Dolar

34,8679

Euro

36,6408

Altın

3.020,44

Bist

10.054,69

Encümen-i Daniş’i ‘Masonlar kurdu’

“Dul Kadının Oğulları-Tapınağın Türk Şövalyeleri” isimli kitabının yazarı Gazeteci-Yazar Mustafa Yılmaz çarpıcı açıklamalar yaptı. Özellikle Encümen-i Daniş'le ilgili...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-11 11:13:00

Encümen-i Daniş’i ‘Masonlar kurdu’
Gazeteci-Yazar Mustafa Yılmaz’ın “Dul Kadının Oğulları-Tapınağın Türk Şövalyeleri” isimli kitabı yayınlandı. Sarsıcı iddiaları gündeme taşıyan eserin sahibi Yılmaz, Vakit’e çok konuşulacak açıklamalarda bulundu. Ankara Mithatpaşa Caddesi’ndeki tapınakta geçirdiği bir günü de ilk kez kitabına taşıyan Yılmaz, Osmanlı’nın gelmiş geçmiş en büyük mimarlarından Mimar Sinan’ın kafatasının tuhaf bir şekilde ortadan yok olduğunu, yaptığı araştırmaların Mason localarını işaret ettiğini söyledi.

Aslan Değirmenci / Vakit

Milli Gazete Yazarı Mustafa Yılmaz, 1969 yılında Balıkesir-Kepsut’ta doğdu. İlkokulu Kepsut’ta, orta ve lise öğrenimini ise Balıkesir’de tamamladı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. Üniversite yıllarında gazeteciliğe başladı. Uzun yıllar TBMM’de parlamento muhabiri olarak görev yaptı. TBMM binasındaki esrarengiz masonik sembol ve işaretleri Türk medyasında ilk kez yayınlayarak önemli bir gazetecilik başarısının altına imza attı. Araştırma, inceleme, röportaj ve TV programlarının yanı sıra, Türkiye ve yurt dışında yüzlerce konferans verdi. Bu konferanslarda masonik örgütlenmeler ve bu örgütlenmelerin ülke ve dünya siyasetine etkilerini deşifre etti. 10 yıllık bir araştırmanın ürünü olan "Dul Kadının Oğulları-Tapınağın Türk Şövalyeleri" isimli kitabı yayınlandı. Kitabını ve içindeki esrarengiz bilgileri Vakit’e değerlendiren Yılmaz, çok önemli açıklamalarda bulundu.

TAPINAKLARINA GİRMİŞTİM

¥ Önce neden Dul Kadının Oğulları?


- Bu ismi ben koymadım. Onlar kendilerini bu isimle anıyorlar. Kendilerine “biz dul kadının oğullarıyız” diyorlar. Çünkü efsaneye göre Hiram Usta, Sur ülkesinden "dul bir kadının oğluydu". O yüzden kendilerine ‘Dul Kadının Oğulları’ diyorlar.

¥ Nerden başladı bu ilgi?

- 1999 yılıydı sanırım. Bu arada kitapta bu 9’un sırrıyla ilgili de ilginç bir bölüm var. İlk olarak 1909 yılında kuruluyorlar, yani resmi olarak. 1999 yılında kısmi bir açılıma gitmişlerdi. Yani kısmen kapılarını açmışlardı. O zaman localarına gazeteci olarak bizi de davet etmişlerdi. Ankara Mithatpaşa Caddesi’ndeki tapınaklarında bir gün geçirmiştik. İlk kez orada tanıdım. O zaman giyim kuşamları, oradaki tavırları, duruşları, kendilerine özel gizemleri falan dikkatimi çekti. Ondan sonra belki bir hobi olarak bu konuları araştırmaya başladım. Yani 10 yıllık bir geçmişi var aslında bu kitabın.

MİMAR SİNAN’IN KAFATASI KAYIP

¥ Kitabınızda önemli iddiaları dile getiriyorsunuz. Örneğin bunlardan biri Mimar Sinan’ın kayıp kafatası ile ilgili?


- Öncelikle şunu söyleyeyim. Gerçekten dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dehası, tarihimizin en ünlü siması Mimar Sinan’ın kafası kayıptır. Bu gerçek 1940 yılında ortaya çıkıyor. Mimar Sinan’ın İstanbul Süleymaniye’deki türbesi restorasyon için özel bir heyet tarafından açılıyor, ancak heyet bir de bakıyor ki mezarda Sinan’ın bütün kemikleri durmasına rağmen kafatası yok. Tabii bunun üzerine bir inceleme başlatılıyor. Kısa bir araştırma sonrasında mezarın 5 yıl önce yani 1935 yılında bir kez daha açıldığı ortaya çıkıyor. Açılış gerekçesi sözde Mimar Sinan’ın Türk olduğunu ispat etmek. Bunun yolu da o zamanki anlayışla kafatası ölçülecek. Yani o zaman da kafatasçılık var. Neyse, ölçüyorlar falan. Tamam ölçtünüz, yapılması gereken ne? Kafatasını tekrar mezara geri koyarsınız. Ama konulmuyor. 1935 yılında dönemin Akşam Gazetesi’nde yer alan ilginç bir haber var. Deniyor ki; "Sinan’ın kafatası bundan böyle antropoloji müzesinde sergilenecek!" Ancak ortada tuhaf bir durum var. Çünkü o tarihte Türkiye’de bir antropoloji müzesi yok! İşin daha da tuhafı halen de böyle bir müze yok. Birçok tarihçi, araştırmacı bu olayın peşine düşüyor. Mesela Mimar Sinan Uzmanı İbrahim Hakkı Konyalı var, Mustafa Armağan var. Ama hiçbir sonuç alamıyorlar. Yani koskoca Mimar Sinan’ın kafatası buhar olup uçuyor.

KAFATASI MASON LOCASINDA MI?

¥ Tam bu noktada siz Dul Kadının Oğulları isimli kitabınızda ilginç bir iddiayı gündeme taşıyorsunuz?


- Evet. Sadece Osmanlı’nın değil, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mimarının kafatasının böylesine tuhaf bir şekilde ortadan yok olmasının normal bir durum olmadığı açık. Peki ne olmuş olabilir? Bu büyük dehanın kafatası neden tekrar yerine konmamıştı? İleride açılacak denen, ancak hiçbir zaman açılmayan antropoloji müzesine gitmediğine göre nereye gitmişti? İşte ilk kez bu kitapta şunu soruyoruz; Mimar Sinan’ın kafatası bir mason locasına götürülmüş ve halen de orada tutuluyor olabilir mi?

AYRINTILAR, MERAK EDİLEN KİTAPTA

¥ Bunu sorma ihtiyacı duyuyorsunuz. Yani böyle bir bulgunuz
mu var?


- Tapınak Şövalyeleri’nden masonluğa uzanan gizemli örgütlerde yaygın bir kafatası inancı var. Mesela Tapınak Şövalyeleri’nde kafatası ritüeli var. Baphomet denen bir kafatasına tapıyorlar. Masonlukta da yine kafatası inancı var. Mesela bir mason adayı masonluğa kabul edilmeden önce bir odaya kapatılıyor. Tefekkür Hücresi denen bir yer burası. Duvarları siyah örtüyle kaplı. Bu odada sadece bir masa ve sandalye bulunuyor. Ve bir de kafatası. Mason adayı kafatasıyla baş başa bırakılıyor. Ve bu gerçek bir insan kafatası oluyor. Daha çarpıcı bir şey söyleyeyim. Geçtiğimiz yıl ABD’de bir dava açıldı. Davayı açan ünlü Kızılderili şefi Geronimo’nun torunlarından Harlyn Geronimo’ydu. Dava nedeni çok daha ilginçti. Torun Geronimo, Yale Üniversitesi bünyesinde kurulan esrarengiz kafatası ve kemik tarikatını, dedesinin kafatasını çalmakla suçluyordu. Suçladığı isim de Bush’un dedesi Prescott Bush. Yani diyor ki Geronimo’nun torunu, Prescott Bush dedemin kafatasını mezarını açıp çaldı. Sonra da bu örgüte getirdi. Yani bunlarda yaygın şekilde böyle bir ritüel var. Masonluk gibi bu tür örgütlerde kafatası ritüelinin çok yaygın bir yeri var. Bizdeki masonlar da Mimar Sinan’a özel bir önem veriyorlar. Mimar Sinan isimli locaları var, Mimar Sinan isimli dergileri var. Yine Mimar Sinan isimli yayınevleri var. Yani Mimar Sinan’ı çok seviyorlar! Biz de soruyoruz: Nerede bu kafatası? Tabii kitapta bunun çok daha çarpıcı ayrıntıları var. Yani kitabı okuduğunuzda zaten bu soruların cevabı da ortaya çıkmış oluyor.

MUSTAFA REŞIT PAŞA, OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜNÜ GETIREN ADAMDIR

¥ Kitaptaki önemli bölümlerden biri de Ergenekon ile birlikte gündeme gelen bazı örgütlenmeler. Kimilerine göre adı İhtiyarlar Heyeti, kimine göre Encümen-i Daniş, kimine göre Konsey?


- Ben kitapta kendi yorumumdan çok tarihi belgelerin ortaya koyduğu gerçekleri sıralıyorum. Encümen-i Daniş de bunlardan biri. Encümen-i Daniş’i ilk kuran Mustafa Reşit Paşa’dır. Osmanlı’nın çöküşünü getiren adamdır. Ve masonların kendi kaynaklarına göre bir rivayete göre İstanbul’da, bir rivayete göre Londra’da tekris olmuş bir masondur. 1851 yılında kuruluyor Encümen-i Daniş. Ve ilk temelleri, bu Reşit Paşa’nın Baltalimanı’ndaki yalısında yaptığı gizli toplantılarda atılıyor. Ve bu yalıdaki gizli toplantılara katılanların tamamı mason. Ve İngiliz etkisi altında hepsi. Londra’daki büyük mahfile bağlılar. Zaten Mustafa Reşit Paşa’yı hep İngilizler desteklemiştir.

“BU NASIL ÇAĞDAŞLIK?”

¥ Kitabınızda 28 Şubat’ın Encümen-i Daniş’te planlandığını söylüyorsunuz...


- Evet, oraya geleceğim. Ama ona gelmeden ilginç bir şey söyleyeyim. Mesela bu Encümen-i Daniş’te hiç kadın üye yok. Yani 150 yıllık bir oluşum ama hiç kadın üyeleri olmuyor. Oysa biliyorsunuz modernite yanlısı bunlar. 28 Şubat’ta gördük, en kızdıkları şey haremlik-selamlık uygulaması. Kadınlarla erkeklerin ayrı ayrı oturtulması. Çok çağdaşlar ya, karışık olsun istiyorlar. Ama ne hikmetse 150 yıllık bir oluşumda aralarına bir tane bile kadın üye almıyorlar. İlginç değil mi?

¥ Evet gerçekten ilginç.

- O zaman ben size bir soru sorayım. Biliyorsunuz Hiram Usta’dan bu yana masonlarda kadim bir inanış var. Kadınlar mason olamıyor. Ne dersiniz, bu kadim inanışın bir yansıması olabilir mi Encümen-i Daniş’te kadın üye olmaması!

28 ŞUBAT KARARI ENCÜMEN-İ DANİŞ’TEN

¥ Bence olabilir ama bu işin uzmanı sizsiniz. Siz bileceksiniz.


- 28 Şubat meselesine gelince. Sadece şunu söyleyeyim, 28 Şubat kararları denen kararların ilk alındığı yer Encümen-i Daniş’tir. Bunu bir rapor olarak hazırlıyorlar. İşte İmam Hatiplerin önünün kesilmesi, tevhid-i tedrisatın geri getirilmesi, Kur’an kurslarının sayısının azaltılması, kesintisiz eğitim... hepsi bu raporda var. Encümen-i Daniş’in bu raporu 2 yıl sonra karşımıza 28 Şubat olarak çıkıyor. Yani o raporda ne yazıyorsa, 28 Şubat süreci patlayınca onlar oluyor.

Mustafa Reşit Paşa’yı hep İngilizler desteklemiştir “Encümen-i Daniş” hakkında da inanılmaz araştırmalara imza atan ve kitabında çok önemli gizli bilgilere yer veren Mustafa Yılmaz, “Encümen-i Daniş’i ilk kuran Mustafa Reşit Paşa’dır. Osmanlı’nın çöküşünü getiren adamdır. Ve masonların kendi kaynaklarına göre bir rivayete göre İstanbul’da, bir rivayete göre Londra’da tekris olmuş bir masondur. 1851 yılında kuruluyor Encümen-i Daniş. Ve ilk temelleri, bu Reşit Paşa’nın Baltalimanı’ndaki yalısında yaptığı gizli toplantılarda atılıyor. Ve bu yalıdaki gizli toplantılara katılanların tamamı mason. Ve İngiliz etkisi altında hepsi. Londra’daki büyük mahfile bağlılar. Zaten Mustafa Reşit Paşa’yı hep İngilizler desteklemiştir” diye konuştu.

28 ŞUBAT KARARLARININ İLK ALINDIĞI YER ENCÜMEN-İ DANİŞ’TİR

28 Şubat kararlarının Encümen-i Daniş üyeleri tarafından imza altına alındığını vurgulayan Yılmaz, “28 Şubat kararları denen kararların ilk alındığı yer Encümen-i Daniş’tir. Bunu bir rapor olarak hazırlıyorlar. İşte İmam Hatiplerin önünün kesilmesi, tevhid-i tedrisatın geri getirilmesi, Kur’an kurslarının sayısının azaltılması, kesintisiz eğitim hepsi bu raporda var. Encümen-i Daniş’in bu raporu 2 yıl sonra karşımıza 28 Şubat olarak çıkıyor. Yani o raporda ne yazıyorsa 28 Şubat süreci patlayınca onlar oluyor” dedi.

MASONLAR, ENCÜMEN-İ DANİŞ İLE GURUR DUYUYOR

Bir de masonlar gurur duyuyorlar Encümen-i Daniş’le. Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası’nın kendi resmi sitesi; “unutulmaya yüz tutmuş en önemli masonik çalışma örneklerinden” biri olarak veriyor Encümen-i Daniş’i. Yani masonik bir örgütlenme olduğunda şüphe yok. Kavramsal olarak da öyle. Mesela aynı masonluktaki gibi, Encümen-i Daniş’te de Dahililer var, Hariciler var. Kitap için yaptığım araştırmada çok ilginç şeyler çıktı karşıma. Mesela 1851 yılında kuruluyorlar ama sadece 12 yıl resmi olarak çalışıyorlar. 12 yıl sonra esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluyorlar. Hiçbir bilgi yok haklarında. Ne faaliyette olduğuna dair, ne de kapatıldığına dair en ufak bir belge yok. 1.5 asır boyunca tamamen dışarıya kapanıyorlar. Yani gizli bir çalışma yöntemi içine giriyorlar. Biliyorsunuz, şimdi bütün Türkiye bu esrarengiz oluşumu tartışıyor. Çok ilginçtir, bu 1.5 asır boyunca yapısında hiçbir değişiklik olmuyor. O zaman da 40 üyeli, bugün de. O zaman da 15 günde bir toplanıyorlar, bugün de. O zaman da bütün üyelerin toplantılara katılmaları mecburi, bugün de. O zaman da şeffaflık yok, şimdi de.

“IŞARETLERI BILIRSENIZ ONLARI GÖREBILIRSINIZ”

¥ Bir yazar, kitabınız için “Dan Brown’un pabucunu dama
atacak bir kitap” değerlendirmesi yaptı.


- İltifat etmiş. Teşekkür ederim. Kitapta rekabet olmaz. Herkes bildiği kadarını paylaşır. Acizane ben de bildiklerimi, öğrendiklerimi paylaştım kitabımda. İddialı değilim. Sadece farklı düşünmeyi, çevremize, olaylara farklı gözlerle bakmayı teşvik etmek istiyorum. Bu yüzden kitabın alt sloganı “işaretleri bilirseniz onları görebilirsiniz”. Gerçekten bazen burnumuzun dibindeki bir heykel, bir sembol, bir işaret bize beynimizi allak bullak eden şaşırtıcı kapıları açabiliyor. Amacımız da beyinleri tahrik etmek. Ama şunu söyleyebilirim: Bildiğim kadarıyla Dan Brown’un Kayıp Sembol’ü; Washington Kongre Merkezi’nde masonik sembolleri anlatıyor. Bu anlamda bir benzerlik kurulabilir. Çünkü Dul Kadının Oğulları kitabının bir bölümü de TBMM’deki bu tür esrarengiz masonik sembollerle ilgili. Böyle bir benzerlik kurmuş olabilir. Ama bir farkla. Biz bu işaretleri Dan Brown’dan iki yıl önce tartışmaya açmıştık. Büyük de yankı bulmuştu. Şimdi onları daha da genişlettik. Türkiye’nin birçok binasında, ambleminde bu tür sembolleri görmek mümkün.

ESERE AB İLGİSİ

¥ Kitabınız bir araştırma inceleme kitabı olmasına karşın gerçekten roman tadı var. Ayrıca; “bir masonu nasıl tanırsınız?” “Masonik sözlük” gibi ekler de kitaba ayrı bir tat katıyor. Mesela ben kendi adıma artık bir masonu daha kolay tanıyabileceğimi düşünüyorum. Bu açıdan sizi tebrik ediyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum. Kitabınızı almak isteyenler nerelerde bulabilirler?


- Ben teşekkür ediyorum ilginiz için. Bana bu fırsatı verdiğiniz için. Okurlara da çok teşekkür ediyorum. Gerçekten inanılmaz bir ilgi gördü. İnanın, Hollanda’dan, Almanya’dan, Avusturya’dan hatta Polonya’dan arayıp kitabı isteyenler var. Doğrusu bu kadarını beklemiyordum. Kitabın hemen her ilde kitapçılara ve bazı önemli alışveriş merkezlerine dağıtımı yapıldı. Kitabın bir de sitesi var: www.dulkadininogullari.com adında. Kitapçılarda bulamayanlar, bu site üzerinden telefon ya da mail yoluyla iletişim kurup bizden isteyebilirler. Herkese çok teşekkür ediyorum. Eğer bir nebze katkımız olduysa, bu bizim için en büyük mutluluktur.

TBMM’DEKİ MASONİK SEMBOLLER

¥ Kitabınızda beni şaşırtan bölümlerden biri de mevcut Meclis binasındaki esrarengiz semboller oldu. Gerçekten masonik semboller mi var?


- Masonlarda şöyle bir anlayış vardır: Yaptıkları her esere mutlaka masonik semboller yerleştirirler. Bunu Hiram Usta’ya saygının bir gereği olarak görüyorlar. Çünkü bir yeminleri var. Büyük Üstad Hiram’ın adını sonsuza kadar yaşatma yemini. Bunu sembollerle yapıyorlar. Bu tabii aynı zamanda güç gösterisi. O eserdeki masonik hâkimiyeti vurguluyorlar bu yolla. TBMM’yi yapan mimar, Avusturya asıllı Clemens Holtzmeister. Nazilerden kaçıp Türkiye’ye sığınıyor. Ve uzun yıllar Türkiye’de yaşıyor. Ve bu dönemde TBMM binasını yapıyor. Nazilerin Avusturya’ya girdiğinde ilk bastığı yer de Holtzmeister’in ofisi oluyor. Belli ki bir şeyler arıyorlar. Hatta nedense o kadar kızıyorlar ki bu adama, ilk yıktıkları eser de onun yaptığı anıt oluyor. Bu yeterli değilse bir şey daha söyleyeyim. Holtzmeister’i Türkiye’de karşılayan ve ona sahip çıkan kişi de Abdülhalik Renda. O da bir mason. Renda en uzun süre TBMM Başkanlığı yapan kişidir. Zaten mevcut TBMM’nin mimarı bu Holtzmeister, binanın yapıldığı dönemdeki başkanı da Abdülhalik Renda. İkisi de mason. Sanırım konunun anlaşılması için bu bilgiler yeterlidir.

¥ Ne tür işaretler var TBMM’de?

- Neler yok ki. Masonların en bilinen sembollerinden üçgen, üçgen içinde göz, piramit. Kutsal kadeh. Ama şimdi burada bunları anlatırsak bizim kitap elimizde kalır. Kitapta bunların hepsinin resimleri ve ayrıntılı anlamları var.

Haber Ara