Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Cemal Balıbey, Bahattin Yıldız'ı anlattı!

Özgün yayınlarının sahibi Cemal Balıbey, Bahaddin Yıldız’la ilgili çok özel anılarını anlattı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-26 13:10:00

Cemal Balıbey, Bahattin Yıldız'ı anlattı!
Adem Özköse / Gerçek Hayat Dergisi

Özgün yayınlarının sahibi Cemal Balıbey, Bahaddin Yıldız’la ilgili çok özel anılarını anlattı.

Bu röportajı, Bahaddin Ağabey ve Faruk Aktaş’ın da içinde bulundukları uçağın Afganistan’da düşmesinden bir gün sonra yapmıştım. Fakat Bahaddin Ağabey’in ve sevgili Faruk’un çıkıp geleceklerine, geri döneceklerine dair içimde taşıdığım umut nedeniyle, günler geçse de röportajı çözmeye bir türlü elim varmadı. İnsan sevdiği kimselerin, daha üç-dört gün önce kucaklaşıp ayrıldığı dostların ölümünü kabul etmekte zorluk çekiyormuş. Bu hissi, yaklaşık bir haftadır yoğun bir şekilde yaşıyorum. Afganistan’dan son gelen haberlere göre artık umudumuz tükendi ve bu iki güzel insanın da güzel atlara binip, ebedi dünyaya doğru yolculuğa çıktıklarına inanmak zorunda kaldık. Bahaddin Yıldız’ın en yakın dostlarından olan Özgün Yayıncılığın sahibi Cemal Balıbey’le yaptığım bu röportaj, belki de hayatımda yaptığım en zor röportajlardan biriydi. Röportaj esnasında kelimeler yerini sık sık gözyaşlarına, suskunluklara bıraktı. Sizleri Cemal Balıbey’in,
Bahaddin Ağabey’le ilgili anılarıyla baş başa bırakıyorum.

Bahaddin Ağabey’le olan tanışıklığınız hangi yıllara kadar uzanıyor?

1982’li yıllara kadar uzanıyor. Ben o zamanlar Orman Fakültesi’nde öğrenciydim. Afganistan’dan Bahaddin Yıldız isminde Türkiyeli bir mücahidin geldiğini duymuştuk. Yıldız Üniversitesi’ndeki bir öğrenci evinden Bahaddin Ağabey’i alıp, minibüse binerek Sarıyer’e geldik. Bahaddin Ağabey Sarıyer’deki bir evde bize konuşma yaptı, Afganistan’ı anlattı. Bu program çok samimi bir ortamda gerçekleşmişti. Hatta o gün birlikte yemek yiyip çay içmiştik. Bahaddin Ağabey’le ilk tanışmamız bu şekilde oldu. Bahaddin Ağabey o yıllarda Türkiye’ye geri dönmüştü; fakat Akıncılar davası sürdüğü için polis tarafından aranıyordu. Bundan dolayı çok rahat gezemiyordu. Buna rağmen öğrenci arkadaşlarımızla düzenlediğimiz pikniklere gelir ve bize spor yaptırırdı. Bahaddin Ağabey’in spora karşı özel bir ilgisi vardı. İmam Hatip yıllarında koşu yarışmalarına katılmış, üniversitede öğrenciyken de okulun kayak takımındaymış.

Bahaddin Ağabey bu pikniklerde, ev sohbetlerinde gençlere neler anlatırdı?

O yıllarda Afganistan’dan yeni geldiği için daha çok mücahitlerden, Ruslara karşı cephede elde edilen
zaferlerden, Afganistan’daki cihad gruplarından bahsederdi.

Özgün Yayıncılığı da Bahaddin Ağabey ile birlikte kurmuştunuz yanılmıyorsam. Yayınevi kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

1990’lı yıllarda Bahaddin Ağabey iyice Türkiye’ye yerleşince bana yayınevi kurma fikrini açtı. Benim o zaman böyle bir düşüncem yoktu. Bana, “Gençlerin düşünce ve birikimlerini oluşturmak için bir yayınevi kurup, kitaplar basmamız lazım.” dedi. Aynen bu cümleyi kurmuştu. Yirmi sene önce kurduğu bu cümleyi, daha dün gibi hatırlıyorum. Eski Akıncılar Derneği’nin bulunduğu Atikali’deki binanın en üst katını düşük bir fiyata kiralayıp, yayınevini ilk defa o binada açtık. Bahaddin Ağabey önce yirmiye yakın kitap ismi belirledi. Daha sonra Mahmut Osmanoğlu’nu mütercimlik için, redakte için de Selçuk ve Musa’yı yayınevine getirdi. Mustafa Özel Ağabey de yayınevi ekibinin içindeydi. Kitapların kapaklarını Bahaddin Ağabey’in isteği üzerine Hasan Aycın’a çizdirir, İmza dergisinden, Dünya yayıncılıktan kitapların hazırlanması noktasında yardım alırdık. Ben de dâhil olmak üzere yayınevinin bütün ekibini Bahaddin Ağabey ayarladı. Daha çok fikri kitaplardan oluşan bu seriden on üçünü bastık. Mevdudi’nin, Seyyid Kutup’un kitaplarını Bahaddin Ağabey’in isteği üzerine yayına hazırladık. Yayınevi çatı katta olduğu için çok sıcak olurdu ve daracık bir yerdeydi. Fakat aşk ve şevkle bu kitapları yayına hazırlamak için çalışırdık. Bahaddin Ağabey’in elinde mutlaka bir kitap veya dergi olurdu. Onu kitapsız veya dergisiz göremezdiniz ve mücahid kimliğinin yanında okumaya da büyük ilgisi vardı.

Daha çok ne tür kitaplar okurdu?

Tarihe çok meraklıydı. İslam Tarihi, Selçuklu Tarihi, Osmanlı Tarihi üzerine kitaplar okurdu. Batılıların veya solcuların yazdığı kitapları da okurdu. Dünya Klasiklerinin birçoğunu okuduğunu tahmin ediyorum. Çünkü bu kitaplar hakkında zaman zaman yorumlar yapardı. Bahaddin Ağabey’in o dönemler okuduğu kitaplar arasında bizim camianın yabancı olduğu, ismini bile duymadığı kitaplar vardı. Kendisine ait büyük bir kütüphanesi de vardı. 12 Eylül döneminde polisler Bahaddin Ağabey’in evini basmışlar ve bir bekçi onun kitaplığını dağıtmış. Bu olay Bahaddin Ağabey’in çok zoruna gitmiş. Bundan dolayı bize, “Bu ülkede bir zamanlar kitap, düşman olarak görülüyordu. Kitaptan anlamayan bir bekçi 12 Eylül’de benim kitaplığımı dağıttı.” derdi. Bahaddin Ağabey dış görünüş itibariyle bir inşaat işçisinden çok da farkı olmayan bir insandı. Fakat onunla oturup sohbet ettiğinizde son derece entellektüel bir kişi olduğunu, düşünce ve fikir üretiminde mahir olduğunu fark ediyordunuz.

Bahaddin Ağabey’in vefatıyla birlikte onun ne kadar çok sevildiğine de şahit olduk. İnsanların Bahaddin Ağabey’i bu kadar çok sevmelerini neye bağlıyorsunuz?

Bahaddin Ağabey Ümmetin her ferdiyle teker teker ilgilenmeyi, onlara sevgi göstermeyi kendine şiar edinmişti. Afganlı mücahidlerin de Bahaddin Ağabey’e karşı özel bir sevgileri vardı. Afganistanlı Mücahid Komutan Selamet, “Mısır’ın İhvan’ı, Pakistan’ın Cemaat-i İslamiye’si Türkiye’nin de Bahaddin Yıldız gibi gurur duyulacak bir Müslüman’ı var.” dermiş. Bu sözü duyardık. Bahaddin Ağabey çok genç yaşlarda Afgan cihadına katıldı ve cihat esnasında da yaralandı. Ceketini giyerken kolunun sakat olduğu fark ediliyordu. Ceketini zor giyip zor çıkarırdı.

Cahit Zarifoğlu ve Bahaddin Yıldız

İlk defa kaç yaşlarında Afganistan’a gitmişti?

Afgan cihadına ilk defa 23-24 yaşlarında katılmıştı. Yaralandığında uzun bir dönem hastanede kaldı. “Güller’in Vedası” isimli kitabı da zaten hastanede kaldığı dönemde mücahidlerden dinlediği hikâyeleri kitaplaştırmasıyla oluştu. Bu hikâyeleri yazıya döktükten sonra rahmetli Cahit Zarifoğlu’na göndermiş. Zarifoğlu da bunları Mavera ve farklı dergilerde yayınlamış. Cahit Zarifoğlu Bahaddin Ağabey’i yazması için teşvik edermiş. Hatta Zarifoğlu’nun kendisine, “Yaz kardeşim, oralardaki her şeyi yaz. Yazdığın bazı şeyler sana önemsiz gelebilir; fakat bizim için çok önemli.” dediğini söylerdi. Bahaddin Ağabey’in Cahit Zarifoğlu’na karşı özel bir sevgisi vardı. Zarifoğlu için, “ Cahit Ağabey bir gönül ehli, insanlara içten ve dostça yaklaşan biriydi. O bizim için gerçek ve önemli bir ağabeydi.” derdi.



Bahaddin Ağabey nasıl bir kişiliğe sahipti? İnsani yönlerini, karakterini anlatır mısınız?

İstanbul’a geldiğinde ya yayınevinde, ya öğrenci evlerinde veya da bekâr evlerinde kalırdı. Evli arkadaşları rahatsız etmek istemezdi. Yayınevinde yazar, çizer, okur veya gençlerle sohbet ederdi. Bahaddin Ağabey gençleri çok sever, gençler de onu çok severlerdi. Gençlerin fikri olarak yetişmesi noktasında özel bir gayreti vardı. İslam coğrafyasıyla özel ilgilenirdi ve Müslümanlarla tanışmaya, onlarla dertleşmeye önem verirdi. Çok mütevazı bir hayatı vardı. Ben onun hiç mağazadan alış-veriş yaptığına şahit olmadım. Elbiselerini pazardan alırdı ve hep ucuz giysileri tercih ederdi. Yayınevinde kaldığı için sabahları beraber kahvaltı yapardık. Sade yemeyi severdi. Sabah kahvaltılarımızda soframızda zeytinin en ucuzu olurdu, bazen kürt böreği alırdık veya da yumurta haşlardık. Parası olsa da Bahaddin Ağabey Müslüman’ın sade bir hayatı olmasına, lüksten uzak durması gerektiğine inanırdı. Yemeğinden, giyiminden keserdi; fakat cebindeki bütün paraları İslam için veya bir ihtiyaç sahibi için harcardı. Mütevazı ve alçakgönüllü bir insan olmakla birlikte kendine güveni de tamdı. Hiçbir ortamda kendini ezdirmezdi. Bahaddin Ağabey ayrıca çok vefalı bir insandı. Gittiği her yerde arkadaşlarını ziyaret eder, yurtdışından veya bir şehirden döndüğü zaman mutlaka çocuklarımıza hediye getirirdi. Arkadaşlığa, dostluğa çok önem verirdi ve insanı unutmazdı. Afganistan’a gitmeden bir gün önce Salı günü iki torba erik getirdi. Erikleri yayınevine gelen arkadaşlara, gençlere dağıtmamı söylemişti. Bir torba erik de oğlu Mustafa Zahid için bırakmıştı. Bahaddin Ağabey’in eriklerini dünden beri gelenlere ikram ediyorum. İzmir’den her geldiğinde gençlere dağıtmam için yayınevine bahçesinden sebze-meyve getirirdi.

İstanbul’a geldiğinde kimlere, nerelere uğrardı?

Dünya Yayıncılığa, Buruç Yayınlarına, İHH’ya, İnsan ve Medeniyet Hareketi’ne uğramayı çok severdi. İzmir’den gelen gençlere her zaman bir program çıkarır
ve onlara Sezai Karakoç’a, Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül’e, Buruç Yayınlarındaki Kazım Sağlam’a, Dünya Yayınlarındaki İlyas Ağabey’e ve bana uğramalarını söylerdi. Gençlerin bu kimselerle sohbet edip, ufuklarının açılmasını isterdi. Arkadaş çevremizin çocuklarıyla da tek tek ilgilenir ve onlara sürekli kitap verirdi. Yufka yürekli bir insandı ve yetimlere, fakirlere, garibanlara hep şefkatle yaklaşırdı.



Bahaddin Yıldız insanlara hep Afganistan’ı hatırlatıyordu. Bahaddin Ağabey’in Afganistan’a karşı olan yoğun sevgisi nereden geliyor?

12 Eylül Askeri Darbesi olunca bir kısım insan mecburen yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Bu insanlar arasında Bahaddin Ağabey de vardı. O tercihini cihad beldelerinden biri olan Afganistan’dan yana yaptı. Afgan cihadına katılmadan önce bir süre İran’da kaldı. Mücahid Komutanlardan Ahmet Şah Mesut’a karşı özel bir sevgisi vardı. Ahmet Şah Mesut öldürüldüğü zaman çok üzülmüştü ve ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. Şehid Bilal Yaldızcı’yı da Ahmet Şah Mesut’un yanına Bahaddin Ağabey göndermişti. Hem bir mücahiddi hem de derviş mizacına sahipti. Son zamanlarda Afganistan’a gideceği zaman arkadaşlarımız, “Oralar çok karışık, Afganistan’a gitmekten vazgeç” dedikleri zaman yarım bir tebessümle, “Daha önce şehit olamadık, bakarsınız bu geziler sırasında şehit oluruz.” derdi. Sanki her an cihada gidecekmiş gibi kendini fiziken cihada hazırlardı. 54 yaşında olmasına rağmen İstanbul’a geldiğinde Vefa Stadı’na gider ve koşardı. Cihadın edebiyatını, yaygarasını yapmaz; fakat cihadı her şeyden üstün tutardı. Bahaddin Ağabey ayrıca her an bir yolculuğa çıkacakmış gibi yaşardı. Bir yere gideceği zaman günlerce hazırlık yapmaz, on dakika içinde küçük bir poşet hazırlayıp yola düşerdi.

Yazarlardan daha çok kimleri okur, kimlere muhabbet beslerdi?

Akif İnan, Rasim Özdenören, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, İsmet Özel, Ali Şeriati, Hasan el Benna, Seyyid Kutup ve Mevdudi’yi çok sever, onların eserlerini önemserdi. Bahaddin Ağabey’in en çok etkilendiği yazar ise Seyyid Kutup’tur. Seyyid Kutup’un Peygamberler Tarihi isimli eseri onun hayatında bir dönüm noktası olmuş. Bunu birkaç kez Bahaddin Ağabey’den duymuştum.

Bahaddin Ağabey’in sizden başka yakın dostları kimlerdi?

Mehmet Güney Ağabey’le, Arif Altunbaş, Mustafa Bayraktar ve Yunus Torpil’le arası çok iyiydi. Bununla birlikte İslami hareketin farklı birimlerinde bulunan her insanla diyaloğu vardı ve Müslümanlara karşı sevgi doluydu. Bahaddin Ağabey altla üst arasında bir köprü gibiydi ve gençlerle tecrübeli ağabeylerin arasında köprü görevi yapıyordu.

Bahaddin Ağabey’le ilgili unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Yayınevini Kıztaşı’ndan şimdiki yerine taşıdığımız gece Bahaddin Ağabey ağlamıştı. Kendisine niçin ağladığını sorduğumda bana, “Cemal, bu duvarlar çok şeylere şahit oldu. Bu yayınevinde ne anılar yaşadık. Bunları hatırlayınca duygulanıyorum.” demişti. Bahaddin Ağabey’in bir başka özelliği de yazar olduğunu çevresindeki insanlar, özellikle de işçileri bilmezdi. Kendisinin asıl işi izolasyon işçiliğiydi. İşçilerle birlikte çalışır ve onu gören iş sahibi veya bir yazar değil de; işçi sanırdı. İnsanlar biraz para kazanınca hemen patron havasına giriyorlar. Bahaddin Ağabey para kazandığı zamanlarda da patron havalarına girmez ve paraya değer vermezdi. Gezmeyi, Müslümanları ziyaret etmeyi çok severdi. Bahaddin Ağabey nereye yerleşse, nerede ev açsa en az orada kalırdı. En son Almanya’ya yerleşince ben arkadaşlara, “Bakın Bahaddin Ağabey en az Almanya’da kalacak.” demiştim. İzmir’e yerleştiğinde de en az İzmir’e uğrardı. Hatta arkadaşlar bir ara Bahaddin Ağabey’i İstanbul’a yerleştirmeyi düşünmüşler. Ben bu fikirlerini yanlış bulduğumu söyleyerek onlara, “İstanbul’a yerleşirse en az İstanbul’a uğrar. İzmir’e yerleşmesi Bahaddin Ağabey’i görmemiz için daha avantajlı.” demiştim.

Nelere kızardı? Nelerden dolayı sitem ederdi?

Bizim gençlere, camiamızın adamlarına sahip çıkılmasını istiyordu. Bazen sitemkâr bir şekilde, “Vakıflarımız, derneklerimiz çoğaldı ama eski samimiyet, eski muhabbet ve aşk yok.” derdi.

“Hem entellektüel hem de mücahiddi”

Bahaddin Ağabey’in İslami camia için önemi sizce neydi?

Bahaddin Ağabey gibi hem mücadele veren, cephelerden çarpışan hem de entellektüel yönü olan, yazı yazan çok az kimse var bizim camiada.

Hatta yok bile diyebiliriz.

Evet. Bahaddin Ağabey bu yönüyle önemli bir şahsiyettir. Bahaddin Ağabey “Bizim şehidlerimizi, onların hayat hikâyelerini İsmet Özel, Rasim Özdenören gibi önde gelen kalemlerimiz yazmalıydılar. Solun bütün ileri gelen mücadele adamlarını onların ünlü edebiyatçıları yazdı. Benim kalemim çok iyi değil. Bizim kesimin ileri gelen kalemleri şehidlerimizin hayatını yazmadıkları için ben yazmak zorunda kaldım.” diyordu. Gençleri yazmaya teşvik ederdi ve şehitlerin hayatlarının yazıyla insanlara ulaştırılması gerektiğini savunurdu.

Cemal Ağabey son olarak neler hissediyorsun?

Uçağın düştüğü haberini aldığımdan beri yalnızlık hissediyorum. Sanki bu dünyada, İstanbul’da yalnız kalmışım gibi. Tıpkı diğer güllerimiz gibi Bahaddin Ağabey ve Faruk kardeşimiz de bize veda etti.

Gerçek Hayat

Haber Ara