Ufuk Uras'tan 'sol' eleştiri
"Bu memlekette azınlıklara yönelik Kafes diye bir plan hazırlanacak ve siz bir Gestapo soğukkanlılığıyla bu suikast tertiplerini seyredeceksiniz. Böyle sol siyaset olmaz"
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-08 18:35:00
“Açılımın sonuna kadar gitmek lazım. Çünkü bugün bir yol ayırımındayız. Ya demokratik cumhuriyet olacağız ya da geri dönüp tekrar Ergenekon-katliam cumhuriyeti olacağız.”
“Açılımın ne olduğunu bilmiyoruz diyenler, aslında açılımdan yana değiller. Zira açılımı herkes biliyor. Açılım, yurttaşların eşit hale getirilmesidir, demokratik anayasadır.”
Taraf'tan Neşe Düzel'in İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras'la yaptığı röportajın ikinci bölümü...
Neşe Düzel / Taraf
NEDEN: UFUK URAS
Türkiye’nin neredeyse bütün sorunları temel sorun niteliğinde. Çünkü bu sorunlar hiçbir zaman demokrasiyle çözülmek istenmediler, baskıyla sürekli ertelene ertelene büyüdüler ve sonunda Türkiye’yi kilitlediler. Bu ülkenin bir temel sorunu da ‘muhalefet sorunu’. Kendisini sol veya sağ olarak nasıl tarif ederse etsin, Türkiye sonuçta her zaman sağ iktidarlar tarafından yönetildi ve bırakın iktidarı, kısa İşçi Partisi dönemi dışında, Türkiye’de Meclis’te hiç bir zaman gerçek bir sol muhalefet olmadı. Eğer Türkiye’de bugün gerçek bir sol muhalefet ya da iktidar olsaydı, Türkiye bugün bambaşka bir ülke olurdu. Türkiye’nin değişimi ve dönüşümü ise sağ partilerin özgürlük, demokrasi ve hukuk ve laiklik anlayışıyla sınırlı kaldı. Toplum, egemenlerin siyasi çıkarlarının insafsızlığından, vahşiliğinden bunaldı. Şimdi Ergenekon süreci Türkiye’de her kesimi demokrasi sınavından geçirerek ayrıştırıyor. Ve Türkiye’de sahici bir sol partinin, gerçek bir sol muhalefetin adımları atılmaya çalışılıyor. Sol ve sosyal demokrat kökenli aydınların öncülüğünde gelişen ve giderek her kesimde yayılan bu yeni sol parti oluşumunu, dinden ekonomiye, Kürt sorunundan sivil anayasaya her alandaki politikasını, insanlara neler vaat ettiğini, 2007’de bağımsız solun adayı olarak İstanbul’dan Meclis’e giren Ufuk Uras’la konuştuk.
Yeni sol parti olarak Anayasa’nın değiştirilmesini destekliyor musunuz?
UFUK URAS: Evet, çünkü otoriter cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçmemiz için demokratik bir anayasa hazırlamamız şart. İktidar, 12 Eylül rejiminin avantajlarını kullanıyor. Muhalefet de, 12 Eylül’ün getirdiği kurumları, “Cumhuriyet’in kazanımları” diye anlatıyor. AKP pragmatizmiyle CHP statükoculuğu arasında sıkışmış bir siyaset var bu ülkede. Bu siyaseti dönüştürmek şart.
Bu durumda, AKP’yle birlikte yeni bir anayasa hazırlanmasını destekler misiniz peki?
Tabii... Bu ülkede bu yönde adımlar atanı destekleriz biz. Mesela AKP, “Ermenistan’la ilişkiler normalleşmeli” dedi. Ben Meclis’te hemen destekleyici bir konuşma yaptım. “Sadece bununla kalmayalım, Ermeni yurttaşlarımızın Türkiye’de kamuda karşılaştıkları ayırımcılıkları da ortadan kaldıralım” dedim.
Bu konuşmaya nasıl bir tepki aldınız?
CHP’den tepki aldım. CHP sıralarından bana, “Türkiye’de öyle bir şey mi var” diye laf attılar. Bu tür bir tepki, vatandaşların bir bölümünü vatandaş olarak görmemek anlamına gelir. Nitekim bu memlekette azınlıklara yönelik Kafes diye bir plan hazırlanacak ve siz bir Gestapo soğukkanlılığıyla bu suikast tertiplerini seyredeceksiniz. Böyle siyaset olmaz. Ama her süreç kendi alternatifini yaratır tabii. Ergenekon süreci de solu ayrıştırıyor ve ülkede gerçek solu yaratıyor. Devletçi soldan özgürlükçü sola geçiliyor. Bir sürü insan beni arıyor. “Hiç siyasi faaliyette bulunmadım. Bu harekete nasıl dahil olabilirim” diye soruyor.
Yeni sol parti Kürt açılımını destekleyecek mi?
Tabii ki... Biz AKP’ye niye açılım yapıyorsun diye itiraz etmiyoruz ki. Biz, AKP’ye, “açılım için niye adım atmıyorsun, niye hâlâ duruyorsun, somut bir şey yapmıyorsun?” diye itiraz ediyoruz. Yoksa “açılalım ama çok açılmayalım” diye bir yaklaşım olabilir mi? Açılımın sonuna kadar gitmek lazım. Aslında Türkiye’nin bugün yaşadığı durum şu. Biz bugün bir yol ayırımındayız. Ya demokratik cumhuriyet olacağız ya da tümüyle geri dönüp Ergenekon cumhuriyeti, katliam cumhuriyeti olacağız. İkincisi, bir kâbus senaryosudur.
Kürt açılımı konusunda AKP’yi hangi konularda eksik buluyorsunuz?
AKP bu konuda somut adım atmıyor. Demokratik açılım için şu âna kadar somut bir adım atmadığı için de, DTP’nin kapatılması gibi bir kâbusla karşı karşıya kalıyoruz. Hâlâ siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran bir düzenleme yapmadılar. Çünkü kendileri açısından kapatılma sorunu geride kaldı ve rahatladılar. AKP açılım konusunda sadece konuşuyor.
Bazıları Kürt açılımının ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz diye AKP’yi eleştiriyor. Bu eleştiriye katılıyor musunuz?
Politik bir eleştiri değil bu. Açılımın ne olduğunu bilmiyoruz diyenler, aslında açılımdan yana değiller. Çünkü açılımın ne olduğunu herkes biliyor. Açılım, bu ülkenin, yönetmeliklerinin, yasalarının, anayasasının demokratikleşmesidir, yurttaşların eşit hale getirilmesidir. Ve bu, MGK’dan çıkan bir devlet projesidir. Çünkü Türkiye, sorunu, inkârla, şiddetle çözemeyeceği bir yere geldi tıkandı. Bu yüzden bu açılım bir yerden hızla başlamak zorunda. Ama AKP zaman kaybediyor. Bugün bir İmralı meselesi çıktı. Herkes odanın santimetre kare hesabını yapıyor.
Sizce sorun nedir?
Ortada havalandırma, pencere, soluk alamama meselesi var. Ayrıca şu anda DTP’nin kapatılması meselesi de var. AKP siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmalıydı ama ne siyasi partiler yasasını değiştirdi ne de seçim yasasını. Ne koruculuk sistemini kaldırdı ne de yerel yönetimleri güçlendirdi. Bu ülkeye gerçek bir sol muhalefet lazım! Türkiye’nin dört bir yanından Meclis’e her yıl 650 bin vatandaş geliyor. Sorunların nasıl çözülemediğini, her şeyin ne kadar merkezîleştiğini gösteriyor bu. Avrupa’da hiç bir ülkenin parlamentosuna bu kadar çok vatandaş yığılmıyor. Çünkü herkes kendi sorununu kendi ilinde, ilçesinde çözüyor.
Kürtlerin anadilde eğitim yapmasını destekliyor musunuz?
Zaten ancak böylesi anlamlı olur. Git dilini anandan öğren denilemez ki... Üstelik anadilde eğitim yapılabilmesi, resmî dilin Türkçe olmasını ortadan kaldıran bir şey değildir. Beğenmediğimiz İran’a bakalım... Hutbeler dahil herkes kendi dilinde kendini ifade ediyor ve İran bölünmüyor. Kültürel çoğulcuk niye bölücü olsun ki? Biz, demokrasiye hâlâ yabancı doktrin gibi bakıyoruz. Demokrasiyi lafta savunuyoruz. Batı’da bu işler nasıl çözülmüş? Biraz da ona bakalım. Onlarda, silahlı örgütün dönüştürülmesi ve demokratik reformların yapılması eş anlı olmuş. Bizde ise bu iş yumurta, tavuk meselesine dönüştü. Herkes “önce sen adım at” diyor.
Bu sol partinin ekonomi politikası ne olacak? Serbest piyasayı destekleyecek misiniz?
Günümüz dünyasının piyasası küresel bir piyasa. Bu salı pazarı değil ki, ben Misak-ı Milli’ye uygun olarak bu pazarı, piyasayı kaldırıyorum diyebilesin. Yapılacak şey, insanları küresel piyasalar karşısında sosyal politikalarla korumak. Biz, özellikle küresel kriz ortamında insanlara nefes aldırmak için sosyal politikalara ağırlık vermekten yanayız. Bayramda lisedeki matematik öğretmenimi ziyarete gittim. Emekli maaşını söyledi. İnsanın duyunca hakikaten canını sıkıyor bu. Biz, “Patriot füzesi mi yoksa sosyal harcamalar mı” diye sormak zorundayız. Çünkü bu teknik bir konu değildir. Tamamen politik bir tercihtir. Toplumsal ihtiyaçlarda önceliklerin belirlenmesidir. Bu anlamda ekonomide de demokrasi gerekir.
Eski usul sol partilerin doğal müttefiki sendikalar olurdu. Ama sendikalar bugün ulusalcı, dolayısıyla da tutucu bir anlayışı benimsiyor. Bu sol parti, ulusalcı sendikalarla nasıl işbirliği yapacak?
Bu sol partinin ulusalcı sendikalarla hiç bir ilişkisi olmayacak. Ama biz sendikal dünyadaki Ergenekoncu, milliyetçi yapılanmayı minimuma indirebiliriz. Pek çok sendikayı milliyetçi hezeyandan koparabiliriz. Çünkü Ergenekon sürecinde sendikalarda da bir ayrışma yaşanıyor bugün. KESK, Birleşik Metal-İş vb... demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, emekten yana dururken, pek çok sendika da ulusalcı kanatta duruyor.
AKP’nin dış politikasını destekliyor musunuz? Eksik ya da yanlış bulduğunuz yanları neler?
AKP’nin reformlarda adım atmayarak AB sürecinde zaman kaybetmesini eleştiriyoruz. NATO’yu da sorguluyoruz. Biz Ermenistan’la da, Irak’la da, İran’la da ilişkilerin normalleşmesinden yanayız. Afganistan’a asker göndermeye karşıyız. Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesinden yanayız. Biz sadece Misak-ı Milli sınırları içinde değil, küresel olarak da militarizme karşıyız. Saldırgan politikalar, askerî Keynescilik, silah ve askerî yatırımlar sonucunda şu anda yaşanan küresel krizler çıkıyor. Militarizme karşı çıkmak ve demokrasiyi savunmak bizim sadece Türkiye içinde değil, uluslararası ölçekte de vizyonumuzun bir parçası. Ama...
Evet...
Ama bugün şöyle bir çıkarım da çok yaygın. Bütün meselelerin arkasında, Amerikan Başkanı Obama’nın bulunduğu yorumu yapılıyor. Bazı konularda Türkiye’nin çıkarı pekala Obama’nın çıkarıyla örtüşebilir. ABD, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerinin normalleşmesini istiyor diye, biz anormalleşmesini mi savunacağız? Böyle bir mekanik tutum olabilir mi? Siyasette bazen böyle örtüşmeler olabilir. Biz, Türkiye’nin vicdanını, olumlu ve aydınlık yüzünü siyasallaştırmak istiyoruz. Özgürlükçü kesimleri bu ülkede yaşananlara seyirci olmaktan çıkarmak istiyoruz. Uluslararası konjonktür de bizim amacımıza denk düşüyorsa, ne güzel.
Ulus-devlet konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ulus-devlet kâğıt üzerinde bir vakadır. Küreselleşmeyle birlikte devletin yapısı değişti ve neoliberal dediğimiz güvenlik devleti ortaya çıktı. Türkiye de neoliberal bir güvenlik devletidir. Yani bir garnizon devletidir. Türkiye’nin demokratik bir devlet olabilmesi için cumhuriyetini ve anayasasını demokratikleştirmesi şart. Ama bütün tartışmaların ‘ulus-devlet’ üzerinden yapılıyor olması, aslında devletin baskıcı, ceberut karakterini ve esas tartışmayı gizliyor. Oysa esas tartışma ulus-devlet konusunda yapılmıyor. Esas tartışma şu konuda yapılıyor: “Bu devlet garnizon devleti olmaya devam mı edecek? Yoksa bu devlet demokratik ve sosyal bir devlet mi olacak?”
Peki, ulus-devlet demokratik olamaz mı?
Ulus-devlet demokratik bir devlet değildir. Bizde çok kültürlü bir yapıyı homojenleştirme kararı 1911’de Selanik’teki İttihat-Terakki Kongresi’nde alınmış. 1911 İttihat Kongresi’nden beri siz bu coğrafyayı homojenleştirmeye çalışıyorsunuz ve bunun adına da “ulus-devlet” diyorsunuz. Bu yüzden Dersimler yaşanıyor ve siz böylece herkesin kendi kültürü, inancı, dili, dini ve kimliğiyle özgürce yaşamasını engelliyorsunuz.
Küreselleşen devlet demokratik devlet midir peki?
Eğer o ülkede hukuk, barış ve demokrasi de küreselleşiyorsa, o devlet demokratikleşir tabii. Ama sadece ekonominin küreselleşmesi otomatik olarak o ülkede demokratikleşmeyi sağlamıyor. Hatta tam tersine o devlet güvenlik devletine de dönüşebiliyor.
Bugün sağcı ve muhafazakâr olarak kendini tanımlayan AKP, açılımlara ve yeniliklere sahip çıkıyor, CHP ise her türlü yeniliğe direniyor. Siz hangisine daha yakın duracaksınız?
Biz her türlü açılımdan ve yenilenmeden yanayız. Yeter ki gerekli adımlar atılsın. AKP gerekli adımları atmadığı için Türk toplumu tam bir beklenti yorgunu oldu. Eğer solda AKP’yi zorlayan bir muhalefet olsaydı reformlarda, demokratikleşmede bu yavaşlık yaşanmazdı. Onu zorlayacak siyasi bir güç lazım. Bu ülke için gerçek bir sol muhalefet gerçekten çok büyük bir ihtiyaç.
Sağ muhafazakâr bir parti ancak bu kadar değişimci olabilir, bu kadar dönüştürebilir, daha fazla dönüştüremez...
Evet... Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması açısından muhafazakâr kesimlerin demokratikleşmesi çok önemlidir. AKP, muhafazakâr kesimlerin demokratikleşmesinde büyük rol oynadı. Muhafazakâr kesimler kendi tarihleriyle değerleriyle ve tezleriyle yüzleştiler. Zaten Saadet Partisi ve AKP ayrışması bu yüzleşmeyle yaşandı. Böylece AKP çizgisi kendi statükoculuğunu aştı. Muhafazakâr kesimde yaşanan bu yüzleşme şimdi adım adım sol kesimde yaşanıyor. Dersim meselesinin nasıl büyük fırtınalar kopardığını gördünüz. Türkiye’de sol da statükoculuğunu ve muhafazakârlığını aşacak. Biz soldaki bu ihtiyacın siyasi hareketiyiz. Sol doğası gereği değişimci ve dönüşümcü olmalı.
Peki, Türkiye’de hiç oldu mu?
Olmadığı için zaten solun bir başarı öyküsü yok. AKP bir sosyal vaka... Dayanışma ve iletişim ağlarıyla sosyal hayatın içinde. Bizim de sosyal bir sol yaratmamız lazım. AK Parti reel, sahici bir parti. Biz 2007 seçimlerinde bütün bir seçim dönemi AK Parti’yi gördük. Bizim de AK Parti gibi reel bir hareket olmamız ve sol siyaseti sosyal hareketlere açmamız lazım.
İnsanlara sizin partiniz ne vaat edecek?
Bu hareket, afakî solculuk yapmayacak. Yurttaşların somut sorunlarıyla ilişkili bir solculuk yapacak. Bu yüzden de biz en öne, 12 Eylül Anayasası’nı değiştirme görevini koyduk. İnsanların kendi kimlikleriyle özgürce yaşadıkları sosyal bir Türkiye’yi ve demokratik anayasayı hedefledik. Zaten gerçek sol da budur. Gerçek sol, 12 Eylül rejimi karşısında demokrasiyi savunmaktır. Garnizon rejiminin yerine demokratik rejimi getirmektir. Bizim hareketimiz, solculuğun rejim bekçiliği olmadığını bilen, askerî vesayete hayır diyen, demokrasiden korkmayan yurttaşların hareketi. Bizim bir diğer hedefimiz de, işsizlik sorununun böylesine ciddi olduğu bir küresel ortamda sosyal politikaları savunmak olacak.
Avrupa’daki hangi sol harekete ya da siyasi partiye benziyorsunuz bu durumda?
Almanya’daki sol partiye benziyoruz. Linke’nin partisi bize yakın mesela. Nasıl bizde Hüseyin Ergün, Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Fuat Keyman, Burhan Şenatalar, Erol Katırcıoğlu, Süleyman Çelebi, Ali Balkız ve Fevzi Gümüş gibi isimler biraraya geldiyse, orada da sosyalistlerle sosyal demokratlar yan yana geldi. Türkiye’de ilk kez olarak yüzünü sola dönen sosyal demokratlarla sosyalistler bir hareketin içinde yan yana geliyorlar. Yani devrimci hareketlerle reformcu hareketler bu yeni partide biraraya geliyorlar. Bu çok önemli bir gelişme. Sosyalistler reel sosyalizm eleştirisi yaparak, sosyal demokrat arkadaşlarımız da reel sosyal demokrasi eleştirisi yaparak bu noktayı yakaladılar.
Din konusundaki yaklaşımınız ne?
Alevi toplumunun taleplerinde ve başörtüsü meselesinde görülen şu ki, dinin kamusal alanda yaşanmasında ciddi problemler var. “Dinde zorlama yoktur” deyip okullarda zorunlu din dersleri okutuyorsunuz. “İslâm’da ruhban sınıf yoktur” deyip, Diyanet’i çalıştırıyorsunuz. İsviçre’deki minare yasağına haklı olarak karşı çıkıp, Türkiye’de Protestan kiliselerine yapılan baskılara, azınlıkların mezarlıklarına yapılan tacizlere sesinizi çıkarmıyorsunuz. Böyle laiklik olmaz.
Laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır. Bizdeki tartışma laiklik yerine teokrasi tartışması değil ki. Bizde temel sorun aslında sıfatlarla ilgilidir. Yani bizdeki mesele, din devleti meselesi değil. Bizdeki mesele, bu laiklik, “otoriter laiklik mi olacak yoksa demokratik laiklik mi olacak” meselesidir. Bizdeki otoriter laikliktir. Bu laiklik demokratikleşmeli. “Herkesin dini, ibadeti kendine” diyebileceğimiz bir sistem kurulmalı.
Partiniz ilk seçimlere katılacak mı? O zamana kadar hazırlıklarınızı ve örgütlenmenizi tamamlayabilecek misiniz?
Bizim için örgütlenmek bir haftalık iş. Ocak ayında partileşeceğiz ve kamuoyunun önüne bir deklarasyonla çıkacağız. 2011 seçimlerine de parti olarak katılacağız.
Bu ülkede siyasi enkazı kaldırmak lazım. İçişleri Bakanı Meclis’te Kürt açılımını anlatıyor. CHP’liler ve MHP’liler, “aç, aç, aç” diye sıraların kapaklarına vuruyor. Muhalefet hiçbir şey önermiyor, askerlik dönemini özlemişçesine “aç, aç, aç” diye bağırıyor. AKP de zaten bir adım atmıyor. Siyaset bir tür Hacivat-Karagöz oyunu gibi gidiyor ve siyaset Türkiye’yi kilitliyor, Türkiye zaman kaybediyor. Bu kilidi kırmak lazım. Tabii CHP’yi de artık kendi haline bırakmak lazım...
Kaynak: Taraf
SON VİDEO HABER
Haber Ara