Dolar

34,8741

Euro

36,7357

Altın

3.035,95

Bist

10.058,47

'Nefes'in seti askerlikten daha zordu

Çekimleri 21 aya yayılan ve bu süreçte aylarca dağda yaşayan 'Nefes' filminin oyuncuları 'Askerlikten daha zordu.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-01 10:15:00

'Nefes'in seti askerlikten daha zordu
Askerlikte ne zaman terhis olacağın bellidir. Burada şafak belirsizdi' diye anlatıyorlar gülerek. Levent Semerci'nin yönettiği 'Nefes'i iki haftada 1 milyon 214 bin kişi izledi.

Nefes’in oyuncularından, filmin zorlu çekim koşullarını dinlerken insanın aklına ister istemez geliveriyor: ‘Nefes’in oyuncuları askerlikten muaf tutulsun! Güneydoğu’da sınır karakolunda görevli 40 askerin yaşadıklarını anlatan ‘Nefes’in çekimleri 21 aylık bir zaman dilimine yayılmış; oyuncular, filmdeki askerler gibi aylarca Kemer yakınlarındaki Tahtalı Dağı’na kurulan karakolda, dağda yaşamış. Askerlik meselesi de sık sık aralarında espiri konusu olmuş. “Askerlikten daha zordu” diyor Hakan Turutoğlu gülerek, “Askerlikte ne zaman tehris olacağın bellidir. Burada şafak belirsizdi.”

‘Nefes’te komando asteğmeni canlandıran Hakan Turutoğlu, üsteğmeni oynayan Barış Bağcı, çavuşu canlandıran İlker Kızmaz ve er rolündeki Doğukan Polat’la yönetmen Levent Semerci’nin ofisi Creavidi’de buluşuyoruz. Hepsinin de keyfi yerinde, zira zorluklara değmiş. İki haftalık toplamda 1 milyon 214 bin seyirciye ulaşan ‘Nefes’in ikinci hafta rakamı (660 bin), ilk haftaya (554 bin) göre yüzde 20 daha fazla. Bu artış, filmin izleyiciler tarafından beğenildiğinin en önemli göstergesi. Basında övgü dolu yazılar da çabası. Radikal’in yayın yönetmeni İsmet Berkan, ‘Nefes’i Türkiye’de şimdiye kadar çekilmiş en iyi filmlerden biri olarak nitelendirimişti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da filmi beğendiğini açıklamıştı.

Kampta cep telefonu yasaktı

Gelelim ‘Nefes’in zorlu çekim sürecine... 13 yıldır Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda çalışan Barış Bağcı, çekimler başlaman önce Halkalı’da bir meslek lisesi binasındaki kamp dönemini anlatıyor: “Çok zordu. 35-40 kişi aynı koğuşta kaldık. Her sabah kalkıp mıntıka temizliği yaptık, tek sıra hizaya geçilip iştimaya çıktık. Askeriyede ne oluyorsa hepsini yaptık. Yemek duası, kahvaltı, spor eğitimi, öğle yemeği, spor eğitimi, akşam yemeği, yat iştiması, nöbet... Acemilikteki gibi çarşı izni yoktu, cep telefonu yasaktı. Başımızda emekli bir assubay başçavuş vardı, Rambo. Ondan komando eğitimi aldık. Ayrıca besiye çektiler bizi, herkes kaslandı filan...”

İzmir’de amatör tiyatro yaparken 2004’te İstanbul’a taşınan ve iki yıl Beykent’in oyunculuk okuluna devam eden İlker Kızmaz ise kamp döneminin başında hala seçildiğinden emin olamamış. “İlk görüşmeye geldiğimde bir sürü ünlü oyuncu vardı piyasadan. Onları görünce bu iş olmaz filan dedim. Halkalı’ya gittiğimizde de işi gücü olmalanlar geldi, deneyecekler dedim kendi kendime. 10 gün geçirdikten sonra bunun çok ciddi bir kast çalışması olduğunu, bizim birbirimize ve koşullara uyumumuzun denendiğini anladım” diyen Kızmaz, 2-3 kişinin koşullara dayanamayıp ‘Nefes’i bıraktığını ekliyor sözlerine.

Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları ekibinden Hakan Turutoğlu ise “Kampta 24 saat bir arada olduğumuz için kısa sürede çok samimi olduk. Koğuştaki muhabbetlerin, gırgır şamatanın tadına doyum olmuyordu. Bu süreçte oyunculuktan başka şeylerin de önemli olduğunu anladık” diyerek Halkalı’daki kampta çok sıkı dostluklar kurduklarının altını çiziyor.

Ekibin en küçüğü Doğukan Polat, Halkalı kampının son günlerinde ekibe dahil olmuş. Eğitimin çoğundan yırtmış yırtmasına ama bayağı ‘altdevre’, ‘çömez’ muamelesi çekmişler Doğukan’a. Askerliğini yapanlar bilir, ilk başlarda ‘baston’ demişler, sonra ‘torun’luğa yükselmiş. Sözleşmesi anne-babası tarafından imzalanan, 18 yaşına ‘Nefes’in setinde giren Doğukan, “Ekibe biraz geç dahil olduğum için ilk başlarda biraz yabancılık çektim, sonra alıştım. İnanılmaz bir deneyimdi. Okul gibiydi” diyor.

Tahtalı Dağı’nda 4.5 ay

Halkalı’nın ardından Gömbe’ye gidilmiş. Burada ‘Nefes’in sadece yürüyüş ve pusu sahneleri normalde bir filmin tamamlandığı sürede, dört haftada çekilmiş. Sonra Kemer’de teleferikle çıkılabilen Tahtalı Dağı’na gidilmiş ve orada karakol inşa edilmiş. Barış anlatıyor: “Kemer’de de kaldık ama çoğunlukla dağdaydık. Sonbaharda başladık, kışı gördük, ilkbahar, yaz, sonra tur bindirdik yedinen sonbahar, kış ve ilkbaharı gördük.”

21 aylık süreçte gerek doğa şartlarından, gerek maddi sıkıntılar gerekse başka teknik sorunlar nedeniyle aralar verildiğini anımsatan İlker, “Kemer’de dokuz ay kadar sürdü. Bunun firelerini düşünce herhalde 4.5 ay dağda kalmışızdır. Orarada doğa şartlarını da parasızlığı da birlikte yaşadık büyük dostluklar kurduk. O dağı özlüyordum. Dizi çekimlerden (‘Aşk-ı Memnu’da oynuyor) kalan boş günlerde dağa gidiyordum. Orada bizi çeken uhrevi bir şey vardı” diyor.

Hakan Turutoğlu ise dağda geçen günlerin kendisine yaşattığı ruh halini şu sözlerle özetlemeye çalışıyor: “Bütün o güzel dayanışmanın yanında, dayanamayacak noktaya da gelebiliyorsunuz. Her şeyden uzaksınız. Çok basit şeyleri özlemeye başlıyorsunuz. Bindiğim otobüsün numarasını görmeyi bile artık özler hale gelmiştim. Bir belgesel hastası olarak o yüksek dağlara gittiğimiz için çok mutluydum. Ama iki gün, bir hafta derken bu sefer fazla gelmeye başlıyor. Oksijen problemi vardı mesela. İki adım yürüyorsunuz, nefes nefese kalıyorsunuz, bazen yemek yerken...”

Barış Bağcı “Hepimiz insan üstü çalıştık” derken, genç Doğukan, “Orada herkes her şeyini anlatıyor, konuşuyor, dostluklar kuruyor. Benim için çok öğreticiydi bu süreç. Abilerimden çok şey öğrendim. İlk defa kamerayla tanıştım ve haddimden çok fazla kamera karşısındaydım” diye konuşuyor. Bu noktada Hakan Turutoğlu giriyor lafa, “Bir süre sonra kamerayı unutmuştuk hepimiz, o ekibe ait bir şey olmuştu.”

‘İyi film olacağına emindik’

Çekim süreci bu kadar uzun ve zorlu olunca oyuncunun heyecanı ve beklentisi artıyor ister istemez. “Filmi ilk izlediğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. Paralize olmuştum. Sanki şifreli yayın izliyor ve şifreleri çözmeye çalışıyordum. Film gibi izleyemedim” diye İlker Kızmaz, Ankara’da filmi birlikte izledikleri Doğu’da görev yapmış bir askerin ‘Yirmi yılda karıma anlatamadığım şeyi siz iki saatte anlattınız. Size ne kadar teşekkür etsem azdır’ sözlerini unutamıyor: “Bu benim için unutulmaz bir andı. Orada farkına vardım ne derece önemli bir iş yaptığımızın.”

Barış Bağcı ise filmi izlediğinde o kadar emeğe değdi diye düşünmüş: “Başından beri Levent Semerci’ye çok güvendik ve onun çıkarttığı işi çok beğendim. Çok zor şartlarda çalıştık ama emeğimize değdi.”

Levent Semerci’nin çok iyi bir film çıkaracağına yüzde yüz emin olduklarının altını çizen Hakan Turutoğlu “Emin olmasaydık zaten böyle bir süreçte bırakırdık. İlk seyrettiğimde hangi sahne nereye nasıl bağlanmış falan, ona dikkat ettim, filmin lezzetine varamadım. Normal seyirci gibi ikinci izlediğimde çok etkilendim. İçinde olduğum için demiyorum, isterseniz yazmayın. Bugüne kadar sinema tarihinde izlediğim en iyi filmlerden Film kötü olsaydı kimse sizin ne zorluklarda çektiğinizle ilgilenmek zorunda değil” diye konuşuyor.

Doğukan, ise kendini ilk kez perdede gördüğü anı şöyle anlatıyor: “Ölmek üzereydim. Kalbim çok hızlı atıyordu. Küçükken sinemaya gittiğimde orada gözükmeyi hayal ederdim ve bunları hayal ettiğim Rexx’te kendimi ilk kez perdede gördüm. Yanımda babamla ve bir arkadaşım vardı. Filme çok odaklanamıyordum. İkincisinde annemle izledim, annem hüngür hüngür ağlıyordu.”

‘Nefes’in oyuncularının izleyiciden bir ricası var: “Filmi izlemeyenler militarist olduğunu söylüyor. Bunu izleyen kimseden duymadık. Lütfen izleyin ve kararınızı kendiniz verin.”

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara