Dolar

34,9461

Euro

36,7083

Altın

2.983,33

Bist

10.125,46

Buyurun Kazakistan seferine…

Murat Yılmaz'ın kaleminden çok çarpıcı Kazakistan gezi notları... Yılmaz, Misyonerlik faaliyetlerinin yoğun olduğu Kazakistan'daki Müslüman yetim çocuklara sahip çıkılmasını istedi.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-10-03 03:25:00

Buyurun Kazakistan seferine…
Murat Yılmaz* / TİMETURK

Orta Asya ilginç olmalı diye düşündüm. Hele Kazakistan’da Ramazan’ı yaşıyor olmak, beni asıl merak ettiğim bazı karanlık ve gizli odaların anahtarlarına ulaştırabilir. Uzun uzadıya tüm ülkeyi kapsayan bir program olmayacak belki ama Kazakistan’ın en mümbit topraklarında dolaşacağız. Bu da yeterince heyecan verici. Yolumuz açık, hava da güzel. Daha ne isteyebiliriz ki Allah’tan? Sadece “Bismillah” deyip yollara revan olmak kalıyor. Biz de öyle yapıyoruz…

Güneşi sırtında taşıyan kartal!
Kazakistan coğrafi olarak dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi. 2,7 milyon km2yi aşan geniş toprakları, sizi bazen genişçe bir çölün ortasına, bazen bir sıradağ kitlesinin arasına, bazen de sonunda yine özgür bir dağ kitlesinin olduğu uçsuz bucaksız sarı sapsarı bir bozkırın orta yerine bırakıyor. Zaten ülke bayrağında engin mavilik içerisinde güneşi sırtında taşırken tasvir edilen kartal da geniş Kazak steplerini simgeliyor. Bu manzaralar size bolca acizlik, yalnızlık ve hüzün sunsa da aynı zamanda özgürlük, yüreğinize genişlik ve eşyayı biçimlendirmede özgünlük katacak. Neredeyse ufuk çizgisine varan bir genişlikle her yanınızı kaplayan bir Orta Asya bozkırında kendinizi kesinlikle Allah’a daha bir yakın hissedeceksiniz. İşte bu da muhteşem bir şey.



İstanbul kadar Kazakistan!
Eski SSCB ülkesi Kazakistan bağımsızlığını 1991 yılında ilan etmiş. 14 farklı vilayete bölünen ülke şüphesiz stratejik bir noktada bulunuyor. Geçen 18 yılda Orta Asya cumhuriyetlerinin en istikrarlısı ve en özgür ülkesi haline gelmiş Kazakistan. Bunda ülke zenginliklerinin hatırı sayılır bir katkısı var elbet. Gerçi dünya zengin ülkelerin mutsuz çocuklarının dramatik öyküleriyle dolu. Misal Irak, Nijer, Burkina, Sierra Leone ve daha niceleri. Fakat Kazakistan bir şekilde bu karanlık dönemi aydınlatmayı başarmış. Bunda ülkenin uluslararası siyasetteki stratejik konumunun, Kazakistan’ın bir denge coğrafyası olmasının katkısı da büyük. Zira Kazakistan adımlarını Rusya, Çin ve ABD dengelerini güderek atmak zorunda. Tüm bu süreçte nüfusu ancak bir İstanbul kadar eden ve aynı zamanda 130’dan fazla etnik topluluğu barındıran bir ülkede olduğunuzu asla unutmayacaksınız. Evet, petrolünüz, doğal gazınız, altın ve uranyumunuz ve hatta Hazar’dan çıkan altın değerinde mersin balığınız olabilir. Fakat huzurunuz yoksa hepsi beyhude. Boynunuz bükük kalıverirsiniz bir yerlerde.

Aral ve Baykonur; ne yenir ne yutulur!
Kazakistan’ın bazı sorun alanları da bulunuyor elbette. Nitekim eski ismiyle Akmescit bugünkü adıyla Kızılorda’da bulunan ve 2050 yılına kadar Rusya’ya kiralanmış olan Baykonur Uzay Üssü’nün 1000 km ötesindeki coğrafyalarda bile iklim değişikliğine neden olduğu biliniyor. Bu değişiklikler nedeniyle, daha düne kadar “Aral mucizesi” olarak tanımlanan bu topraklar artık “ekolojik felaket Aral” adı ile anılıyor. Baykonur’un Aral’ı ne ölçüde etkilediği bilinmez. Diğer yandan Aral’ın 50 yılı aşkın bir süre boyunca biyolojik silahların denenme merkezi olarak kullanılması, Sovyet politikacıların gölü besleyen Sir ve Amu Derya nehirlerini ekonomiye kurban etmeleri de gölü ve çevresindeki doğal yaşamı yok olma tehlikesi ile yüz yüze getirmiş durumda. Bugün Aral ve Baykonur civarında görülen tarifsiz hastalıklar, adı konulamayan kanser vakaları ocakları söndürmeye devam ediyor.

300 milyonluk bir ülkede 15 milyon! Tüm Kazaklar evlerine!
Kazakistan’da bağımsızlığın ilk dönemlerinden itibaren Kazak nüfusu/nüfussuzluğu gündem olan bir mesele olmuş. SSCB döneminde bir ara %37’lere kadar düşen Kazak nüfus şimdilerde 1991’den itibaren ülkeye dönüş yapan 1 milyonu aşkın Kazak ve buna mukabil Kazakistan’dan evlerine dönen 1,5 milyon Rus ve diğer yabancı kökenli insanlar nedeniyle %70’lere yaklaşmış olsa da dünyanın farklı yerlerdeki Kazakları ülkeye çekmek için teşvikler devam ettirilmekte. Zira bugün itibariyle 15 milyon nüfuslu dünya Kazaklarının sadece 10 milyonu Kazakistan’da. Dünya Kazaklar Cemiyeti başkan yardımcısı Sultan Ali Balgabayev başta Özbekistan, Doğu Türkistan, Rusya, Türkmenistan ve Moğolistan gibi 40’tan fazla ülkede 5 milyon Kazak’ın bulunduğunu belirtmekte. Balgabayev’in ifadelerine göre, Türkiye’de de 20-30 bin civarı Kazak Türkü bulunmakta; ve Zeytinburnu, Güneşli, Küçükçekmece, Sefaköy, Salihli (Manisa) ve Ulukışla (Niğde) gibi il ve ilçelerde yaşamakta.

Kazakistan, yılda 20 bin aileyi kabul edebiliyor. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan ve Kazakistan’a dönmek isteyen kişilerin Kazak olduklarını ispatlamaları gerekmekte. Bu da eski Sovyet kimlik belgeleri ile ya da bazı cemiyetlerin verdikleri kişilerin Kazak olduklarını teyit eden belgeler ile sağlanabilmekte. Geri dönüş için ayrıca Kazak dilini bilme şartı da koşuluyor. Balgabayev’in şu notu ise oldukça anlamlı “Bu ülke o kadar geniş ki 300 milyon insan burada yaşayabilir. Fakat biz sadece 15 milyonuz!” Bağımsızlığı takip eden dönemlerde teşvik için ev ve iş imkânları sunulan Kazak kökenlilere, ekonomik krize rağmen günümüzde de 1500 dolar nakit para verilmekte, ipotekli ev ve iş imkânları sunulmakta.



Köktepe’den bir bakış…
Kazakistan’a 1997 yılına kadar başkentlik yapmış olan Almaata’dan başlıyoruz programımıza. İlk durağımız Köktepe (Göktepe) oluyor. Doğu Türkistan’dan başlayıp Almaata’ya ve daha ötelere uzanan Tanrı dağları (Tian Shan) ve onun bir uzantısı olan Alatav (Aladağ) tam karşımızda. Ülkenin en büyük kenti olan iki milyonluk Almaata’ya bir de Köktepe’den bakmak harika. Bizde İstanbul neyse, hangi anlama geliyorsa burada da Almaata o. Bizim Ankara’mız ise Kazakistan’ın yeni tasarlanmış başkenti Astana demek.

Ağaçlar dokunulmazdır!
Kazakistan’da ilk dikkatimizi çeken şeylerden birisi geniş yollar ve iyi düşünülmüş ağaçlandırma oluyor. Burada hemen her an kendinizi ağaçların arasına çimenlerin ortasına atıp kısa da olsa bir dinlenme fırsatı yakalayabilir, rüzgârla birlikte kendinizi ağaçların güzel namelerine bırakabilirsiniz. Şehir merkezinin bu kadar yeşil olması Kazak halkının doğa sevgisi kadar çevreyi koruyan kuralların da uygulanmasına dayanıyor. Eğer yanlışlıkla bir ağaç keserseniz durumunuz hiç iyi değil. Çünkü bölgeye göre astronomik sayılan 1000 dolar gibi bir ceza ödemeniz gerekebilir.



Dua… Heryerde dua…Yolumuz uzun işlerimiz çok. O yüzden hemen harekete geçiyoruz. İlk hedefimiz Almaata’daki kardeşlerimizle buluşmak ve Türkiye’deki hayırsever kardeşlerinin Ramazan hediyelerini, selam ve dualarını iletmek. Bunun için ilk olarak Tavgül Camii’ne gidiyoruz. Bizleri bekleyen büyüklerimizin ellerinden küçüklerimizin yanaklarından öpüyor ve dualar eşliğinde paketlerimizi dağıtıyoruz. Dua demişken burada çok güzel bir adet var. Şöyle ki bir yere geldiğinizde, ayrıldığınızda ve özellikle misafirseniz size dua yaptırıyorlar. Başlangıçta tek seferlik bir şey olduğunu düşünüyoruz. Fakat her gittiğimiz yerde dua talebiyle karşılaşınca meselenin güzelliği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Sizin yüreğinizde tat bırakan şey ise belli kalıplarla yapılan bir dua olmaması. Yüreğinizden ne geçiyorsa onu Rabbinizden istiyorsunuz. Orada bulunan topluluk da hep birlikte “Amin” diyor. Bu adet namaz akabinde de tekrarlanıyor. Çimkent’te, bir vakit namazı akabinde, tüm cemaat caminin ortasında bir halka oluveriyor. Kazakların “aksakal” dedikleri en yaşlı ve bilge olan dede dua ediyor ve hep beraber “Amin” diyoruz. Anlayacağınız duayı yaygınlaştırmak için Kazaklar hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Gülen bir çocuk…
Sonraki durağımız yetim çocuklarımızın güzel imkanlar içerisinde yaşama fırsatı buldukları Perzent Yetimhanesi oluyor. Burası içlerinde Uygur, Kazak, Özbek ve hatta Rus çocukların da bulunduğu güzel bir yetimhane. Fakat bir istisnası var Perzent’in; burası özel bir yetimhane. Kazakistan’da böyle özel bir yetimhane açabilmek kolay değil. Fakat Allah 60’lı yaşlarında Amine Teyze’ye böyle bir imkan nasip etmiş. O da Rabbine şükredip hemen işe koyuluvermiş. Yetimhanenin bulunduğu yapı, eskiden bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftliğin sahibi, yönetim binasını restore ettirerek Amine Hanım’a teslim etmiş. Gerçekten boya-badanası, düzen tertibiyle genişçe bahçesi ve imkânlarıyla çiçek gibi bir yer Perzent Yetimhanesi. Evet, bu yetimhaneye kumanya paketleri ile hediyelerle, elimiz kolumuz dolu bir şekilde gelmiştik. Ancak koşturup duran minik çocuklar, hediyelerden çok İstanbul’dan bir “konağa” (misafire) ev sahipliği yapıyor olmaya sevinmişlerdi. Bunu orada bulunduğumuz her saniye hissedebildik.

Üç yaşında bir çocuğun 15-16 yaşındaki bir genç kadar vakur ve olgun olması nasıl bir şeydir acaba? “Yetimlik böyle bir şey!” diyorsunuz içinizden. Hiç yoktan küçük bazı yaramazlıklar yapsınlar istiyorsunuz ama yok! Güzel güzel balonlarımızı şişiriyoruz. Çocukların ellerinden tutmak, başlarını okşamak, yanaklarına bir buse kondurabilmek onlardan önce kendimiz için önemliydi. Kısa da olsa, sohbet ettik, güldük, eğlendik. Binlerce kilometre yol kat etmiştik ama mutluyduk; gülen bir çocuk dünyanın en büyük hediyesiydi….

Bir sonraki durağımız, Aytey Köyü İsmail Camii oluyor. Burada da bizleri bekleyen kardeşlerimizle öncelikle hasbıhal ediyoruz; kumanya ve hediyelerimiz, kardeşlerimizin selam ve duaları ile karşılık buluyor.

Ve Kargalı kasabasındayız. 20 bin nüfuslu Kargalı bizim bazı ilçelerimizden bile oldukça büyük.

Kazakistan’ın güzel çocukları
Kargalı bizim için oldukça önemli. Zira kardeş kuruluşumuz Kul Hoca Ahmet Yesevi İlim ve İrfan Vakfı’nın uhdesinde bulunan ve bir kısmı yetim olan 130 öğrencinin eğitim gördüğü yatılı medrese Kargalı’da bulunuyor. 1999 yılında Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı’nın güzel destekleriyle kurulan, 8 ve 11. sınıf çocuklarının eğitim gördüğü medresede Kuran-ı Kerim, akait, ahlak ve ibadet dersleri veriliyor. Bu çocuklar aynı zamanda devletin açtığı okullara da devam ediyorlar. Öğleye kadar devlet okullarında eğitim gören bu güzel çocuklar öğleden sonra medrese derslerine devam ediyorlar ve inanılmaz başarılılar. Hem okul, hem medrese derslerine devam eden çocuklar aynı zamanda sanat ve sporda da çok iyiler. Bu çocukların ağabeylerinden sekizi geçtiğimiz sene Sürekli Eğitim ve Dayanışma Derneği SEDAV bünyesinde eğitim almak için Türkiye’ye geldiler. Bu sene ise aynı şekilde 13 öğrencinin Türkiye’ye gönderilmesi düşünülüyor. Medresenin kontenjanı ve imkânları arttırılmış olsa Kazakistan’ın uzak bölgelerinde yaşayan gençlere de hizmet verilebilir, onların da talepleri karşılanabilir. Fakat şimdilik kıt kanaat imkânlarla faaliyet gösteriyor Kargalı medresesi. Kargalı’dan ayrılmadan bu kıymetli çalışmaları insanüstü bir gayret ve fedakârlıkla yürüten Ahmet Zekai Yahşi Ağabey ve Nurcan, Beg Sultan Beylere ve arkadaşlarına teşekkür etmek gerekiyor. Çünkü onlar her tarafı misyonerlerle sarılmış bir memlekette ayakta kalabilen ve insanların uyanışı için gece gündüz koşturan güzel insanlar.

500 bin Kazak misyonerlerin kurbanı
Kazakistan’ın en önemli sorunu avantaj gibi gözüken ve fakat ülkeyi 20 yıla yakın bir süredir kemirip durmakta olan bazı konulardaki özgürlükler. Özgürlüğe elbette kimse karşı çık(a)maz. Fakat durum dininizin çalınması mevzuuna gelince birazcık durmak gerekiyor. Zira rakamlar korkunç. Kazak verilerine göre bağımsızlığın ilanından itibaren bugüne kadar 500 bin Kazak dinini değiştirerek Hıristiyanlaştırılmış durumda. İnanılmaz gerçekten. Bu, Kazakistan’daki Kazakların %5’ine tekabül ediyor. Sokakta yürüyen her 20 kişiden biri Hristiyan olmuş. Tehdidin boyutları gayet açık. Üstelik misyonerler sadece Kazakistan’da çalışmıyorlar. Tüm Orta Asya devletlerini ve bütün bir dünyayı kemirmeye devam ediyorlar.

Yehova Şahitleri tüm Kazakistan’da 13.500 çalışana sahip!
1995 yılı Kazakistan Anayasası’na göre devletin bir dini yok ve devlet tüm etnik gruplara karşı eşit mesafede bulunmakta. 130’dan fazla etnik grubun yaşam alanı bulduğu Kazakistan’da belli ki farklı etniklerin rahatsız edilmemesi planlanmış. Fakat gelinen noktada anlıyoruz ki meselenin bir din değiştirme fırtınasına dönüşeceği akla getirilmemiş. Kazakistan’a en çok rağbet eden misyoner kurumlar oldukça tanıdık. Zira ülkemizde ve hemen hemen tüm dünyada faaliyet gösteren bu kurumların başında Yehova Şahitleri ve Evanjelisteler gelmekte. Bundan sonra Baptistler, Presbiteryanlar ve Koreli misyoner kurumlar gelmekte. Korelilerin Soonbik kolejleri ve kiliseleri Çimkent’in en işlek caddesinde bulunmakta. Yehova Şahitleri 13.500’ün üzerinde çalışana sahipler. Evanjelister’in 2002 yılında 120 tane olan kilise sayıları ise şimdilerde 250’yi geçmiş durumda. Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi rektörü sayın Prof. Dr. Sabri Hizmetli Bey’in “Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Zararlı Akımlar ve Misyonerlik” kitabında belirttiğine göre, Yehova Şahitlerinin ilginç bir hedefleri de bulunmakta: Yehova Şahitleri 2010 yılında tüm Kazakistan’ı Hıristiyanlaştırmayı hedefliyor. Almaata’da sadece 29 cami bulunurken kilise sayısının 65 olması da sanırım bir şeyler ifade etmekte.

Bir kez ellerine geçtinizse şansınız yok!
Evet maalesef Kazakistan’da artık Kazak papazlar ve misyon görevlilileri masum, bilgisiz ve fakir insanların zaaf ve ihtiyaçlarını kullanarak onları Hıristiyanlaştırmakta. İşin ilginç yanı misyonerler için başlıca hedef tüm Kazak nüfusunun %20’sini oluşturan Ruslar değil Kazaklar. Misyonerler, ateizm burgacında kaybolmuş ya da laikleşmiş Ruslardan çok Müslüman Kazak toplumundan daha kolay netice alındığını düşünüyor. Ve kendi deyimleriyle bir kez ellerine düştüyseniz %90 kurtuluşunuz yok. Bir diğer dikkat çeken nokta da Batı ülkelerinde insanlar akın akın ateizmin ve sapkın inançların kucağına doğru koşarlarken bu misyoner kurumların kendi ülkelerinde neden çalışmadıkları. Belki de artık oralarda mızrak çuvala sığmıyor. Yani kendi evlerinden adeta kovulan bu misyoner sürüleri hınçlarını dünyanın fakir ve cahillerinden mi alıyor? El cevap: Galiba öyle oluyor!

Kızılhaç görevlisi ya da hemşire…
Misyoner yöntemlere gelirsek. Doğrusu misyonerler Kazakistan’da da klasik yöntemler kullanmakta: dil kursları, meslek edindirme programları, sağlık altyapısı sunma ve tedavi ettirme, fakir ailelere iş imkanlarının sunulması ve para dağıtma. Yine bir misyoneri öğretmen, doktor, hemşire, din adamı, sosyolog, psikolog, iş adamı, Kızılhaç görevlisi, öğretim üyesi, gazeteci olarak görebilirsiniz. Ayrıca bu kurumlar TV, radyo, gazete, dergi ve internet sayfalarını da etkin olarak kullanmakta hemen her yolla insanları etkileme uğraşlarını devam ettirmekteler.



Yetim çocuklar tehdit altında!
Yasal boşluklar da misyonerliğe davetiye çıkarmakta. Mesela yetimhanelerde bulunan bir Müslüman Kazak çocuğun Hıristiyan bir Rus aile tarafından evlatlık olarak alınmasında hiçbir engel bulunmuyor. Ziyaret ettiğimiz yetimhanenin yöneticisi bunun bir sorun teşkil etmeyeceğini belirtse de tehlike aslında apaçık. Bu, uçurumdan aşağı atlayıp “Nasıl olsa bana bir şey olmaz” demek gibi bir şey. Peki, bir soru daha: Geçen sene 124 mevcutlu Çimkent yetimhanesinden evlatlık olarak ailelere verilmiş olan 40 çocuğun akıbeti hakkında neler söyleyebiliriz?

“Hıristiyanlık mesajının ulaşmadığı Orta Asyalılar” için kişi başı dört dolar!
Kültürel emperyalizmin en bariz şekli ve fiili işgalin de en etkin metotlarından biri olarak tüm dünyada milyar dolarlık kilise fonlarıyla ve bizzat devlet teşvikleriyle devam ettirilmekte olan misyoner çalışmaları, tüm dünyanın başını ağrıtmaya devam edecek. Zira bu fonların kesilmesi diye bir şey söz konusu değil ve gerektiğinde ‘büyük bağışlarla’ bazı devlet yetkililerini ikna etmek de mümkün olabilmekte. Birçok Hıristiyan ülkesinde kiliseye giden vatandaşlardan vergi mükellefi şeklinde kilise kesintileri yapılmakta ve bu kesintiler ise tüm dünyadaki bu çalışmalar için kullanılmakta. ABD’de yaşayan bir kişinin “Hıristiyanlık mesajının ulaşmadığı Orta Asyalılar” için dört dolar ödeyerek ve üstelik bu parayı vergiden düşebilerek Kazakistan’daki yeni Hıristiyanlaşmış ya da ‘Hıristiyanlaşmayı bekleyen’ bir Kazak’a İncil bağışlaması mümkün. Bunu kim mi organize ediyor? Tabii ki Evanjelistler. Tıpkı bir ahtapotun kolları gibi tüm dünyada çalışma yapan bu kurumlar Papa II. Jean Paul’un “Akıl ve ilim” adlı kitabında belirttiği üzere üçüncü milenyumda tüm dünyanın Hıristiyanlaştırılması uğrunda çalışmalarını devam ettirmekteler.


Medreseyi kim tamir edecek?
Tüm bunlardan sonra Kargalı Medresesi ve diğerlerinin işlevleri sanırım daha iyi anlaşılacaktır. Fakat ilginçtir Kargalı Medresesi’nin mutfak, yemekhane, tuvalet ve banyosunun tamirat projesi bir yıla yakın bir süredir hayırsever Müslümanların cömert katkılarını beklemekte! Meselenin biraz da fedakârlık ve değer vermeyle ilgili olduğunda bir şüphe yok. Bir yanda senelerini vererek insanların dinlerini çalmaya çalışan misyonerler ordusu; öte tarafta ilgisiz, alakasız İslam dünyası. Türkiye’li hayırseverlerin çabaları çok kıymetli ancak daha fazla destek verilmesi gerekmekte. Bölgede bulunan bazı olumsuz Türk iş adamı örnekleri kenarda tutulacak olursa, Türkiye’ye oldukça kıymet vermeye devam eden Kazak insanına bekledikleri ilgi ve desteği göstermek hayati öneme haiz bir mesele. Zira hâlihazırdaki gidişat devam ederse, 20 sene sonra Allah korusun dejenere olmuş ve aslından uzaklaşmış bir ülke ile karşılaşabiliriz.

Güzel şeyler de oluyor…
Kazakistan’da her şeye rağmen bizleri umutlandıran güzel şeyler de olmakta. Birincisi ve en önemlisi gittiğimiz camilerin gençlerle dopdolu olması. Almaata Ortalık (Orta) Camii’ndeki ilk teravih namazında kendimi Mekke ya da Medine’de hissettim. Gençler, çocuklar kadın ve erkekler hep birlikte saf tuttuk ve hatimle kılınan teravih namazlarımızı eda ettik. Namaz sonrası ise ortalık adeta bir bayram yeri gibiydi. Başörtülü, takkeli, genç, ihtiyar yüzlerce insanın caddelere sokaklara dağılması muhteşemdi. Gazeteci ve yazar kardeşimiz Beybit Saparali’den iftar sofrasında aldığımız bir haberle ise sevincimiz katbekat artıyor. Beybit Bey son bir hafta içerisinde Kazakistan’da 20 yeni caminin açılışının yapıldığını ifade etti. Tüm Kazakistan’da ise toplam 2500 cami bulunmakta.

Bir başka güzel haber ise Milli Eğitim Bakanlığı’ndan geldi. Bu seneden itibaren orta dereceli okullarda din dersinin zorunlu ders olarak okutulmasına karar verilmiş. Din dersini verecek eğitmenlerin kalitesi konusunda ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın üzerine önemli vazifeler düşmekte. Son iyi haber ise bölgede bulunduğumuz günlerde Almaata’da “Mukaddes Kanal” televizyonunun yayına başlamasıydı. Kuran-ı Kerim kıraati, tefsir, eğitim programları ve İslami çizgi filmlerin yayınlanacağı kanal gerçekten heyecan verici. İnşallah beklenen ilgiyi görür.

Misyoner karşıtı çocuk çetesi Akmescit’te!
O kadar yürek burkan misyoner hikâyesinden sonra küçük çocuklardan müteşekkil küçük bir çetenin misyonerlere karşı anlamlı dayanışmasını da aktarmak istiyorum. İşte çete üyeleri: 4 yaşındaki Ahmet, 5 yaşındaki Hasan, 6 yaşındaki Osman, 8 yaşındaki Ali. (İsimleri ben uydurdum!) Bu çocuklara Akmescit sokaklarında rastladığımızda otomatik olarak elim çantama ve doğal olarak balonlara gidiyor. Maksat belli: Yarım elma gönül alma! Fakat harika bir şey oluyor. Kendimizi tanıtmadan ellerine tutuşturduğumuz balonlar biraz ileride, 20 adım sonra teker teker yerlere atılıyor ve Ali’nin sesi duyuluyor: “Siz misyonersiniz. Sizin hediyelerinizi almayız!”. Sonra küçük çetemiz ortadan kayboluyor. İşte ayağa kalkmaya başlamışlar bile. Fakat desteğe ihtiyaçları var.

Ahıskalılar Türkiye’nin desteğini bekliyor!
Kazakistan’daki programımız içerisinde Ahıskalı kardeşlerimize yapmış olduğumuz ziyaretimiz de çok önemliydi. Ahıskalılar iki hadise sonucunda Kazakistan’a sığınmışlar.



İlk olarak II. Dünya Savaşı sırasında 1944 yılında Stalin tarafından sürülen Ahıskalılar Orta Asya’nın içlerine gönderilmiş. Birkaç saat içerisinde vagonlara doldurulan ve yüzlerce farklı noktaya aile bireyi ayırımı yapılmaksızın acımasızca “atılan” bu insanlardan yaklaşık 200 bin kişi Kazakistan’a yerleşmiş. İkinci dalga Ahıska göçü ise, 1989 yılında Özbekistan’ın Fergana Vadisi’nde meydana gelen olaylar sonucunda gerçekleşmiş.

Almaata’daki merkezlerinde görüştüğümüz Dünya Ahıska Türkleri Birliği Kazakistan Koordinatörü Roza Osmanova, Ahıskalıların daha çok Azeri kimlikleriyle ülkede bulunduklarını ve Kazak halkının kendilerine unutulmayacak bir misafirperverlik gösterdiğini belirtiyor. İHH Kazakistan Ramazan ekibi olarak Taraz’a bağlı Burul kasabasında Ramazan hediyeleriyle ziyaret ettiğimiz Ahıskalı kardeşlerimiz, dedelerimiz de yaşadıkları mekanlarda asla sıkıntı çekmediklerini fakat gönüllerindeki vatan hasretinin sürekli sıcaklığını koruduğunu ifade ettiler. Gürcistan’ın yakın bir zamanda aldığı kararla Ahıskalılara yurtlarına dönme imkânı sağlamasını ise tepki ile karşılıyorlar; “Girersek vatanımıza sadece Türk ve Ahıskalı olarak gireriz. Bizi Gürcü olarak kaydetmek istiyorlar.” diyerek bu teklifi reddediyorlar. Bazıları ise geçtiğimiz dönemlerde fırsat bulup memleketlerini ziyaret etmişler, hasretlerini, vuslat ateşlerini harlayarak geri dönmüşler. 60 yıl önceki tarlalarını, evlerini gören ve gözyaşlarına boğulan bu insanlar Türkiye’nin de dönüşle ilgili çok özel yardım ve desteklerini talep etmekteler.

Son sözü ise Davut Aga Mescidi’ndeki Osman Amca söylüyor “Bana yurt lazım, vatan lazım. Ben ne yapayım başka şeyi!”

Öğrencilerinin %90’ı bayan!
Kazakistan’daki ziyaret merkezlerimizden birisi de Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi oldu. Değerli Rektör Prof. Dr. Sabri Hizmetli Bey bize üniversitenin geçmişi hakkında çok kıymetli bilgiler verdi. 2005-06 öğretim döneminde 300 öğrencili bir enstitü iken kısa dönemde 13 farklı fakülte açılarak 1280 öğrenci ve 105 öğretim üyesiyle üniversite haline getirilen önemli bir çalışma bu. Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi’nin ilginç bir özelliği de bulunmakta. Kazakistan’daki ilk ilahiyat fakültesinin de hayat bulduğu üniversitenin öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin %90’dan fazlası bayan. Üniversitenin toplam altı katlı ve 300 öğrenci kapasiteli yurt projesi ise halihazırda devam etmekte.

10 bin Türk kalmış!
Kazakistan’a ticaret ve eğitim için gelmiş bulunan 10 bin civarı Türk bulunmakta. Bundan birkaç sene önce bu rakam 50 binin üzerindeymiş. Bağımsızlığın ilk günlerinde düşük ticaret ve esnaflıklar şeklinde başlayan ticari faaliyetler zamanla daha büyük alanlara evirilip 2 milyar dolarlık hacimlere ulaşsa da özellikle son iki yıldır global ölçekte devam eden kriz nedeniyle çok miktarda Türkiye kökenli insan geri dönmek durumunda kalmış. Bunun sebebi de yine maliyetler tabii ki. Zira Kazak işçiler Türklere göre birkaç kat daha az maliyetli. Bu nedenle Türk firmaları da dahil olmak üzere Kazak işçiler tercih edilmekte.



1500 kilometre…
İHH İnsani Yardım Vakfımızın çalışmalarındaki önemli duraklardan birisi de Çimkent ve Türkistan oldu. Burada da yetim çocukları, huzurevlerini, özürlü merkezlerini, hafızlık kurslarını ve medreseleri ziyaret ederek kardeşlerimizin hatırlarını sorduk. Türkiyeli hayırsever kardeşlerimizin hediyelerini dua ve selamlarını ilettik. İnsanlar dualar eşliğinde yine paketlerini aldılar. Yetim çocuklar balonlarının, oyuncaklarının peşinden rüzgar gibi savrulup durdular. Bizlere de bu güzel ziyaretin tadına varmak düştü. Zaman zaman 40 dereceleri bulan ve 1500 kilometreye varan kara yolculukları su kaynatma noktasına vardırsa da Ramazanın bereketini her daim hissettik. Ramazanda olmak, horaza (oruç) tutmak ve namaz okumak (kılmak) kısacası Müslümanlığımızı iliklerimize kadar hissetmek nasip oldu.

Bosna’dan Çin ötesine Türkistan’ın aydınlığı…
Türkistan şimdilerde çoraklaştırılmaya çalışılan fakat Ahmet Yesevi Hazretleri’nin yurdu ve bir zamanların ilim irfan merkezidir. 12. yüzyılda yaşayan ve hayatının 63 yılını toprak üzerinde 63 yılını da toprak altındaki çilehanesinde geçiren büyük insan Ahmet Yesevi Hazretleri’ni bu davranışa iten şey ise Efendimiz (sav)’in vefat yaşı olan 63 yaşından sonra dünya yüzü görmek istememesi olmuştur. Ve ikinci 63 yıllık ömründe Ahmet Yesevi Hazretlerinin güneşi hiç görmediği ifade edilmektedir. Bu çilehaneyi ve Yesevi Hazretleri’nin türbesini ziyaret ettik. Ve elbette hüzünlendik. Bir zamanlar yetiştirdiği öğrencileriyle Bosna Hersek’ten (Sarı Saltuk, Yesevi Hazretleri’nin talebesidir.) Çin ötesine kadar tüm dünyayı İslam’ın ışığıyla aydınlatmaya çalışan Yesevi yurdunun misyoner çizmeleri altında kalması gerçekten üzüntü sebebi.

Kızılorda mı Akmescit mi?
Türkistan’daki ziyaretlerimizi ve Ramazan çalışmalarımızı da tamamladıktan sonra son durağımız Akmescit’e geçtik. Burası Türkistan’ın 300 km daha kuzey batısında bulunmakta. Bölgedeki kardeş kuruluşumuz İslam Vakfı maalesef yakın bir zaman önce Müslümanların ilgisizliğinden ötürü çalışmalarını durdurmak zorunda kalmış. 65 çocuğun devam ettiği medrese bu çerçevede kapılarını kapamış. Ne kadar üzüntü verici. 5-10 bin dolarlık işletme masrafları karşılanamadığı için kurumların kapılarına kilit takılıyor. Burada İHH olarak umut olmak istedik. Zira SSCB döneminde Kızılorda olarak değiştirilen bu kentin ismini de talihini de Allah’ın yardımı ile değiştirmek gerekiyor. Ne kadar anlamlı değil mi Kızılorda’nın eski ismi Akmescit…



Evet, kısacık Kazakistan programımızı bu şekilde tamamlarken burada üstün gayretlerle, büyük fedakarlıklarla faaliyetlerini yürütmekte olan tüm kardeşlerime bir kez daha selam ve sevgilerimi gönderiyor; Türkiyeli hayırsever kardeşlerimizi ve tabii ki İslam dünyasını bu güzel günlerde nice hayırların kapısını sonsuz kudretiyle açtırmaya kudreti olan ve dileyene gönlündeki kadarını ve daha fazlasını sonsuz kerem ve inayetiyle veren Rabbimize yakın olmaya davet ediyorum.


*İHH İnsani Yardım Vakfı üyesi, yazar. [email protected]

Haber Ara