Balyoz'un kodu Günlüklerde saklı
Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda Albay Dursun Çiçek'le 2 yıl çalışan emekli Yarbay Şenol Özbek, Balyoz'un neden savaş oyunu olamayacağının detaylarını açıkladı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-02-01 14:33:00
Şenol Özbek, ülkücü kimliği ile bilinen emekli bir yarbay. Askerlik hayatı boyunca yurdun çeşitli yerlerinde görev yapmış, kamuoyunun "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" ile tanıdığı Albay Dursun Çiçek ile beraber Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda 2 yıl çalışmış. Şırnak görevi sırasında şair Abdurrahim Karakoç'un, "Sen Namaz dağında nöbettesin yüzbaşım" diye başlayan "Askere Mektup" isimli şiirine konu olmuş. Yarbay rütbesinde Kıbrıs'ta görevliyken kendi isteği ile emekliye ayrılmış. Sivil ve demokratik devleti savunuyor. Sivil devlet olmadan milli devletin de olmayacağına inanıyor. Cuntacılığın ve komitacılığın Türk Silahlı Kuvvetler'den bir an önce tasfiye edilmesi gerektiğini korkusuzca dile getiriyor. Çalışma odasını süsleyen binlerce kitabın arasında "Balyoz Planı"nı tartıştık.
"BALYOZUN KODLARI DARBE GÜNLÜKLERİNDE SAKLI"
*Son günlerde bir dönem ardarda yapılan planlar tartışılıyor. TSK içinde bu tip planlar hep hazırlanır mı?
TSK'nın genel manada hem iç hem de dış tehditle ilgili kendine göre birtakım çalışmaları var. Ses kayıtlarını dinlediğinizde, oradaki bazı konuşmaları okuduğunuzda bu sahiden Yunanistan ile ortaya çıkan bir savaş esnasında geri bölge için uygulanan bir senaryo mudur yoksa Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok mutad olarak yaptığı çalışmalarla ilgisi olmayan darbe provasını ifade eden bir çalışma mıdır, bunun kararını doğru vermek gerekiyor.
Doğrudan bir darbe çalışması
*Sizce nedir?
Ben bu çalışmanın öyle bir Yunanistan ile veya Bulgaristan ile girilecek bir savaşta cephenin gerisinde asayişi sağlamaya yönelik bir çalışma olduğunu düşünmüyorum. Yani bu doğrudan doğruya bir darbe çalışmasıdır, buna darbe tatbikatı olarak bakılabilir.
* Balyoz isimli plan harp oyunu mu, darbe planı mı bu nasıl anlıyorsunuz?
Ortaya çıkan ses kayıtlarının bir tanesinde bir general ordu komutanına teklifte bulunarak, "Böyle bir harekâtın başarıya ulaşması için olayın Yunanistan ile oluşturulacak bir gerilim stratejisi ile birlikte uygulanmasında fayda var" diyor. Yunanistan ile bir savaş esnasında böyle bir senaryo uygulandığı iddiası varsa, neden ayrıca Yunanistan ile bir gerilim stratejisi devreye sokuluyor? Bu basit bir örnek.
Emir-komutanın haberi yok
*Bu gerçek bir olay değil ki, senaryo, dolayısıyla çelişkilerin olması doğal değil mi?
Bu öyle TSK'nın klasik, mutad sefer görevleriyle ilgili bir çalışma değildir. Bu doğrudan doğruya bir ordu komutanının, muhtemelen de emir -komuta kademesinin haberi olmaksızın, tamamen kendi inisiyatifi ile kendi ordu bölgesinde yaptığı bir darbe semineridir. Bunun başka bir adı yok.
*Size göre bunu darbe semineri yapan unsurlar neler?
Ses kayıtlarında o anda ordu bölgesinde olmayan görevlendirilecek valilerin ismi de geçiyor. Yani. sadece ordu bölgesi için değil, bütün Türkiye'ye şamil kılınacak bir çalışma yapılmış. Yine, bu operasyon esnasında 1. Ordu Bölgesi'ndeki 800 dolayında subayın ordudan ilişiğinin kesilmesi öngörülüyor. 800'den fazla subayını Yunanistan ile savaşırken bünyesinden atacak bir ordu olabilir mi? Yunanistan ile savaş varken birliklerin İstanbul'a yığılmasından bahsediliyor. Trakya'yı kim savunacak? MİT Müstaşarı'nın asker olmamasından dolayı bazı bilgilerin elde edilemeyeceği belirtiliyor. Bu mantık kabul edilebilir bir mantık değildir. Ülke içinde irticanın tepelenmesi, aynı anda da Kuzey Irak'a müdahale edilmesi gibi sözler, 1. Ordu'nun hangi görevi veya sefer planı ile ilgilidir?
3 günlük zindan hayatı...
*Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın açıklamaları sizi ikna etmedi mi?
Hayır. Bir jetin düşürülmesi, caminin bombalanması gibi planlardan bahsediliyor. Türk ordusunda, makamı ne olursa olsun, hiçbir komutan subay, astsubayın toplu olduğu bir mekanda, toplantıda o sözleri sarfeedemez. Bunlar gerçekse, ordu personelinin katılımı ile yapılan bir çalışmada dile getirilen bir konu olmaktan ziyade, ayrı ve mahrem bir örgütlenmenin içinde ortaya konulmuş çabalar veya yapılmış planlardır.
*Bu seminerden Genelkurmay'ın da bilgisi olduğunu ifade ediyor.
Çetin Doğan'ın TSK'nın bütününü bu işin içine çekmek suretiyle kendi pozisyonunu kurtarma gibi bir gayret içine girdiğini düşünüyorum. Eğer siz komitacılığa, cuntacılığa soyunacak derecede mukaddes olduğuna inandığınız bir davanın peşine takıldıysanız, bu ortaya çıktıktan sonra, öyle TSK'nın genelini işin içine çekecek yollara tevessül etmeyeceksiniz.
*Ne yapması gerekiyor?
Nihayetinde bu işlerin ucunda 3 günlük zindan hayatı vardır. Çetin Doğan Paşa bugün "Ben o zaman da bu hükümeti ülke için tehdit gördüm, hâlâ aynı kanaati taşıyorum. Benim için yine tehdittir. Ben ülkeme, devletime, milletime olan sevgimden dolayı bunları düşündüm" dese, alacağı nihayetinde 3 günlük zindan hayatıdır. Eğer, kendi samimiyetine kendisi inanıyorsa, o samimiyetin bedeli olan 3 günlük zindan hayatından kaçmamalıdır.
Başbuğ siteminde haklı
*Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un çok sert bir açıklaması oldu.
Genelkurmay Başkanı, caminin bombalanması, bir jetin düşrülmesi gibi kamuoyuunda da infial yaratan iddialara çok hassas duygular içinde tepki gösterdi, itiraz etti. Haklıdır ve normaldir. Genelkurmay Başkanı, bu belgelerin bir an için doğru olduğu kabul edilse bile, bunların Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geneline teşmil edilmesine sitem ediyor. Bir de, 7 yıl önce diyelim ki bir cunta bir çalışma yapmışsa bunun hesabı şu andaki Silahlı Kuvvetler'den sorulmaz.
*Bir ordu komutanının çalışmalarından üstlerinin haberinin olmaması daha vahim bir durum değil mi?
Darbe Günlükleri yayınlandı. 15 Kasım 2003 tarihli bölümde, o dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Özden Örnek ile Kara Kuvvetleri Komutanı olan Aytaç Yalman'ın bir konuşması naklediliyor. Aytaç Yalman, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile yaptığı konuşmayı Özden Örnek'e anlatıyor. Hilmi Özkök'e, "Size söylemek istemezdim, ama geçen yıl size en fazla desteği kim verdi, şöyle bir düşünün" diyor. Hilmi Özkök de "Tabii ki sen verdin. Sana çok müteşekkirim" karşılığını veriyor. Bunun üzerine Yalman, "O halde nasıl olur da bizim hakkımızda böyle düşünebilirsiniz?" diyor. Orada Aytaç Yalman, 'Son sözleri söylememin gayesi , geçen yıl eğer ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım, onu paramparça edeceklerdi" açıklamasını getiriyor. Yani, o dönemin komuta kademesi bu çalışmalar hakkında az çok bilgi sahibi. Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman'ın bu tür çalışmaların önünü tıkamak konusunda, birlikteliği ortaya çıkıyor.
*Darbe günlüklerinde bu plana mı atıfta bulunulmuş?
Aytaç Yalman'ın "Ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım, onu paramparça edeceklerdi" dediği dönem, bu çalışmaların olduğu dönemdir.
*Çetin Doğan hareketini Genelkurmay Başkanı Özkök mü önlemiş?
Sadece Hilmi Özkök değil, yine günlüklerin 8 Ekim 2003 tarihli bölümünde komutanlar gezisi esnasında Özden Örnek ile Aytaç Yalman'ın konuşması var, "Uçakla Diyarbakır'a giderken, Kara Kuvvetleri Komutanı ile çok yakınlaşmıştık. Bana 'bu sene geçen seneki gibi olmayacak' demişti. Nitekim de öyle oluyor. Havacı (bir önceki Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk), Denizci (Bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Alpkaya) geçen yıl gidip Hilmi Paşa'ya, 'Biz seni destekliyoruz' dediler" diyor. Yani bu planların nasıl bozulduğu ile ilgili kodlar aslında günlüklerde saklı. Bu planların yapıldığı dönemde Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Bülent Alpkaya ile Hava Kuvvetleri Komutanı olan Cumhur Asparuk belli ki Hilmi Paşa'nın yanında tavır almışlar, Aytaç Yalman Paşa da buna uyum göstermiş. Bu uyum gerçekleşince de bir ordu komutanının kendi bölgesinde ortaya koyduğu darbe tasavvurları sonuçsuz kalmış.
ÖZKÖK İSTİFA ETTİRİLECEK DOĞAN KARA KUVVETLERİ KOMUTANI OLACAKTI
*Darbeye engel oldukları için sefer tası ile yemek taşımak zorunda mı kaldılar?
Aynı dönemde Cumhuriyet Gazetesi "Genç subaylar rahatsız" manşeti atıyor, Hilmi Paşa'nın "hükümetle uyumluyuz" yönündeki açıklamalarından dolayı nisan ayında bazı köşe yazarlarınca 27 Mayıs'ta teğmene tekmeletilen Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun örneği ile bir nevi tehdit edildiğini görüyoruz. Hilmi Paşa'ya yönelik adeta bir kuşatma havası var. Hilmi Paşa'nın hedef olarak merkeze oturtulduğu bir süreç yaşadık.
*Bu kuşatmanın hedefi Genelkurmay Başkanı'nı darbeye ikna etmek miydi?
Hayır, Hilmi Paşa'yı bir nevi bıkkınlık noktasına, dayanamayacak bir noktaya taşıyıp, istifa ederek gitmesini sağlamaktı. Eğer o dönemde Hilmi Paşa istifa etseydi, o anda en kıdemli ordu komutanı sıfatıyla Çetin Doğan Kara Kuvvetleri Komutanı olacaktı. O zaman Allah korusun Türkiye'yi felakete götürecek bir darbe kaçınılmaz noktaya gelebilirdi.
*Yani planın uygulanmaya konulması ihtimali de yok değilmiş, öyle mi?
Günlüklerdeki havayı, o dönemdeki kuvvet komutanlarında en azından başlangıçtaki darbe yatkınlığı ile birlikte bunu düşünürseniz 1. Ordu Komutanı'nın kuvvet komutanı olmasıyla birlikte ne tür olayların ortaya çıkabileceği daha iyi algılanır. Hilmi Özkök Paşa'nın bütün bu oyunları bozarken ortaya koyduğu feraset, öyle herkesin becerebileceği şey değildi. Hilmi Özkök Paşa, şu yüzyılda tarihi bir misyonu yerine getirmiştir.
*Neden Çetin Doğan emekli edilmedi?
Bu planların akamete uğratılması, bozulması başlı başına bir başarıdır. O dönemde Doğan'ın emekli edilmesi konusunda hükümetle bir mutabakat sağlansa bile o zamanki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in bunu onaylaması gerekecekti. Sezer'in emekliliğe sevk kararnamesini imzalayacağının hiçbir garantisi yoktu. Doğan normal süreçlerle emekli olduktan sonra, Cumhurbaşkanı tarafından bir üniversitenin mütevelli heyeti başkanlığına getirildi. Bütün bu ilişkilerin olduğu yerde Hilmi Paşa'ya düşen bu işleri akamete, başarısızlığa uğratmaktı. Onu da yaptı.
*Komuta kademesinden bilgi saklanarak planlar yapılıyor, TSK içinde komuta kademesinin dışında başka bir derin TSK mı var?
Ayrı bir derin yapılanmaya gerek yok, bizde bir gelenek halini almış. İlk defa Sultan Abdülaziz'in tahtan indirilmesi döneminde Harbiye kaynaklı olarak ortaya çıkan, o dönemin seraskeri Hüseyin Avni Paşa'nın öncülüğünü yaptığı, bir cuntacı, komitacı anlayışın günümüzdeki tezahürü bunlar. O gelenek İttihat Terakki'yi doğuruyor. Bu Cumhuriyet ile yerin altına çekiliyor, 60 darbesi ile birlikte yeniden su yüzüne çıkıyor. 1960'dan beri de aynen Osmanlı dönemindeki İttihat Terakki, cuntacı, komitacı mantığın çağdaş tezahürü olarak zaman zaman başını kaldırıyor. Bu olayların hepsine İttihat Terakki geleneğinin günümüzdeki versiyonu olarak bakmak lazım.
PERİNÇEK BANA DA ASILDI
*Doğu Perinçek ile ordu arasındaki bağlantıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben de bunu anlamıyorum. Ben orduda Doğu Perinçek'i seven adam görmedim. Şu anda Perinçek kışlalara gitse yuhlanır. Perinçek bana da asıldı. Beni "gelin vatanı kurtaralım" diye kendisi 2 kez aradı. Merkezlerinden aradılar. Emekli subayları toplayıp, bu tip organizasyonlara gittikleri belliydi, ben bunu hissettim. Onların "vatan elden gidiyor" söylemine inanan çok insan oldu.
ŞENOL ÖZBEK KİMDİR?
1962 yılında Sivas'ın Geyikpınar Köyü'nde doğdu. İlkokulu Ankara'nın çeşitli okullarında okudu. 1976 yılında Ankara Gazi Osman Paşa Ortaokulu'nu, 1979 yılında Ankara Atatürk Lisesi'ni bitirdi. Aynı yıl, ODTÜ Gıda Mühendisliği ve Kara Harp Okulu'nu kazandı. Tercihini Kara Harp Okulu'ndan yana kullandı. Kara Harp Okulu'ndan 1983 yılında mezun oldu. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli yerlerde komutanlık ve karargâh subaylığı görevlerinde bulundu. Genelkurmay Karargâhı'nda çalıştı. En son görev yeri olan Kıbrıs'ta yarbay rütbesinde iken 2004 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Evli ve üç çocuk babası.
Kaynak: Bugün
Haber Ara