Kılıçla alınan topraklar altınla satıldı
Mustafa Armağan, Abdülhamid'in, 33 yıl boyunca hiç savaşmadan dünya dengelerini elinde tuttuğunu, tahttan indirildikten sonra toprak kayıplarının başladığını söyledi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-02-10 22:48:00
Sultan Abdülhamit'in, 1909 yılında çıkan 31 Mart ayaklanmasından sorumlu tutularak ittihatçılar tarafından tahttan indirildiğini hatırlatan Tarihçi Yazar Armağan, bu olayın Osmanlı döneminde bir kırılma noktası olduğunu ve toprak kayıplarının başladığını belirtti.
Makedonya ve Selanik'te başlayan gerginlikler sonrası Bosna Hersek'in 2,5 milyon altına Makedonya'ya satıldığını ifade eden Armağan, "O yüzden Boşnaklar bu olayı, 'bizi kılıçla aldınız, altınla sattınız' diye yıllar sonra bile dile getirir. Daha sonra Bulgaristan topraklarımızdan koptu. Yunanistan Girit'i ilhak etti. 1911'de İtalyanlar Trablusgarp'a çıkarma yaptı. Abdülhamit'in olası bir işgale karşı yaptığı silah yığınakları ittihatçılar tarafından Balkanlar'a taşındığı için şehirlerde direnecek silah kalmadı ve Osmanlı'nın Afrika'daki son toprağı olan Libya da elden çıktı." diye konuştu.
Armağan, Balkanlar'da başlayan kaynamanın, ülkelerin bağımsızlık mücadelesine dönüşmesinin ardından başlayan Balkan savaşlarının, batının kirli yüzünü gösteren bir ayna olduğunu vurguladı. İngiltere, Fransa, Almanya gibi batılı ülkelerin, büyük Osmanlı ordularının, Balkanlar'daki küçük ülkeleri karınca gibi ezeceğinden emin olduklarını ifade eden Armağan, "Batılı ülkeler Osmanlı'nın zaferinden emin oldukları için savaş sonrası sınırlar ne kadar değişirse değişsin, eski sınırların geçerli olacağını, yeni sınırlarını tanımayacağını dünyaya deklare etti. Ancak durum böyle olmadı. Bulgar orduları İstanbul Çatalca'ya kadar girdi. Savaş öncesi eski sınırların geçerli olacağını deklare eden batılı ülkeler, Osmanlı'nın kaybetmesinin ardından sözlerinden döndü ve yeni sınırları kabul etti. Eğer 1913'te Bulgaristan ve Yunanistan arasındaki toprak paylaşımı savaşları çıkmasaydı, Edirne bile bugün elimizde olmayabilirdi. Bulgaristan Yunanistan arasındaki savaşı iyi değerlendiren Osmanlı, son bir hamle ile Edirne'yi almayı başardı." dedi.
Sultan Abdülhamit'in korktuğu ve hep hazırlıklı olmaya çalıştığı birinci dünya savaşının 1914 yılında patlak verdiğini kaydeden Armağan, 'Almanlar kaybettiği için biz bu savaşı kaybetmiş sayıldık' anlayışının çok yanlış olduğunu belirtti. Avrupa devi Almanya'nın petrol rezervlerini ele geçirmek için Ortadoğu'ya uzanma planları olduğunu dile getiren Armağan, "İngilizler ise Almanya'nın önünü kesmek için Ruslar'la ittifak arayışındaydı. Rusya'da komünistler ayaklanmış, Çar zor duruma düşmüştü. İngilizler, Çar'a yardım gönderecek, komünist ayaklanmalar bastırılacak ve ittifak sürecekti. Hatta İngilizler, Türkiye'ye toprak bütünlüğünü garanti ederek bu savaşta tarafsız kalmasını teklif etti. Ancak 1914 Ağustosunda Enver Paşa, Almanlarla gizli bir anlaşma yapmıştı. Henüz Türkiye daha savaşa girmemişti ki iki Alman zırhlısı Karadeniz'de İngiliz donanmasından kaçarken, bize sığındı. İngilizler ise bu gemilerin bırakılmasını, aksi halde Türkiye'nin de savaşa girmiş kabul edileceğini söyledi. Ancak biz bu gemilerin bizim olduğunu, isimlerinin ise Yavuz ve Midilli olduğunu söyleyerek Alman gemilerini vermedik. Daha sonra gizli bir emirle bu donanma Karadeniz'e çıkarıldı ve Rus limanlarını bombalamaya başladı. Biz böylece savaşa girmiş olduk." diye konuştu.
İttifakı olan Rusya'ya atılan her bombayı kendine atılmış kabul eden İngilizlerin, bu gelişmenin ardından Çanakkale Muharebesini başlattığını hatırlatan Armağan, muharebenin 1916'ya kadar sürdüğünü, 1917 yılında İngilizlerden bir türlü yardım alamayan Rusya'da komünistlerin iktidara geçtiğini vurguladı. "Emperyalizmle işimiz yok diyen komünistlerin İngilizlerle ittifak anlaşmasını iptal ederek, Türkiye'deki tüm askerlerini geri çektiğini ifade eden Armağan, "Rusya Brest Litovsk Antlaşması'ya savaştan çekildi. Kafkas cephesini terk ederek Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı'ya geri verdi." dedi.
Konuşmasında, binlerce askerin donarak şehit olduğu Sarıkamış olayına da değinen Armağan, şöyle dedi: "Sarıkamış, bir hezimet, bir facia olduğu için tarihimizde geniş yer almaz. Bizzat Enver Paşa komutasındaki harekatın ardından askerlerimiz dağlarda şahadet şerbetini içerken, Enver Paşa bu olayla ilgili bilgi ve haberleri yasakladı. 'Rusları ezdik' diye haberler yaptırıldı. Yıllarca biz Sarıkamış'ta bir destan yazıldığını gördük. Ancak Sarıkamış'ta bulunan bir subay 1921 yılında anılarını yayınladı ve bu kadar askerin nasıl donarak öldüğünü kamuoyu öğrendi. Bu şok etkisinin ardından Sarıkamış tekrar tartışmaya açıldı. Ancak Enver Paşa, sorumlu devlet adamı anlayışına sahip olmadığı için bunları kabullenmedi. Enver Paşa kimseye danışmadan iş yapıyordu. Padişah ve Sadrazamı tahttan indirdi, başkomutan vekili oldu, kimsenin haberi olmadan ülkeyi savaşa soktu. Sonuçta ne oldu? Kafkaslarda kısmen bir ordu ayakta kaldı. Bağdat gitti, Filistin gitti, Suriye gitti. Mondros olmasa İngilizler İstanbul'a kadar gelecekti. Ama Enver Paşa bunların hesabını vermek yerine bir Alman denizaltısına binerek Rusya'ya kaçtı. Geriye Mondros'la belirlenen sınırlar kaldı." diye konuştu.
(CİHAN)
SON VİDEO HABER
Haber Ara