Hatemi: Mümin erkek asla eşini aldatmaz!
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi bir taraftan “Mümin erkek eşini aldatmaz” derken diğer taraftan günümüz muhafazakâr erkeklerinin eşlerini aldattığı söyledi. Bu bir çelişki değil mi? İşte ayrıntılar…
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-08 08:47:00
Her platformda tartışılır oldu “Muhafazakâr erkeklerin eşlerini aldatması!” Evet, aldatıyor diyenler eleştiri bombardımanına tutuldu, aldatmaz diyenler “saflar” sınıfına dâhil edildi. Kimi bunu gericilik olarak yorumladı, kimi de çok eşliliğin İslam’ın erkeklere sunmuş olduğu bir hak olduğunu söyleyerek haklı gördü erkeklerin bu davranışını! Yeri geldi kadınlar suçlu ilan edildi, yeri geldi erkek! Ama bu tartışmaların arasında kaynayıp giden bir şeyler vardı! Sadece suçlu aranırken Müslümanları bu büyük tartışmanın içine atan olay veya olaylar unutulmuştu!
Ben de İslam’ın kadına sunmuş olduğu haklardan, çağımızın en büyük sorunlarından biri haline getirilen kavram çatışmalarına ve yıpranan aile yaşantılarına kadar aklıma takılanları tam adı Hüseyin Perviz olduğu halde daha sonradan, ikinci isminin Muhammed’in mektubunu yırtan İran hükümdarıyla aynı adı taşıdığını öğrenince bu ismi mahkeme kararıyla sildiren, 2001 yılında Kemal Alemdaroğlu ile arasında çeşitli sorunlar çıktığı için kendisi hakkında "olumsuz sicil" verilen 72 yaşındaki akademisyen, yazar ve hukuk profesörüne danışmayı uygun gördüm! Çünkü İslam’ın kadınlara bahşetmiş olduğu hakları bilen çoktu ama bunu adaletli bir şekilde savunan bir bey bulmak oldukça zordu!
İslam hukuku üzerine uzmanlaşmış olan Sayın Hatemi “Mümin erkek eşini aldatmaz” dedi ama günümüz muhafazakâr erkeklerinin eşlerini aldattığını da söyledi! Sarf edilen sözler, Müslümanlara yapılan yakıştırmalar günümüzde yaşanan kavram çatışmasının bir kanıtıydı adeta! İşte Hüseyin Hatemi’nin özellikle 28 Şubat sonrasında değişim yaşayan erkeklere ve feminist İslamcı kadınlara dair anlattıkları!
ALLAH KATINDA KADIN VE ERKEK EŞİTTİR!
- İslam’ın kadına getirdiği haklar kadının sorunlarına çözüm getirebiliyor mu?
İslam gerçeği kavramları ile birlikte tam olarak uygulanırsa zaten kadın sorunu diye bir sorun kalmaz. Onun için yüzde 100 yaşanan bir İslam’da kadın sorunu diye bir şey kabul edilemez. İnsanlık ve değer bakımından Allah’ın huzurunda kadın ve erkek eşittir! Mesela Hz. Fatıma kadın olması dolayısıyla babasının elçisi olmaktan çıkmaz! Hz Âdem ve Hz. Havva aynı özden yaratılmıştır ve tüm medeniyet tarihi tek eşlilik üzerine kurulmuştur. Hz. Havva Âdem’e bir Havva, iki Havva, üç Havva ve dört Havva diye değil tek Havva ile gelmiştir. Hz. Peygamberin evlilikleri de öyle saraylarda harem kurmaya benzer evlilikler değildir. O devirde aile yaşamında kadının gururu korunsun diye evlilikler yapılmıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin korunmasından bahsedilir ve burada yetimlerden maksat sadece babasız çocuklar değil bakıcısız kalmış kadınlardır. Savaş dulları ihtiyaca göre ilk eşin müsaadesi ile eş olarak alınmıştır. Bundan sonra daha fazla dul kadın varsa ve ihtiyaç görülürse üçüncü evliliğe, daha da olağanüstü bir durum varsa dördüncü evliliğe izin verilmiştir. Tüm bu durumlarda üçünden değil sadece ilk eşten izin alınması yeterlidir. Çocuklar nasıl koruyucu aileye yerleştirilir, hanımlarda yapılan evlilik sözleşmesi de bir nevi koruyucu aile sözleşmesi gibidir. İşte Hz. Peygamberin evliliklerini bu şekilde düşünmemiz gerekir. Hz Peygamber Hz. Hatice kendisinden tam 15 yaş büyük olmasına rağmen 619 yılına kadar yalnızca onunla evli kalmıştır. Hem de Hz. Hatice dul kalıp peygamberimizle evlendiğinde Hz. Muhammed sadece 20 yaşlarındaydı.
Diğer taraftan kadına ilahi sevgiye yakın bir tabiat layık görülerek annelik görevi ve bu özel duygular verilmiştir. Kadın rahat olabilsin, annelik vazifesini yerine getirirken hiçbir mali külfet yüklenmesin diye de erkeğe sadece mutedil bir ev reisliği tanınmıştır.
- Pratikte uygulanamayan hakları sağlamak onları tekrardan kazanmak nasıl mümkün olacak?
Erkeklerin bu hakları kabul etmemesi, kadınların da hakları konusunda sessiz kalması sonucunda olumsuz tepkiler oluşuyor. Tabi günümüzde uygulanan laik hukuk sistemi de bu durumu ortaya çıkarıyor ve afakî yıkıntılar oluşuyor. Bu toplum genel olarak Allah’tan uzaklaştıktan sonra ahlaki çöküntülere düştü. Onun için hem kadınların hem de erkeklerin tabi hukukun temel ilklerine riayet etmesi gerekmektedir. Kadın ve erkek her alanda birbirlerine yardımcı olmalıdır.
MÜSLÜMAN KADIN HAKLARINDAN HABERSİZ BİR ŞEKİLDE YAŞIYOR!
- Peki, Müslüman kadın İslam’ın kendine sunmuş olduğu hakları biliyor mu?
Maalesef Müslüman kadın haklarından habersiz bir şekilde yaşıyor. Kadınlar baskı altında haklarına yabancılaştırıldı. İşte bunları sizlerin açığa çıkarması lazım!
- Kadınlarımızın birçoğu İslam’ın kendilerine vermiş olduğu haklardan habersiz. Mesela mehir! Bu hakkın sadece dini nikâh kıyılırken isteneceğini, sonrasında ise dile getirilemeyeceğini biliyoruz!
Hayır. Öyle bir şey yok. Bu mehr-i müsemma yani belirtilmiş, kararlaştırılmış mehirdir. Ama bu şekilde kararlaştırılmış bir mehir yoksa veya kadın açıkça “mehrimi bağışladım, istemiyorum” derse bile bu ancak hiçbir ihtiyacı olmaması halinde kabul edilebilir. Hac veya umre istekleri de sembolik ve muaccel sayılmalı, mehr-i müecceli düşmüş saymamalıdır. Çünkü kadının ihtiyacı vardır ve mutlaka mehri hükmedilmelidir. Şimdiki hukuk düzenimiz İslam hukukuna göre düzenlenmemiştir ama hâkim kadının sosyal durumuna göre mehri veya nafakayı tespit etmektedir.
- Özellikle şahitlik konusunda erkekte tek kişi şahit olabilirken, kadına gelince iki kişi şartı aranıyor! En çok eleştiri alan bu konu kadın - erkek eşitliği açısından çelişkili bir durum değil mi?
Evet, İslam’da eleştirilen diğer bir konu da kadının şahitliği meselesidir. Ancak bu durumda yine kadını korumak için verilmiş bir haktır aslında. O devirde şahitlik mevzuu uzun vadeli borçlanmalar düşünülerek kadınların üzerinden kaldırılmıştır. Çünkü kadın iş hayatında bulunmamaktadır ve oluşabilecek bir sorunda borçların altından kalkamayabilir. Kadının özellikle boşanmalardaki şahadeti borçluya karşı, borçlunun imdadına karşı alacaklı mağdur olmasın diye kabul edilen bir kuraldır. Bu yüzden bir erkekle beraber iki kadının şahitliği uygun görülmüştür. Ama diğer şahitlikler anlamında bir sorun yoktur!
İSLAMCI FEMİNİST KADIN OLUR MU?
- Feminizm hareketi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Eğer feminizmden kastedilen kadınların unutturulmuş, yabancılaştırılmış haklarını ortaya çıkartmaksa o zaman bütün Müslümanların zaten kadın hakları için çalışması lazım. Feminizm bu anlamda doğru bir hareket olur. Ama İslam’a tepki şekline sokulmuş uygulamadaki yanlışlıkların, İslam’dan ileri geldiğini kabul ederek veya zannettirerek, kadına verilen hakları unutturmaya çalışmak da yanlış anlamda feminizmdir!
- Son zamanlarda “Müslüman Feminist Kadın” diye bir kavram da ortaya çıktı!
Bu verilen manaya göre değişir. Kendine Müslüman kadın diyorsa demek ki doğru anlamda feministtir. Yani kadınların haklarını bilhassa kadınlara hatırlatmak için çalışan Müslüman kadındır! Ama doğru anlamda Müslüman kadın demek de yeterlidir. Tıpkı sosyalist Müslüman kadın veya erkek demenin gereksiz olduğu gibi bu kavramları kullanmak da gereksizdir. Sadece Müslüman veya daha iyisi Mümin demek en iyisidir. Çünkü Müslüman olunur da mümin olunmaz. Feminist mümin, sosyalist mümin demeye hiç gerek yoktur. Çünkü kişi Müminse eğer zaten herkesin haklarının bilincinde olan ve kimseyi ezmek istemeyendir!
- Bir de “İslamcı” kavramı var…
İslamcı kavramı oldukça lüzumsuzdur. Bazen bu kavram sadece kelimeyi şahadeti kendine yeterli görmeyip aynı zamanda İslam’ın uygulanmasını da isteyen kişi için, bazen de İslam’ın ticaretini yapan, menfaat sağlamak için kendisine İslam’ın vurgulanmasını isteyen kimse için de kullanılabilir. Ama “cı” eki satıcı manasına da geldiği için çok ta kullanılmamalıdır. Mesela Ziya Gökalp Türkçülükten bahsetmeye başladığı zaman Süleyman Nazif şöyle demiştir; “Bir kimse hem Türk hem Türkçü olamaz. Nitekim sütçü süt satar ama süt değildir. Sütçü süt değildir, şu halde Türkçü de Türk olamaz.” Bunun gibi İslamcı da çok güzel bir terim değildir ama yine de kastedilen manaya göre değişir. Sadece Mümin demek yeterlidir!
- Son zamanlarda evlilik kurumu çok yıprandı. Bunun sebebi nedir?
İslam toplumu özelliklerinden gitgide uzaklaştık. Eskiden bu kadar boşanma yoktu. Şimdi evliliklerin birçoğu boşanma ile neticeleniyor. Bunda yeni medeni kanunun da bir miktar etkisi oldu. Çünkü batıda çöküntülere sebep olan bazı durumları biz kendi kanunlarımıza aldık. Hâlbuki bu konuda derin düşünerek davranmak gerekirdi. Artık günümüzde erkekler bile nafaka peşine düşüyor. Bunlar baştan pazarlıklı bir şekilde çok zengin ailelerin kızları ile evleniyor ve sonrasında boşanarak milyon dolarlar istiyor. Diğer taraftan Hz. Ömer’in boşanmalar gerçekleşmesin diye iyi niyetiyle koymuş olduğu yanlış içtihatlar günümüze kadar uzanmış ve sıkıntıya sebebiyet vermiştir. Erkeğin ağzından üç kere “boş ol” kelimesi çıkınca hülleye gidilecek gibi bir kural ve kaide yoktur. Boşanmak bu kadar kolay değildir. Kadının temizlik müddeti boyunca boşanmaya beklemesi ve bu süre içerisinde kararından vazgeçmemsi sonucu her iki taraf için de bir hakem tayin edilir. Çiftler aralarında sulh yapabilirse ne mutlu, ama anlaşamazlar ve erkek boşanmada ısrar ederse, mehrini vermek şartıyla karısını boşayabilir. Tabi diğer taraftan kadın talak haklarından birini almışsa boşanma karşılıklı rıza gösterilmeden gerçekleştirilemez.
- Boşanmada özellikle cinsellik sorunları ve kadın daha çok öne çıkıyor. Diğer taraftan ise medya ve yaşanan toplumsal çöküntülerin buna ön ayak olduğu söyleniyor!
Bunlar maalesef Müslümanlarda da görülüyor. Ama bu hoş olmayan durumu sözde İslami bir görüntü altında gizlemektir. Çünkü başta da söylediğim gibi İslam tam anlamı ile yaşandığı zaman zaten bu tarz sorunlarla karşılaşılmaz. Güzel bir müşahademi anlatmak istiyorum. Başörtüsü yasağının üniversitelerde daha uygulanmaya başlamadığı 1996–97 yıllardaydı. Yani Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne Kemal Gürüz’ün de YÖK başkanlığına gelerek başörtüsü yasağını şiddetle memleketin başına sarmalarından birkaç yıl öncesi. Benim tanıdığım birçok başörtülü hukuk öğrenci kızımız vardı. Bazılarının ihtiyacı olduğu için bana iş bulmam için gelmişlerdi. Bende o sıralarda beni iftara çağıran ve kartvizitlerini veren iş adamlarına güvenerek bu kızlarımızı onların yanına çalışmaya gönderdim. Hanımlarımız kötü yola düşmesin diye düşünerek bana verilen kartvizitleri memnuniyetle almıştım. Sonra da o kızcağızları oralara göndermeye başladık. Ama sonra bu kızlardan açık sözlü birisi bana gelerek şöyle dedi; “Siz iyi niyetle bizi bunlara gönderiyorsunuz ama bunlar bize şöyle diyorlar; Ne yapacaksın okuyup da, şimdi başörtülü olarak okuyabiliyorsun ama ne hâkim olabileceksin ne de avukat! Şu halde senin burada çalışarak benden alacağın parayı ben daha fazlasını sana ev açarak vereyim. Ama üniversiteyi bırak. Nasıl olsa çalışamayacaksın. Yalnız benimle imam nikâhı kıydır, ikinci eşim ol, sana bir daire açayım, orada yerleştireyim. Eşim gibi ol.” Bunu duyduğum zaman o kadar çok üzülmüştüm ki! Bu ne kadar ahlaksızca bir teklifti! Bu insanlar şımararak Müslüman görünüşü altında kızcağızları yanlış yola çağırdılar. Hâlbuki ikinci evlilik yapılacaksa bile bilhassa hiç evlenmemiş bir kızla değil de dul bayanlar tercih edilmelidir. Çünkü evlenmemiş kızlar bu durumu kaldıramaz. Türkiye’de kadın erkek sayısında da fark olmadığı için evlenmemiş kızların evlenme imkânları oldukça fazladır. İkinci eşi meşru görmüyorum. Şartlarının oluşturulduğu düşünülse bile tereddütlüyüm. Ama dul kadınların korunması için bir ihtiyaç durumu söz konusu olabilir. Dul olamayanlar ise asla bu durumu kabul etmemelidir.
MUHAFAZAKÂR ERKEK KARISINI ALDATABİLİR AMA MÜMİN ERKEK ALDATMAZ!
- Tam da bu örneğin üzerine şu soruyu sormak istiyorum size. Muhafazakâr erkekler kadınlarını neden aldatıyor?
Erkek karısından beklediği sadakati eşine göstermek zorundadır. Maalesef günümüzde muhafazakâr erkekte kadınlarını aldatıyor. Çünkü şeklen Müslüman olduğunu söylemek, Müslüman olmak demek değildir! Muhafazakâr erkek karısını aldatabilir ama mümin erkek aldatmaz! Her erkek Müslüman olabilir ama her erkek mümin olamaz! Boşanması gerekiyorsa boşanır, ondan sonra başka biriyle evlenir. Bir de kadın yapınca töre cinayetleri ortaya çıkıyor ama erkek yapınca müstahak görülüyor. Bu büyük bir haksızlıktır ve bunların hesabı verilecektir. Çocuklarımız küçük yaştan itibaren İslam’ın gerekleri doğrultusunda eğitilmezlerse kendilerine her şeyi mubah görüyorlar! Sonra da “karım yıprandı, kendine bakmıyor” gibi bahaneler öne sürüyorlar. Bir taraftan süslenmesine kızıyor, diğer taraftan da “süslenmiyor, kendine bakmıyor, süslenirse başkalarına görünmek için mi yapıyor?” gibi sözler sarf ediliyor. Erkek şunu unutmamalıdır, kadınına sevgi gösterirse kadın kendini asla bırakmaz. Aksi halde depresyona girer! İslami ailelerde erkekler bilhassa kusurludur. Maalesef bunlara tepki olarak ahlaksız kadın sayısı da artmaya başladı. Mesela eşime gelen boşanma davaları dolayısı ile biliyorum. Bazı hanımlar hayal kırıklıkları ile aldatıldıklarını farkına varıyor ama yine de çocuklarının istikbalini düşünerek zina sebebini ortaya atmadan şiddetli geçimsizlik diyerek boşanmaya kalkıyorlar. Çünkü bu kadınlar çocuklarının babasının kötü bir şöhret altında kalmasını istemiyor. Bunun yanı sıra bazı anneler görürsünüz! Kendi oğlunun yoksulluktan fuhşa düşmüş veya hafif meşrep kızlar başka kızcağızlar üzerinde deney yapmasını gayet tabi görür. Televizyon programında bir kadın “Elbet genelevi, randevu evi olacak, yoksa benim oğullarım nereden cinsi tecrübe elde edecek?” diye açıkça söylemişti. Oysa bu kadın kendi kızının böyle olmasını istemezdi! Kadınlarımız bu konuda müsamahakâr olmamalı!
Başımdan geçen bir olayla bağlamak istiyorum konuyu! Dedem senin üzerine biri ile evlense ne yapardın diye neneme sordum. Oda “Goymazdım ki, onun gözüne ağ salardım” dedi. Aynı soruyu Avrupalı bir kadına da soruldu! Modern diye tabir edilen kadın da nenemle aynı cevabı verdi ve dedi ki; “Onun gözlerini oyardım.”
Röportaj: Cahide Hayrunnisa Yağcı / [email protected]
Haber Ara