12 Eylül darbecileri yargılansın istiyorum'
Geçtiğimiz hafta yaptığı çıkışla dikkatleri üzerine çeken Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Adayı ve MKYK Üyesi Yavuz Ağıralioğlu ile Türkiye’nin birinci gündem maddesi olan referandum konusunu konuştuk.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-13 18:41:00
Memurlarnet’e konuşan Ağıralioğlu, General Pinochet’e atıfta bulunarak, “Dünyanın her yerinde darbeciler yaptıkları işi savunamayacaklarını biliyorlar. Ama Pinochet bundan kurtulamadı. Türkiye’de de yüzlerce dâvânın açılmasını diliyorum” diye konuştu.
12 Eylül darbe zamanında işkence görmüş veya ailesinde büyük yaralar açılmış kişilerin bu referandum ile rahat bir nefes alabileceğini düşünüyor musunuz?
Mevcut Anayasa değişiklikleri 12 Eylül darbesinin ülkemiz ve dönemin gençliğinin üzerinde yol açtığı tahribatı hiçbir şekilde ortadan kaldıramaz. Hiçbir mağduriyeti yaşanmamış kılamaz. O dönemin hiç bir acısına merhem olamaz. Bunu en iyi o dönemi yaşayanlar bilir. İşkencelerde sakat kalanlar, işkencelerde hayatını kaybedenler, suçsuz yere idam edilenler, 90 gün gözaltı sürelerinde işkence altında sorgulananlar, on yılın sonunda beraat eden ama hayatını on yılını cezaevinde geçirenlerin hangi mağduriyetlerini yaşanmamış kılabilir ve bu mağdur kitleler hangi gerekçe ile rahat nefes alabilir? Mevcut Anayasa değişiklikleri belki bu insanların yüreğine bir miktar su serpecek ve yüreklerini soğutacaktır, 12 Eylül generalini koruma altına alan, ilgili anayasa maddesinin değişikliği belki bu insanlara bir nebze huzur verecektir. Bahse konu anayasa değişiklikleri Türkiye’nin geleceği ile ilgilidir. Gelecek nesiller adına bir kazanım olacaktır, eğer olacaksa. Belki bir daha gelecek nesiller darbelerin olağanüstü hukuklarıyla hayatlarını kaybetmeyecekler, hayatları kararmayacak, işkencelerde ölmeyecekler, istikballerini kaybetmeyeceklerdir. Yoksa işkencede evladı ölmüş bir anne-babanın, kardeşin, evladın acısını asla dindirmeyecektir bu anayasa değişiklikleri.
Yapılan halk oylamasında halkın çoğunluğu “Evet” derse darbecilerin yargılanabileceğine inanıyor musunuz?
Bu hususta ülkemizin hukuk sicili pek de parlak değildir maalesef. Ayrıca ben 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için mevcut anayasanın bile engel olmadığını düşünüyorum. Pinochet’yi hatırlayınız. Bir İspanyol avukatın İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtığı “insanlık suçu” dâvâsıyla mahkum olmuştu ve Şili Anayasasında da Pinochet’yi koruyan maddeler vardı. Dünyanın her yerinde darbeciler yaptıkları işi savunamayacaklarını biliyorlar. Ama Pinochet bundan kurtulamadı. Türkiye’de de yüzlerce dâvânın açılmasını diliyorum. Bu hususta biz elimizden geleni yapacağız. 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını ümit ediyorum. En azından 12 Eylül’de hayatını kaybetmiş insanların yakınlarının yaşayan iki 12 Eylül generalini mahkemede ifade verirken görmeleri hem o insanlarımız için hem de ülkemiz demokrasisi için bir kazanım olacaktır diye düşünüyorum.
Peki insanlar neye evet, neye hayır diyeceklerini biliyor mu siz gittiğiniz yerlerde insanları bilinçlendiriyor musunuz?
Şüphesiz her gittiğimiz yerde anlatıyoruz paketin muhtevasını. Lakin bilinen ve görünen odur ki, bu referandum paketi muhtevasının oylanmasından ziyade hükümetin “güvenoyu” oylamasına dönüştürülmüştür, bizzat hükümetin kendisi tarafından. Bu sebeple kamuoyunda referandum, muhtevasıyla değil, hükümet ve muhalefetin argümanlarıyla algılanmaktadır. Hükümet adeta referandumdan çıkacak “evet”lerle bir demokrasi cennetinin kapısını aralayacağını vaad ederken, muhalefet de “hayır” çıkmasıyla ülkenin neredeyse işgal edileceğini işlemektedir. İki anlamsız ve irreel uç arasında gerçekleşen referandum propagandaları arasında referandumun muhtevası gündem oluşturamamaktadır. Bu durum Türkiye’deki iktidar-muhalefet çatışmasının bir tipik örneğidir. İktidar ben yaptım oldu, muhalefet de yaptırmam geçimsizliğindedir. Oysa demokrasi bir yönetim biçimi olmaktan ziyade karşılaştığınız problemleri çözme metodudur. Bizim ülkemizde demokrasinin bu fonksiyonu hep görmezden gelinir, efsunlu bir ilaç gibi kutsanır. Kendi aralarında problemlerini çözerken bir çözüm metodu olarak demokrasiden istifade etmeyenlerin ağızlarında demokrasi, bir pelesenk olarak sırıtmaktadır yıllardır. Hal böyle olunca “evet” diyenlerin “demokrasi havarisi”, “hayır” diyenlerin “vatansever” ya da “evet” diyenlerin “hain” ve “hayır” diyenlerin “darbeci” olarak yaftalandığı bir saçma sapan düalite etrafında kilitleniyoruz aylardır… İktidar ve muhalefetin aslında birbirinden beslendiği bu çatışma alanında asıl meselelerimiz sümen altı olmakta, gündemde yer almamaktadır. Her gün gelen şehit haberleri bile bu saçma sapan evet-hayır kavgasının içinde boğulmaktadır. Türkiye’nin artık bu sarmaldan çıkması gerekmektedir. Türkiye’nin artık yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Kevgire dönen ve artık başlı başına neredeyse ortadan kalkan darbe hukukunun belgesi olan anayasa toptan değişmeli, Türkiye’nin bütün demokratik taleplerine cevap verecek, ama bütünlüğünü de koruyacak, sosyal adaleti sağlayacak, birliğimizi muhafaza edecek, kururumlar arası çatışmaların önüne geçecek bir demokratik anayasa için kollar sıvanmalıdır. Çünkü böyle lokal değişikliklerin senelerdir bir işe yaramadığını defaatle tecrübe ettik…
Son olarak şunu sormak istiyorum. BBP Genel Bakanlığına adaylığınızı açıkladınız ve geçtiğimiz hafta Genel Merkeze delege imzalarıyla birlikte kurultay talebinizi ilettiniz. Fakat hoş olmayan bir tavırla karşılaştınız. BBP’de neler oluyor?
Bildiğiniz gibi Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra 25 Mayıs 2009 tarihinde bir “hüzün kurultayı” yaptık. Olağanüstü şartlarda yapılmış bir kongreydi bu. 25 mayıs 2009 tarihinden sonra tüm yurttaki teşkilatlarımız ile istişare toplantıları yaptık. Bu istişareler neticesinde de adaylığımızı açıkladık. BBP’nin artık bir “vizyon kurultayı”na ihtiyacı vardır. Geçen zaman içindeki gelişmeler bunu teyit etmiş ve genel merkezimiz Türkiye’nin meselelerinin konuşulacağı en temiz kürsü olan BBP Genel Başkanlığı kürsüsünü icap ettiği keyfiyetiyle kullanamamıştır. Eksik kalmışlardır. BBP’nin 17 yıllık mazisinin kendine yüklediği misyonu ifa edememişlerdir. Bizim kongre talebimiz parti içi bir iktidar mücadelesi değil bir haysiyet mücadelesidir. BBP’nin kuruluşundan bu yana ifa ettiği bir haysiyet ve vakar mücadelesidir. Bizim hedefimiz Sayın Genel Başkandan makamını almak değil, iktidarın elinden Türkiye’nin geleceğini sahiplenmektir. Bizim bu geleceğe sahip çıkacak kadrolarımız vardır ve mevcut yetersizlikler sebebiyle atıl durumdadırlar. Buna Türkiye’nin ağırlaşan sorunları ve yoğun gündemi sebebiyle bir an evvel son vermek gerekmektedir.
Genel Merkeze alınmadığınız söyleniyor?
Olağanüstü kongre için “bir selam, bir gül ve bir imza” diyerek genel merkeze gittiğimizde maalesef “24 saat kesintisiz demokrasi” diyen arkadaşlarımızın kendi dâvâ arkadaşlarına 10 dakika demokratik tahammül göstermekte acizlendiklerini gördük…“Siyasettir olur böyle şeyler” diyebileceğimiz bir camia değiliz biz. İlkelerimiz var. Dâvâ arkadaşlarımızın sözlerini bir noterin mührüne üstün tutarız. “Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırasını noterlik mahkemelik etmem, yeterli imzayı getirin kongreye giderim” cümlesini MKYK ve İl Başkanları toplantılarında defaatle söyleyen Sayın Genel Başkan Yalçın Topçu’nun bizzat kendisidir. Biz hâlâ sözün şerefine inanmak istiyoruz. İrademiz devam edecektir. Tekrar ifade etmek istiyorum, bu bir parti içi çekişme değildir, irademiz bir gelecek tasavvurudur.
bma
Haber Ara