Dolar

34,9440

Euro

36,6106

Altın

3.015,82

Bist

9.992,76

Yahşi Batı Batı hayranlığıyla alay ediyor

Cem Yılmaz, Yahşi Batı'da Batı hayranlığıyla alay edip "Biz Osmanlıyız" mesajı mı veriyor?

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-03 02:49:00

Yahşi Batı Batı hayranlığıyla alay ediyor

Röportaj: Murat Menteş

Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı’sı bir Osmanlı filmi mi, kovboy filmi mi? Filmde Batı karşıtı ve anti-emperyalist mesajlar veriliyor mu? Derin devlete eleştiri var mı? Atlarla dost olabildi mi? Yağlı güreşteki başarısını neye borçlu? Bekarlıktan bıktı mı? Osmanlı mı, Kızılderili mi, kovboy mu olmayı tercih ediyor? Şener Şen, Cem Yılmaz’a ne dedi? Yahşi Batı’yı birlikte seyrettik, Cem Yılmaz’la oturup filmi enine boyuna konuştuk

• Yahşi Batı bir kovboy filminden ziyade Osmanlı filmi gibi geldi...

(gülüyor) Hay yaşa!

• 1970’lerde Türkiye’de yapılmış çok sayıda western var. Yahşi Batı’da Yılmaz Köksal da oynuyor. Onun Çeko adlı filmi meşhurdu. Eski Türk westernlerini seyrettiniz mi?

Pek azını izleyebildim. 1970’lerde Doğu’nun en hızlı kovboy filmi çeken ülkesi gibiyiz. Zagor’u, Daltonları beyazperdeye ilk bizimkiler taşımış. Bu filmlerdeki karakterler de Batılı figürler olarak sunulmuş. Danyal Topatan, Türk adıyla değil de bir Amerikalı, Meksikalı olarak takdim edilmiş. Fakat 1970’lerdeki rahatlık dozu şu anda sektörde yok. Kiling filmi çekecek kadar uçma özgürlüğü bize verilmiyor.

• Ubeydullah Efendi’nin Amerika Hatıraları adlı bir kitap var. Bir Jön Türk’ün bir buçuk yıllık Amerika seyahatini anlatır. Okumuş muydunuz?

O kitabı okudum. Fatih Özgüven hediye etmişti. Fakat bizim filmimizin onunla ilgisi yok. Yahşi Batı’yı yazarken, baştan sona kovboy filmi parodisi yapmadım. Gerçek olabilecek bir hikayeye yöneldim.

• ‘En kötü filmimiz böyle olsun. İddiamız yok, gayretimiz var’ diyorsunuz. Milyonlarca dolar harcanarak yapılan, milyonlarca kişi tarafından izlenen bir sinema sizinki. Bu koşullar altında ‘iddiamız yok, gayretimiz var’ demek, rekabetçi değil, mütevazı olmak ilginç değil mi?

Haklısınız, fakat benim sinema yaparkenki motivasyonum para kazanmak değil. Harcanan meblağ ya da izleyici sayısı ne olursa olsun, bana heyecan veren, beni hoşnut eden filmi yapma gayretindeyim. Garip bir biçimde benim hoşuma giden şeyler de nispeten büyük bütçeler gerektiriyor.

BATI HAYRANLIĞIYLA HER ZAMAN DALGA GEÇTİM

• Sahnelerden birinde Aziz ve Lemi Beyler, kovboy kılığındalar ve dua ediyorlar...


(gülüyor) İnsanlık hali. Kovboy kılığındayken dua etmen gerekebilir.

• Yahşi Batı ‘Biz Osmanlıyız’ mesajı veriyor. Kahramanlar birbirlerini ‘Batı hayranlığına meyil verme’ gibisinden ikaz ediyorlar. Nedir bu Osmanlılık vurgusu?

Sonuçta bu bir Türk filmi. ‘Biz Türküz, Osmanlıyız’ demesi normal. Ben İtalyan olsaydım, filmde o İtalyanlık görünürdü. Gerçi, Sergio Leone de İtalya’da, üstelik başyapıt düzeyinde western filmi yaparken kahramanlarını direkt Amerikalı olarak konumlamış. Bu anlamda bizim filmimizin yaklaşımı gerçeklerle daha çok örtüşüyor. 1800’lerin sonlarında Amerika’ya gitmiş pehlivanlarımız var mesela, Koca Yusuf gibi. Komedi filminin cidden zor yönleri var. Çok gerçekçi bir tutum da komediyi törpüleyebilir.

• Batı hayranlığıyla gerek hikayede gerekse diyaloglarda epey dalga geçmişsiniz. Neden karşısındasınız bu hayranlığın?

Doğrusu bu Batı hayranlığıyla ben çocukluğumdan beri dalga geçiyorum. Yahşi Batı’yı biraz da bunu ifade etme imkanı verdiği için, sevinçle yaptım. Batıyı, Amerika’yı gözümüzde büyütmenin özünde komik bir yönü var. Batı’ya daha dengeli bakınca, bu bir yenilik tadı veriyor. Günümüzde de Batı’ya gidenlerin kimisi kendinden geçiyor. Kimisi de iyisini, kötüsünü bir arada görebiliyor.

• Sizin filminiz, ikinci gruba girenlerin bakış açısını mı yansıtıyor? Milliyetçi bir heyecan da var mı işin içinde?

Yo, bir hamasetle, galeyana gelip ‘Biz acayibiz, süperiz’ de demiyorum. Bir İstanbul beyefendisinin kovboydan ne eksiği var? Rahat düşünmektir mesele. Komplekse kapılmadan, ıstırap çekmeden, daha açık bir zihinle anlatıyorsun hikayeni o zaman.

TÜM KARAKTERLERİMİN BİR KARIŞIMI OLDU ‘AZİZ’

• Filmin bir sahnesinde ‘Kadın tabii. Bak, nereye ateş ediyor, nereyi vuruyor!’ diyorsunuz. Bu ifade, kadının kurnazlığına mı işaret? Bir maçoluk mu var işin içinde?


Yok be yahu. Aziz’in maçoluğundan ne olur, görmedin mi kadınla baş başa kaldıklarında nasıl eridi? (gülüyor) Kadının başka bir yere ateş edip bambaşka bir yeri vurmasını ben saygıyla karşılıyorum, onun bir hüneri olarak görüyorum.

• Aziz ve Lemi Beyler Osmanlı’yı ayaküstü tarif ederlerken hızla müziği, haremi, Karagöz’ü, kabadayıları, ortaoyununu, mahyaları... anlatıyorlar. Bu özet Osmanlı tarifine sizin Cem Yılmaz olarak bakışınız nedir?

Oradaki tuluatta anlatılan Osmanlı, aslında bizim ortaokulda, lisede öğrendiklerimizden aklımızda kalanlarla yetinmemize bir eleştiridir. İzleyici, umuyorum ki Osmanlı’nın bu kadar komik ve basit bir şekilde özetlenemeyeceğini fark edecektir.

• Sizin kahramanlarınızın, Altan, Arif, İskender, Aziz’in... kritik bir ortak özelliği var mı, varsa nedir?

Ben kahramanları dört dörtlük zat-ı muhteremler olarak sunmayı sevmiyorum. Yazarın da ulvi mesajlarını okuyucuya, seyirciye taşıyan, mükemmel bir araç değildir kurmaca karakterler. Elbette bazı yaklaşımlarımı, düşüncelerimi onlar üzerinden anlatıyorumdur. Fakat bunların da değeri, bir mükemmellik yanılsaması oluşturmamaya bağlıdır bence. Aziz Bey bir yandan aslında benim şimdiye dek canlandırdığım karakterlerin bir karışımı gibi. Ona baktığımda Arif’i de, İskender’i de, Altan’ı da, kendimi de görüyorum.

BAKANLIKTAN DESTEK ALMAM HOŞ KARŞILANMAZ

• Filmi sunarken ‘Sımsıcak bir film, karakterler içimizden birileri diye yazmayın’ dediniz. Doğrusu ben tam da ‘Sımsıcak bir film, Aziz ve Lemi de tam bizim gibi’ diye düşündüm. Fragmandaki gibi ‘Adamlar yapmış’ da dedim. Yahşi Batı’nın nasıl değerlendirilmesini arzu ediyorsunuz?


Filmi kimin nasıl değerlendireceğine esasen ben karar veremem. Sadece kalıplaşmış, muğlak yargılarla bahsedilmese iyi olur diye düşünüyorum. Bir de, filmi yorumlarken, belki filmi de aşan bir entelektüel seviyeden konuşulması ilgimi çekiyor. O tür yazıları okurken heyecan duyuyorum. Çünkü filmin doğal akışı içinde kendiliğinden yer verilmiş durum, olay ve ifadelerin nelere denk düştüğünü ya da nasıl yorumlanabileceğini görüyoruz biz de.

• Belli ki filme çok para harcanmış. Yapım sürecinden biraz bahseder misiniz?

Ortalama bir filmin üç katı kadar para harcandı. O konuda şanslıyım. Sponsorların desteği çok belirleyici oluyor. Komedi filmi yapan adamın devletten yardım alması, Cem Yılmaz’ın Kültür Bakanlığı’ndan destek alması, dışarıdan bakan biri için hoş bir görüntü olmaz diye düşünüyorum. A.R.O.G.’daki prodüksiyon ekibiyle çalıştık. Dolayısıyla işler biraz daha hızlı yürüdü. Senaryonun genel hatlarını oluşturduktan sonra diyalogları çok hızlı yazdım. Film yapmak sonuçta kumara benziyor.

• Yeni bir seyirci rekoru bekliyor musunuz?

Bunu ben nasıl bekleyebilirim? Seyirci rekorunu, seyirci adına ben kıramam ki. Filmi yaptık, bekliyoruz yani. Sporcu değiliz ki?

BUNLARI YALNIZCA PARA İÇİN YAPTIĞIMI SANIYORLAR

• Çok sayıda Osmanlıca tabir ve beyit yer alıyor filmde. Osmanlıca mı çalıştınız, yoksa kendi müktesebatınız mıydı?


Hakikaten bu yaşıma kadar ne biriktirdiysem filmde de o var. Ziya Paşa’dan aklımda ne kaldıysa, okuduklarımdan neyi hatırlıyorsam o yani. Ayrıca oturup Osmanlıca çalışmadım.

• Filmin başlangıcında, bir adam, zengin birine bir çift antika çizme satmaya çalışıyor. Film aslında o çizmelerin hikayesi. Neden böyle bir çerçeve koydunuz hikayeye?

Çünkü birileri beni çizmeyi satmaya çalışan o adam sanıyor. Bütün bunları yalnızca para için yaptığımı düşünmek istiyorlar. Onu özellikle oraya koydum.

• Yahşi Batı’nın finalinde de Aziz ile Lemi’nin bir başka macerasından bahsediliyor. Onu mu çekeceksiniz?

Eğer seyirci Aziz ve Lemi Beyleri severse, onların Çin’e seyahatleriyle ilgili bir küçük hikayem var.

• Yönetmen koltuğunda Ömer Faruk Sorak var. Halbuki siz de yönetmenliğe başlamıştınız. Devam etmeyecek misiniz?

Benim yönetmenlik kariyeri yapmak gibi bir planım yok. Hokkabaz ve A.R.O.G.’u Ali Taner Baltacı’yla beraber yönetmiştik. Ali Taner’in de senaryosu var, herhalde onu çekecek. Bizden bir Taylan Biraderler olmayacaktı zaten. Ömer Faruk Sorak’la birlikte yönetmek gibi bir şey de aklımdan geçmedi, o zaten mevzuya ziyadesiyle hakim.

BEN FİLMDEN MEMNUNUM SÖZ SEYİRCİNİN ARTIK

• Son olarak ne söyleyeceksiniz?


Şener (Şen) Abi’den duyduğum bir sözü aktaracağım. Evet yıllardır hep söylenir, klişedir, ama gerçek de budur. Yüzünde müstehzi bir gülüşle dedi ki ‘Şimdi söz seyircinin.’ Yıllarca bu sözü duymuş ve seyirciden de hep olumlu reaksiyon almış birinden ben bunu öğrendim. Söz seyircinin. Bizim o kadar da atıp tutmamıza gerek yok. Ben yaptığım filmden memnunum. Daha güzelini yapmak için bir tatlı gülüş bile yeterli olacaktır.

At cidden saçma bir ulaşım aracı

• Filmde Osmanlı kostümü giydiniz, fes taktınız, kovboy kostümü giydiniz, Kızılderili kılığına da girdiniz. Hangisi size daha iyi hissettirdi?


Kovboy giysileri fena değil. Kızılderililere haksızlık etmek istemem ama çok rahat bir kıyafetleri yok yani. Hatta, Kızılderili reisi, Osmanlı kıyafetindeki Aziz Bey’e ‘Sizin yerel kıyafetler de pek güzelmiş, damat gibi olmuşsun’ diyor (gülüşler).

• Yahşi Batı’da epey at sırtında dolaşıyorsunuz. Fakat hep doludizgin, dörtnala at sürdüğünüz bir sahne görmeyi bekledim... Filmden önce ata biner miydiniz? Atları sevdiniz mi?

At bence gerçekten çok saçma bir ulaşım aracı. Yani at binilen bir şey değil. Atla dost olabilirsin, oturup sohbet de edersin fakat o hayvanın sırtına binilmesine anlam veremiyorum. Yahya Kemal’in ‘Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik’ mısraının doğruyu yansıttığını hiç zannetmiyorum. Yılmaz Köksal 70 yaşında, atın üstünde takla atabiliyor, onu da gördük. Yine de atın üzerinde şen olunabileceğine ihtimal vermiyorum. Doludizgin at koşturamadık. Kardeşim gerçekten çok zor. Cüneyt Arkın’ın at koşturduğu sahnelere şapka çıkardım, fes çıkardım. Bırak doludizgin koşturmayı, atın biraz hızlı gittiği sahnelerde dublör kullandık. (dertli görünüyor!)

• Otomobilleri çok seven biri olarak sizin ata adapte olamamanız enteresanmış...

İyi ki otomobil icat olunmuş. Atla bu iş cidden çok zormuş. Hakikaten de bir otomobil 500 beygire bedel be (gülüyor). Fakat bir sonraki at macerasında daha temrinli olmuş olacağız.

Zafer Algöz’ün rolünü kıskandım

• Kayseri aksanıyla konuşan Şerif karakteri, azılı bir haydut olan Johnny Lash’i kahraman olarak görüyor ve içeri atmıyor. Birilerini Kızılderili kılığına sokup ortalığı karıştırıyor. ‘Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde...’ diye konuşuyor. Bu derin devlete, Ergenekon’a gönderme?


Hayır. Bunlar bizim çok duyduğumuz şeyler. Doğal olarak hikayede yeri gelmiş, söylemişiz. Hakkında yıllardır ‘Hiçbir toplumsal mesaj vermiyor’ denilen bir adamın çığlığı değil yani. Zafer Algöz’ün oynadığı karakter aslında Türk Sinemasındaki birçok kötü karakterin bir bileşimidir. Özellikle de rahmetli Ali Şen’in canlandırdığı, Rıza Tüzün tarafından seslendirilen karaktere bir atıftır.

• Filmin en dikkat çekici karakteriydi Şerif...

Öyle. Zafer Algöz’ün rolünü çok kıskanıyorum. En eğlenerek yazdığım replikler onun replikleri. Hepsini de ezbere biliyorum. Tamam, çok iyi oynadı fakat ben olsam daha iyi oynayacağımdan eminim yani (kahkahalar). Yine de iyi oldu. Güzelim rol yabancıya gitmedi.

OZAN GÜVEN ÇOK KOMİK BİR ADAM

• Şerif aynı zamanda rahip. Aziz Bey, Şerif’e ‘Din işleriyle devlet işlerini ayır Şerif, bu seni yorar’ diyor. Köleye de ‘Kendini ezdirme’ diyor. Bunlar siyasi nitelikli anıştırmalar değil mi?


Sanırım insanlar bizden böyle tok bir film değil de yalnızca işin gırgırında olan bir parodi bekliyordu. Filmde aktüel göndermeler olması normal.

• Ozan Güven’le çok yakın arkadaşsınız. Nasıl bir dostluk var aranızda?

En yakın olduğumuz zamanlar, beraber film yaptığımız zamanlar oluyor. Çünkü o da çok yoğun çalışıyor. Ozan’ın dostluğu beni çok hoşnut ediyor. Aslında çok komik bir adam, kendine ait bir mizahı var.

Pehlivanlar hiç acımadı

• ‘Çocukken hiç kovboyculuk oynamadım’ demişsiniz. Sizinle akranız ve bizim kuşakta kovboyculuk yaygın bir oyundu. Şarkıcı Teoman da bunu sık sık söyler. Siz nasıl kovboyculuğun dışında kaldınız?


Emin ol oynamadım. Dekman oynadık tabii. Dişın dişın diye ateş etmişliğim vardı tabii.

• Yahşi Batı’da aksiyon var, kan yok. Biraz kan görmek hakkımız değil mi?

Doğrudur, hakkınızdır. Sinemada kanlı sahneleri seviyorum. Hakikaten kanlı bir film yapmayı da planlıyorum. Fakat Yahşi Batı’nın dokusu, atmosferi ve aynı zamanda bir dönem filmi niteliği taşıması, buna elverişli değildi. Aksiyon, hareket, hız, komedi, kostümler... film bunlarla şekillendi.

• Filmde söylediğiniz kantoda ‘Bu bekarlıktan bıktım usandım’ diyorsunuz. Gerçekte bekarlıktan bıkma usanma söz konusu mu?

(Gülüyor) Evliliği bilmiyorum ki bekarlık hakkında net düşünebileyim.

KIRKPINAR’DAN GELDİLER KEMİKLERİMİ KIRDILAR

• Pehlivanlık sahnelerinde çok başarılıydınız. İzleyince kendi kendime ‘Demek ki yağlı güreş Cem Yılmaz’ın içinde bir ukdeymiş’ dedim. Öyle mi sahiden?


(Gülüyor) Oradaki pehlivanların hepsi cidden Kırkpınar’dan gelen pehlivanlar, ben hariç. Fakat içlerinde pehlivana en çok ben benziyorum! Bana dediler ki ‘Eskilerin meşhur Gaddar Kel Aliço’suna benziyorsun.’ Ben de gazı aldım tabii. Fakat bu kadar zor bir spor olduğunu bilmiyordum. O kadarcık sahneyi çekene kadar kemiklerim kırıldı. Hiç acımaları yok. Pehlivanları rol icabı yenilmeye ikna etmek bir gün sürdü. ‘Usta seni benim devirmem lazım’ diyorum ‘Yaa, demek öyle?’ diyor!

Avatar’a hürmet gösterilmeli

• Yerli film olarak Yahşi Batı, yabancı film olarak Avatar gündemde. Nasıl buldunuz filmleri?


Deniyor ki ‘Sıcacık bir filmi Avatar’a tercih ederim.’ Kimileri de ‘İşin içine bu kadar teknoloji girince olmuyor’ diyor. Bunlar çocukça yorumlar. O zaman kamerayı da reddet. Teknolojiye hürmetin yoksa, zekaya, emeğe, tahayyüle hürmetin olsun. James Cameron’ın sinema macerası İtalya’da başlamış. ‘Senden bir cacık olmaz’ demişler vaktiyle, o da gidip Amerika’da film yapmış. İtalyanlar şimdi üzgün. Sinemanın zorluğunu biz kendi yaptığımız filmlerden biliyoruz. Avatar’ın ne kadar büyük bir enerji gerektirdiğini aklı bile almayacak bir adamın böyle konuşması insanın zoruna gidiyor.

• Son dönemde beğendiğiniz yerli filmler var mı?

Ben şahsen filmleri çok iyi niyetle izlerim. Hiçbir filme de elimde baltayla girmem. Seyrettiğime memnun olduğum bir film var: Vavien. Engin (Günaydın) güzel yazmış, Taylan Biraderler de güzel çekmiş. Ben filmde güldüm, merak ettim, seyirlik bir hikaye buldum. O tip filmlerin çok sayıda seyirci toplamayacağı önyargısını da üzücü buluyorum.

‘Beceriksiz’ iki Osmanlı

• Yahşi Batı, antiemperyalist bir film mi?


Partiler üstü bir film! (gülüyor) Bazı şeyler, bir komedi filmi neye elveriyorsa o seviyede yansıtılabiliyor. İşin mayayla ilgili bir kısmı da var. Ben bizdeki yerleşikleşmiş yanılgıları da bir western çerçevesinde gündeme getirmeye çalışıyorum (gülüyor).

• ‘Uyandım ben o Amerikan rüyasından!’ diyor beylerden biri...

O devirde Amerikan rüyası olmadığı halde (gülümsüyor). Öte yandan, milletleri, ülkeleri katı bir genellemeyle tanımlamamak gerek. Amerika’ya giderken pasaport kontrolü yapan polisten, bir milletin karakter tahlilini yapamazsın. Topyekun yargılamak bana göre değil yani. Lakin böyle köklü bir hayranlığım yoktur.

YAHŞİ BATI’DA DEDELERİMİZE, CEDDİMİZE HOŞ BİR NAZARLA BAKTIK

• Yahşi Batı’yı yazarken temel düsturlarınız nelerdi?


Elimden geldiği kadar kendi mizah anlayışımdan, hikaye tarzımdan taviz vermemeye çalışıyorum. Birincil amacım birilerinin mutlaka beğenisini kazanmak ya da birilerini eğitmek değil. Tarihte yalnızca büyük şahsiyetler yok. Yahşi Batı’yı tasarlarken sıcakkanlı, dürüst fakat biraz da beceriksiz iki Osmanlı beyefendisini o zamanın Washingtonına gönderelim dedik. Sinemanın imkanları buna elveriyor. Ve onlar da bizim atalarımız, büyüklerimiz. Bir bakıma, dedelerimize, ceddimize hoş bir nazarla baktık.

Küfür, gülmece unsuru değil

• Sizin filmlerinizi beğenmeyenler de çıkıyor... En son A.R.O.G.’la ilgili sertçe bir basın açıklaması da yaptınız. Halbuki filmlerinizi milyonlar seyrediyor. Olumsuz yorumları neden ciddiye alıyorsunuz?


Sadece bizim çabalarımızın kolayca hiçe sayılması değil mesele. Biz yine biraz serseriliği ele alıp cevap veriyoruz. Sinemaya, müziğe, edebiyata hayatını koyup da sağda solda hakkında ileri geri laflar edilen insanlar adına da konuşuyoruz. Benim hakkımda yıllardır ‘Boş komedi yapıyor’ diyen ciddi bir kalabalık var. Bunu diyen adamı ben ticari olarak kazanmaya çalışıyor değilim. Benimki bir ahbap kazanma, sinema üzerinden bir dostluk atmosferi oluşturma niyetidir. İyi gün dostunu severim ben. Kötü gün dostluğu ‘Arkadaşın durumu kötü, bu zor gününde yanında olalım’ demek aslında kolaydır. Mühim olan bir sevinci paylaşabilmek, ona ortak olabilmektir.

• Filmde biraz küfür olduğu gerçek. Kimileri de bundan biraz şikayet ediyor. Anlatılarda küfürün yeri, fonksiyonu nedir sizce?

Küfür bazen edebi bir nitelik de taşır. Yerine göre dilin bir zenginliğidir. Biz ‘seyirci küfüre gülüyor mu’ diye bakmıyoruz zaten. Küfürle güldürmek, bizim konumuzun tamamen dışında. ‘Bu küfürü yazarsam seyirci güler’... Herhalde ben bunu 13 yaşında bile yapmazdım. Öte yandan başına bin türlü bela gelen adamın sinema filminde küfretmemesi de acayip. Adamın köyü yakıldı, karısına tecavüz edildi adam hiç küfretmedi, terbiyesini bozmadı. Yalnızca ‘Kahretsin’ diyor, ‘Allah belanızı versin’ diyor. Ve olay Adana’da geçiyor. Bu olmaz yani. Öte yandan küfür bir gülmece unsuru değildir.

Kaynak: Star

Haber Ara