Dolar

34,8459

Euro

36,6446

Altın

3.023,04

Bist

10.063,80

"İslam sadece bir soyutlamadır"

Bence sermaye renk körüdür ve cinsiyetlere karşı tarafsızdır" diyen Dabaşi ile Avrupalı Müslümanlar ve Avrupa İslamı üzerine Lewis Gropp bir söyleşi yaptı.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-20 00:48:00

İran kökenli Amerikalı entelektüel Hamid Dabaşi, Amerika'nın önde gelen İslam uzmanlarından. "Arap Müslümanlar Amerika'ya ekonomik nedenlerle geliyorlar, bence sermaye renk körüdür ve cinsiyetlere karşı tarafsızdır" diyen Dabaşi ile Avrupalı Müslümanlar ve Avrupa İslamı üzerine Lewis Gropp bir söyleşi yaptı.


Avrupa'da çok sayıda Müslüman 'paralel toplum' denilen ortamlarda yaşıyor; ABD'de böyle bir sorun bulunmuyor. Amerikalı Müslümanların çok daha iyi entegre olmalarının sebebi nedir?

Hamid Dabaşi: Tarihsel açıdan bakıldığında ABD'ye Arap-Müslüman göçünün oranı çok düşüktür, diğer gruplarla kıyaslandığında hiç yok gibidir. Ayrıca Arap Müslümanlar Amerika'ya ekonomik nedenlerle geliyorlar. Bence sermaye renk körüdür ve cinsiyetlere karşı tarafsızdır. Bütün dünyada feminist hareketlerin tarihi, ucuz emek gücü gereksinimiyle bağlantılıdır. Kadınlar bir kez iş piyasasına girdikten sonra, daha fazla toplumsal hak da talep ediyorlar. Göçmenler için de aynı şey geçerli: Onlar ucuz emek gücünü oluşturuyorlar. Yani bir Lübnanlı, Sudanlı, Türk, İranlı ya da Pakistanlı olarak Amerika'ya gelip iş arıyorsan, bunun senin dininle kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur!

Buna karşılık Avrupa homojen bir kültürel birlik mitosunu savunmuştur. Sekülerleşmiş bir Hıristiyanlığın –Holokost vahşetinden sonra– "Yahudi-Hıristiyan" bir kimliğin oluşturulmasıyla kombinasyonu, Avrupa'nın kuruluş mitosuna geri dönmesini pekiştirdi. Sonra elbette bunun üstüne bir Fransız Devrimi, Aydınlanma, Avrupa Birliği ve Sovyet sonrası dönemde bir Avrupa kimliğinin inşası eklendi.

Dabaşi: "Oriana Fallaci, İtalya'nın artık doğduğu ülke olmadığından emin olarak öldü." Tarihsel Avrupa fikri zaten Batı Avrupa'yla sınırlı. Avrupa'nın Afrika, Ortadoğu ya da Güney Asya'dan gelen Müslümanlarla yaşadığı sıkıntı, Avrupa'nın doğusundan duyduğu korkunun tarihsel bir yansımasıdır. Ayrıca burada Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun, Osmanlı İmparatorluğu'yla emperyal hegemonya rekabetinden bu yana var olan bir sorunla; Avrupa'nın İslamileşmesinden duyulan Avrupalı bir korkuyla karşı karşıyayız. Tüm bu nedenlerle Avrupa'nın Müslümanlarını kabul etmesi, ABD'ye göre daha zor oluyor.

Bu, entegrasyon çatışmaları açısından bakıldığında, 'Avrupa Ruhu' için belki de tüm bunları hazmetmesi artık tamamen olanaksız mıdır? Belki de Türkiye'nin AB üyesi olacağı fikrinden vazgeçmek mi gerekir?

Dabaşi: Bu karar, beyaz Avrupa'nın yaşlanan ve azalan nüfusuna bırakılmıştır. Avrupa, özellikle refah temelinde yaşlanan bir kıtadır. Bu yüzden Avrupa'nın emek gücüne ihtiyacı var – ne kadar ucuzsa o kadar iyi; sermayenin mantığı budur. Bu emek güçleri gelirken elbette kendi kültürlerini de bavullarında getiriyorlar. Avrupa ekonomisinin ucuz emek gücüne ihtiyacı var, ama Avrupa kültürü nihayetinden bu emek göçünden etkilenecek olmasını kabullenemiyor.

Avrupa'nın ikilemi budur: İşçiler gelsin isteniyor, ama geldiklerinde kabullenilmiyorlar. Dolayısıyla şu sıralar kültür ile sermaye arasında bir çelişki yaşıyoruz. Oriana Fallaci, İtalya'sının artık doğduğu ülke olmadığından emin olarak öldü. Berlusconi, Fallaci'nin acı savaşını, kazanma ihtimali olmadığı halde devam ettiriyor. İtalya için makarna hâlâ milli yemek olarak kalabilir ama Kuzey Afrikalı emek göçmenleri tahini ve çevirmeyi tercih etmeyi sürdürecekler ve Berlusconi'nin bu noktada yapacak birşeyi yok.

Dabaşi, "Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun, Osmanlı İmparatorluğu'yla emperyal hegemonya rekabetinden bu yana var olan bir sorunla; Avrupa'nın İslamileşmesinden duyulan Avrupalı bir korkuyla karşı karşıyayız" diyor.. İslam ve modern seküler toplum nasıl bağdaştırılabilir? Hamid Enayat İslam ve siyasal teori hakkındaki temel kitabında İslam'ın, toplumda kendi hâkimiyetini kurmanın ve yasalarını dinsel bir toplum düzeninin temelleri olarak yerleştirmek istemenin cazibesiyle her zaman karşı karşıya kalacağını yazıyor.

Dabaşi: Ben bu konuda kesinlikle farklı düşünüyorum. Bu görüş, İslam dininin tarihine bakışı çarpıtıyor. Hıristiyanlık ve Yahudilik de tektanrıcı dinlerdir; onlar da bütün dünyayı kendi tasavvurlarına göre biçimlendirmek isterler. Tabii ki öyle! Hıristiyanlık olsun, Yahudilik olsun, İslam olsun hepsi de –kutsal metinlere dayanan vahiy dinleri olarak– dünyayı kendi tasavvurlarına göre şekillendirmek isterler. Kimlikleri buna dayalıdır.

İslam'ın modernlikle uyumlu olup olmadığını soran biri, tarihsel değil özcü düşünmektedir. Bu yüzden İslam'ın demokrasiyle bağdaşabilirliği sorusu da düpedüz yanlış bir sorudur; bu yüzden bütün yanıtlar yanıltıcıdır. Tarihsel açıdan bakıldığında İslam hep yeni baştan çok farklı kozmopolit kültürlerle entegre olmuştur – bunun nedeni de İslam doktrininin merhametli oluşu değil, sadece Müslümanların –bütün öteki insanlar gibi– içinde bulundukları sosyal güç ilişkileridir.

Dabaşi: "Din her zaman kolektif bir bilincin ifadesidir. Dolayısıyla karşımızda bir grup insan varsa, inandıkları her şey –metafizik, dinsel ve onlara 'kutsal' görünen şey açısından– onların dinidir." Günümüzde Avrupa'daki kültürel ortamın kozmopolitik oluşu, Hıristiyanlıktaki hoşgörünün merhametine dayandırılamaz. Hayır, bunun nedeni Hıristiyanlığı, –özellikle Aydınlanma çağı sayesinde– dinsel-olmayan çevreye uyum sağlamak zorunda bırakmış olan toplumsal bağlamdır. Aynı şey Yahudilik için de geçerlidir, İslam için de tümünden daha fazla geçerlidir.

Reformcu bir İslam'ı savunanların bundan bihaber o zaman...

Dabaşi: Bu kadarla kalsa! Tarık Ramazan'ın reformdan geçirilmiş İslam'a dair düşünceleri gibi düşünceleri, kesin olarak reddediyorum. Elbette özgür düşünceli, liberal bir Müslüman olup da, şimdi İslam'ı reformdan geçirmemiz gerekiyor denilebilir. Aman ne güzel, hadi gidin İslam'ı reformdan geçirin bakalım! Ama dünya, İslam'ın ya da Hıristiyanlığın ya da Yahudiliğin reformdan geçmesini bekleyemez. Dünya kendini, dünyayı açıklama modellerinin çeşitliliğine göre düzenlemelidir; aynı şey İslam için de geçerlidir. Bu dinin çoğulcu toplum modeliyle uzlaşması ve kendi kimliğini bunun içinde, kabul edip, buna değer vermesi gerekir.

Sizce "Avrupa İslamı" fikri de hayali bir düşünce, İslam'ın modern, ılımlı bir yorumla Avrupa kültürünün bir parçası olacağına dair bir tasavvur mudur?

Dabaşi: Tarık Ramazan'ın sorunlu bulduğum yönü, olayları buyurarak değiştirebileceğini düşünmesi, bir düşüncenin hemen gerçekleşmesi için onu yazmasının yeterli olduğunu sanmasıdır. Benim gibi insanlarla Tarık Ramazan arasındaki fark, benim İslam'a değil Müslümanlara yönelmiş olmamdır. İslam sadece bir soyutlamadır. Gerçek değişikliklere İslami entelektüeller değil, sosyal güçler öncülük edecektir.

Bunun böyle olacağından emin olunabilir mi? Sizin argümantasyonuza göre, Avrupa'daki her Müslümanın inancının yakın bir gelecekte siyasal olarak değerden düşeceğini– ve böylelikle bir bütün olarak toplum üzerindeki etkisinden vazgeçilmesi gerektiğini– kabullenmek zorundadır. Gerçekten inanan bir insan böyle bir görüşü kabullenmek isteyebilir mi?

Dabaşi: "Tarık Ramazan'ın reformdan geçirilmiş İslam'a dair düşünceleri gibi düşünceleri, kesin olarak reddediyorum" diyor... Dabaşi: Din her zaman kolektif bir bilincin ifadesidir. Dolayısıyla karşımızda bir grup insan varsa, inandıkları her şey –metafizik, dinsel ve onlara 'kutsal' görünen şey açısından– onların dinidir. Bu yüzden bir an için Avrupa'yı unutalım. Hindistan'a, Suudi Arabistan'a ve sonra Fas'a ve en sonunda Çin'e gidersek, İslam'ın çok çeşitli tarzlarıyla karşılaşırız. İslam bir "öz"den oluşmaz. İslam'da tamamen farklı ülkelerde yaşayan farklı insanlar tarafından , farklı lehçelerde konuşulan dinsel bir dildir. Bu mantık uyarınca, Avrupa'ya gelen Müslümanlar, kendileri için İslam'ın ne olması gerektiğini belirlerler. Bu gezegende hiç kimse onlara "Bu senin yaptığın İslam dışıdır" diyemez.

Tekrar sözü Türkiye'ye getirirsek: Size göre, Avrupa Türkiye'yi tam üyeliğe kabul etmeli midir?

Dabaşi: Türkiye'nin günün birinde gerçekten Avrupa Birliği üyesi olacağını düşünüyorum. Öncelikle bu ülke Avrupa ekonomisine ucuz emek gücü sağlayacak. İkincisi, AB Türkiye'nin hammadde kaynaklarını daha iyi değerlendirebilecek. Üçüncüsü Avrupa pazarı daha da büyüyecek. Dördüncü olarak da Avrupa, ABD ile rekabetinde bölgede stratejik açıdan güçlenmiş olacak.

İktisadi, politik ve askeri açılardan Türkiye'nin üyeliği, Avrupa'nın yararına olacak. Ayrıca benim ilerici Türk meslektaşlarımın çoğu bu üyelikten heyecan duyuyorlar, çünkü bir AB üyeliğinin kadın hakları, insan hakları ve düşünce özgürlüğü bağlamında Türkiye'de bir katalizör etkisi yaratacağına inanıyorlar. Her şey bir yana, elbette bu, harika bir dostluğun da başlangıcı olacak.

Söyleşi: Lewis Gropp

Çeviri: Mustafa Tüzel

Haber Ara