2009'da Türkiye'de ve dünyada neler oldu?
Her yılın sonunda olduğu gibi bu yıl da geride bıraktığımız yıl, dünyada ve Türkiye'de neler oldu diye dönüp bakmak istedik. İşte, 2009'da Türkiye ve Dünya...
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-01 14:41:00
Ayın sözü : "Vahşi, insanlık dışı ve suç... ABD hükümeti, bağımsızlık sürecindeki bazı ülkeleri işgal etmek için, İsrail gibi, bir ülkeyi kullanmaya devam edemez." Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, İsrail'in Gazze'ye saldırılarını değerlendiriyor. (AA)
Brezilyalı ünlü karikatürist Latuff kaleminden Obama'nın Noel'i...
2008 yılı biterken dünya 2009’a biraz ayak sürüyerek de olsa girdi. Takılmış bir plak gibi kendini tekrar ediyordu herşey. Yeni yıla Ortadoğu’da en az 40 yıldan beri görülmüş en büyük bir trajedinin, dünyada 70 yıldır görülmemiş boyutta bir ekonomik krizin, gezegenin atmosferinde en az bin yıldır görülmüş en sıcak iklim koşullarının ve ülkede Cumhuriyet tarihinin en ağır suçlarına ilişkin davalarından birinin ağır gerilimi ve toplumda yarattığı yarılma ile girdik. Bütün ay boyunca her yere bu “ağır hava” hakim oluyordu, ama bir yandan da geleceğe daha iyi bir dünya bırakma mücadelesi sürdürülmeye çalışılıyordu tabiatıyla...
Gözler daha fazla değişikliğe odaklanmıştı. George W. Bush giderken ardında “daha özgür bir dünya” ve "daha güçlü uluslararası ittifaklar" bıraktığını söyleyerek yerini Barack Obama’ya bıraktı. Bush başkanlığının son gününde, geldiği gibi uğurlandı Beyaz Saray'dan: savaş karşıtı gösterilerle.
İsrail Gazze’ye karadan girip, kenti abluka altına aldı. Gazze’de artık elektrik, su, gaz yoktu. Misket bombaları dünyanın en yoğun nüfuslu noktasına yağmaya başladı. İsrail savaş uçakları gıda ve yakıt depolarını, BM’ye ait okulları, hatta hastaneleri dahi bombalıyordu. Hükümet, Hamas’ın seçimleri kazandığı Gazze’de Hamas üyelerinin sivillerin arasında saklandığını, sivil kayıpların da bu sebeple yaşandığını savunacak kadar pervasızdı.
BM binalarının uluslararası anlaşmalarla kullanımı yasaklanmış fosfor bombalarıyla bombalandığı sırada BM Genel Sekreteri de İsrail’de başbakanla görüşecek kadar pervasızdı. Bush gitmiş, âdabı yadigâr kalmıştı. Üç hafta süren saldırılar sonucu en az 1400 Filistinli sivil öldü. Saldırılar sonucu hastaneleri bile işlemez hale gelen Gazze’de 5 bin’den fazla yaralı geride bırakıldı.
Türkiye’de TRT Şeş resmen yayına başladı. Türkiye Cumhuriyeti başbakanının Kürtçe konuşarak açtığı televizyonla birlikte Türkiye’nin resmi politikası da yatak değiştiriyordu. Bir kısım Alevi cemaatinin ve Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşen iftarı da TRT’de canlı yayında gördük. O günlerde Türkiye, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği görevine resmen başladı.
Gündemin bir diğer ağır maddesiyse dalga dalga genişleyen Ergenekon davasıydı. Memleketin her yerinden bomba poşetleri çıkıyor, poşetlerden kâh uçaksavar, kâh el bombası çıkıyordu. Bombaların nereden geldiği belli olmadığı gibi, TSK eksik silahı olmadığını söylüyor, mühimmatın üzerinde parmak izi bulunamıyordu.
Bu dalgada gözaltına alınanlar arasında ekonomi profesörü Yalçın Küçük, Özel Harekât Daire eski başkanı İbrahim Şahin ve eski YÖK başkanı Kemal Gürüz, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ile birlikte, emekli generaller de bulunuyordu. Aramalar, dinlemeler, albay Mustafa Dönmez'in Sapanca’daki yazlığında, Ermeni mezarlığında, özel harekât arazilerinde bulunan mühimmat ve cephanelikler, krokiler derken Tuncay Güney’in, 2001 yılında emniyette verdiği ayrıntılı ifadenin de ortaya çıkmasıyla, Ankara’da toplantı trafiği yoğun, açıklama seyrekti. Bir filmde olduğu gibi koca bir ağın parçalarını ilmek ilmek tanıyorduk.
Firari zanlılar arasında emekli istihbaratçı tuğgenerallerin üzerlerinde çok sayıda sahte kimlikle hastanede yakalandığı bu yeni Türkiye’de “değerler” tüm keskinliğiyle tartışılıyordu.
Derken, yılın unutulmazlarından Davos ekonomik forumu başladı. 'Gazze” oturumunda Başbakan Erdoğan’la İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan gerginlik, Başbakan’ın Davos toplantılarına “daha da” katılmayacağını açıklayarak salondan ayrılmasıyla daha da büyüdü..
Cumhurbaşkanı Gül’e o günlerde 2B yasasını onaylayıp, memleketin ücrada kalmış üç beş yeşil alanını da gözden çıkarttıran kâr hırsı ilk kurbanını Ocak ayında verdi. İzlanda ülke olarak iflasa girerken küresel mali kriz her yeri hızla sardı. Türkiye İş Kurumu, ülkede işsizlik başvurularının yüzde 473 oranında arttığını açıkladı.
Peru ve Bolivya sınırında, 5 bin metreden fazla yüksekliğe sahip Quilca buzulu tamamen eriyip gitti, Zigana’da çığ,10 dağcıyı yuttu...
ŞUBAT
Ayın sözü : "Şimdi bu Zekeriya Öz 13. Mahkemede. İtirazlarımızı bunlar kapatıyor. 12. Ve 14. Mahkemeler bizdenmiş. Ankara Barosu, İstanbul Barosu, İzmir Barosu hazırız biz dediler.” Ergenekon sanığı Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur, GATA'da doktorlarla konuşuyor. (Zaman)
“Cüce Şubat”ta da dev sorunlarla boğuşmayı sürdürdük – beklendiği gibi: Örneğin, bölgemiz Ortadoğu’da: Gazze harabelerinin üzerinde tüten dumanların arasından, İsrail’in önde gelen bilimadamlarından sosyolog Baruch Kimmerling’in deyişiyle bir “politkırım”a, yani bir ülkenin boğazlanmasına –hem de kendi ellerimizle!– sessiz sadasız tanıklık etmeye devam ettik.
Dünya ekonomik buhranının hem giderek derinleşeceği, hem de öyle pek yakında iyileşmeyeceğini fark etmeye başladık; üstelik, dünya barış ve güvenliği konusunda ABD’nin önde gelen uzmanlarından Michael T. Klare’in deyişiyle bir küresel “pandemik”e dönüşeceğini, yani ekonominin tetiklediği şiddetin dünya çapında bir salgına doğru gittiğini fark etmeye başladık. BM, Afganistan'daki sivil ölümlerinde bir yıl öncesine oranla yüzde 40 oranında artış olduğunu da bu ay açıkladı.
Ve tabii, atmosferiyle birlikte gezegenin ikliminin tamamen çığrından çıkmakta olduğu konusundaki bilgilerimize yeni boyutlar eklendi, dünyanın önde gelen iklimbilimcilerinden biri olan James Hansen’ın deyişiyle, iklim değişikliğinin “patlamalar”la olabileceğini, “ölüm fabrikaları” olan kömürlü termik santralleri ne pahasına olursa olsun durdurmamız gerektiğini öğrendik.
Sonunda Türkiye Şubat ayında Kyoto Protokolü’ne taraf oldu. Aynı günlerde halka dağıtılan kömür yardımları havayı kirlettiği için biraz eleştiriliyorsa da, Çevre bakanı Veysel Eroğlu, ”doğalgaz ithal, kömür ise özkaynağımız... zaten Kyoto’ya da daha mükellefiyetimiz yok” diyerek duruma açıklık getiriyordu. Maden Mühendisleri Odası da aynen Bakan gibi, dışa bağımlılık yaratan doğal gaza karşı çıkıp yine aynen Bakan gibi yerli kaynakları savunuyor ve iktidarı eleştiriyordu.
Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk, Meclis’te konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapınca, toplantıyı canlı veren Meclis TV, yayını birden kesti. Bir yandan Kürtçe yayın yapan devlet kanalı, bir yandan Meclis’te kesilen yayınlar, tam da Türkiye’nin o günlerdeki hâlet-i ruhiyesini yansıtıyordu.
Cezaevindeki Ergenekon zanlılarının tahliye edilmesini sağlayan sağlık raporları incelemeye alındı. Emekli orgeneral Hurşit Tolon delil yetersizliğinden tahliye edilirken, MİT’e ait 'Ergenekon şeması'nda yer alan üzerleri kapatılmış isimlerin halka açıklanmamasına karar verildi.
Susurluk’tan sonra Ergenekon sanığı da olan özel harekâtçı İbrahim Şahin, savcılıkta; Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un bilgisi dahilinde bir birim oluşturmak üzere çalıştığını söyledi. Şahin’e göre ekibin amacı “Türkiye’nin iç temizliği” idi. Genelkurmay, yasa dışı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlarla hiçbir ilişkisinin olamayacağı belirtti. Diyarbakır'da 1994 yılında gözaltına alınan 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili 5 JİTEM mensubu hakkında yeni bir soruşturma başlatıldı. 11 sanıklı 'JİTEM' davasında yıllar sonra bir ilk yaşandı ve duruşmaya ilk kez 2 sanık katıldı. Bir biliyor, bir bilemiyorduk.
Siyaseten yükselen ateş, soğuk havayla birleşince kimilerinin başına vurdu. Gazze’deki İsrail saldırılarının ardından yaptıkları basın açıklamasında, “Bu kapıdan Yahudiler ve Ermeniler Giremez” ve “Köpeklere giriş serbesttir” yazılı dövizler taşıyan Eskişehir Osmangazi Kültür Dernekleri Federasyonu başkanı Niyazi Çapa hakkında 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Şubat Ayı’nda ülkede işsiz sayısı bir ayda 300 bin kişi arttı ve toplamda 3 milyon kişiye ulaştı. Her dört gençten biri işsizdi artık. İşten çıkarmalarsa hâlâ devam ediyordu. NATO’nun Ortadoğu uç beyliği Türkiye’de büyüyen tek sektör vardı: Somalili korsanlarla mücadeleye destek için Aden Körfezi’ne asker gönderilmesine karar verildi.
1993 yılındaki Sivas katliamı ile ilgili davaya bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ölenlerin yakınlarının davaya müdahil olma talebini nihayet 16 yıl sonra kabul etti. İnsanların yakıldığı Madımak otelinin altındaki kebapçı nihayet 16 yıl sonra oradan kalktı. Milliyet Başyazarı Abdi İpekçi’nin katliyle ilgili dava, zaman aşımı nedeniyle düştü. Türkiye’ye bir türlü getirilemeyen Almanya’daki Deniz Feneri dava dosyası, nihayet 5 buçuk ay sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaştı. İstanbul Beyazıt Meydanı'nda 16 Mart 1978'de 7 öğrencinin öldürülmesiyle ilgili davanın zamanaşımından düşmesinde yargıçların ihmali olduğunun belirlenmesi ise Mart’ta olacaktı. İnsanlık “acı anıları silmeye yarayan beta blokerler”ı ve hepimize bardağın daima dolu tarafını gösteren 5-HTTLPR’leri, yani “mutlugen”leri bu ay geliştirdi.
Güney yarıkürede mevsim yaz ortasıydı ve Şubat acayip sıcak geçiyordu: İklim değişikliğinden etkilenen Avustralya’da ülkenin bir yerinde sıcaklık gölgede 47 dereceyi bulurken, büyük şehirler sıcaktan kavruluyor, kasabalar kül oluyordu... Bu taraflarda, Marmaris’e 22 yıl aradan sonra ilk kez kar yağdı.
MART
Ayın sözü : "Sosyalizmin ne iPhone’u olmuştur, ne plazma televizyonu... Ne de bundan sonra olacaktır. Dolayısıyla piyasa ekonomisinden vazgeçmek bir ihtimal bile değildir." Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, serbest piyasanın neden daha iyi olduğunu anlatıyor. (Radikal)
Mart ayında, küresel ekonomi resesyon derinliklerinden çıkma yolunda hiçbir belirti göstermediği görüldü ve krizin bütün ülkelerde yol açacağı işsizlik ve toplumsal şiddet potansiyeli daha da derin kaygılara gark etti bizi. 27 çeyrektir kesintisiz büyüme yaşanan ekonomide, küresel mali krizin etkisiyle 7 yıl sonra ilk kez daralma görüldü. Başbakanın küresel mali krize karşı açıkladığı 4’üncü önlem paketi yürürlüğe girdi. Başbakanlık önünde başına ve göğsüne birer tabanca dayayan kişinin protesto eyleminin gerekçesi, adamın borçlarını ödeyememesiydi.
5 yıl boyunca görev yapacak olan yerel yönetimler seçimlerin ardından belli oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi yaklaşık yüzde 39 oyla ilk sırada yer aldı. AKP'yi yüzde 23'le CHP izlerken, Doğu ve Güneydoğu illerinde DTP büyük farkla seçimleri kazandı. İstanbul ve Ankara'da şaibe tartışmaları, elektrik kesintileri, oyların çalındığına dair iddialar, siyasetin her perdede gerildiğinin bir kanıtı gibiydi. Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğluyla birlikte 5 kişi taşıyan helikopter, Kahramanmaraş'ta düştü... Binbir türlü ihmal iddiası ve karşılıklı suçlamadan sonra cesetler bulundu...
Dünyanın yüzyüze bulunduğu küresel iklim krizine ve onunla bağlantılı su krizine karşı ortaklaşa bir dizi radikal tedbir alınmaması halinde, insanlık camiası olarak önümüzdeki son fırsatın da kaçabileceği yolundaki uyarılara karşın, gezegeni yöneten siyasetçilerin kurtuluş yönünde dümen kıracağına dair hiçbir emareye rastlanmadı.
Washington’da iklim değişikliğine dikkat çekmek amacıyla ülke tarihinin en büyük sivil itaatsizlik eylemi düzenlendi.
Ülkede de demokratik rejimin darbeyle ortadan kaldırılıp en azından 10-15 yıllık amansız bir diktatörlük kurulması yolunda bir yığın plan, program ve proje gerçekleştirildiğine ilişkin kapsamlı bir iddianame ortaya çıktı. Bunun sivil mahkemelerce kabul edilmesi, olayın tamamen hukuk alanına intikalini sağlarken, “derin devlet” haberlerini yürek çarpıntılarıyla takip etmeye çalıştık.
Ergenekon soruşturmasının 2’nci iddianamesi kabul edildi. Emekli generaller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon için 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyordu. Böylece, Türkiye tarihinde ilk kez darbecilere ve darbe girişimcilerine sivil mahkemelerde dava açılmış oldu. İddianamede, 'Ergenekon terör örgütü'nün siyaset dünyasına yön vermek için bir taraftan CHP ve MHP’de yönetimi istedikleri yönde değiştirmek için çalıştıkları, diğer taraftan da kendi siyasi çalışmalarını yürüttükleri savunuluyordu. Ayrıca, gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinin arkasında, JİTEM ve Veli Küçük’ün olduğu belirtiliyordu. Ergenekon’la Dink cinayeti arasında ilk kez somut bağlantı kuruluyordu.
Şırnak Cizre’de faili meçhul cinayetleri araştırmak için yapılan kazılar sonucunda Kayseri il jandarma alay komutanı Cemal Temizöz gözaltına alındı. İlk kez bu kadar üst düzey bir isim görevi başındayken gözaltına alınıyordu. Temizöz tutuklandı... Eski Cizre belediye başkanı Kamil Atak da tutuklandı. Şırnak Barosu, kendilerine başvuran kayıp yakını sayısının 110 olduğunu açıkladı.
Ergenekon ile Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı arasında da ilk kez somut bağlantı kuruldu. Ankara’da emekli albay Mehmet Ülger ve Diyarbakır’da uzman çavuş Mehmet Çolak gözaltına alındı. Ülger’in baskın sırasında Malatya İl Jandarma Alay Komutanı olduğu ve Ergenekon sanıklarıyla yaptığı konuşmaların telefon dinlemelerine takıldığı ortaya çıktı. Bir ihbar mektubunda, misyonerlerin katledildiği saldırının albay Ülger tarafından azmettirildiği öne sürülmüştü.
'Ermenilerden Özür” kampanyasıyla ilgili takipsizlik kararı kaldırıldı. Ama Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, takipsizlik kararında direndi ve dosyayı Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Dava açılıp açılmayacağına Bakanlık karar verecekti. Yine bu günlerde, AİHM, Bozcaada Rum kilisesi vakfının kullandığı bir arazinin Hazine'ye devredilmesi üzerine, Rum vakfının açtığı davada, Türkiye'yi mülkiyet hakkını ihlalden tazminata mahkûm etti.
Cumhurbaşkanı Irak’a gitti. 33 yıl sonra gerçekleşen bu gezi, tarihî bir ziyaret olarak nitelendirildi. Üstüne üstlük Gül, kuzey Irak yönetimi için ilk kez “Kürdistan” tabirini kullanır gibi oldu. Ama sonra kullanmadım dedi. Talabani de Neçirvan Barzani de PKK ya silah bıraksın ya da Irakı terk etsin dedi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, ilk kez görevdeki bir devlet başkanı için tutuklama kararı çıkardı. Bir yıl önce Türkiye’ de de ağırlanan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Darfur'da insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlemekle suçlanıyordu. Hartum yönetimi Darfur'da faaliyet gösteren 10 yardım kuruluşunu ülkeden kovdu.
İsrail’in Gazze saldırılarında askerlerin bilerek sivilleri öldürdüğü yönündeki iddialara ilişkin soruşturma dosyası kapandı. İsrail Askeri Başsavcılığı, saldırılara katılan bazı askerlerin yaptıkları açıklamaların “söylentilere” dayandığını söyledi. Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, dünyada etik kurallara en fazla değer veren ordunun İsrail ordusu olduğunu savundu.
İstanbul Metris Cezaevi’nde gördüğü kötü muamele sonucu ölen Engin Çeber'le ilgili önemli bir ayrıntı daha ortaya çıktı.. Cezaevinde kayıt yapan sistemin devredışı bırakıldığı ve kayıtların çoğunun silindiği tespit edildi.
Cumhurbaşkanı Gül, 'annesinin etnik kökeniyle ilgili gerçek dışı beyanlarda bulunduğu ve devlet adamlığı kimliğini kamuoyunda karaladığı' gerekçesiyle açtığı tazminat davasında, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman'dan 1 lira manevi tazminat kazandı.
Diyarbakırda nevruzda polise taş attıkları gerekçesiyle 3 kişi hakkında 34 yıl hapis kararı çıktı. Şırnak’ta panzer çarpması sonucu ölen Yahya Menekşe’nin cenaze töreninde eylem yaptıkları gerekçesiyle 1 yıldan uzun süredir tutuklu yargılanan 28 çocuk ve Diyarbakır’da da Başbakan’ın gezisi sırasında polise taş attıkları gerekçesiyle tutuklanan 5 çocuk tahliye edildi.
Etiler’de kafası ve vücudu parçalanarak çöp konteynerına atılan 18 yaşındaki kızın katili olduğu şüphesiyle, sevgilisi aranıyordu.
NİSAN
Ayın sözü : "Mahkûmların kamplarını da ziyaret ettik ve mahkûmların duş aldıkları, film izleyerek dinlendikleri yerler ile kitap ve sanat sınıflarını gördük. Ayrılmak istemedim. Çok huzur veren, sakin ve güzel bir yerdi." 2008 Kainat Güzeli Venezuelalı Dayana Mendoza, Guantanamo Askeri Üssü'ne yaptığı 'geziyi' anlatıyor. (CNN Türk)
Nisan ayının büyük heyecanı ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretiydi. Başkan Türkiye’de çok sevildi. “Gizli Müslüman” gururlu dedikoduları, Erdoğan’la kedi sevmeler, ABD-AB zirvesinde Türkiye’nin AB üyeliğini savunması, cami gezileri, gençlerle programlar derken gönlümüze taht kurdu. Ardından da milyonların hayatını değiştirdiği işgal altındaki Irak’a geçti Obama.Mayıs
Sri Lanka'da yürütülen "tanıksız savaşta" 10 binlerce sivilin topyekûn
katledilmesi, özellikle çocukların mahvolacağı bir "kan banyosu!" kaçınılmaz görünüyor, BM oraya insanlık adına müdahale etmiyor, liderleri susuyor, bunlar hiçbir yerde, değil manşet, haber bile olmuyordu. Pakistan ordusu ile Taliban ve diğer aşırı dinciler arasındaki çatışmalarda sadece iki gün içinde 33 bin kişi yersiz yurtsuz kalırken, yarım milyonu aşkın mülksüzler safına katılıyor, ülkenin kısa sürede “çökebileceği” belirtiliyordu. Ama, ABD Başkanı Washington’da bir basın toplantısında dünyaya güvence veriyordu: Pakistan ordusu, ülkenin atom bombalarının “yanlış ellere düşmesinin tehlikelerinin farkında.” Güvenliğin artık nihayet geri geldiği söylenen Irak’ta Nisan ayının son bir haftasında, hükümetçe aşırı dincilere mal edilen 7 intihar saldırısında sadece Bağdat ve Diyala’da en az 191 sivil insan parçalanarak öldürülecek, yaralı sayısı yüzlerle ifade edilecekti.
Tam 24 Nisan öncesi İstanbul’da, Ermenistan’la yol haritası belirlendiği ve ilişkilerin normalleşmesi sürecinin başladığı duyuruldu. Azerbaycan tepkili, AB ve ABD memnundu. “Tek millet, iki devlet” doktrinleri gözler önünde eriyordu.
Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye’nin sera gazı salımının 2007 yılında 372 milyon tona ulaştığını açıkladı. 1990 yılına göre yaklaşık yüzde 119’luk bir artışın hazzıyla Kyoto’nun taze imzacısı Türkiye, çoğu kıyı yerleşimlerde olmak üzere 46 termik santrale daha onay verdi. Ayrıca, nükleer santral ihalesinde Yüce Divanlık bir skandalin belgesi bulunduğu öğrenildi.
Nisan’da Danıştay cinayeti davasıyla Ergenekon davası birleştirildi. Alparslan Arslan cinnet getirip “türbana dokunanı keserim” diye bağırırken, Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, davet üzerine kendi isteğiyle, Ergenekon soruşturması kapsamında İzmir'de 8 saat ifade verdi. Gene Ergenekon soruşturması kapsamında aranan eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'a ait İstek Vakfı'nın Poyrazköy’deki arazisinde kazı başlatıldı ve ciddi bir cephanelik ortaya çıktı. Dalan arazi benim ama kullanmıyorum, sorumluluk bana ait değil, orası sit alanı dedi. TSK, bu mühimmat benim değil dedi. Ancak, seri numaraları öyle demiyordu. Dalan o sıralar “tedavi için” ABD’deydi. Sonra çat burada çat kapı arkasında ortaya çıkacaktı. “En kısa zamanda dönüp ifade vereceği” belirtililiyordu ama yılın sonuna doğru, “aranmıyorum ki” şeklindeki açıklamasıyla dönmesinden ümit kesilecekti.
“Demokratlık kisvesiyle Silahlı Kuvvetleri yıpratmaya dönük sistematik muhalefet” yapıldığını söyleyen Genelkurmay Başkanı yıllık değerlendirme yaptı. Kürt vatandaşlara asimilasyon politikası uygulanmadığını, asimilasyon ile entegrasyonun ayrı şeyler olduğunu ifade etti.
Diyarbakır Başsavcılığı,1996’da Güçlükonak’ta 11 köylünün katledilmesiyle ilgili soruşturma başlattı. Başsavcılık, katliamı PKK’nın değil, JİTEM’in yaptığı yönündeki ihbar mektubuyla harekete geçti. Diyarbakır’da 1992 yılında Musa Anter’i öldürdükleri iddiasıyla 6 JİTEM elemanı hakkında 17 yıl sonra soruşturma başlatıldı. Kayıp yakınlarının başvurusu üzerine Mardinkapı Mezarlığı'ndaki kimsesizlere ait 7 mezar açıldı. Bir yandan da, DTP parti il başkanları ve yöneticileri her yerde gözaltına alınıyor, gösterilere katılan çocuklar yaşadıklarından kat be kat fazla ceza istemleriyle yargılanıyorlardı.
1 Mayıs'ın 'Emek ve Dayanışma Günü' adıyla tatil edilmesini öngören kanun tasarısı, Nisan ayında apar topar TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Ancak, nerede kutlanacağı tartışmaları devam etti. “Yasal” gösteri, Türk-İş tarafından Kadıköy’de yapılacaktı.
Sağlık Bakanlığı, 39 işçinin ölümünden sonra kot taşlamayı yasakladı. Bu arada işsizlik verileri havai fişek gibi yükselmeye devam ediyordu. Son 1 yılda 1 milyondan fazla kişinin işsiz kaldığı, genç nüfusun yüzde 28’inin işsiz olduğu açıklanırken, işsizlik durumunun yarattığı emareler de devam ediyordu. YouTube'a yargı kararıyla erişimin engellenmesinin ardından, Atatürkçü Düşünce Derneği, arama motoru Google'ın da kapatılması için mahkemeye başvurdu.
Domuz gribi hayatımıza ilk kez bu ayda girmeye başladı.. Dünya Sağlık Örgütü, Meksika’da ortaya çıkan domuz gribi ile ilgili alarm seviyesini 5’inci evreye çıkardı.
Londra’da yapılan G-20 zirvesinde liderler, küresel mali krizle mücadele için bankalara yaklaşık 1 trilyon dolar kaynak aktarılmasında uzlaştı. “Parayı feshedin!” sloganlarıyla bankalar önünde düzenlenen gösterilerde 1 gösterici hayatını kaybetti.
Peru'nun eski devlet başkanı Alberto Fujimori, 1990'lı yıllarda emrindeki güvenlik güçlerine cinayet ve adam kaçırma yönünde talimat vermekten ve “insanlığa karşı suç işlemekten” suçlu bulundu ve 25 yıl hapse mahkûm edildi. Rusya, Çeçenistan'da direnişçilere karşı yaklaşık 10 yıldır süren operasyonunu sona erdirdiğini açıkladı. Başkent Grozni’nin neredeyse tamamının yerle bir edildiği bu kirli savaşta zararın neresinden dönülse kâr mı o tartışıldı.
Son 50 yılda dünyadaki 925 büyük ırmağın tümünün debisinin düştüğü, bu ırmaklardan denizlere akan suyun toplam miktarının da düştüğü, dünyanın sera gazı salımlarını kısma konusundaki hedeflerini tutturamayacağı, “böyle gelmiş, böyle gider”se güvenli sınırları sadece 20 yılda aşacağı ve “karbon bütçesi”nde sermayeyi tümüyle kediye yükleyeceği bu ay ortaya kondu.
Nisan ayı boyunca Türkiye’de darbe, kaos, şiddet, baskı konuları gündemden bir gün olsun düşmedi. Ama, Türkiye İstatistik Kurumu’nun bir araştırması sonucunda, Türkiye'de halkın yüzde 86'sının kendini mutlu hissettiği de yine Nisan’da açıklandı, ayrı konu...
MAYIS
Ayın sözü : “Kızlarını neden takip etmediklerini de söylediler mi size?... E takip etselermiş kızlarını!” İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, failleri yakalanamayan Münevver Karabulut cinayetinde kızın babası Süreyya Karabulut'u suçladı... (Hürriyet)
Resmi tatil 1 Mayıs’ta da gaz, duman, öksürük eksik olmadı. 1997 yılından beri ilk kez sendikacı küçük bir grup olarak da olsa işçiler Taksim Meydanı’na çıktı. The Marmara Oteli penceresinden açılan pankartta “1 Mayıs 1977'de buradan ateş açanlar bulunsun” yazıyordu.
İşler her geçen gün biraz daha resmileşiyordu. Cumhurbaşkanı, Kürt sorununun Türkiye’nin birinci meselesi olduğunu söyledi ve halledilmesi lazım geldiğini söyledi. Başbakan, Türkiye’de farklı etnik kimlikte olanların kovulduğunu ve bunun faşizan bir yaklaşımın neticesi olduğunu belirtti. Diyarbakır’da 72 sivil toplum kuruluşu Kürt sorununa ilişkin ortak bir açıklama yaptı. Çözüme dair umutların arttığı bir dönemden geçildiğini belirten açıklamada, PKK'ya 1 Haziran'da sona erecek eylemsizlik kararını uzatma çağrısında bulunuldu.
Bu arada, Kabine’de değişiklik yapıldı. 9 yeni bakanın geldiği, 8 bakanın ise yerlerini koruduğu değişikliğin ardından kadın bakan sayısı 2 ye yükseldi. Nimet Çubukçu ilk kadın Milli Eğitim Bakanı oldu.
Mardin’de Bilge ya da Zangırt Köyünde, köyün bir yarısını diğer yarısının katlettiği bir faciayla sarsıldık. Düğün evini basanlar 3’ü hamile kadın, 44 kişiyi öldürdüler. Öldürenlerin devletin dağıttığı silahları kullandığı katliamla birlikte koruculuk sistemini bir kez daha tartıştık. Mardin Artuklu Üniversitesi’nin “akademik ön araştırma raporu”ndan ise şu ön teşhis geliyordu: “Çok katmanlı bir sosyal sorunun yüzeye yansıyan hali; buz dağının görünen ucu... Altta, yüzyıllar içinde köklenmiş, şiddete endeksli ağır bir sosyopsikolojik, şizofrenik yapı ...”
Ergenekon davası kapsamında ortaya yeni kayıtlar, planlar, denizden, tarladan, karadan çıkan ve neredeyse havadan düşen silah ve mühimmat, Mayıs’ta da eksik olmadı. Bu arada, dinlemelerin kim tarafından kimin için yapıldığını hâlâ anlamlandırmaya çalışıyorduk. Danıştay, Adalet Bakanlığı'nın telekomünikasyon yoluyla yapılan teknik takip konusunda düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığına karar verdi.
Ermenistan’la ilerleyen ilişkilerin Azerbaycan’da yarattığı gerginlik Mayıs’ta Başbakanın Bakû ziyaretiyle çözülmeye çalışıldı. Erdoğan, Dağlık Karabağ’daki işgal ortadan kalkmadıkça, Ermenistan sınırının açılmasının sözkonusu olmadığını tekrarladı.
Afganistan’da “güvenlik ve istikrar” çalışmaları bugünlerde tekrar hız kazanıyordu. Amerikan Ordusu’nun Afganistan’ın batısında düzenlediği tek bir saldırıda 147 sivil öldü. Pakistan Swat Vadisi’nde, kontrolü ele geçirmek için ay boyu Taliban’la çatıştı. Sonunda şehirleri ele geçirdiklerinde, 200 bin kişilik kentlerden geriye, 10 bin kişilik kasabalar kalmıştı. BM, 10 gün içinde, 360 binden fazla sivilin mülteci kamplarına kayıt yaptırdığını açıkladı. Pakistan yetkililerine göre, Ağustos ayından bu yana bölgeden kaçan sivil sayısı 1,3 milyondu.
Sri Lanka Hükümeti, 26 yıldır ülkenin kuzey ve doğusunda bağımsızlık için savaşan Tamil gerillalarının yenilgiye uğratıldığını ve tüm askeri operasyonların sona erdiğini açıkladı. BM, 26 yıllık iç savaşta 80 ila 100 bin sivilin hayatını kaybettiğini hatırlattı.
Ama, işin aslı biraz farklıydı: Dünyada sadece Times gazetesinin cesur muhabirleri Catherine Philp ve Michael Evans’ın belgelediği bir soykırım sessiz sedasız gerçekleşmişti orada. Hükümet nihaî saldırıya geçip, Tamil kaplanlarını çeyrek yüzyıllık iç savaşın sonunda kesin yenilgiye uğratmış, ama şiddetten kaçınmayan bu ayrılıkçı örgüte karşı elde edilen zaferin ağır bedelini masum siviller ödemişti. 20 gün içinde, büyük çoğunluğu sivil en az 20 bin Tamili ağır topçu ateşiyle katlettiği kanıtlandı hükümetin. 20 gün boyunca her gün bin kişi! Havadan çekilmiş fotoğraflar, resmî belgeler, görgü tanıklıkları ve uzman görüşleri ile ispatlanan bu korkunç savaş suçunu Sri Lanka hükümeti propaganda diye reddetti; fotoğrafların sahte, uzman görüşlerinin yalan olduğunu belirtti ve –kazalar dışında- tek bir sivili bile öldürmediğini söyledi.
BM İnsan Hakları Konseyi’nde Çin, Mısır, Hindistan ve Küba gibi ülkelerin de desteği ile Sri Lanka hükümeti her türlü savaş suçundan aklanıverdi. Üstelik, hem bütün insanlık camiasını temsil eden BM’nin, hem de o camiaya liderlik etme iddiasındaki bazı Batı hükümetlerinin de kaetliamdan daha önceden haberdar olduğu, buna rağmen hiç sesini çıkarmadığı kanıtlandı. Sivillerin topyekûn katledilmesi konusunda uyarılmış olanlar sessiz kaldılar. Sessizlik çağındaydık.
Artuklu Üniversitesi'nin ön raporundaki “Şiddete endeksli ağır şizofreni” tanısını dünyaya da teşmil edemez miydik? Uluslararası Af Örgütü’nün teşhisi de öyleydi: “Kuralsız küreselleşmenin ezici gücü dünyayı son yıllarda büyüme çılgınlığına sürüklerken, insan hakları sıklıkla arka plana itildi. ... Eşitsizlik, adaletsizlik ve güven yokluğuna dayalı bir barut fıçısının üzerinde oturuyoruz ve fıçı patlamak üzere… 2008 sonu itibariyle, birkaç kişinin hırsını tatmin etmek üzere çoğunluğun süründüğü, açgözlülük ve yoksunluk olarak ikiye bölünmüş dünyamız kendi içine çöküyor… İklim değişikliğinde olduğu gibi, küresel ekonomik durgunlukla ilgili de aynı durum geçerli: Zenginler zarar verici faaliyetlerin çoğundan sorumlu, fakat en kötü sonuçları zaten mağdur olan yoksullar yaşıyorlar… Milyarlarca insan güvensizlik, adaletsizlik ve aşağılamalar sonucu mağdur oluyor. Bu bir insan hakları krizidir.”
HAZİRAN
Ayın sözü : “Ne işimiz var elalemin sitesinde?" You Tube yerine Türkiye’nin kendi video paylaşım sitesini kurmasını öneren Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, fikirlerini açıklıyor... (DHA)
Haziran itibariyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye’nin suçlu bulunduğu davalarda 5 yıl içinde 86 milyon TL’ye yakın para ödediğimizi öğrendik..
Gene bu ay Demokratik Toplum Partisinin en az 2,500 yöneticisi ve üyesi gözaltına alınmıştı. Aynı günlerde Günlük gazetesinin “PKK propagandası yaptığı” gerekçesiyle 2 ay süreyle yayını durduruluyordu.
Ortadoğu ise seçimler ve gösterilerle çalkalanıyordu.. İran’da Ahmedinecad yeniden cumhurbaşkanı seçiliyor,sonuca itiraz eden reform yanlıları gözaltına alınıyor hatta gösterilerde öldürülüyordu. Buna rağmen, seçimlerin iptal edilmeyeceği açıklandı...
Irak’ta haftada 100 kişi ölmeye devam ediyordu. BM Mülteci Örgütü dünyada geçen yıl 42 milyon kişinin yerlerinden edildiği açıkladı. Bununla bağlantılı olarak, dünyadaki askerî harcamalar da geçen yıla oranla yüzde 4 artmıştı. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ partiler çoğunluğu sağlıyor, Honduras’ta askerî darbe dünya gündeminin ilk sıralarına yerleşiyordu. Ama, darbecileri yerinden oynatmak, ABD’nin gönülsüz itirazları yüzünden, mümkün olamayacaktı. Bu arada, dünya savaşıyordu. Konuyla ilgili bir iyi haber Yunanistan’dan geldi: Atina zorunlu askerlik süresini indirerek savunma bütçesini yüzde 15 azalttığını duyurdu... Türkiye’de 12 Eylül darbesinin mimarlarından dönemin Genelkurmay başkanı Kenan Evren ise yargılanırsa intihar edeceği demeciyle gündeme oturdu. Paşanın morali düzelsin de yargılanacak kadar yaşasın diye eylemler yapar olmuştuk.
Ankara, “sıfır sorun” ilkesini savunarak komşularıyla işbirliğini ilerletiyor, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesini öngören tasarı yasalaşıyor; Kuzey Irak’ta Erbil petrolünün Türkiye üzerinden ihracına resmen başlanıyordu. Olay, gazete manşetlerinde “barış vanası” başlıklarıyla yer aldı.
Yine bu ay Genelkurmay Askeri Savcılığı, “İrtica Eylem Planı” belgesinin Genelkurmay’da hazırlanmadığının tespit edildiğini açıkladı. Genelkurmay başkanı, “kâğıt parçası” olarak nitelediği belgenin, Silahlı Kuvvetler’i yıpratmak için hazırlandığını öne sürdü ve medyayı suçladı... Türkiye’de Haziran ayının büyük bir bölümü, Taraf gazetesinde yayınlanan ve Ergenekon davası tutuklularından eski bir subayın bürosunda çıkan bir “şey”e kitlendi: Bunun bir darbe eylem planı mı yoksa bir kâğıt parçası mı olduğu konusunda rivayet muhtelifti… Bu arada, TBMM, tatile girmeden önce küçük bir kanun – hatta kelime - değişikliği yaparak büyük önem taşıyan bir olguya imza attı ve askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının, sivillerin de askerî mahkemelerde yargılanmamasının yolunu açtı. Buna TBMM’de itiraz etmeyen muhalefet partileri sonradan çok kızdı.
Yaz döneminin başlamasıyla yangınlar da tam gaz başladı.. İzmir Foça’da 150 hektardan fazla ormanlık alan yandı.. Hindistan'da ise aşırı sıcaklar yüzünden ölenlerin sayısı yüzlerle ifade ediliyordu..
Nijerya'da 1995'te çevreci yazar Ken Saro-Wiwa ile 8 eylemcinin asılmasında işbirliğiyle suçlanan İngiliz-Hollanda petrol şirketi Shell, 15 buçuk milyon dolar tazminat ödemeyi sonunda kabul etti. Alaska'da kayalıklara çarparak asrın çevre felaketine yol açan petrol tankerinin sahibi ExxonMobil'e de olaydan 20 yıl sonra 1 milyar dolarlık ceza verildi. Paranın tarihindeki en kârlı şirket olan ve o yıl 42 milyar net kâr eden Exxon’a bu cezanın çok ağır geldiği söylenemezdi.
Domuz gribi Mayıs ayında artık küresel salgın boyutu kazandı... Ülkede ise son 3 ayda 1,200'e yakın işçi, sendikalı oldukları gerekçesiyle işten çıkarılmış, iş kazalarında ölen işçilerin sayısı 94 e ulaşmıştı...Hükümetse yeni teşvik paketiyle 81 ilin sosyo-ekonomik özelliklerine göre 4 bölgeye ayrılacağını, büyük yatırımların destekleneceğini müjdeliyordu. Küresel krizin en çok etkilediği ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri’nde ise dünya kapitalizminin belki de 1 numaralı ikonu General Motors, iflas koruma başvurusunda bulunarak ülke tarihinin 3’üncü büyük iflasını gerçekleştirdi. ABD’nin çok kârlı porno distribüsyon tekelini de elinde tutan Şirket, iflasa rağmen CEO’suna yüklü tazminatlar ödemeye devam edecekti. İngiltere’nin son 50 yılın en büyük düşüşünü yaşadığı, üstelik yeni bir resesyona gireceği haber verildi, Türkiye’nin bu işi “hafif” atlattığı söylentisi pek doğru çıkmadı, ülkenin dünyada en çok daralan ülkeler sıralamasında 3. sırada yer aldığı resmen ilân edildi. Dünyanın en yoksul ve muhtaç ülkelerine zenginlerden akan sermayenin de 2007’den 2009 ortasına kadar 1.2 trilyon dolardan 363 milyon dolara düştüğü, küresel resesyonun yoksulları mahvetmekte olduğu rapor edildi.
Çatışma, savaş, operasyon gibi nedenlerle sadece geçen yıl 42 milyon kişinin evinden olarak dünya rekoru kırdığı, üstelik Af-Pak’ta göç eden 2 milyon, Sri Lanka’da kampa konan 300 bin mültecinin bu sayıya dahil olmadığı açıklandı. Pek çok ülkenin nüfusundan daha kalabalık bir grup kendi ülkesinde mülteci durumda yani.
ABD’de temiz enerji yasası Temsilciler Meclisi’nden öylesine sulandırılarak çıktı ki, buna ya “sululuk” denebilirdi ya da Prof. Krugman’ın deyişiyle “hıyanet-i seyyare”. Peru kızılderilileri de tahta mızrakları ile hükümete isyan ettiler ve binyıllardır yaşadıkları yağmur ormanlarını şimdilik petrol, kereste ve maden şirketlerine peşkeş çektirmediler. Yağmur ormanlarının gezegenin sağlığı üzerindeki hayati rolü düşünüldüğünde sade Peru’daki yerliler değil, hepimiz için olabilecek en iyi haberlerden biriydi bu. Ama, sevgililerin parmaklarında gene “kanlı elmaslar” görmemizin pek mümkün olduğu, Afrika’da vb. iç savaşlara hızla geri dönüldüğü haberleri sevincimizi yarım bıraktı...
Velhasıl, Haziran ayı, kendisinden önceki aylara benzer şekilde geçti – üstümüzden tabii. Dünyada Hararet, Şiddet ve Sular yükselmeye devam ediyordu. Ama, değişim isteyen, adalet, barış ve yaşanır bir gezegen peşinde koşan, hakları için isyan eden insanların dünyanın dörtbir yandaki eylemlerinin de tarihte görülmemiş derecede yükseldiğini görmemek pek mümkün değildi!…
TEMMUZ
Ayın sözü : "Küresel iklim değişikliğine karşı çözüm için müzakereler, aslında ülkeler arasında değil, sanayicilerle çevreciler arasında değil, hatta insanlar arasında bile değil. Görüşmeler insanlarla fizik ve kimya arasında yapılıyor. Onlar da çok iyi pazarlıkçı değiller. İnsanlar yeniden ayakları üzerinde doğrulabilsinler diye doğa kanunlarını on onbeş yıllığına askıya almayı kabul etmiyorlar nedense." Yazar, çevre aktivisti ve akademisyen Bill McKibben. Açık Radyo'da 350.org kuruluşunun eylemlerinin amacını anlatıyor. (Açık Gazete)
Temmuz sıcaklarıyla birlikte, Hükümet ufaktan Kürt sorunu, demokratik açılım gibi sözler söylüyor, PKK, eylemsizlik sürecini 1 Eylül'e kadar uzattığını açıklıyordu. Ortamı ümitli bir hava ve soru işaretleri kaplamaya başlamıştı.
Askerlerin, sivillere karşı işlediği suçlarla ilgili sivil mahkemede yargılanmalarıyla ilgili yasa geçerli hale gelince, devlet birdenbire zirvelere boğuldu. İrtica ile mücadele belgesinin altındaki imzanın sahibi olduğu ileri sürülen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek “örgüt üyesi olma” suçlamasıyla tutuklandı. Böylece mevsimlik tartışma konumuz belli olmuştu: Kuru mu, ıslak mı?. Çiçek, saatlerle ölçülebilen cezaevi deneyiminden sonra avukatlarının yaptığı itiraz sonucu, geceyi orada geçirmeden tahliye edildi. Ardından Genel Kurmay’dan gelen bir açıklamada, belgenin bir “kâğıt parçası” olduğu ifade edildi. Daha sonra, belgenin altındaki imzanın “orijinal” olduğu adlî tıp uzmanlarının imzalarıyla tespit edildiyse de, akılda tartışmalar kaldı.
'Ergenekon' soruşturması kapsamında hazırlanan 2. iddianame’yle haklarında dava açılan emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu 56 sanığın yargılanmasına Temmuz’da başlandı. Aynı günlerde 3. iddianame de kabul edildi. Rektörler ve İbrahim Şahin'in yer aldığı 3. İddianame’de kazılarda ele geçirilen silahlar ve mühimmat tek tek sayıldı. Ergenekon kapsamında muvazzaf askerlerden gittikçe daha fazla bahsetmeye başlamıştık. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda, komutan da dahil bazı amirallere suikast planladıkları iddiasıyla İstanbul, İzmit ve Gölcük’te düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan beş teğmen tutuklandı. Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 15 yıl önce 12 korucunun öldürülüp gömüldüğü iddiaları üzerine, Derecik Taburu içinde kazı çalışması yapıldı. 12 korucunun yakınları, iddiaların gündeme gelmesinin ardından, yaz kararnamesiyle Ergenekon savcılarının yerleri tüm baskılara rağmen değişmeyince, davanın seyri de aynen devam etti.
Türkiye ekonomisi yılın ilk çeyreğinde yüzde 13,8 daralmış, Böylece Türkiye, OECD üyeleri arasında Letonya ve Estonya'nın ardından ekonomisi en çok daralan 3’üncü ülke olarak, krizin tam teğet geçmediğini kanıtlamıştı. Temmuz ayında, 300 bin işçi 1 saat iş bırakarak durumlarını gündeme getirmeye çalışıyordu.
Ergenekon bir yana, Hükümet bildiğimiz içli dışlı mihrak açıklamalarıyla durumu idaredeydi. Hasankeyf'in bir siyasi alet olarak kullanılmak istendiğini öne süren çevre Bakanı, dış mihrakları suçladı ve baraja karşı çıkan ve bu yönde düzenlenen kampanyalara katılanları uyardı. Derken, Ilısu Barajı'nda, finansör Almanya, Avusturya ve İsviçre bankaları projeden resmen çekildi. Gerekçe olarak, çevre ve tarihî dokunun korunması gibi zorunlu önşartların verilen süre içinde yerine getirilmediği ifade edildi. Böylece bakanın “dış mihrak” dediği, proje için para verecek ortakları çıktı.
Sigara yasakları 19 temmuz itibariyle yürürlüğe girdi. Tartışmalar yıl sonunda, dumanaltı sokaklarda devam ediyordu. YÖK, ÖSS’de katsayı farkı uygulamasının kaldırılmasına karar verdi. Böylece meslek lisesi ve imam hatip mezunlarına üniversite imkânı doğdu. Ama dört ay sonra, Kasım’da Danıştay, İstanbul Barosu’nun başvurusunu değerlendirecek, YÖK'ün katsayı farkını kaldıran kararın yürütmesini durduracak, ülkedeki sayısız kaotik duruma bir yenisini daha ilave edecekti.
Özetle, memleketimizde Temmuz ayının dörtte üçünü HSYK adlı kuruluşun içine düştüğü iddia edilen krize odaklanarak ya da böyle bir yok-krizi görmezden gelerek geçirdik. Geri kalan üçte bir içinde memleketin en önemli sorunu olan Kürt meselesinin çözümü için bütün “Dünyaya örnek olacak bir Türkiye modeli” oluşturulmasını ve arkasından bu açılımda yer almayacak 3 noktanın, ya da açılımın 3 kırmızı çizgisinin açıklanmasını izledik. Karadeniz’de seller kentleri boğarken bir kentin önce afet bölgesi ilan edilip sonra âfet bölgesi ilan edilmediğinin ilan edildiğini gördük. Ayın son günü elimize geçen haberdeki şu sözlerse memlekete “mikrokozmik” bir bakışın doruk noktasıydı:
Kars’ın Kaynarlı köyü muhtarı İlhan Keskin şöyle diyordu:
“Dün tam bir felaket yaşadık. 42 yaşındayım ve böyle bir afet yaşamadım. Bina yüksekliğinde sel geldi ve gözlerimize inanamadık. Tabii iklimler değişmiş ama ben böyle bir zulüm görmedim. Tonlarca ağırlığındaki köprüyü bile yıktı. Köyümüze selin ardından yetkililer geldiler ve keşif yaptılar. Ayrıca, sel nedeniyle köyün yamaçlarındaki mezarlar bile etkilendi ve kemikler gün ortasına çıktı. Bu kemiklerin incelenmesi gerek. Biz burasını toplu mezar diye biliyorduk. Yetkililerin burasını görmesini istiyoruz. Bu kemikler daha önceleri de çıkıyordu ama böyle sıklıkla çıkmıyordu. Sel felaketi yaşanınca hepsi ortaya çıkmaya başladı. Bizim köyün durumu böyle işte. Sel felaketi olunca bazı şeyler ortaya çıkıyor. Dün selle birlikte kafa tasları, kaburga kemikleri, kol ve bacak kemikleri çıktı. Kemiklerin kimlere ait olduğunu bilemiyoruz. Köyümüz çok eski bir köy. Eskiden çok büyük savaşlar olmuş. Mahallenin yukarısında Ermeni mezarlıkları da var ama bu mezarlarda Ermeni mezarı mı, yoksa Müslüman mezarı mı bilmiyoruz.”
Temmuz 2009 itibariyle, Irak'taki Amerikan askerleri, işgalden 6 yıl sonra, tüm kent ve kasabalardan çekilse de kan duracak gibi değildi. Sadece Haziran ayında, 372’si sivil 437 kişinin çatışmalarda öldürüldüğü açıklandı. Moskova'da biraraya gelen ABD başkanı Obama ve Rusya lideri Medvedev, nükleer başlıklı silahların yarı yarıya azaltılması konusunda anlaştı. Geri kalan yarının dünyayı birkaç kez ortadan kaldırmaya yetecek miktarda olmasından hiç bahsedilmedi.
ABD ordusu, küresel ısınmanın kutuplar üzerindeki yıkıcı etkisini gösteren ve George W. Bush döneminde gizli tutulan bir dizi uydu fotoğrafını açıkladı. Casus uydular tarafından çekilen görüntüler, son birkaç yılda büyük bir alanda yaz aylarında buz örtüsünün tamamen ortadan kalktığını gösteriyordu. İklim felaketi karşısında psikolojik harekât başarılı, insanlık 2-0 mağlup olmuştu.
AĞUSTOS
Ayın sözü : "Paşam şimdi buradaki olaydan sonra çok allak bullak oldum hakikaten. Bi süre uzak kalayım... Yani daha pasif bir görev olursa sevinirim.” Üçüncü Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde bulunan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu, Şener Eruygur'la yaptığı telefon görüşmesinden (Zaman)
Ağustos ayında geleneksel olarak hava da gündemle birlikte ısınıyor, Kürt açılımı muhalefetin tepkisine rağmen usul usul hayatımıza işliyordu. Sivil toplum örgütleri ve siyasi partilere açılım ziyaretleri yapılıyor, Başbakan Erdoğan’ın “parti genel başkanı” sıfatıyla, asla görüşmediği DTP lideri Ahmet Türk’le biraraya gelerek umutlu mesajlar vermesi ve Kürt sorunun sadece askerî tedbirlerle çözülebilecek bir mesele olmadığını dile getirmesi kafaları karıştırıyordu. Asker bu açılım kapsamında Abdullah Öcalan’ın muhatap alınmasını kabul edemeyeceği yönünde demeçler verirken hükümet havayı yumuşatıyordu.
Bu sırada hayatımıza 1.si ve 2.si yetmezmiş gibi bir de 3. Ergenekon davası giriyor, yeni iddianamede rektörlerden askerlere uzanan rengârenk bir yelpazede 52 kişi sanık sıfatıyla karşımıza çıkıyordu.
Elazığ'daki Koçyiğit taburunda bir el bombasının patlamasıyla dört askerin ölmesine yol açmaktan sorumlu tutulan teğmenin, bu haberin Taraf gazetesinde yayınlanmasından sonra tutuklandığı açıklandı. Teğmen, pimini çektiği el bombasını nöbette uyuyan erin eline tutuşturmasını bir ceza olarak değil, “fırsat eğitimi” kapsamında açıkladı. Daha önce olayı “kaza” diye açıklayan Elazığ Valisi bana verilen bilgi öyleydi diye açıklamasını düzeltti. Yıl sonuna doğru askeri mahkeme 4 kişinin hayatına mal olan bu tuhaf fırsat eğitimini 9 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandıracak, ölen askerlerin aileleri de bu cezayı çok adaletsiz bulduklarını, haksızlığın takipçisi olacaklarını açıklayacaktı... Yine Ağustos’ta, 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle 18 yaşındaki Çağdaş Gemik'i öldürdüğü için yargılanan polis memuru 16 yıl 8 ay hapse mahkûm edildi.
Telefon dinleme konusu Ağustos’ta, sıcaklardan olacak, iyice kokmuştu. Başbakanlık, telefon dinlemeleriyle ilgili yönetmeliği değiştirdi. Adalet Bakanlığı ise devletin güvenliği ve ulusal varlığını gerekçe göstererek Hakim ve savcı adaylarının fişlendiğini kabul ediyordu.
O sıralarda dünyanın dört bir yanından gelen afet haberleriyle sarsılıyorduk. Yunanistan’da 30 bin hektar, İzmir Seferihisar’da 1000 hektardan fazla orman yanıyor, Yalova, Denizli ve Kocaeli’nde 300 hektardan fazla alan kül oluyor, 17 ilde 500 hektarın üzerinde alan kül oluyordu, Kanada, boreal orman yangınlarına teslim oldu, Californiya tutuştu … Asya tayfunlarla boğuşuyor ya da boğuluyor, buzullar 10 yıl öncesine oranla dört kat hızlı eriyor, okyanus suları rekor derecede ısınıyor, medyada bunların hiçbiri küresel iklim değişikliği ile bağlantılandırılmıyordu.
"Paşam şimdi buradaki olaydan sonra çok allak bullak oldum hakikaten. Bi süre uzak kalayım... Yani daha pasif bir görev olursa sevinirim.” Üçüncü Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde bulunan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu, Şener Eruygur'la yaptığı telefon görüşmesinden (Zaman)
Gezegenin iklimine ilişkin hızla yaklaşan felaket raporlarının bazılarının başlıkları da şöyleydi: “Kuzey Kutbu Buz Denizi yatağından Metan kaçağı”; “Güney Kutbunda dev buzul 10 yıl önceki tahminlerden 4 kat hızlı eriyor” ... “Suyumuz ısınıyor: Dünya okyanuslarında sıcaklık rekoru kırıldı” ... “Nehir ve göllerden son 40 yılda iki kat fazla su çekildi… Son 150 yılda yapılan kimyasal deneyler iklim değişikliğini hızlandıran etkenlerin başında geliyor” ... “BM raporu: Asya benzeri görülmemiş yiyecek sıkıntısıyla yüzyüze” ... Küresel ısınma sayesinde Afrika’nın dörtte biri susuzlukla yüzyüze”... “Kar yağışları son 50 yılda yüzde 40 azaldı”... Bunlar da medyada kendilerine pek yer bulamıyordu...
Neyse ki, Türkiye, karbon salım sıralamasında 32 Avrupa ülkesi arasında henüz 7’nci sırada yer almaktaydı. Hâlâ gelişecek yerimiz olduğu anlamına geliyordu bu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, yapılması planlanan 3’üncü köprünün güzergâhının Tarabya-Beykoz arasında olduğunu muştuladı. Belli ki ilk buradan gelişecektik.
Almanya ve Fransa’nın, 1 yıl aradan sonra resesyondan çıkma belirtileri göstermesi, İMF’nin de "küresel ekonomik iyileşmenin başladığını" açıklaması yüreğimize su serperken, Rusya Başbakanı Putin enerji konusunda Ankara ile 20 anlaşmanın hepsini bir saat içinde imzalayarak enerji gündeminin içinden rüzgâr gibi geçti…
Yine bu günlerde, Amerikan ordusu, Afganistan'da savaşla ilgili haber yapan gazetecileri "fişlediğini" kabul etti.
İşgal altındaki Afganistan'da devlet başkanlığı seçimine gidilmekteydi. Seçim, büyük bir güvensizlik ortamında, son derece düşük bir katılımla ve ayyuka çıkan hile-huda, tehdit ve şantaj haberleri arasında yapıldı. devlet başkanı Hamid Karzai' yeniden kazandı. Sonuç bir türlü belli olamayacak, iki ay sonra ikinci tura gidileceği açıklanacak, iki adaydan biri şeffaflık mümkün olmadığı için katılmayı reddedince, eski başkan Karzai sonunda ikinci bir beş yıllık dönem için seçimi kazanmış sayılacaktı.
Ağustos sıcaklarında magazin gündemi, 50 yaşında birden ölen pop yıldızı Michael Jackson'ın bir 'cinayet' e kurban gitmiş olup olmadığı dedikodusuyla çalkalanıyordu..
EYLÜL
Ayın sözü : "Bu yağış değil. Bu yağışın getirdiği sonuçlar maalesef, ekolojik kıyamet dediğimiz şey. İklim değişiklikleri bu kadar afet boyutuna geliyorsa, geçen yıl Amerika'da daha önce de Avrupa'da, insanoğlu dünyayı ne kadar kirlettiğinin faturasını ödüyor." İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul'da hiçbir hazırlık yapılmayan bir başka konuyla, İstanbul'da sel baskını sonucunda yaşanan felaketi ilişkilendiriyor. (Yeni Şafak)
Sonbahar başlarken İçişleri Bakanı Beşir Atalay, demokratik açılım sürecini başlattıklarını açıkladı. Demokratik açılımda dolaylı bir adım Milli Eğitim Bakanlığı'ndan geldi. Bakanlıktan okullara gönderilen genelgede, ilk derste ayrımcılıkla mücadele, toplumsal barış ve hoşgörünün işlenmesi talimatı verildi. YÖK, Mardin Artuklu Üniversitesinde 'Yaşayan Diller' adı altında bir enstitü kurulmasını kararlaştırdı.. 'Türkiye'de Yaşayan Diller' adı altında kurulacak olan enstitüde Kürtçenin yanı sıra Farsça, Arapça, Süryanice gibi programların da açılması isteniyordu. “Kürdoloji” maalesef mümkün değildi.
Açılım başlamasına başlamış, ancak ne içerik belli olmuştu, ne de çerçeve. Başbakan, 'operasyonlar dursun' diyenlere, “terörün olmadığı yerde operasyon yapılmayacağını” söylüyor, bu arada çocukların 'demokratik açılımı' tartıştığı program 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik' suçunun işlendiği iddiasıyla mahkemeye taşınıyordu. Büyükler konuşuyor, bize dinlemek düşüyordu. Yine de umut ve heyecan, bir konuşmayla bile tekrar canlanmaya devam ediyordu.
Ağustos’ta Trakya ve Marmara’nın batısını vuran seller günlerce manşetlerden inmedi. Gerçeküstü görüntüler vardı televizyonlarda. Köprüler yıkıldı, binlerce yeri su bastı, lagunlar patladı, arabalar denize sürüklendi, yollar kapandı. İstanbul’da özellikle İkitelli’de durum afet boyutundaydı. Son 80 yılın en büyük yağışı denen yağışlar sonrası, İkitelli ve Halkalı’da birçok işyeri yağmalandı, İstanbul’da 33 kişi öldü. Halkalı’da TIR garajında uyurken sele yakalanan şoförler ve servis minibüsü denen ama aslında yük taşımakta kullanılan penceresiz bir araçta kapana kısılıp boğulan 7 işçi kadın işçi vicdanları sızlattı. Bu insanların neden bu koşullarda çalıştığı ise “kötü patronlara” yoruldu.
Seller açısından sorumluları dere yataklarına ev ve işyeri yapanlar olarak tespit eden bir kitle adına Başbakan, Doğu’nun bağrından fışkırmış bir Zen bilgesi gibi konuştu: “Derenin intikamı ağır olur…”
Faciayı daha geniş kapsamlı düşünen bir başka yetkili de vardı: İstanbul Valisi. Gezegeni Atlas gibi daha geniş omuzlara yükleyen Kadim Grek düşünürlerine benzer konuştu o da: "Sel felaketinden toplumun tamamı, hatta tüm dünya sorumludur."...
Özetle, mevzunun özü yine bizden uzaktı.
Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişki kurmak için mutabakata vardı. İmzalanan protokolün yürürlüğe girmesinden 2 ay sonra da sınırlar açılacak ve soykırım iddialarını araştırmak üzere bir komisyon kurulacaktı. Tek millet, iki devlet sloganının yaratıcısı Azerbaycan bu mutabakata sinirlendi ve milletin bu yakasına sitemle tehdit arası mesajlar yolladı. Türkiye de topu TBMM’ye atıp, zamanı geldiğinde görüşülecek diyerek konuyu kapattı. Ermenistan’la tarihî bir sıkıntı giderilmesi sözkonusuydu ama, sınırın açılması 2009 yılı sonu geldiğinde bir hayal olarak kalacak, “komşularla sıfır sorun” politikası yara alacak, bize yine tam olmamış bir sevinç kalacaktı.
Güneydoğu’da 1990'lı yıllarda işlenen bazı faili meçhul cinayetler, İsveç’te yaşayan itirafçı Abdülkadir Aygan'a soruldu. Diyarbakır'da faili meçhullere ilişkin soruşturmaları yürüten özel yetkili 2 savcının hazırladığı sorular, İsveç Adalet bakanlığına gönderildi.
Yılın başından beri gündemin en sömürülen cinayetinin katil zanlısı C. G. 197 gün “arandıktan” sonra, ailesi tarafından polise teslim edilerek tutuklandı. Medyada konuya dair son kesintisiz canlı yayınların heyecanı hakimdi. Medya, kanuna aykırı olarak zanlıyı adlı adınca anmaktan kaçınmıyordu, ama neyse ki birkaç gün sonra 18 yaşını bitiren C. G, sonunda kanunen de Cem Garipoğlu olarak söylenebildi.
Çok geniş katılımlı İklim Değişikliği Zirvesi ABD’nin New York kentinde yapıldı. Atmosfere en fazla karbon salan ülkelerden olan Çin ve Japonya da sera etkisi yaratan gazların atmosfere salımını 2020’ye kadar önemli ölçüde azaltma sözü verdi. Zirvede görüntülü mesaj yayınlayan Başbakan Erdoğan, "Türkiye, küresel sorunların, küresel çözümler getirdiğine inanmaktadır," diye konuştuysa da, ulusal çabaların dışında bir küresel çözümden hiç söz etmedi. Bu esnada, Afrika'nın batısındaki 10 kadar ülkede 600 bine yakın sayıda insanın sel baskınlarından zarar gördüğü haberleri yayınlanıyordu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kıbrıs’taki Rumların kayıplar konusunda 1990 yılında açtığı ilk davada nihai kararını açıkladı. Mahkeme, yeterli soruşturma yapmadığı gerekçesi ile Ankara’yı davacılara 180 bin avro ödemekle cezalandırdı. Karar, mahkemenin, Rumların kayıp iddialarıyla ilgili verdiği ilk hüküm olması ve ileride benzer davalara emsal teşkil etmesi üzerinden düşünüldü; meselenin özü, yani evrensel haklar meselesi, bu ulusal açının gölgesinde kaybolup gitti.
Yargıtay, Siirt’te açtığı ateş sonucu taş atan göstericinin ölümüne neden olan uzman çavuşa ceza verilemeyeceğine hükmetti. “Askerin heyecan ve telaş içinde ateş açtığına ve bunun mazur görülebileceğini” söyleyen karara göre, taşlı saldırının sözkonusu olduğu olaylarda güvenlik görevlisinin açtığı öldürücü ateş, ceza nedeni sayılmayacaktı. Türkiye’deki GSM operatörlerinin iletişim kayıtlarını 5 yıl süreyle saklı tuttuğu da bu sıralarda ortaya çıktı. Kimin izlendiği sorusu artık gündemden düşmüş, kimin ne kadar dinlenebileceği tartışılır olmuştu.
Bir başka tartışılan konu da, kimin kime ne kadar tahammülü olduğu idi. Ülke çapında 1108 kişiyle yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre Türklerin yüzde 57’si dinsizlerle, yüzde 42’si Yahudilerle, yüzde 35’i de Hıristiyanlarla konşu olmak istemiyor, gayrimüslimlerin de yargı, ordu, MİT gibi kurumlarda çalışmasını istemiyordu. Bu ankete göre Türkler sadece Türkleri ve müslümanları seviyor, yalnızca onları istiyordu yani. Kadın ve Aileden sorumlu Bakan Aliye Kavaf da, benzer bir anlayışla Türk aile yapısına uymayan TV dizilerin şifrelenmesini istediyse de RTÜK Başkanı, “yetkisizlik” gerekçesiyle bu öneriye karşı çıktı.
Sonbaharda ABD’de işler iyiydi. Küresel ekonomik krize rağmen, 2008 yılındaki toplam silah ihracatı yüzde 50 civarında artmıştı. Türkiye'nin de ABD'den yaklaşık 8 milyar dolarlık füzesavar sistemi alacağına dair haberler üzerine biraz konuşuldu. Genelkurmay ise bu haberleri abartmalı bulup düzeltme yaptı ve 8 milyar değil, 1 milyar dolar civarında dört batarya alacağız diyerek, yanan yüreklere su serpti.
EKİM
Ayın sözü : "ABD'ye giderken uçağımızla Kuzey Kutbu'nun üstünden geçtik. Uzaktan baktığımız büyük buzulların nasıl eridiğini gözlerimle gördüm. Oradan uçaklar geçmez. Özel yol takip ettik. Ondan gördüm. Felaket inanılmaz bir şekilde geliyor. Her ülke kendi insanını ve çevresini korumak için tedbir alırken Türkiye'de de bunu yapmak için çok büyük faaliyetler göstermeliyiz." Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve diğer devlet görevlileri 'konuşmaya' devam ediyor. (AA)
Türkiye’de herkesin kaderini tayin edici önemdeki “olay”, Demokratik Açılım ya da Kürt Açılımı diye adlandırılan girişim kapsamında Kandil kampından gelen PKK’lılarla Mahmur kampından gelen Kürt mültecilerin Habur kapısından giriş yaparak teslim olmaları, kısa bir soruşturmadan sonra serbest bırakılmaları, ardından ülkenin Doğu ve Güneydoğu’sunda bu dönüşle ilgili olarak yapılan sevinç gösterileri, ülkenin Batı’sında ise bu sevinç gösterilerine karşı öfke ve kaygı gösterileri yapılması, ve nihayet, bunların üzerine “açılım”dan geri dönüş olup olmayacağı konusunda yaşanan karışıklık ve kargaşa idi. Bu kafa karışıklığı ve kargaşa o kadar uzadı ki, Başbakan “güven bunalımı doğdu” diyerek açılıma mola vermeyi uygun gördü. Açılım molası yıl sonuna kadar uzayacak, yeni yıla sarkacaktı.
Uzun süredir duyduğumuz, ancak bizde olmaz dediğimiz domuz gribi virüsü nihayet Türkiye'ye ulaştı ve Türkiye’de domuz gribinden ilk ölüm gerçekleşti. Tedbir olarak eğitime ara verildi, dezenfeksiyon çalışmaları başladı. Ama buna rağmen ölümlerin sayısı hızla arttı ve ölümle sonuçlanan vak’aların ardı arkası kesilmedi. Başbakan ben aşı olmam, ailem de olmaz deyince, daha önce Dünya Sağlık Örgütü tavsiyelerine uygun olarak aşının sağlıklı bir tedbir olduğunu söyleyen Sağlık Bakanı ile birlikte aşı taraftarları ve Başbakan gibi aşı karşıtları olarak ulusça ikiye bölündük.
Ayın ortalarına doğru Dünya Gıda Günü’nde insanlık muazzam bir tarihi rekora imza attı. BM Gıda Programı yeryüzündeki aç insan sayısının, bir yıl öncesine göre 200 milyon artarak tarihte ilk kez 1 milyarı aştığını açıkladı. Yani, yeryüzünde yaşayan her 6 insandan biri, o gece yatağına girmeden önce karnına bir kap yiyecek girip girmeyeceğini bilmiyordu artık! Gittikçe büyüyen bu insanlık felaketi, televizyon ve gazetelerde kendine pek yer bulamadı..
Yine bu sırada BM, zengin ülkelerin açlıkla mücadele için yaptıkları yardımları bu yıl büyük oranda azalttığını duyurdu. Birleşmiş Milletler, “bir neslin kaybedileceği” uyarısında bulunuyor, “çocukları kurtaramayabiliriz...” diyordu. Bu büyük felaketin en temel sebebi olarak da küresel iklim değişikliğini gösteriyordu. Maalesef, medya bu haberlere de pek ilgi göstermedi.
Ayın kayda değer diğer iki dünya rekoru da iklim konusundaydı. 24 Ekim’de tüm gezegenin geleceği için yürütülen 350 ppm kampanyası, dünyaya “iyi bir virüs” gibi yayıldı: O gün 181 ülkede 5,200’ün üzerinde eylem yürütüldü. Kuzey kutbundan, insanın yaşamadığı Güney kutbuna, Himalayalar’dan, Okyanusların dibindeki mercan kayalarına kadar... Ekim ayında aldığımız ikinci rekor haberi ise kötüydü: İklimbilimcilere göre, atmosferdeki karbondioksit seviyelerinin dünyada bugünkü kadar yüksek olduğu son dönem, en az 15 milyon yıl önceydi. Yani, insanın atmosfere saldığı gazlarının seviyesinde 15 milyon yılın rekoru kırılmıştı. O zamanlar dünyada sıcaklık ortalama 5 derece, denizler de 25 metre daha yüksekti!
Ekimde, IMF ve Dünya Bankası toplantılarına ev sahipliği yapan İstanbul, bir yandan İMF ve Türkiye hükümeti yetkililerinin adeta bir dünya devrimini muştulayan konuşmalarına, bir yandan sokaklara yayılan protesto gösterilerine, polisin de vatandaşı ve göstericileri dövmesine sahne oldu. Toplantılar sokakların kırık banka camlarından temizlenip camların yerine yenilerinin takılmasıyla son buldu.
Ekim ayı içinde, ülkede önemli bazı gelişmelere tanık olduk. Genelkurmay Başkanı’nın “kâğıt parçası” olarak nitelediği “eylem planı”nın orijinalinin, bir subay tarafından Ergenekon davası savcılarına iletildiğini öğrendik. Adli Tıp belgenin gerçek olduğunu belirlemiş, “ıslak imza”nın da belgede olduğunu tespit etmişti. Böylece, modern tarihinde en az yarım asırlık askerî darbeler geçmişi bulunan ülkede –şimdilik- son halkayı oluşturan darbecilerin “orijinal” belgesi ortaya çıkmış, medyanın büyük bölümü de bu rezaleti kınayan yayınlar yapmıştı. Baskın duygunun “şaşkınlık” olması ise bir o kadar şaşkınlık verici sayılabilirdi.
Lice'de, 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un evinin önünde patlama sonucu ölümü ayın en çok tartışılan konularından birisi oldu. Önkol’un, daha önce araziye atılmış, ancak patlamamış mühimmata bir tarım aletiyle "vurması" sonucu öldüğü açıklandı. Genelkurmay tartışmaları yine TSK’yı yıpratmaya dönük psikolojik harekatın bir parçası olarak değerlendirdi. Soruşturma dosyasıyla ilgili gizlilik kararı alındı.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan iade-i ziyarette bulunarak Bursa'ya Türkiye-Ermenistan maçını izlemeye geldi, Cumhurbaşkanı Gül'le birlikte "normalleşme" mesajları verdi. Maçın akabinde ilişkilerin normalleşmesiyle ilgili protokol, İsviçre’de imzalandı. Ancak, kardeş ülke Azerbaycan yakınlaşmadan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Asya-Pasifik ülkeleri 1 hafta içinde art aarda yaşanan deprem ve sellerde 2 bin kayıp veriyor, Etiyopya 6 milyon insan için âcil gıda yardımı çağrısı yapıyor, Irak'ta kuraklık yüzünden 100 bin kişinin evlerini terkettiği açıklanıyordu... Acaip havalar bu ay da her yerdeydi ama Nobel Barış Ödülüne bu yıl ABD başkanı olan Obama’nın layık görülmesi kadar konuşulmu
SON VİDEO HABER
Haber Ara