Dolar

34,8954

Euro

36,6974

Altın

3.012,39

Bist

10.058,63

'Darbe planlarının hepsini biliyorduk'

Başbakanlık Müsteşarı olarak 4 yıl görev yapan Çalışma Bakanı Ömer Dinçer darbe hazırlıklarının tamamından zamanında haberdar olduklarını açıkladı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-08 11:01:00

'Darbe planlarının hepsini biliyorduk'

Bakanlık koltuğuna oturmadan önce uzun süre Başbakan Erdoğan'a en yakın bürokrat olarak görev yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarlığı döneminde yoğunluk kazanan darbe planlarından haberdar olduklarını söyledi. Dinçer, "Balyoz Harekatı'nda olduğu gibi ona benzer, ama farklı türde similasyonların hepsinden haberimiz vardı. Bunların değerlendirmesini de yapıyorduk" dedi.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK

Önce Eczacıların, ardından TEKEL işçilerinin eylemi. Sonra da Meclis Genel Kurulu'ndaki kavgalı gensoru görüşmesi... Son zamanlarda gündeme gelen en önemli isimlerden birisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer. Türkiye çok kritik günlerden geçerken de Başbakanlık Müsteşarı idi. Başbakan Tayip Erdoğan'ın siyasetteki en önemli yol arkadaşlarından birisi, bir bakıma sırdaşı. Hedef tahtasına oturtulduğu dönemler çok da uzak değil. Hep zor günlerin adamı oldu. Hayat hikayesinde kolay elde edilmiş hiç bir şey yok dersek hiç de abartmış olmayız. Dinçer ile sıcak tartışmalarla birlikte Başbakanlık Müşteşarlığı yaptığı 2003-2007 arasında yaşadıklarını konuştuk. Bakan, yapılan bütün darbe planlarından haberdar olduklarını açıkladı. Bu planların nasıl engellendiğini ise zamanın göstereceğini söylüyor. Biz de o 'zaman'ın gelmesini merakla bekleyeceğiz.

*Öncelikli hedefleriniz, yapmak istedikleriniz neler?

Türkiye'nin istihdam politikalarını gözden geçiriyoruz. İstihdam Stratejileri Geliştirme Çalıştayı'nın ikincisini bu ayın sonunda toplayacağız ve yeni politikaları kamuoyuyla paylaşmaya başlayacağız. Kurum içindeki bürokrasiyi azaltıyoruz. Çok büyük ihtimalle 2011 yılı sonunda Çalışma Bakanlığı bilişim teknolojilerini kullanan en iyi bakanlık haline gelecek. 2 yıl sonra çok farklı bir SGK olacak. İŞ- KUR'u Türkiye'de istihdam ve işsizlik sorunları için herkesin aklına gelen, işsiz kalanın gittiği, işi olanın kendisini geliştirmek için düşündüğü, iş kurmak isteyenin danıştığı bir kuruma dönüştüreceğiz. İşletme belgelerini 1 günde vermeye başladık, yabancıların çalışması ile ilgili süreleri kısalttık, artık 1 ayda işlemleri tamamlıyoruz. İşçilerimizin çalıştıkları yerlere yönelik şikayetlerini en geç 15 gün içinde çözüyoruz.

*Hakkınızda verilen gensoru sırasında Meclis'te çıkan kavgayı oldukça hüzünlü izlediğinizi gördüm. Çok mu üzüldünüz?

2 gün hiç uyku uyumadım. Çok üzüldüm. Gensoru niçin verilir? Sadece bir insanı yıpratmak için gensoru verilebilir mi? Gensoru TBMM'nin bir denetim mekanizmasıdır. O gün Türkiye'nin hangi sorunu konuşuldu? Orada, maksadını aşan bir ifadeyle dile getirilen yanlış bir tanımlamayı, başörtü meselesini gündeme getirmenin, bunun üzerinden tüm Meclis'i tahrik etmenin hiçbir izahı olamaz. Bu bütün açıklığıyla bir sığlıktır, bir seviyesizliktir. Bunu da yapanın kendisini bilim adamı olarak görmesi, hatta bakanlık yapmış olması da bir başka üzüntü duyulacak boyuttur.

*Başbakan ile yıllarca birlikte çalıştınız,o gün yaşadıklarına dair siz neler hissettiniz?

Ben onun çok öfkelenmiş olduğunu hissettim. Doğrusu ben ona hak verdim. Bir çok insan belki de “Sayın Başbakan niçin konuştu?î diye düşünebilir, ben de tam orada Tayyip Erdoğan'ı gördüm. Bir kişiye, kişiliğini zedeleyecek ya da kişiliği ile hiç yakıştırılmayacak bir ithamda bulunuluyorsa ve eşiyle ilgili bir laf ediliyorsa, cevap vermek tam da o kişiye düşer. Ben orada Tayyip Erdoğan gördüm. Bizim hepimizin onuru vardır. İnsanlar onurlarıyla, itibarlarıyla yaşarlar. Buna kimsenin laf etmeye hakkı yoktur. O laf ediliyorsa şayet, o kişinin kalkıp cevap vermesini kimse yadırgamamalı.

*Başbakan daima size sahip çıktı, zor günlerinizde hep yanınızda oldu, niye size bu kadar güveniyor?

Ben Başbakanımız'ın bana sahip çıkması benim için gurur verici bir durum. Diğer yandan, Başbakanlık Müsteşarlığı dönemimde, bana yapılanların gerek o makale ile ilgili gerekse YÖK'ün kararıyla ilgili nasıl bir olay olduğunun iç yüzünü kendisi de biliyordu. Biz o dönemde bana yönelik ithamların hepsinin arka planı hakkında bilgi sahibiydik. Hatta öyle bilgi sahibiydik ki, kimlerin, kime, hangi konuda, nasıl talimat verdiğini 3 gün sonra bildik.

*O dönem yaşadıklarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana yapılan, benim herhangi bir yanlışı yapmam üzerine bina edilmiş bir çalışma değildi. Bugün Ergenekon çetesi suçlaması ile yargılananların yürüttükleri bir projeydi. Nitekim, bir gazetede Cumhuriyet Çalışma Grubu başlığı ile yayınlanan haberler içerisinde benimle ilgili hazırlanmış projelere dair bilgileri herkes gördü. O projelerle bana yapılan suçlamaları biraraya getirdiğinizde onun nasıl bir çaba olduğunu görürsünüz.

*Siyasete girmeyi gençlik yıllarınızda düşünür müydünüz?

Ben siyaset yapmayı uzun boylu planlamış bir insan değildim. Hep iyi bir bilim adamı olmaya çalıştım. O noktada eserler vereyim, insanlar yetiştireyim, kitaplarım olsun diye çaba sarfettim.

*Gün geldi profesörlüğünüz alındı.

Bu işin en acı tarafı, birisinin kendince bir senaryo hazırlayıp, 25 yıl boyunca dişinizle, tırnağınızla, Anadolu'nun bir köşesinden çıkıp elde ettiğiniz itibarı bir senaryo ile elinizden alınmaya çalışılmasıdır. Bu acıyı benim unutmam mümkün değil. Bu yapılanı da unutmam mümkün değil. Çünkü, öylesine büyük bir haksızlık oldu ki bu, ben bu haksızlığı yapanları başka hiçbir şeye değil, sadece Allah'a havale ettim.

*Yargı süreci vardı, geri alabilecek misiniz?

Mahkemeye verdiğime bile daha sonra üzüldüm.Mahkemeye bile vermemeliydim, onu bile yapmamalıydım, orada yanlış yaptığımı düşünüyorum. Geri alsaydım başka yorumlar yapılacaktı.

*Başbakan Müsteşarı olduğunuz dönemde evinize hırsız girmişti. Basit bir adi suç olayı olarak mı kaldı?

Müsteşarlığım dönemimde, sezgilerim var, ama hangi maksatla yapıldığını bilmiyorum, benim Ankara'daki evime, İstanbul'daki evime, özel kalem müdürümün, bana yakın danışmanların evine hırsız girdi, basın danışmanımın evine girmeye teşebbüs edildi. Bunların niçin olduğunu, hepsinin bir tesadüf olup olamayacağını kamuoyuna bırakıyorum.

*Girenler bulunamadı mı?

Hayır, bir sonuç çıkmadı.

*Başbakanlık Müsteşarlığı yaptınız, Başbakan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde iç tehdit bölümünün değiştirilmesi gerektiğini söyledi, bu belgede nasıl bir düzenleme yapılmalı?

O konuda benim 20 yıla yakın stratejik yönetim okutmuş birisi olarak söyleyeceklerim var. Strateji kelimesi aslında askeri bir kavramdır ve 1960 yılından sonra sosyal bilimlere girmiştir. 1980 yılından sonra da işletme bilim yönetimine girmiştir. Strateji sadece tehditlerle belirlenmez, strateji fırsatlarla beraber belirlenir. Stratejiyi belirlemenin 2 ana öğesi vardır. Dış dünyada meydana gelen fırsatlar ve tehditler göz önüne alınır. Fırsatları değerlendirecek, tehditleri yok edecek tedbirlere strateji diyoruz. Dış dünyada meydana gelen tehdit ve fırsatlar dedim, öyleyse bu açıdan baktığımzda zaten iç tehdit diye birşey olmaz. Strateji belirlemenin ana öğesi tehdide dayalı çabalar değildir, fırsatları değerlendirmeye yönelik çabalardır. Türkiye bugüne kadar aslında hep kendisini müdâfaada hissederek, tehditleri önlemeye yönelik bir algı içinde strateji geliştirmiştir, bu bir eksikliktir. 1990'lı yıllardan sonra dünyada bütün dengeler yeni kurulurken, yine 2000'li yıllardan itibaren ekonomik dengelerde yeniden kartlar dağıtılacakken, Türkiye'nin bütün olup bitenleri tehdit değil, fırsat olarak algılaması ve bu fırsatlara yönelik dış politikasını, ekonomisini, sosyal yapısını, kamu idaresi ile ilgili yapısını baştan sona gözden geçirip, fırsatları değerlendirmeye ayarlaması gerekir.

*Sizin Başbakanlık Müsteşar olduğunuz dönemde hazırlanmış darbe planları ortaya çıkıyor.

Biz o planların olduğu dönemde, onların hepsinden haberdar olmuştuk, onların bilgisini almıştık. Bizim birçok plandan zamanında haberimiz oldu. Balyoz Harekatı'nda olduğu gibi ona benzer, ama farklı türde similasyonların hepsinden haberimiz vardı.

*Nasıl bozuldu bu planlar?

Zaman ve yargı süreçleri gösterecek. Bizim elbette o dönemde bir çok plandan haberimiz oluyordu. Bunların değerlendirmesini de yapıyorduk. Zaman ve yargı sürece tüm doğruları kamuoyuna gösterecek. Türkiye artık değişiyor hiç bir şey saklı kalmıyor. Ülkemizin gelişmesini istemeyenler tarafından yıllarca bu ülkeye uygulanan senaryolar bir bir ortaya çıkıyor. Hükümet olark bütün bunlarla da mücadele ediyoruz. Amacımız 21. Yüzyıl'da vatandaşlarımıza hak ettikleri huzur ve refahı sağlamaktır. Bazı süreçler sancılı olabilir. Ancak, en kısa zamanda bu ülkenin her alanda nasıl rahatladığını, ayağına bağlanan prangalardan nasıl kurtulduğunu hep birlikte göreceğiz.

Çalışma Bakanı'na göre sendikacılar eylemi iyi yönetmedi

TEKEL İŞÇİLERİ KONUSUNDA SON KARAR VERİLDİ


Konu TEKEL işçilerinin sorunlarını kamuoyuna duyurmak amacının çok ötesinde bir yerde duruyor. Başlangıçta hükümete muhalefet etmenin bir malzemesi olarak görüldü. Giderek sosyal barışı veya istikrarı bozmaya yönelik bir çabanın aracı haline gelmeye başladı.

* Türkiye günlerdir TEKEL işçilerinin eylemini konuşuyor.

TEKEL işçileri ile ilgili sorun özelleştirme çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Aslında TEKEL'le ilgili özelleştirme kararını hükümetimiz vermedi. Bugün bize muhalefet eden partilerin kararı ile TEKEL'in özelleştirilmesi süreci başladı. Mesela, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de bu kararda imzası bulunuyor. O zaman bu kararı veren partiler veya hükümetler, işçilerin işsiz kalmalarına yönelik herhangi bir tedbir almamışlardır. İşçilerin kıdem tazminatlarını, ihbar tazminatlarını veya iş sonu tazminatlarını verdiler, işsiz bıraktılar.

*Şimdi nasıl bir uygulama var işçilere yönelik?

2004 yılında, ben Başbakanlık Müsteşarı'ydım, Türk - İş bu durumu dile getirerek bizden yardım talep etti. Bunlar için bir tedbir alınmasını istedi. Türk-İş'in Başkanı Salih Kılıç, Mustafa Kumlu da genel sekreterdi. Türk-İş'in talebiyle biz bu işçilerimizi işe almaya karar verdik. 4C statüsü ile istihdam etmeye başladık, 21 bin kişiyi kapsama dahil ettik, 19 bininin müracaatı uygun görüldü ve işe başlatıldılar.

*TEKEL'de neden sorun yaşandı?

TEKEL'in özelleştirme süreci 2 safhada tamamlandı. 2008 yılı Haziran ayında TEKEL'e ait sigara işletmeleri, Tokat, Samsun gibi, özelleştirildi. O dönemde bu fabrikalarda çalışan 4 bine yakın işçi vardı. Özel sektör onlara iş teklif etti, yüzde 10 maaş artışı, en az 3 yıl iş garantisi verildi, il dışına gidilecekse taşınma masraflarını ödeyeceklerdi. Bin 500 kişiye ihtiyaçları vardı, 150 kişi gitti. O dönemde bu işçiler oraya gitmedikleri takdirde 4C'ye gideceklerini biliyorlardı. Yani o tarihte 4C'ye razıydılar.

*Niye geçmediler?

O zaman bugünkü TEK Gıda İş'in Başkanı ve Türk-İş'in Başkanı'nın talebi ile bu kişilerin 4C'ye aktarılmaları engellendi ve “Bunlar tütün depolarında çalışsınî denildi. 2008 Haziran ayından itibaren yaklaşık 1,5 yıllık süreç içinde orada çok fazla birşey üretmeden maaş aldılar. Bize aylık maliyeti 40 milyon lira oldu. Bugüne geldiğimizde sendikanın ana talebi bu kişilerin 4C'ye değil, kendi mevcut maaşlarıyla kamu kurumlarına işçi olarak aktarılmaları şeklinde oldu.

*Hükümet bu talebi neden karşılayamıyor?

Kadro vermeye teşebbüs ettiğinizde, kamuda çalışan ve hizmet üreten benzer durumdaki diğer işçilerimizi de düşünmek durumundayız. Mevcut maaşlarıyla kamu kurumlarına devredilmesi kamuya çok büyük bir maliyet getirecek. Sadece maliyet değil, kamu idaresinde çok büyük dengesizlik ve düzensizlikler oluşturacak.

*Şu anda talepler karşısında gelinen nokta nedir?

Maaşlarında yüzde 15-16 dolayında bir artış sağladık. 10 ay çalışıyorlardı, 2 ay işsiz kalacaklardı, izin günleri de azdı, “acaba bunu 11 aya çıkarabilir misinizî dediler. Bunu da makul gördük, 11 aya çıkardık. 1 ay maaşın da fazladan alınacağını kabul edersek, yaklaşık yüzde 27-28 ortalama iyileşme sağlandı. Ayrıca, izin günlerini ayda 2 güne çıkardık. Bir devlet memurunun çalışma statüsüne tabi olacaklar, yani Cumartesi-Pazar çalışmayacaklar, mesaileri saat 5- 6'da bitecek, ilaveten de 2 gün mazeret iznine sahip olacaklar. Dolayısıyla 11 ayda 2 gün mazeret izninden 22 günlük ücretli izin süreleri var. Öncelikle kendi illerinde de görevlendireceğiz. Oldukça iyi bir fırsat.

* O halde neden ısrarla eylemlerine devam ediyorlar?

Şayet TEKEL işçileri 4C ile 657'ye tabi bir statüye geçerlerse artık işçi sendikasına üye olmayacaklar, devlet memurları sendikasına üye olacaklar. Bugün TEK Gıda İş'e bağlı TEKEL işçilerinden 8 bin 502 üye var. Artık bu üyeler TEK Gıda İş'in üyesi olmayacak ve onlara aidat vermeyecekler. İşçilerimize benim önerim kendilerine bugünlerde söylenen “Biz daha iyi hak alacağız. Merak etmeyin halledeceğizî gibi vaadlere bakmasınlar. Hükümet nihai kararını vermiştir.

*TEKEL eylemini iyi yönetemediğinizi düşünüyor musunuz?

Ben öyle düşünmüyorum. Konu TEKEL işçilerinin sorunlarını kamuoyuna duyurmak amacının çok ötesinde bir yerde duruyor. Başlangıçta hükümete muhalefet etmenin bir malzemesi olarak görüldü. Giderek sosyal barışı veya istikrarı bozmaya yönelik bir çabanın aracı haline gelmeye başladı. Ben bugün sendikanın bile oradaki eylemi çok iyi kontrol edebildiğini göremiyorum.

*Size göre Tekel eylemi nasıl sonuçlanacak?

Allah ömür verirse hep beraber göreceğiz. Ben Şubat ayının sonunda bu sorunun biteceğini düşünüyorum. TEKEL işçilerimizin çok büyük bir bölümünün müracat edeceğini, işine başlayacağını ve maaş alacağını, sendikaya çok güvenenlerin de güvendikleri dağlara kar yağacağını düşünüyorum. Bu eylemde bir hak arama çabası yok. Bu eylemde daha fazlasını isteme, fırsatı kendilerine imtiyaza dönüştürme çabası var.

ECZACILAR BİRLİĞİ FEDAKÂRLIK YAPMALIDIR

*Eczacılarla ilgili sorun nasıl çözülecek?


İlaç harcamalarını masaya yatırdık, uluslararası çalışmaları inceledik, “ilaç harcamalarımızı azaltalımî diye bir karar verdik. Global bütçe üzerinde tedarikçilerle birlikte anlaşıldı. Bu anlaşma ile kamu harcamalarında yıllık en az 2,5 milyar TL tasarruf sağlandı. Bu alınan karar yine Türkiye'de ilaçların genel seviyesinde yaklaşık yüzde 25-30 civarında düşmeye sebep verecek. Bu, çalışanların ve emeklilerin ödeyeceği katkı paylarında yüzde 30'luk bir indirimi de sağlayacak.

*Ama eczacıların sıkıntıları var.

Bana, “Stoklardaki ilaçlar sebebiyle, fiyatlar düşünce zararla karşı karşıya kaldık. İlaçların genel fiyat seviyelerinde düşme olduğu için gelirimiz düştü, bazı eczaneler kapanacakî dediler. İlaç sanayi ile onlar adına görüşmeyi kabul ettim. İlaç sanayi büyük bir fedakarlık yaparak depolardaki ilaçlardan kaynaklanan zararı ödemeyi taahhüt etti.Eczanelerle ilgili olarak tüm kamuoyuna şunu söylemek istiyorum: Şayet Türk Eczacılar Birliği eczanelerin gelirlerini bu kadar çok düşünüyor ve onların menfaatini koruyorsa, ilaç sanayinden, Çalışma Bakanlığı'ndan beklediği fedekârlığın bir kısmını da kendisi yapsın. Bizim sözleşmelerimizden dolayı 350 -500 Lira arasında aldığı ücretlerden fedakârlık etmeliler. İllerdeki eczacılar odaları ilaçlardaki sıralı dağıtım sebebiyle aldıkları komisyonlardan vazgeçmelidirler.

ÖMER DİNÇER KİMDİR?

1956 yılında Karaman'da doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden 1978 yılında mezun oldu. 1980 yılında. Marmara Üniversitesi İktisadi ve idari Bilimler Fakültesi'nde asistan olarak göreve başladı, 1994 yılında profesör oldu. Görev yaptığı üniversitelerin çeşitli bölümlerinde "Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası", "İşletme Yönetimi', "Yönetim ve Organizasyon", "Örgütsel Teori ve Davranış" ve "Değişim Yönetimi ve Örgüt Geliştirme" konularında seminerler verdi. Bu konularda beş adet kitabı ve çok sayıda araştırma ve makalesi yayımlandı. 2003 yılında, "Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma" çalışmalarının koordinasyonundan sorumlu Başbakan Baş Müşaviri olarak atandı. 2003-2007 yılları arasında, Başbakanlık Müsteşarlığı görevini yürüttü. 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan seçimlerde AK Parti İstanbul Milletvekili seçilen Ömer Dinçer, 60. Hükümet'te Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oldu. Evli ve üç çocuk babası olan Dinçer, İngilizce biliyor.

Kaynak: Bugün
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara