacağını benim oynayacağım maçlar gösterecek.
ALEX GİBİ BİR KAPTAN OLMAK İSTERİM
- Alex'in seninle ilgili övgü dolu sözleri var. Zaman zaman birlikte özel çalışmalar yaptığınızı da biliyoruz. Bir tür usta-çırak ilişkisi mi sizinki ve sana ne gibi katkıları oluyor?
Bence yetenekli futbolcuları bir kenara ayırdığımızda, onların içinde Alex'i de ayrı bir yere koymalıyız. Çünkü çoğu futbolcu onun gibi oynayamaz. 20 dakika boyunca benim ayağıma top gelmediği zaman sabırsızlanırım; belki de oyundan soğurum. Ama o öyle değil. Ayağına uzun süre top değmese bile ilk dokunuşunda gol atabiliyor. 33 yaşında ve çok iyi bir profesyonel. Onun iş disiplinini ve yaptığı kaptanlığı çok beğeniyorum. İnşallah ben de onun gibi bir kaptan olabilirim. Bizimle birlikteyken ondan kapabildiğimiz kadar çok şey kapmalıyız. Bizimkisi tam bir usta-çırak ilişkisi değil. Birkaç kez beraber serbest atış çalışmıştık. Ayrıca, bazen Alex'le birlikte oynadığımız zaman yer değiştiriyoruz. Bu da rakibin kafasını karıştırıyor. Onun gibi bir 10 numara ile oynadığım zaman benim futboluma da katkı yapılmış oluyor.
- Senin çalım stillerinde farklı dünya yıldızlarının izleri görünüyor. Geçmişte takip ettiğin oyuncuların stillerini çalıştığını söyleyebilir miyiz? Ya da halen maçları bu anlamda izliyor musun?
Ben zaten maçları izlerken, oyunun geneline değil de futbolculara odaklanıyordum. Sürekli gözlerim Zidane ve Ronaldo'daydı. Hangi hareketleri yaparlar, nasıl daha rahat adam eksiltirler diye merakla izlerdim. Bunları önce antrenmanlarda, sonra da maçlarda denemeye başladım. Bu tarz hareketleri bir maçta 2-3 kere yapıyordum. Şu an ağırlığımı takımda tam hissettiremediğim için şimdilik bunlara maçlarda yer veremiyorum. Geçmişte aynı hareketleri benzer rakiplere karşı yaptığım için kendime güvenim var. Sağlığım izin verdiği sürece bu tür hareketleri deneyeceğim. Denemezsem, kendi yeteneklerime ihanet etmiş olurum. Özgüvenin tam olmadığı zaman da bu tür hareketleri yapman sınırlanıyor. Bu bakımdan, futbolcu için en önemli şeylerden bir tanesi özgüven diyebilirim.
- Fenerbahçe'nin çok şey beklediği bir oyuncusun ama geçen sezon sakatlık ve başka nedenlerle çok fazla oynama fırsatı da bulamadın. Bu bir yıl içinde neler yaşadığından söz eder misin?
Geçtiğimiz sezonun başında yeni hocamız Christoph Daum göreve gelmişti. Onun gözüne girmek 60 katlı bir plazanın en üst katına merdivenle çıkmak gibi bir şeydi. Bunu başarabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Kendimi ona göstermek oldukça zor oldu ama sonra öyle beğendi ki, bana omzum yırtık halde bile forma verdi. Bundan dolayı özgüvenim çok yükseldi fakat Bursaspor maçında omzum çıkınca performansım bir hayli geri gitti. Bazı maçlarda iyi oynayıp hem gol attım hem de attırdım. Yine de istediğim düzeye ulaşamadım. Neler yapabileceğimi herkese göstermiş olsam da bunun devamlılığı olması gerekiyor. Performansımı bütün sezona yaymak istiyorum. İki maç iyi oynayıp daha sonra 6 maç yatan futbolculardan biri olmayı hiçbir zaman istemem.
- Sakatlıkların ardından geri dönüşünde bu sezon taraftarların da sana çok toleranslı bakmadıklarını görüyoruz. Koşmana ve mücadele etmene herkes saygı duyuyor ama özellikle pas hatalarından şikâyetçiler. Bu eleştirilere nasıl bir cevap vermek istersin?
Herkesin eleştirilerine saygı duyarım ama bir futbolcuyu eleştirmek bu kadar basit olmamalı. Tüm meslektaşlarımı kastederek söylüyorum, 1-2 maçla değerlendirme yapılamaz. Eleştiri yapmadan önce futbolcuya belirli bir zaman vermek lâzım. Yorumcular da dikkatli olmalı. Sonuçta futbolcuyu, futbolu daha az bilen insanların önünde konuşuyorlar. Bazı şeyler çok negatife çekilirse, halkımız da buna ayak uydurur. Bu sezon sadece Trabzonspor maçında 90 dakika oynayabildim. Ardından Beşiktaş maçının ikinci yarısında forma giydim. Bundan sonra da Almanya-Türkiye maçının tamamında oynadım. Şu noktaya gelmek istiyorum; takım arkadaşlarım hazırlık maçlarını da dâhil edersek 15-16 maç oynamış durumda. Benim oynadığım maç sayısı ve aldığım süre ise ortada. Eleştiri yapsınlar da neye göre yapıyorlar, onu bilemiyorum. Bıraksınlar da bir maç kondisyonumu, kuvvetimi yerine oturtayım. Ondan sonra eleştirmeye başlasınlar. Geçen sezon fazla kritik edilmedim çünkü uzun süreli bir sakatlığım oldu. Şimdi yeni bir sakatlık yaşıyorum. Bu sakatlığı atlattıktan sonra önümüzdeki 5-6 haftalık süreçte de kötü oynarsam, beni sonuna kadar eleştirebilirler. Buna hakları olur. Beş haftada bir maça çıkarsam da zaten ben kendimi eleştiririm. Sürekli oynayabildiğim zaman büyük gelişmeler göstereceğime eminim. Çok maç yapmak önemli.
- Üzerindeki eleştirilerin yoğunlaştığı bir dönemde seni Millî Takım kadrosunda gördük. Galiba bu, senin yeteneklerine olan inancın bir göstergesiydi. Ay-yıldızlı formayla hem de kritik bir dönemde buluşmak senin açından neleri değiştirdi?
Bir oyuncu için Millî Takım'dan daha üst bir kategori yok. A Millî Takım'a gelmek her futbolcunun hayalidir. Her zaman kendimi Türkiye'nin en iyi futbolcuları arasında gördüm. Sergileyeceğim performansla bunu kanıtlamam gerekiyor. Almanya maçında ilk kez A Millî oldum. Önümüzdeki dönemde çok daha iyi olacağıma inanıyorum.
- Sakatlığın nedeniyle Fenerbahçe'nin Gençlerbirliği ile oynadığı maçın kadrosunda yoktun. Ama sonra Millî Takım'a seçildin. Bu durum kafalarda bazı karışıklıklara yol açtı. Senin için "Fenerbahçe'de oynamadı. Millî Takım'a gitti" yorumları yapıldı. İşin aslını senden dinlemek isteriz.
Gençlerbirliği maçından önce arka adalemde bir sertlik vardı. Üzerine gidildiği takdirde adalenin yırtılmasına neden olabilecek ciddi bir sakatlıktı. Bu nedenle, Aykut Hoca, doktorun tavsiyelerini de dikkate alarak beni kadroya almadı. Normalde Pazartesi günü takımla çalışmalara başlayacaktım, Millî Takım'a seçilince orada başlamış oldu. Sanırım bulanıklığı giderdik.
- Almanya yenilgisi ile ilgili takım adına bir özeleştiri yapsan neler söylersin?
Öncelikle maça kötü başlamadığımızı söyleyeyim. Karşılaşmanın ilk 15-20 dakikası bizim açımızdan gayet iyiydi. Tam topa sahip olmaya başladığımız dakikalarda Servet ağabey şanssız bir şekilde sakatlandı ve saha kenarındaki tedavisi beş dakikaya yakın sürdü. Bir adam eksik oynamanın verdiği dezavantajla mecburen -belki de içgüdüsel olarak- geri çekildik. O arada da Almanya çok sık duran top kullandı. Bu durum bizi iyice geriye itti. İlk yarıyı 1-0 kapatmamız kabul edilebilir, telafi edilebilirdi. İkinci yarıda 1-1'i yakalayacak pozisyonu da bulduk. Yine 10-15 dakika süren iyi bir baskımız oldu ama skor 2-0 olunca oyundan bir hayli düştük. Bu bize, A Millî Takım oyuncularına hiç yakışmadı. 2-0'lık sonuç olsa bile, en kötüsü üçüncü golü yemememiz lâzımdı. 1-0 kaybetsek, vicdanım daha rahat olabilirdi ama 3-0 kaybetmek açıkçası zoruma gitti.
- Avusturya ve Belçika'yı da göz önünde tutarak gruptaki şansımızı nasıl görüyorsun?
Maç maç düşünmemiz gerekiyor. En önemlisi bu. O zaman önümüzdeki her rakibi yenebilecek güçteyiz. O zamanki aday kadronun havasına da bağlı bir durum olsa da Almanya'yı Türkiye'de oynayacağımız maçta yeneceğimize inanıyorum. Hem kendime hem de takım arkadaşlarıma bu konuda güveniyorum. Yeter ki Azerbaycan gibi başka kayıplarımız olmasın. Son maçlara kadar Almanya ile kafa kafaya getirdiğiniz zaman, onlar da Türkiye'ye korkarak gelecektir. Grup birinciliği de ikinciliği de olasılık dâhilinde.
- Hiddink'in gelişinin ardından Millî Takımımızın oyun anlayışında nasıl değişiklikler olduğunu düşünüyorsun?
Benim bu konuda bir yorum yapmam yanlış olur. Takımda uzun süredir yer alan ağabeylerimiz bu soruyu daha iyi yanıtlar, sonuçta ben yeni millî oldum. Hiddink'in takımımızın başında olmasını kendim için büyük bir avantaj olarak görüyorum. Bence ülkemizin onun gibi birisine ihtiyacı vardı. Hem tecrübeli hem bazı konuları aşmış, eleştiriler yoğunlaşsa bile bunları kafaya takmayacak bir insan olduğu için böyle düşünüyorum. Onun sistemini iki maçta oturtmasını beklememeliyiz. 1 yıllık süreç içinde daha mantıklı yorumlar yapılabileceğini düşünüyorum.
FENERBAHÇE'DE OYNUYORSAN, KENDİNE DİKKAT EDECEKSİN
- Türk futbol tarihi İstanbul'un yuttuğu oyuncularla dolu. Ancak senin burada geçirdiğin 1 yıl boyunca profesyonelliğe aykırı tek bir hareketini bile görmedik. Bu konuda oldukça bilinçlisin sanırım.
Bilinçli olmak mecburiyetindeyiz. Eğer bir futbolcu Fenerbahçe gibi Türkiye'nin en büyük takımlarından bir tanesinde oynuyorsa gerek saha içindeki gerekse saha dışındaki hareketlerine dikkat edecek. Çünkü 11-12 yaşındaki çocuklar bizi örnek alıyor. Biz dışarıda neler yaparsak, onlar da onu yapmak isteyecek. İstanbul için dünyanın en güzel şehri diyebilirim. Bu güzelliği nasıl kullandığın, senin orada nasıl yaşadığına bağlı. İzin gününde dışarı çıkabilirsin tabii. Ama bunu da efendi şekilde, adaba uygun yapman lâzım. Arkanda kötü bir düşünce veya iz bırakmaman gerekir. İstanbul'un hayatı deniyor ama Ankara'nın gece hayatına da benziyor. Küçüklükten beri bu eğitimi almışsan hiçbir şey seni etkilemez. Önemli olan senin karakterin.
- İstanbul'daki günlerin nasıl geçiyor, futbolun dışında kalan zamanlarında neler yapıyorsun?
Ailem burada olduğu zaman onlarla olmayı seviyorum. Yalnız olduğumda ise takım arkadaşlarımla birlikte dışarıda yemek yemekten hoşlanıyorum. İstanbul'un en güzel kısmı olan Boğaz'da olmayı, tavla oynamayı seviyorum. Küçük şeylerden mutlu olabiliyorum, büyük beklentiler içinde değilim. Yani bir gün Boğaz'da jet-ski ile tur atayım gibi bir hevesim yok!
- Maç sonunda sana uzatılan mikrofonlara çok net ve düzgün cümlelerle yorumlar yapıyorsun. Bu durum futbolcularda çok da fazla rastladığımız bir şey değil. Bu konudaki farkını neye borçlusun?
Alışıyorsun ve belirli bir süre sonra kendini geliştiriyorsun, tecrübe kazanıyorsun. Türkiye'ye geldiğim zaman ilk yaptığım röportajlara bakarsak hep beraber güleriz. O zamanlar Türkçem de iyi değildi. Şimdi biraz daha geliştirdim. Söyleşilerde mantıklı ve akıllı cevaplar vermek gerekiyor. "Bu maçı unuttuk. Önümüzdeki maçlara bakacağız" gibi politik cevaplar dışında bilgiler de vermek lâzım. O gün saha içinde neler yapıldı? Rakibe üstünlük sağlanabildi mi? Sağlanamadıysa neden? Bir futbolcunun bunları görüp, dışarıyla paylaşabilmesi önemlidir.
- Bundan sonraki hedeflerin neler?
Küçüklüğümden beri hedeflerim hep büyük oldu. Yaşım büyüdükçe bunlar küçülmedi. Şu an Fenerbahçe gibi büyük bir camiadayım. Neden ilerde Avrupa'nın ilk üç büyük camiasından bir tanesinde olmayayım? Çalışıp, kendimi geliştirip onlardan birine transfer olabilirim. Bunu yapmaya çalışacağım. İyice kendimi kanıtladıktan sonra takımımın kaptanı olabilirim. A Millî Takım'ın sürekli oynayan isimlerinden biri haline gelip, sonra Avrupa'ya transfer olup Türk futbolu ve futbolcusunu orada temsil etmeyi istiyorum.
ROBERTO CARLOS'UN VERDİĞİ DERS
Roberto Carlos'un Real Madrid'de oynadığı dönemde yatağımın üzerinde bulunan posterlerden bir tanesi kendisine aitti. Bir Ankaraspor-Fenerbahçe maçında kendisiyle tartıştım. Bana sinirli şekilde bir şeyler söyleyince ben de bizim Brezilyalı futbolculardan öğrendiğim birkaç Portekizce kötü sözlerle karşılık verdim. Tabii çok şaşırdı.
Aradan 6 ay geçmeden Fenerbahçe'ye transfer oldum. Ayağımdan ameliyat olduktan sonra bir gün tedavi odasında yatıyorum. Roberto Carlos'la henüz tanışmamışız. Odaya geldi, bana inanılmaz sıcak davrandı. "Hele bir iyileş, senin kulaklarını çekeceğim" dedi. Sonra kendisiyle konuştum, "Maç içinde böyle şeyler olur, normal" dedi. Daha sonra kendi kendime dedim ki, "Odamda posteri asılı adama neler söyledim. Bana hiç yakışmadı." Real Madrid'de 10 yıl oynayan bir Türk futbolcusu böyle mütevazı olabilir miydi acaba?