Halkın yarısı Atatürkçüymüş
A&G'nin araştırmasına göre, Türkiye'deki her iki seçmenden biri kendini 'Atatürkçü' olarak tanımlarken ikinci ortak payda 'milliyetçilik, üçüncü 'laiklik, dördüncüyse 'dindarlık'.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-27 15:37:00
CHP-MHP İÇİN 30 YILIN FIRSATI
Gür, muhalefet partileri CHP ve MHP'nin önünde son otuz yılın en büyük iktidar olma fırsatının bulunduğu görüşünde: Halkın gelecekle ilgili algıları inanılmaz olumsuz. Gerçek bir alternatif çıkarsa oylar da değişir. Röportajdan bazı notlar:
“Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz diye sorduk insanlara. Toplumun ortak paydası Atatürkçülük çıktı. Her iki kişiden biri “Ben Atatürkçüyüm” diyor.”
“Milliyetçilik ikinci, laiklik üçüncü, dindarlık dördüncü sırada geliyor. Her yüz kişiden 35’i laikim derken, 29’u dindarım diyor. Türkiye, denenin aksine dindarlaşmıyor.”
“Ekonomi oyların yüzde 70’ini etkiliyor. 2008 başından beri halkta yoksulluk algısı başladı. “AKP döneminde Türkiye fakirleşti, ben yoksullaştım” diyor halk.”
Röportaj: Neşe Düzel
Partilere oy verenlere gelirsek... AKP’ye kimler oy veriyor?
AK Parti ağırlıklı olarak kentlerde ve kırda oy alıyor. Büyük şehirlerde ise oyu, Türkiye ortalamasının altında kalıyor. AKP’ye oy veren kesim, daha çok, çalışan ve para kazanan 28-43 yaş grubundan oluşuyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe AK Parti’nin oyları düşüyor. CHP’nin oyları ise eğitim seviyesi yükseldikçe artıyor ve büyük şehirlerde CHP daha çok oy alıyor. AKP ile CHP’nin benzeştiği bir konu var.
Nedir o?
Her ikisinin de seçmeni kadın ağırlıklı. Her ikisi de yarıdan fazla oyu kadınlardan alıyor. 29 Mart yerel seçimlerinde de zaten kadınlar erkeklerden 6,7 puan daha fazla oy verdiler AK Parti’ye. Yüzde 38,5’luk oy oranında tutunmasının en önemli nedeni kadınlar oldu.
MHP’ye kimler oy veriyor?
MHP ağırlıklı olarak kentlerde ortaokul ve lise eğitimlilerden oy alıyor. MHP seçmeni çok erkek ağırlıklı bir seçmen. Neredeyse her dört seçmeninin üçü erkek. Eğer MHP’nin her erkek seçmeni, annesine, kız kardeşine, eşine, sevgilisine MHP’ye oy verdirmeyi başarabilseydi, MHP birinci parti olurdu. Bir de şu var. Türkiye’de yetişen her iki gençten biri hayatının bir döneminde muhakkak MHP’ye oy veriyor. Ama bu gençler daha sonra anne baba konumuna geldiklerinde ve iş, güç sahibi olduklarında MHP’den uzaklaşıyorlar.
DTP’ye kimler oy veriyor?
En düşük eğitimli ve en düşük gelirli seçmen DTP seçmeni. Tabii ki aralarında zengin seçmenler var ama genelden söz ediyorum ben. Araştırmalarımız çok çarpıcı sonuçlar veriyor. Diyarbakır’da hâlâ her iki kadından biri okuma yazma bilmiyor. 44 yaş üstündekilerde ise her dört kadından üçünün okuma yazması yok. DTP seçmeninin neredeyse tamamı Kürt açılımına “Evet” diyor. Parti kapatıldığında bile seçmen açılımdan yanaydı. DTP’nin başkanlarından Emine Ayna “Açılım bitmiştir” dediğinde, DTP seçmeninin yüzde 80’i açılımı destekliyordu
Peki, siyasi partilerin aldığı oylar neye göre değişiyor?
Temel neden ekonomi. Türkiye’de her yüz seçmenden 25-30’u ideolojik, etnik vesaire nedenlerle oy veriyor. Geri kalan yüzde 65-70’lik kitle ise partisini değiştirebiliyor. Yani yüzde 65-70’lik kitle ‘yüzer gezer oylar’ oluyor. Bunlar bugün burada, yarın başka yerde bulunuyor. İki hafta önce yaptığımız araştırmada, Türkiye’de her yüz seçmenden yarısı kendisini sağcı ya da solcu olarak tanımladı.
Kaçı sağcı, kaçı solcu?
Yüzde 30 “Sağcıyım” diyor. Yüzde 18 “Solcuyum” diyor. “Merkezdeyim” diyenler yüzde 21 çıkıyor. Eğer CHP iktidar olmak istiyorsa, yüzde 18’in dışındaki kitleden oy alabilir hale gelmek zorunda.
Ben sağcıyım diyenler kimler?
Eğitim düştükçe “Sağcıyım” diyenler artıyor. Solcular ise daha yüksek gelirli ve eğitimlilerden oluşuyor. Araştırmaya göre, MHP’lilerin yüzde 72’si, AKP’lilerin yüzde 44’ü “Sağcıyım” diyor. CHP’lilerin ise yüzde 54’ü “Solcuyum” diyor. Geri kalanı da “Hiç biriyim” ya da “Merkezdeyim” diye cevap veriyor. Araştırmada “Atatürkçü, laik, milliyetçi, dindar, sosyal demokrat ve demokrat” sıfatlarını saydık ve “Kendinizi bunlardan hangisiyle tarif edersiniz” diye sorduk.
Sonuç ne çıktı?
İlk sıradaki ortak payda ya da ortak paydaymış gibi davranılan nokta ‘Atatürkçülük’ çıktı. Her iki kişiden biri “Ben Atatürkçüyüm” diyor. Atatürkçülükten sonra, ikinci ortak payda olarak ‘milliyetçilik’ geliyor. Her yüz kişiden 44,6’sı “Milliyetçiyim” diyor. Üçüncü payda da ‘laiklik’ oluyor. Her yüz kişiden yüzde 34,8’ü “Ben laikim” diyor.
“Dindarım” diyenlerin oranı ne?
Her yüz kişiden 29,3’ü de “Ben dindarım” diyor. Buradan da görülüyor ki, Türkiye söylenenlerin aksine dindarlaşmıyor, muhafazakârlaşmıyor.
Peki, halk niye o zaman “Ben dindarım ve muhafazakârım” diyen bir partiyi seçiyor, iktidara getiriyor?
Türk halkı bundan sonra da muhafazakâr ve dindar partiler tarafından yönetilecek. Çünkü bu dindarlık illa eşinin başının kapalı olması ya da adamın beş vakit namaz kılması değil. Türkiye’de dindarlıktan ve muhafazakârlıktan anlaşılan şey, rahmetli Özal’ın muhafazakârlığı kadar bir muhafazakârlık. Lider yeri geldiğinde Cuma’ya da gider, başka bir zaman da içkisini içer. İnsanlar seçkinler tarafından küçümsenmemek, ötekileştirilmemek istiyorlar. Araştırma sonucuna göre, AKP seçmeni kendisini şöyle tanımlıyor: “Ben dindarım, muhafazakârım, milliyetçiyim” diyor.
CHP seçmeni kendisini nasıl tanımlıyor?
O da kendisini “Atatürkçüyüm, laikim, milliyetçiyim” diye tanımlıyor. MHP seçmeni ise “Milliyetçiyim, Atatürkçüyüm, laikim” sıralamasıyla kendini tarif ediyor. Bundan da anlaşılıyor ki, AK Parti’nin alternatifinin ‘dindar, muhafazakâr ve milliyetçi’ bir parti olması lazım. AK Parti’ye oy veren seçmenlerin önemli bölümü, “Ekonomi iyi gitmiyor. Hükümet başarısız. Yoksullaştım. Türkiye’nin bir yıl sonrası daha kötü” dediği halde, “Kime oy vereceksiniz” diye sorulunca hâlâ AK Parti diyor. “Niye” diye sorduğunuzda ise her zamanki cevabı veriyorlar: Âlternatifi yok.”
Ekonomideki durumun oy dağılımına etkisi ne?
Yüzde 70’ler mertebesinde... Türk halkı cebine bakar. 2008 yılının ocak ayı sonundan itibaren halkta bir ‘yoksulluk’ algısı başladı. “AKP döneminde Türkiye fakirleşti, ben fakirleştim” diyor halk. Hükümet istediği kadar “Fert başına gelir on bin dolara çıktı, enflasyon sıfır oldu, kriz bizi teğet geçti” desin... Seçmende, ‘yoksullaştım’ algısı var. Hükümet bu algıyı değiştirirse, oyu artar. Zaten AK Parti’yi de iki ayrı dönemde değerlendirmek lazım. 2008 yılı ocak ayına kadarki AK Parti ve 2008 yılı ocak sonundan sonraki AK Parti. Halkın memnuniyeti bakımından iki dönem arasında müthiş bir fark var.
Bunu rakamlarla nasıl ölçtünüz?
Şöyle... Yaptığımız son araştırmada, “Hükümet başarılı” diyenlerin oranı yüzde 55’ten yüzde 25’e düştü. Seçmenin yüzde 50’sinden fazlası “Bir yıl sonra Türkiye daha kötü olacak” cevabını veriyor. Halkın gelecekle ilgili algılarında inanılmaz olumsuz bir rüzgâr esiyor. CHP ve MHP’nin önünde son otuz yılın en büyük ‘iktidar olma’ fırsatı var. Eğer AK Parti’ye gerçek bir alternatif çıkarsa, insanlar oylarını değiştirebilirler. Araştırmalar tamamen bunu gösteriyor.
Araştırmalar AKP’nin iktidarla vedalaştığını mı gösteriyor?
Araştırmalar şunu gösteriyor. AK Parti seçmenin önemli bir bölümü ‘hem giderim hem ağlarım’ diyen gelinler gibi. “Ekonomi iyi gitmiyor. Ben ve ailem fakirleşti. Biz yoksullaştık. Hükümet başarısız. Türkiye’nin bir yıl sonrası çok daha kötü olacak” diyor. “Peki, kime oy vereceksiniz” diye sorulduğunda da “AK Parti” diyor. “Neden” diye sorduğunuzda, “Alternatifi yok” diyor. Oysa 2008 yılı öncesinde insanlar, ekonomik olarak hayatlarından memnundular. Bugün ise çocuklarının geleceğinden kaygılılar, ekonomik açıdan karamsarlar. Mesela “Yedi yıllık AK Parti döneminde Türkiye zenginleşti mi fakirleşti mi” diye soruyorsunuz. Haklın yüzde 52’si yedi yıllık AK Parti döneminde Türkiye’nin fakirleştiğini söylüyor.
Türkiye’nin temel meselesi yoksullaşma, fakirleşme mi çıkıyor?
İnsanların yüzde 79,6’sı da Türkiye’nin temel meselesi olarak işsizliği görüyor. Türkiye’de işsizlik 2007’den bu yana inanılmaz arttı. 42 ilde üç bin 200 işsizle yaptığımız son araştırmada şu çıktı: Sokaktaki her iki işsizden yüzde 35-40’ı son bir yılda işsiz kalmış. Bu kadar vahim bir durum var. Son üç haftadır bu araştırmayla uğraşıyoruz. Üstelik bu işsizlerin bir bölümü asgari ücrete değil, sigortasız bile çalışmaya razılar. Aslında bizim son araştırmada gördüğümüz şu ki Türkiye’nin ruh hali değişti.
Ruh hali değişti ne demek?
Biz, Türkiye’nin sorunlarında altı yılda ne değişti diye baktık. 2003 yılında enflasyon Türkiye’nin yüzde 30’la üçüncü büyük sorunuyken bugün Türkiye’nin sorunları sıralamasında enflasyon diye bir sorun yok. Ama 2003’te Kürt sorunu yüzde 2,2’yle ve terör de binde 6’yla en sonlarda yer alırken, 2009’un sorun sıralamasında terör yüzde 38,2’yle halkın geçim sıkıntısı ve işsizlikten sonra üçüncü büyük sorunu olmuş. Bu arada Kürt sorunu yüzde 16,7’yle dördüncü sıraya yükselmiş. Altı yıl içinde işsizlik sorunu da yüzde 42,4’ten yüzde 79,6’ya fırlamış ve halkın birinci sorunu haline gelmiş. Her yüz kişiden neredeyse 80’i en büyük sorunun işsizlik olduğunu söylemiş. Bir de şu var... Bugün halkın yüzde 58’i ekonomik krizden hükümeti sorumlu tutuyor.
Geri kalan yüzde 40 ne diyor?
Onlar da “Bu kriz dış kaynaklı krizdir” diyor. “2001 krizinden mi yoksa bugünkü krizden mi daha çok etkilendiniz?” diyorsunuz. Yüzde 64’ü bugünkü krizden daha çok etkilendiğini söylüyor. Bunun nedeni de şu. 2001 krizinden eğitimli kesim etkilenmişti. Bugünkü global krizden ise daha çok esnaf, emekli, çiftçi, işçi etkileniyor. Esnafın yüzde 60’ı, 2001’deki krizden değil, bugünkü ekonomik krizden daha çok etkilendiğini söylüyor.
Niye sizce?
2001 krizi Türkiye’nin kriziydi. Bugünkü kriz ise bir dünya krizi. Bu yüzden krizden çıkış daha uzun sürüyor ve her kesimde daha fazla can yakıyor. Ben burada tarafsız konuşuyorum ve size sadece elde ettiğimiz araştırma sonuçlarını söylüyorum. Emin olunuz ki çiftçi, esnaf aslında kan ağlıyor.
Önümüzdeki seçimlere kadar oy oranlarında büyük değişimler olur mu?
Olabilir. Üç temel etken var. Bir, ekonomi ne olacak? Ekonomik kriz daha da derinleşecek mi? Yoksa AK Parti 2007’li günlere geri dönecek mi? İki, açılım ne olacak? Üç, anayasa paketi bir hafta sonra Meclis’e gelecek ve Türkiye belki nisan, mayısta referanduma gidecek. Referandumun sonucu bile seçim sonuçlarında etkili olacak. Eğer referandumda yüksek oranda ‘evet’ çıkarsa, AK Parti o rüzgârla seçime gidebilir. Tersi olursa seçime daha geç gidilir. Bir de yeni siyasi oluşumlar var. Bu yeni siyasi hareketler de seçim sonuçlarında etkili olacak. Düşünsenize, bugün henüz partileşmemiş Mustafa Sarıgül’ün oyu bile yüzde 6-7 çıkıyor.
Bu partilerin, kemikleşmiş oyları ne kadar?
MHP’nin yüzde 8-9, DTP çizgisinin devamı BDP’nin yüzde 5-6’lık kemikleşmiş oyları var. Solda yüzde 18-20’lik bir kemikleşmiş oy var. Bu oyun tamamı CHP’ye ait değil. CHP’nin oyunun kemikleşmesi diğer sol partilere de bağlı. Sola yeni bir parti gelirse CHP’nin oyu geri gidebilir.
Unutmayın 2002’de DSP yok oldu CHP var oldu. DSP seçmeni CHP seçmenine çok benziyor. O da, “Ben Atatürkçüyüm, laikim, milliyetçiyim” diyor. Ve gene CHP seçmeni gibi DSP seçmeni de “Ben CHP geleneğinden geliyorum” diyor. Milli Görüş’ün kemikleşmiş oyuna gelince o da 12-13. Bu oy AK Parti ve Saadet Partisi arasında paylaşılıyor.
AKP’nin kendine ait bir kemikleşmiş oyu yok mu?
AK Parti’nin ayrıca kendine ait yüzde 5-6 civarında bir kemikleşmiş oyu var. AK Parti, iktidardan yararlanan, menfaat sağlayan bir kitle yarattı. Düne kadar ayakkabı alacak parası yoktan bugün cipe binen bir adam yarattı Bunlar asla AK Parti’yi terk etmezler. Dolayısıyla bu kitleyi ve Milli Görüş’ten aldığı payı eklediğimizde, AK Parti’nin oylarının yarısının kemikleşmiş oy olduğunu söyleyebiliriz.
Önümüzdeki dönemde tek başına iktidara gelebilmek için ne kadar oy almak gerekiyor?
Türkiye’de yüzde 10 barajı devam ediyor. 2002 seçimlerinde AK Parti yüzde 34,8’le tek başına iktidar oldu. Ama o dönemde ancak seçmenin yüzde 54’ünün iradesi Meclis’e yansıdı. Seçmenin yüzde 46’sının oyu Meclis’te temsil edilemedi. 2007 seçimlerinde ise seçmenin yüzde 88’inin oyu Meclis’e yansıdı. Sadece yüzde 12’nin iradesi dışarıda kaldı. Şimdi önümüzdeki dönemde seçimlerden koalisyon mu, tek başına iktidar mı sonucu çıkacağını, ne kadar seçmenin Meclis dışında kalacağı belirleyecek.
Daha net söyler misiniz?
Eğer Türkiye’de yüzde 30-35’in iradesi Meclis dışında kalırsa, yüzde 31-33’lik oyla bile tek başına iktidar çıkabilir. Ama Meclis’te temsil edilemeyen oy oranı yüzde 20 olursa, yüzde 35’in altında bir oyla tek başına iktidar olma ihtimali yoktur.
Kaynak: Taraf
SON VİDEO HABER
Haber Ara