Dergicilikte yeni soluk: İslami Yorum
İslami yorum dergisi yayın hayatına başladı. Üç ayda bir yayımlanacak olan dergi, internet üzerinden yayın yapacak. Derginin ilk sayısında "Kur'an-ı Yeniden Anlamak" üzerine bir dosya ile çıktı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-26 11:51:00
Üç ayda bir internet üzerinden yayınlanacak olan İslami Yorum dergisi çıktı. Derginin ilk sayısında "Kur'an-ı Yeniden Anlamak" üzerine bir dosya ile çıktı. Derginin "Başlarken" bölümünde yer alan yazıda şu ifadelere yer verildi;
Türkiye’de ve dünyada dergiler akademik, bilimsel, medyatik, ideolojik, dini, siyasi ve hatta ticari her kesimin asla vazgeçemedikleri bir yayın aracı olagelmiştir. Amacı, seslendiği yer ve geldiği kesim neresi olursa olsun, dillendirilecek sözü, duyurulacak haberi, aktarılacak çalışması-tezi, protestosu, muhalefeti ve hatta çeşidi ister bir düşünce isterse ticari bir ürün olsun yapılacak bir reklamı olanlar için dergiler hep fayda sağladı. Bu nedenle rejimler sertleştiğinde ilk olarak muhalif dergileri toplattılar veya darbeler yapıldığında ilk olarak dergilerin ofisleri basılıp arandı.
Popüler gündemin ötesine geçemeyen ve sadece haber vermekle sınırlı günlük gazetelerin ötesinde dergicilik, daha kalıcı olanı yakalayabilme imkanını vermesi ve uzun erimleri gözlemleyerek üretilen neticeler ve ürünleri sergileyebilmesi açısından daha bir önem arz etmektedir.
Bu nedenle dergicilik, birçok kesimler gibi İslami kesimin de asla vazgeçemediği bir araç oldu. Daha zor zamanlarda bu dergilerin sayısı azalırken, nispeten serbest ortamlarda daha fazla dergi çıktı. Osmanlı’dan beri günümüze kadar bugün adlarını bile hatırlamakta zorlandığımız pek çok dergi yayınlandı. “Volkan, Sırat-ı Müstakim, Beyanu’l Hak, Sebilurreşad, Hareket, Büyük Doğu, Selamet, Ehl-i Sünnet, İslam Nuru, İslam Dünyası, İslam Mecmuası, Diriliş, Hilal, İttihad, Milli Gençlik, Yeniden Milli Mücadele” gibi pek çok dergi yayınlandıkları dönemlerde önemli etkiler yaptı.
70’li yıllarda yayınlanan “Düşünce, Kriter, Mavera, Aylık Dergi, İslami Hareket, Şura, Tevhit, Hicret” gibi dergiler arayış içindeki gençliğe pek çok konuda rehberlik etti. 80’li yılların başında yer demir gök bakır iken üzerine ateşten gömlek giymeyi göze alan rahmetli Ercüment Özkan, on beş günlük olarak yayına başlayan ve dört yıl sonra aylık yayına dönen “İktibas” dergisi ile “vira bismillah” dediğinde ne büyük bir boşluğu doldurmuştu. Özkan 1995 yılında Rabbine dönerken akıllarda onun vefatıyla İktibas’ın da yayın hayatının biteceği gibi bir zan vardı. Oysa geçen zaman pek çoğumuzu yanılttı. Arkadaşları ve yetiştirdiği talebeleri istikrarlı bir şekilde dergiyi bugüne kadar taşıdılar.
Bugüne geldiğimizde sözü iletme araçları açısından geçmişten çok daha fazla imkanlara sahibiz. Dünya gittikçe sanal yayıncılığa evriliyor. İnternetin ortaya çıkardığı imkanlar yüzyılların alışkanlıklarını rafa kaldırıyor. Ortaya çıkardığı tüm olumsuzluklara rağmen sanal ortam bilgiye ulaşmanın eşsiz imkanlarını sunuyor. Bu anlamda bilginin, fikirlerin, tezlerin ve iddiaların insanlara sunumu selüloz sayfalardan sanal sayfalara doğru hızla akıyor ve artık eskiye oranla insanlar ellerine daha az dergi, gazete ve kitap alır oldular. İnsanlar eskiye oranla daha az mı okuyorlar, yoksa artık okunanlar sanal sayfalardaki yazılar mı, sorusu cevaplanması oldukça zor bir soru olarak karşımızda duruyor.
“İnternet devrimi”nin hangi aşamasındayız, bunu belki ilerde öğreneceğiz. Ama bugünden tamamlanmış bir süreç gibi görünmüyor. Gazete ve dergilerin tirajlarındaki azalma, kitap satışlarındaki düşüş sürecin internetin lehine işlediğini gösteriyor. Dünyada yüzyıla dayanan geçmişi olan pek çok gazetenin sadece internet üzerinde yayın yapmayı çoktan planladıkları ve hatta bunun tarihini bile belirledikleri göz önüne alınırsa yakın gelecekte basılı gazete, dergi ve kitaplar belki sadece koleksiyoncuların ilgisini çeken malzemeler olmaya mahkum olacak.
Basılı yayınların tümüyle sanal aleme dönmesinde en önemli direnç noktalarından bir tanesini ekonomik nedenler oluşturuyor. Bu alanda ciddi bir sektör var. Her ciddi dönüşümde eskinin sahipleri yeniye intibak edinceye kadar bir direnme sürecinden geçerler. Bu geçiş sürecinde her iki durumun temsilcileri de meydandadır. Ama süreç tamamlandığında eskinin izleri kalmaz ve sadece bir nostaljiye dönüşür. Biz şu anda bu geçiş sürecinin tam da içinde yer alıyoruz.
Dönüşüm süreçlerinde yeniye intibak etmeyi engelleyen bir diğer faktör de oluşmuş alışkanlıklardır. Bunlar kolay kolay terk edilemez. Bu nedenle Türkiye’deki İslami dergilerin diyebiliriz ki tamamı basılı yayını tercih etmektedir. Bunun ekonomik gerekçeleri var mıdır, bilemiyoruz. Oysa aynı dergilerin mevcut sayıya internette sadece reklam ve dergi içeriğini tanıtmak amacıyla yer vermesi ve devam eden sayılarda geçen sayıları arşive atması, okuyucunun güncel sayıyı para vererek satın almasında isteksizleşmesine yol açmaktadır. Okuyucu geçmiş sayıları arşivden okumayı tercih etmektedir. Bunu önlemek için bazı dergiler interneti hiç tercih etmemektedirler.
Ancak okuyucunun tercihi internetten yanadır. Bazı dergilerin satış rakamları binin altındayken söz konusu dergilerin haber ve dergi sitelerine sadece bir günde binlerce kişinin girmesi bunun bir göstergesidir.
İnternet ve sanal alem kaçınılmaz bir süreçken, getirdiği olumsuzlukları da gözden ırak tutmamak gerekmektedir. Burada internetin, çocuklar ve gençler üzerindeki etkisinden ve bazı gayri ahlaki hususlara yataklık etmesinden bahsedecek değiliz. Bunlar yeteri kadar konuşulup yazılıyor. Ancak dikkat çekmeye çalıştığımız diğer bir husus var. Sanal alemde insanlar bir şeyler yazarken veya birileriyle tartışırken farklı bir psikoloji ile hareket ediyorlar. Adeta ikinci bir kişilikle sanal aleme dalıyorlar. Yüzlerine taktıkları maskeler ile yüz yüze olmadığı, tanımadığı insanlara salvo saldırılar, eleştiriler yapabiliyor ve bazen de hakaretler yağdırabiliyorlar. Oysa aynı insanlar reel alemde karşı karşıya olsalar ve aynı konuyu tartışsalar bunun yüzde biri kadar bile seviyesizlik yaşanmayacaktır. Sanal alemde kimliğini gizleyen insanların bu kadar rahat olabilmesi ilginçtir. Bu nedenle “internet etiği” kavramı gündemimize girmelidir ve bunun getirdiği sorumluluklar, İslami terminolojideki “gıybet” kavramının getirdiği sorumluluklardan daha aşağı değildir.
Olumsuzluklarına rağmen devam eden sürecin internetin lehine basılı yayıncılığın aleyhine geliştiğini ve yazdıklarımızın okuyucuya daha kolay ulaşacağını düşündüğümüz için sadece internet üzerinden yayın yapan bir dergi çıkarmak bizlere daha mantıklı geldi. Ayrıca İslami dergilerin tümünde olduğu gibi bizler de ticari bir gaye gütmüyoruz. Azami sayıda okuyucuya ulaşmayı hedefliyoruz ve bunun internet ortamında daha kolay başarılabileceğine inanıyoruz. Olumsuz psikolojik etkileri olsa da sanal alemde yazar ile okurun daha hızlı iletişim kurabildiği de yadsınamaz bir hakikattir.
Derginin bu ilk sayısında “Başlarken Amaçlar, İlkeler ve İçerik Üzerine” başlığı altında amaç ve ilkelerimizi ortaya koyan ve ileriki sayılarda hangi tür konuları, hangi tarzda ele almayı hedeflediğimizi anlatan bir yazı bulacaksınız. Ancak burada şu kadarını söylemekte fayda vardır: Bir dergi çıkartırken amacımız asla boş bir entelektüel çaba göstermek, oturduğumuz yerden bir şeyler yazıp herkese yukardan bakmak, monologlarla kendimizi tatmin etmek değildir.
Bir insan olarak insanlığın dertleriyle dertleniyoruz. Görebildiğimiz, düşünebildiğimiz, okuyabildiğimiz kadarıyla tüm problemlerin vahiy, ceht, akletme ve insanlığın fıtratına ve özüne dönme ile çözülebileceğine inanıyoruz. Bu nedenle insanı ilgilendiren her hususla ilgiliyiz ve bu durumlara kulağımızı gözümüzü kapatmanın ve bunlardan kaçmanın asla çözüm olmayacağına inanıyoruz. Böyle davranmanın da bizlere ağır sorumluluklar yüklediğinin farkındayız. Yoğun bir düşünme, okuma ve tartışma çabası ile ulaşabildiğimiz ve doğru olduğuna inandığımız -ama asla değiştirilemez düşünceler olarak görmediğimiz- görüşlerimizi, insanlığın temel sorunlarına duyarlı, düşünen ve çözümler arayan ve bunları da üretmeye çalışan her insanla dergi sayfalarından başlayarak paylaşmayı hedefliyoruz.
Paylaşılamayan fikrin, sahibi de dahil olmak üzere kimseye bir faydası yoktur. Dar alanda gelişen fikirler olgunlaşma imkanı bulamazlar. Her fikir meydana çıkmalı ve tartılmalıdır. Gök kubbe altında söylenmedik söz kalmadı diyerek susmanın pek bir anlamı yoktur. Pek çok söz söylenmiş olsa da anlam her yeni şartta yeniden üretilmelidir. Bunun da yolu farkındalıktan, gerektiği ölçüde daha çok konuşmaktan, eteklerimizdekileri ortaya dökmekten, paylaşmaktan, yeniden düşünmekten, analizler yapıp hakikati bize uygun yönüyle yeniden keşfetmekten geçmektedir.
Bu nedenle biz yazmak değil yazışmak, paylamak değil paylaşmak, bölmek değil bölüşmek, dert üretmek değil dertleşmek, konmak-konaklamak ve konduğumuz-konakladığımız yerde yalnız kalmak değil, konşu (komşu) olmak ve komşuluğun gereği olarak konuşmak istiyoruz. 2 Kısacası yaptığımız işte iyilik amacına dönük bütün fiillerimizi işteşli fiil olarak yapmak istiyoruz. Son sözü söylemek gibi bir kompleksimiz yok. Ortak paydamız hakikatler ve vahyin işaret ettiği noktadır.
Bizimle aynı hisleri paylaşan, aynı dertlerle dertlenen, düşünen, çözümler üretmeye çalışan ve hakikatin peşinde olan, dertleşmek, yazışmak, bölüşmek, komşu olup konuşmak isteyen, söylenecek sözü olan herkesi dergi sitemizde görmek istiyoruz. Sadece okur olarak değil, eleştirileriniz, önerileriniz, yazılarınız ve çalışmalarınızla katılımınızı bekliyoruz.
Son olarak e-dergimize seçtiğimiz “İslami Yorum” ismini belirlerken uyguladığımız kıstaslardan bahsetmeliyiz. İnternette daha önce alınmamış uygun bir domain ismi bulmanın zorlukları herkesçe malumdur. İşgüzarların ve bu işten kazanç umanların alınabilecek bütün isimleri kapatma(!) hevesleri yüzünden akla gelebilecek uygun isimleri bulmak oldukça zor bir iş. Buna bir de isim seçmedeki hassasiyetimiz eklenince iş oldukça zorlaşıyor. Çünkü isim hem okuyucuya bir mesajdır hem de yazarların ne yapmaya çalıştıklarını, neyi amaçladıklarını muhataba gösteren ilk işarettir. Dergi ismini seçerken bir yandan bizim eylemliliğimiz yani hakikate ulaşma çabamız ortaya çıkmalıydı diğer yandan referansımız da belirgin olmalıydı.
Temel referansımız “İslam” yani onun temel kaynağı olan “Kur’an” olduğuna göre derginin ismindeki “İslami” kısmı buraya bir gönderme olması açısından meramımızı anlatmak için yeterliydi. Ancak dikkat edilirse “İslami” kelimesinin eki “i”dir, “ın” değildir. Yani biz burada “İslami Yorum” derken bunu “İslam’ın Yorumu” tamlamasıyla veya yalın “İslam” ismiyle anlaşılan hususu kast etmiyoruz. Eğer biz bunu kastedersek yaptığımız yorumları tam da İslam’ın kendisi ve bizzat Allah’ın söz konusu husustaki muradının mutlak biçimde bu yorum olduğunu iddia etmiş oluruz ki bu doğru değildir. Oysa terkibin ikinci kısmı olan “Yorum” kelimesi tamamıyla insana ait bir eylemliliği ifade etmektedir. İnsana ait bir eylemlilik her zaman hatayı ve yanılma ihtimalini içinde barındırır.
Bu nedenle İslam’ı referans alarak ortaya konan insani bir eylem biçimi olan “eşyayı ve hadisatı yorumlama” çabasını ifade eden “İslami Yorum” ismi, Türkçe karakter sorunu da olmayan ve bu nedenle okuyucunun internette ulaşmakta zorluk çekmeyeceği akılda kalan bir isim olması açısından kıstaslarımıza uyan bir isim oldu ve bu ismi seçtik.
Geçmişte ve bugün pek çok dergi ve sitenin isim konusunda yeteri kadar hassas olmadıklarına tanık oluyoruz. İsim olarak doğrudan “İslam, Hakikat, Hidayet, Hak Yol” gibi isimleri seçen ve bunları referans alarak kendi eylemliliklerinin de içinde yer aldığını anlatan ikinci bir terkiple kullanmayanlar okuyucuya adeta “Bu kapak altında söylediğimiz sözler hakikatin mutlak ifadesidir.” türünden bir mesaj vermektedirler. Oysa dediğimiz gibi insana ait her eylem hata payını her zaman içinde barındırmaktadır.
Ancak biz bunu söylerken düşündüklerimizin ve yazdıklarımızın sel üstünde köpük, su üstünde saman mesabesinde olduğunu söylemek istemiyoruz. Hakikatin daima göreceli, değişken ve ulaşılamaz olduğu değildir anlatmak istediğimiz. Asıl amacımız iddialarımızın ve yorumlarımızın referansı ve ulaştığımız neticelerin kime ait olduğuna ilişkin okuyucuyu yanlış yönlendirmemektir. Tabii ki bir şey yazıyorsak bunun doğru olduğuna inandığımız için yazıyoruz. Doğruda isabet ettiğimiz ölçüde bunun hakikati Allah’a aitken, hataya düştüğümüzde bunun yanlışı bize aittir. Yanlışı gördüğümüz zaman bunu terk etmek ve doğruyu aramaya devam etmek insan olarak boynumuzun borcudur. İşte söylemek istediğimiz budur.
Basit ama önemli bu ayrıntıya gerekli önem verilmediği için asırların biriktirdiği gelenek ve yorumların tümüne ve İslam’ı referans alarak ortaya konan hayatı yorumlama biçimlerinin hepsine İslam dininin kendisi gözüyle bakılmaktadır. Evet, şu anda insanların karşısında “İslam Dini” parantezinin içinde görülen 1400 yıldan beri çığ gibi büyümüş dev bir kütle durmaktadır. Neyin cevher neyin araz olduğunu, neyin öz neyin kabuk olduğunu, neyin hakikat neyin zan olduğunu, neyin nass neyin yorum olduğunu, neyin sabite neyin değişken olduğunu, neyin asıl neyin fer olduğunu, neyle ne kadar sorumlu olup nelerden uzak kalmamız gerektiğini ayırt etmek, içinden çıkılmaz bir hale dönüşmüştür.
Mensuplarının pek çoğu, dinin özünün, hakikatin, sabite ve asılların farkında olmaksızın çoktan hiçbir geçerliliği kalmamış ayrıntılara din diye sarılmaya devam etmektedir. Ancak, böyle bir durum var diye yüzyıllar boyunca oluşmuş bu birikimi tümden yok farz etmek ve üstünü çizmek doğru olmadığı gibi, tümünü “İslam” parantezinin içine almak da doğru değildir. Dikkatli bir temyiz işlemi ile iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, geçerli olan ile geçersiz olanı ayırmak, sorumluluğunun bilincinde olan herkesin bir görevi olmalıdır.
Üçer aylık bir mevsim e-dergisi olarak çıkartmayı düşündüğümüz derginin bu ilk sayısında, hem kendimizi tanıtabilmek, hem amaçlarımızı ve ilkelerimizi net bir şekilde sergileyebilmek, sonraki sayılarda hangi konuları merkeze alarak yazılar hazırlayacağımızı ortaya koyabilmek için bunu konu alan bir yazıya yer vermeyi uygun bulduk. Bunun paralelinde, sayıyı tanıtmak amacıyla yazdığımız şu anda okuduğunuz “başlarken” yazısını da biraz uzun tuttuk. Ayrıca yeni sayıları takip etmek isteyenlerin, sayılar güncellendiğinde haberdar olmaları için sitemizin ana sayfasında yer alan “Yeni sayı çıktığında haberdar olmak istiyorum?” bölümünden e-mail adreslerini kaydetmeleri yeterli olacaktır.
“Sorumluluk” ana konusu çerçevesinde ancak iki adet yazıya yer verebildik. “Araştırma-İnceleme Yazıları” çerçevesinde “Kur’an ve Şahitliğimiz” başlıklı yazı ile Kur’ani bir kavram olan “Akletmek” üzerine hazırlanan yazı dizisinin girişi mahiyetindeki ilk yazıyı da e-sayfalarımızda bulacaksınız. Metin Yılmaz’ın Atasoy Müftüoğlu ile ‘Dergiler ve dergicilik’ üzerine yaptığı kısa ama özlü söyleşi oldukça ufuk açıcı bir niteliğe sahip. Gündeme giriş mahiyetinde hazırlanan ve daha çok “gündem” kelimesi etrafında gündeme nasıl bakmamız gerektiğini irdeleyen bir makaleyi ve gündeme ilişkin değerlendirme yazılarını sayfalarımızda bulacaksınız.
Ayrıca “Kur’an’ı yeniden okumak” başlığı altında bir dosya hazırladık. Dosyada hem dergi yazarlarımıza ait yazılar hem de konuyla ilgili seçtiğimiz alıntı yazılar yer alıyor.. Dosyanın girişi mahiyetindeki “ ‘Kur’an’ı Yeniden Okumak’ Dosyası Üzerine” başlığı altındaki yazıda dosyanın tanıtımını bulabilirsiniz.
Amaç, ilke ve içerik üzerine kaleme alınan “Başlarken Amaçlar, İlkeler ve İçerik Üzerine” başlıklı makalede de ifade edildiği gibi, sayfalarımızda dünyada farklı perspektiflere sahip araştırmacı ve yazarlar ile bunlara ait görüşleri ulaşabildiğimiz ölçüde sayfalarımıza taşıyacağız. Bu amaçla bu ilk sayıda, yaşadığımız topraklarda pek tanınmayan ve farklı bir yöntemle hazırlanan “Tadabbur-i Kur’an” isimli bir tefsiri olan Pakistanlı alim Amin Ahsan İslahi’ye ait, ana konumuz ile de ilgili “Kur’an Tefsirinin İlkeleri” başlıklı yazıyı tercüme ederek sayfalarımızda yer verdik. İslahi’nin hayatı, görüşleri ve eserlerine ilişkin tanıtıcı yazılara ileriki sayılarımızda yer vereceğiz.
Bir sonraki sayıda buluşmak dileğiyle muhabbetle kalın…
Derginin sitesine ulaşmak için tıklayın:
İSLAMİ YORUM
SON VİDEO HABER
Haber Ara