Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'ABD elçisi beni tehdit etti'

Eski Tarım ve Köy İşleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, timeturk.com’dan Kemal Özer’e çarpıcı açıklamalar…

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-19 23:11:00

'ABD elçisi beni tehdit etti'
Kemal Özer / Timetürk.com

Anasol-M Hükümeti’nin Tarım ve Köy İşleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, bir demecinde “Tohum önemli bir konu. Sebze tohumlarının çoğunu maalesef hâlâ ithal ediyoruz. Bizim dönemimizde tohumla ilgili çalışma yapınca Devlet Bahçeli’den bile destek alamadık. Destek alsaydık, o kanunları Bakanlar Kurulu’na getirirdik. O dönem yaptığımız çalışmalar nedeniyle, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson,’Nasıl kendi tohum çalışmanızı yaparsınız? ABD’den buğday neden almıyorsunuz?’ gibi ifadeler içeren mektuplar yazdı. Ben o mektupları yırtıp attım. Ama hepsi bakanlık kayıtlarında mevcuttur” diyordu.

Bizde önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na müracaat edip söz konusu demeçteki mektup iddialarının doğru olup olmadığı sorduk ve bir sureni istedik. Bakanlık, 15 Temmuz 2010 tarihli cevabî yazısında “ABD Ankara Büyükelçisinin zamanın Tarım ve Köyişleri Bakanına yazmış olduğu ifade edilen özel bir mektubun Bakanlığımız Genel Evrak ve Arşiv Şube Müdürlüğü kayıtlarında rastlanılmamıştır. Sayın Bakanın bu gibi çok özel konularla ilgili özel bir kayıt tutturmaları da ihtimal dâhilinde düşünülebilir” şeklinde cevap verdi.

Bunun üzerine Eski Tarım ve Köy İşleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’ı arayıp görüşlerini sorduk. Fakat bir dokunup bin ah işittik. Zaman zaman heyecanına hâkim olmayan Eski Tarım Bakanı Gökalp, ilginç iddialarda bulundu.

Timeturk.com/Kemal Özer: Sayın Bakan, son bir açıklamanızda döneminizde 'Deli Dana Hastalığı İzleme Komisyonu’ kurduğunuzu ancak daha sonra fesih edildiğini söylüyorsunuz. İsterseniz buradan başlayalım. Nedir bu mesele?
Hüsnü Yusuf Gökalp: Biz göreve geldiğimizde kimyacılar, gıdacılar, ziraatçılar ve tıpçılardan oluşan ‘Deli Dana Hastalığı İzleme Komisyonu’ kurmuştuk. Bunlar göreve geldiler 2007 yılında bize hiçbir yük olmayan, dünyayı takip eden Deli Dana Hastalığı İzleme Komisyonunu feshettiler. O zaman sordum niye feshettiniz diye…

- Ne cevap verdiler?
- Hiçbir izahatları yok.

- Ne iş yapıyordu bu komisyon?
- Dünyada deli dana hastalığı var. Kurduğumuz komisyon, ‘deli dana hastalığı’ ile ilgili gelişmeleri izliyordu. Bize durmadan rapor veriyorlar, üstelik devletten 5 kuruş da almıyorlardı.

- Bu kadar yararlı bir faaliyet yapıyorsa sizce niçin feshetmiş olabilirler?
- Doğrusu anlamakta zorlanıyorum. Hem merak ediyorum, kime ne zararı vardı bu komisyonun. Aslında şimdi daha iyi anlıyorum ki, et krizinin bir hazırlığıymış. Fakat feshedilen tek komisyon bu değil.

- Başka komisyonlarda mı vardı?
Evet. Zirai Mücadele, Hayvan Sağlığı, Et ve Süt Komisyonları gibi komisyonlar kurmuştuk. Hepsini feshettiler.

- Yeri gelmişken soralım. Nedir bu ‘deli dana hastalığı’ ne tür zararları var?
Deli dana hastalığı böyle bir şey ki, kuluçka dönemi 10-20 yıl arasında sürer. Eğer bugün bir insan deli dana hastalığı olan bir eti tüketirse hastalık bundan 20 sene sonra ortaya çıkar. Son derece sinsi ve tehlikeli bir hastalık. Ette var olup olmadığını analiz ederek bilemezsiniz. O ette hastalık olduğunu ancak beyin dokusundan tespit edebilirsiniz. Bunun içinde kesilen her hayvanın beyni incelenip analiz edilmesi gerekiyor. Deli dana hastalığına neden olan protein, yiyen insanların beyin dokusuna yerleşir ve beyni zamanla süngerimsi bir dokuya dönüştürür.

- Peki nasıl bulaşır?
Deli dana hastalığı olan et ve sütten geçer. Hayvansal ürün içeren endüstriyel gıdalarla geçer. Hayvanlara ise yemler aracılığıyla geçiyor. Bu nedenle de ben, dönemimde ‘hayvansal kolejen’i bile sokmadım. Bu yüzden beni çok eleştirmişlerdi.

- Nedir bu hayvansal kolejen, ne işe yarar?
- Hayvansal kolejen, botoks yapımında kullanılır. Hatırlarsanız o dönemde botoks yaptıran ünlü bir siyasetçi bu yüzden yine gündeme gelmişti.

- Sizin döneminizde hiç et ve hayvansal ürün ithal edilmedi mi?
- Benim dönemimde kesinlikle bir kg bile et ithal edilmedi. Sadece damızlık dana ithal ettik. Bunlarda çok sıkı kontrollerden geçirildi.

- Et konusuna girmişken et ithalatı konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Türkiye’yi bu hale getirdiler ya. Yazıklar olsun. Bunların hazırlıklarına ta 2004-2005 yıllarında başlandı. 2006 yılında süt fiyatları aniden düştü. Peki Türkiye'de süt miktarında birden bire artış mı oldu? Biz 10 milyon ton süt üretiriz. Hâlâ 10 milyon ton süt üretmekteyiz.
Dışarıdan gemi gemi tereyağı, yoğurt getirildi. Dışarıdan süt tozu getiriliyor. Buza yemi adıyla yurda sokuluyor, ancak bunlar süt tozu. Bunların hepsi sanayiye girmeye başlayınca doğal olarak sütün fiyatı düştü. Süt fiyatları düşünce, bütün düveler kesime gitti. Karınlarından danalar çıktı. Sığırlar, koyunlar kesime gitti. Bu süreci böyle hazırladılar. Dünyada bir kural vardır. ‘Süt işini halletmeden, et işini halledemezsiniz.’ El insaf! Merhamet. Şimdi soruyorum SSCB’den kopmuş yeni yetme ülkelerden et ithal etmeye utanmıyor musunuz? Ramazan’da et fiyatları daha da artacak, bu artışlar lokal çözümlerle kontrol edilemez. Sistem bozulmuş sistem…

- İspanya’nın giderayak tarım faslını açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz. Türkiye’nin tarımına ne gibi katkısı olur?
Hiçbir katkısı olmaz. Olsa da ne olur ki? Siz kendi insanınıza layık görmediğiniz şeyleri Avrupa istedi diye mi yapacaksınız? Sormazlar adama madem bunlar gerekliydi neden AB istemeden yapmadın diye? Bunlar oyalamadır. Önemsemeye değmez. Biz bu ülkenin insanları olarak kendimiz için yapamadığımız şeyi, Avrupa uğruna yapacaksak, yazıklar olsun. Bakan diyor ki; “Havan kaçakçılığı hâlâ devam ediyor” kaçakçılık devam ediyorsa bunu nasıl edeceksiniz?

- Malumunuz tohum ve biyo-güvenlik kanunları çıkarıldı. Bu kanunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu kanunlar gerekliydi. Ama önce biyogüvenlik kanunu çıkarılır. Önce önlem alınır. Sonra tohum kanunu çıkarılır. Çıkarılan kanunlar son derece sorunlu. Tohum kanunun 3. ve 15. maddelerinin mutlaka veto edilmesi için Cumhurbaşkanına çağrıda bulunduk, ama veto edilmedi. Tohumun ıslahının bu ülkede devlet denetimin yapılması ve tescilin de Türkiye tarafından yapılması lazımdı. Büyük hata yapıldı.

- Hibrit tohum konusunda ne düşünüyorsunuz. Destekliyor musunuz hibrit tohumu?
- Hibrit tohumlardan elde edilen tohumların yeniden ekildiğinde çimlenmesi engelleniyor. Adam sizi bağımlı kılıp, sürekli tohum satacak. Devlet olarak bunun önlemini alacaksınız. Tohum ithal ediyorsanız, ne olduğunu neden elde edildiğini, hangi genlerinde ne tür işlemler yapıldığını bilmeniz gerekiyor.

- Türkiye bunları bilmiyor mu?
Türkiye ithal ettiği tohumların içeriğini maalesef bilmiyor. Beyan esasıyla çalışıyor. Biz tohum ithalatında değil, bilimde yarışmamız lazım.

- GDO’lu tohumlar…
- Bu gerekiyorsa bunu biz yapabilmeliyiz. Filli duruma göre Türkiye yılda 1 milyon ton soya kullanıyor. Bunların çoğu yemlerde kullanılır. Türkiye bu soyaları Arjantin, Brezilya ve ABD’den ithal eder. Bu ülkelerde ekilen soyların en az yüzde 95’i GDO’lu ekimdir. Siz şimdi GDO’lu ürün ithal etmiyor mu diyeceksiniz? Kimi kandırıyorsunuz?

-Biyo güvenlik yasasının TBMM’deki görüşmeleri sırasında Tarım Bakanı Mehdi Eker, GDO’lu yem yiyen hayvanlardan ete, süte ve yumurtaya GDO geçişinin olmadığını söyledi. Siz de bu görüşe katılıyor musunuz?
Bu mantığa göre annenin sütünden de bebeklere GDO geçmez. Peki, neden bebek ürünlerinde GDO’yu yasakladınız. Kimi kandırıyorsunuz kardeşim? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Yemdeki küf -asla toksin- bile süte ve yumurtaya geçer. Bakanlığım döneminde bir doğu ilimizde yemlerin küf içerip içermediğini kontrol ederken ‘Bakan yem yiyor’ diye yazdılar.

- Bu sorunu nasıl aşarız?
Bundan önce aşmamız gereken birçok sorun var.

- Ne onlar?
1995 yılında Avrupa Birliği ile imzalan bir Gümrük Birliği anlaşması var. Bu anlaşmada yok yok. Mesela ‘1995-2004 yılları arasında Türkiye şu şu ürünleri üretse dahi ithal etmek zorunda şu şu ürünleri ise ihraç edemez’ diyor. Bunlar o kadar çok ki. Buğdaydan su ürünlerine kadar yok yok. Bunu onlar yazmış bizim siyasetçiler de imzalamış. Ben bakan olduğumda, ‘burada yazanları ben üretiyorum, ihtiyacım yok. O halde niye ithal edeyim. Bunları da üretiyorum. O halde niye satmayayım’ dedim. Sorun çıktı. Ama yine dinlemedim yaptım.

- Bir açıklamanızda ‘Devlet Bahçeli’den bile destek alamadık’ demişsiniz. Bu destek bu konuyla mı ilgiliydi?
- Ben heyecanlı biriyim. Bakanlar kurulanda bunlara itiraz ediyorum. Devlet bey ise serinkanlı bir devlet adamı. Bana sakin ol diyordu. Destek olmaması söz konusu değil. Kastım bu idi.

- Siz artık MHP’li değilsiniz değil mi? Çünkü istifa etmiştiniz?
Hayır ben 50 yıldır MHP’liyim. 2007 seçimlerinde iki ay aktif çalışmadan izin aldım ve Demokrat Parti’den aday oldum. Ama halen MHP’liyim. Hangi kademede görev verilirse de çalışırım.

- Gümrük Birliği’nin dışında Dünya Ticaret Örgütü ile de 1995 yılında anlaşma imzalanmıştı. DTÖ ile yapılan anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Aynı sorun DTÖ ile de yaşandı mı?
Dünya Ticaret Örgütü de aynı Gümrük Birliği gibi. Benzerleri orada da çıktı. Ben onlarla da pazarlık yaptım. Yalçın Doğan benim çalışmalarımdan dolayı ‘Demek ki Dünya Bankası ile pazarlık yapılıyormuş’ diye yazdı. Çünkü ben bu anlaşmalarla yapılan dayatmaları reddettim. Pazarlık yaptım. ‘Almıyorum’ dedim.

- ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson, ‘Nasıl kendi tohum çalışmanızı yaparsınız? ABD’den buğday neden almıyorsunuz?’ diye mektup gönderdi demişsiniz doğru mu bu?
Evet doğru.

- Ne zaman geldi bu mektup?
Benim bu anlaşmalarla ilgili girişimlerinden sonra geldi. Galiba 2000 yılındaydı.

- Ne yazıyordu mektupta?
- ‘Bizden nende buğday almıyorsunuz? Sizin buğdayınız kalitesiz bizim buğdayı alın ki Türk halkı kaliteli etmek yesin’ gibi ifadelerdi?

- Siz ne yaptınız. Açıklamanızda diyorsunuz ki mektubu yırttım attım. Gerçekten yırttınız mı?
- Hayır hayır, ne yırtması. O ‘mecazi’ idi. Yırttım atımdan kasıt, ciddiye almadım, önemsemedimdi. Resmi belge yırtılır mı?

- Peki ne yaptınız?
- Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e gittim. Konuyu aktardım. Mektubun bir nüshasını verdim. Bir değerlendirme yaptık. İsmail Cem’e dedim ki: “Büyükelçi, benim muhatabım değil. Bu yazı bir devlet talebi ise doğru prosedür izlenmeli” dedim.

- Bu mektubu o tarihte kamuoyu ile paylaştınız mı?
- Hayır.

- Neden?
- Ben ağlayan cinsinden biri değilim. Bu mektubu ciddiye almadım. İşime devam ettim.

- Şimdi açıklamanız ne kadar doğru? Keşke o zaman açıklasaydınız…
- İktidar makamı ağlama yeri değil.

- Bu mektubun sizde bir sureti var mı?
- Hayır yok. Ben devletin belgelerinden suret almam.

- Biz bu mektubu Tarım Bakanlığı’na sorduk. “Bakanlığımız Genel Evrak ve Arşiv Şube Müdürlüğü kayıtlarında mektuba rastlanılmamıştır” dediler. Siz yırtmadım dediğinize göre nerede bu mektup?
Tarım Bakanlığı, Dış İlişkiler Daire Başkanlığı’nın arşivine baksınlar. Mektup orada…

- Kuş gribi ve domuz gribi konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Her ikisi de küresel ekonomik bir soygun. Tavukçuluk ve yem sektörü CP Piliç’in eline geçti. Köyde 20-30 tavuğu olan insanın elinden bu tavuklar niçin alındı? Biri bunu izah etmek zorunda. Kuş gribi döneminde ‘astronot’ kıyafetleri giymiş insanlarla herkes korkutuldu. Hâlbuki çocuklar oralarda korunaksız geziyor, bir şey olmuyor, ama ekibe astronot kıyafeti giydirip korkutuyorlar. Yem ve anaçta bile dışarı bağımlı hale geldik. Beni daha fazla konuşturmayın…

- Çözüm?
- Sorunları çözmek için paraya bile gerek yok. Aşk, beyin ve yürekle çözülür. Size bir örnek vereyim. Neden Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, İran gibi komşu ülkelerde kene vak’ası yok. Neden kene yüzünden bu ülkelerde kimse ölmüyor da bizde ölüyor?

- Neden?
- Siz basın mensubusunuz lütfen araştırın. Neden bu ülkelerde kene ölümü yok da sadece bizde var. Bu tesadüfî midir?

- Delta&Pine Lant şirketinin ürettiği GDO'lu tohumların Türkiye'ye de Türk Deltapine Ltd. Şti aracılığı ektirildiği bu ekimin GDO’lu olduğunun gizlenmesi içinde 2001-2007 yıllın arasında Türkiye Tarım Bakanlığı çalışanlarına rüşvet verdiği gerekçesi ile 1,5 milyon dolar cezaya çarptırıldığı ortaya çıktı. Bu gelişme sizin bakanlık döneminizi de kapsıyor. Konudan haberdar mıydınız?
- Hayır kesinlikle haberdar değildim ve ilk kez sizden duyuyorum. Bizim dönemimizde de olmuş olabilir. Konudan haberdar olsaydım gereğini hemen yapardım. Ancak konuyu mutlaka araştıracağım. Benim dönemimde TMO’da 160 dolarlık ürünü ihraç kaydıyla 100 dolara alıp ihraç etmemişler. Bundan haberdar olur olmaz 240 dosyayı savcılığa gönderdim.

- Sayın Bakan bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
- Bende size teşekkür ederim.

Haber Ara