Der Tagesspiegel: Ankara parlıyor
Türkiye'nin kendinden emin bir şekilde yeni dış siyaseti dikkat çekiyor. Bu ülkenin bu zamana kadar uyguladığı dış siyaset çizgisinden saptığı anlamına gelmiyor. Türk dış siyaseti ilk defa kendisini geliştirme fırsatı yakalamıştır.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-18 11:55:00
Türkiye'nin Yeni Dış Politikası Ülkenin Avrupa'ya Sırt Çevirdiği Anlamına Gelmiyor. Türkiye Avrupa'dan Faydalanıyor
Acaba Türkiye Batı'ya ve Avrupa'ya sırtını çevirip kötü niyetli Tahran ve Şam ile yeni arayışlar içerisine mi giriyor? Acaba Müslüman Türkiye'ye verilen üyelik sözünün yerine getirilmemesinde ve sürecin sulandırılmasında Avrupa Birliği mi suçludur?
Türkiye, bölgesel güç olarak Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Kafkasların kesiştiği noktada pragmatik bir şekilde çıkarlarını gözetiyor. Türkiye'nin kendinden emin bir şekilde yeni dış siyaseti dikkat çekiyor. Bu ülkenin bu zamana kadar uyguladığı dış siyaset çizgisinden saptığı anlamına gelmiyor. Türk dış siyaseti ilk defa kendisini geliştirme fırsatı yakalamıştır. ABD, bölgede -Irak macerası nedeniyle- siyasi bir boşluğun oluşmasına neden olmuştur. Türkiye, kırılgan olmasına rağmen, AB üyelik perspektifi bağlamında reform hareketlerini sürdürmüş ve demokratikleşmiştir. Özellikle Kürtlere ve Alevilere yönelik açılımlar dikkat çekmiştir. Bunları yerine getiren Türkiye sınırları ötesinde inandırıcı olmaya başlamıştır. Komşularıyla siyasi sorunlarını bertaraf eden Türkiye, ticaret, ekonomi ve göç gibi alanlarda liberal açılımlar sergilemiştir. Arap dünyasının bazı ülkeleri için Türkiye, Başbakan Erdoğan'ın Filistin'e ilişkin popülist tavırları ve söylemlerinden daha önce model bir ülke hâline gelmiştir.
İsrail ile var olan birlikteliğin bozulması pragmatik siyasi çizgiden vazgeçildiği anlamına gelmiyor. Kudüs, sürekli meydan okumak suretiyle bu birlikteliğin ayakta tutulması için pek fazla bir gayret göstermemiştir. Türk meclisinin ABD'ye kendi toprakları üzerinden Irak'a girme izni vermemesi ile Arap dünyasının Türkiye'ye bakışı değişmiştir. Bu karar demokrasiye daha fazla sempati ile bakılmasına neden olurken Batı'nın bu konudaki çabalarından daha etkili olmuştur.
Türkiye, bu dış siyasi çizgisini ancak liberalleştirmeyi sürdürdüğü sürece devam ettirebilir. Bunun için Avrupa opsiyonu gerekliydi. AB'nin Türkiye'nin üyeliği konusunda bir beyanda bulunmasının gerekliliği müphemdir. Zira, Ankara zaten reformlarını kendi çıkarları gereği yapmaktadır. Ülkedeki sivil toplum ve hür basın bu konuda bu zamana kadar dışarıdan yapılan baskının bir kısmını üstlenmiş durumdadır. Ankara, bölgeye yönelik siyasetini ve Şam ve Tahran ile olan ilişkilerini AB çatısı altında sadece kısmen yürütebilecekti. Bu önyargısız ve değişik bir iletişim tarzı AB siyasetinin tamamlayıcısıdır ve -Avrupa'nın ön bahçesinde istikrar ve ekonomik gelişim- ülkenin çıkarları gereğidir. Türkiye'nin bu çabasına Avrupa daha fazla saygı göstermeli ve destek çıkmalıdır. Bu siyaset ne kadar başarılı olursa Türkiye'nin AB üyeliği meselesi de o kadar gündem dışı kalacaktır. Her iki taraf için de...
TA NEA: YENİ OSMANLICILIK KORKULUĞU
Yunan Ta Nea gazetesinin 17 Haziran 2010 tarihli sayısında, Aleksis İraklidis imzasıyla yayımlanan yorumda ise şunlara yer verildi:
Ahmet Davutoğlu Türkiye Dışişleri Bakanı olduktan sonra Türk dış politikasında ilk başta Doğu ve Batı komşuları daha sonra da Sahara Afrika'sı ve Latin Amerika'ya yönelik çarpıcı bir hareketlilik yaşanıyor. Davutoğlu'nun imzasını taşıyan bu yoğun hareketlilik, uluslararası düzeyde büyük ilgi çekiyor. Yunanistan'da da tedirginlik ve özellikle de tehditkâr "yeni Osmanlılık" korkusu gözleniyor. Yunanistan'ın korkularını şöyle sıralayabiliriz:
1. Türkiye'nin bölgesinde büyük jeopolitik bir güç olmasıyla Yunanistan'ın köşeye atılması korkusu.
2. Türkiye'nin Türk-Yunan anlaşmazlıklarını (Ege, azınlıklar) jeopolitik ve diğer güçlerini kullanarak Yunanistan'ın aleyhine çözmeye çalışması korkusu.
3. Türkiye'nin artık AB üyeliğiyle ilgilenmediğine dair izlenim nedeniyle Türkiye'nin, içeride (demokratikleşme, ordunun rolünün azaltılması) ve dışarıda (Yunanistan ile ilişkilerin iyileşmesi, Kıbrıs konusunda yapıcı tutum) gerekli değişiklikleri yapmayacağı ve böylece ordunun da Türk-Yunan ve Kıbrıs konularına olumsuz yansıyacak bir şekilde ülke içinde etkili olmaya devam edeceği korkusu.
Davutoğlu tekrar tekrar "yeni Osmanlıcı" olmadığını söylüyor. Davutoğlu'nun tezi, Yunanistan'da birçok kişi tarafından "yeni Osmanlıcılık" olarak algılanan Türkiye'nin "stratejik derinliği" tezidir. Davutoğlu bu tezini aynı adı taşıyan kitabında ayrıntılı olarak anlatıyor. Osmanlı geçmişi ve geleneği nedeniyle Türkiye'nin bazı avantajlara sahip olduğu ve "Sevr sendromu" (ülkenin bölünmesi korkusu) çerçevesinde her yerde düşman gören savunmacı Kemalist model nedeniyle de bunların yeterince değerlendirilmediğini savunuyor.
Davutoğlu'nun vizyonu, anlaşmazlıkların "galibi ve mağlubu" olmayan bir çerçeve içinde çözülerek Türkiye'nin komşularıyla Ermenistan ile bile "sıfır problemi" olmasıdır. Ayrıca Kürt konusunun da barışçıl bir şekilde Kürtlerin Türk Devleti'ne katılımıyla çözülmesi gerek. Davutoğlu'nun nihai hedefi askerî değil ancak güçlü ekonomi, demokratik kurumlar ve tarihî varlık gibi "ılımlı güç" etkenlerini kullanarak Türkiye'nin bölgede lider konumuna gelmesidir. Davutoğlu, ülkesini, İslam ile Batı arasında köprü, bölgesel güç olarak değil ancak küresel düzeyde önemli rol oynayabilecek "merkezî ülkelerden" biri olarak görüyor.
Davutoğlu'nun bu vizyonu Yunanistan için bu kadar korkutucu mu? "Merkezî ülke" gibi söylemler bizi hiç uğraştırmaması gereken ve pratikte uygulanamayan çok ihtiraslı söylemlerdir. Eğer Türkiye kendisini uğraştıran ve istediği çerçevede hareket etmesi için çözmesi gereken sorunları (Kürt konusu, ordu, laik ve demokratik devlet) çözerse o zaman zaten tamamıyla farklı bir ülke olacaktır. Ayrıca AB üyeliğini de kazanacaktır. O zaman, "yeni Osmanlı" korkusu kaybolacaktır.
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara