Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Bediüzzaman Said-i Nursi'nin kabri nerede?

Timeturk yazarı Hüseyin Yılmaz, 23 Mart 1960'ta ahirete irtihal eden üstad Bediüzzaman Said-i Nursi'nin, vefatının 50. yıldönümünde, kabrinin nerede olduğu sordu?

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-03-24 00:44:00

Bediüzzaman Said-i Nursi'nin kabri nerede?
Haber Merkezi / TİMETURK

Sitemiz yazarlarından Hüseyin Yılmaz, üstad Bediüzzaman'ın vefatının 50. yıldönümü nedeniyle "Piramitlerde Fir’avun değil, meçhullerde Bediüzzaman olmak.." başlığı altında kaleme aldığı yazıda şunlara yer verdi;

1 Mart 2010... Urfa’dayım... Dergâh’ta, küçük bir kubbenin parmaklıkları önünde dua ediyorum. Gözlerimden süzülen yaşlara genzimi yakan acı bir hıçkırık eşlik ediyor. Avluda Hz. İbrahim’in doğduğu mağarayı ziyaret edenlerin uğultusu ile güvercinlerin kanat şakırtısı birbirine karışıyor...



Önünde bulunduğum kubbenin altında bir tabutun derinlik ve büyüklüğüne sahip mermerden bir kaide var, mezardan geride kalmış bir iz... 23 Mart 1960’da vefat eden alleme-i cihân Bediüzzaman Said-i Nursi’nin defnedildiği yer burası. Süfyan bakâyası cuntacı debbaşlar, 12 Temmuz 1960’da gece vakti kabrini balyozlarla parçalayıp mübarek naaşını kaldırmışlar. Bu şuursuz ve korkak kitle, düşünceleri sebebiyle hayatından korktukları bu mücahid-i ekberin kabrinden de ürkmüş ve ona âit ibret dersleri neşreden bu hâtıradan da kurtulmak için naaşını bilinmedik bir yere taşıyıp defnetmişler.

Allah’ın mülkünde bir meçhule defnedilen Bediüzzaman’ın kabrinin nerede, nasıl bir kuytulukta olabileceği tahayyülü ile hıçkırıp sarsılıyorum. Modern ehramlarda azab çeken devrin fir’avunlarına bedel, onun bir kuytulukta otların bürüdüğü kabrini hayâl ediyorum. İçten bir huzurun tebessümü ruhumu istilâ ile saltanatını kurup dudaklarımın uçlarında avludaki güvercinler gibi kanat çırpıyor.



Darbecilerin bu şeni’ fiiline elli yıldır sahip çıkan devletin arsız ve “derin” suratına şiddetli bir tokat vurmak geliyor içimden. Haykırmak, bağırmak; bu zulmün faili Fir’avunların yakalarından tutup Zebânîlere, “İşte bunlar!” deyip bir daha, bir daha teslim etmek istiyorum...

Birden, zamanın belini büktüğü yaşlı bir dede ile sekiz on yaşlarında bir çocuk yaklaşıyor parmaklıklara. Ellerini açıp uzun uzadıya mırıltılarla duaya duruyorlar. Çocuk, merak içinde mermerden boş kaideye bakıyor, ihtiyarın yumulu göz kapaklarının aralığından inci gibi yaşlar süzülüyor. Neden sonra göz göze geliyoruz... İki eski dost gibi kucaklaşıyoruz, çocuğun saçlarını okşuyorum... Minarelerden müezzinlerin yanık sesi ezanın rahmânî bestelerini kanatlandırmaya başlıyor. İkindi vakti girmiş Halil-u Rahmân’da ...


Yazının Devamını Okumak için Tıklayın

Piramitlerde Fir’avun değil, meçhullerde Bediüzzaman olmak..



Haber Ara