Kürt açılımını tetikleyen etken
Kürt sorunu üzerine kitaplarıyla da tanınan ABD'deki Carnegie Vakfı Ortadoğu Uzmanı Henri Barkey'e göre “demokratik açılım” sürecinin başlamasını bakın ne tetiklemiş.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-30 17:33:00
Güney Yıldız / BBC Türkçe
Barkey, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için başlatıldığı belirtilen açılımda gelinen aşamayı şöyle değerlendirdi:
Henri Barkey: Bu çok nazik bir konu olduğu için, hükümetin, aniden ortaya bir program koyması doğru olmazdı bence. Hükümet bir diyalog başlatmak istiyordu toplumda, ve bunda bence başarılı oldu. Şimdiye kadar buna karşı çıkanlar oldu, ama aynı zamanda, hükümete destek olmaya çalışanlar da oldu. Şimdi toplumda bu konu tartışılıyor. Dolayısıyla, hükümet bu konuda programını açıkladığı zaman bu büyük bir şok olarak gelmeyecek.
Güney Yıldız: Hükümet henüz somut önerilerle 'açılım'ın çerçevesini çizmedi fakat konu yine de yoğun bir şekilde tartışıldı. Bu tartışmada hükümet sıkışıyor diyenler de var, muhalefet bu tartışmaları şimdiden başlatarak kendisini tüketiyor diyenler de... Sizin görüşünüz nedir?
‘Somut öneri olsa danışılmaması eleştirilirdi’
Henri Barkey: Bence, hükümet somut bir öneri ortaya atmış olsaydı, bu defa, muhalefet, “hiç kimseyle tartışmadan konuşmadan, ortaya bu önerileri atıyorsunuz” diyecekti. Muhalefet, hükümet ne yapsa karşı çıkacaktı. Aslında, muhalefet bir dereceye kadar tükeniyor, çünkü, kendisi de somut bir öneride bulunamıyor. Giderek de daha sert bir tutum takınmaya başladı, dolayısıyla, hükümetin, bir yerde elini güçlendiriyor. Çünkü, hükümet, daha ilerde, uyumlu bir plan ortaya atarsa, insanlar, “muhalefet niye bu kadar yaygara yaptı” diyecekler. Dolayısıyla, bence, muhalefetin taktiği başarılı olmadı diye düşünüyorum.
Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Türk
Ortaya somut öneriler konmamış olsa da, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, son açıklamasında, "Anayasa değişikliği ve anadilde eğitim gibi konular yok." dedi. Sizce, açılımın çerçevesi giderek daralıyor mu?
Henri Barkey: Ben, bunu bir süreç olarak görüyorum. Sürecin başlangıcı ile sonu arasında büyük farklar olacaktır. Başlangıçta insanlar temkinli davranmak isteyecekler. Dolayısıyla, İçişleri Bakanı Anayasa değişikliği yapılmayacak diyebilir. Ama, geçenlerde Sayın Özbudun’un dediği gibi, 1982 yasasının değişmesi lazım. Askerlerin hazırladığı bir Anayasa demokratik bir toplumun anayasası olamaz. Anayasa, Kürt açılımı konusunda olmazsa bile başka bir mesele için değiştirilecek. Zaten, hükümet de Kürt kelimesini kullanmayarak, sürece "Demokratik Açılım" diyor ve eğer demokratik açılım ise bu Anayasa değişmeden yapılabilir mi? Bence yapılamaz. Bunu belki ilk aşamada söylemezler ama bence Anayasa değişmeden bu konu çözülemez.
‘Açılımın başarısız olması hükümeti büyük zora sokar’
Sizce peki açılımda vadedilenlerin yerine getirilmez de başarısız olursa, bunun hükümet açısından ne gibi sonuçları olur?
Henri Barkey: Bu kez muazzam bir beklenti var ve bu beklenti yüzünden ben, hükümetin çok daha ciddi olduğuna inanıyorum. Çünkü, bu kadar beklentiden sonra, bu kadar konuşulduktan sonra, reform paketi ciddi olmazsa bence insanlar büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklar. Zaten bunu sırf Güneydoğu’da ya da Doğu’daki insanlar değil, Türkiye’nin her tarafında yaşayan insanlar istiyor bunu. Bence bu açılıma olumlu bakan büyük bir kitle var. Çünkü, önünde sonunda, insanların ölmesini istemiyorlar ve muhalefetin dışında insanlarda ciddi bir bölünme korkusu da yok. Yani bu açılımı gerçekleştiremezse hükümet, bence kendisini çok zor bir durumda bulacak. Hem Avrupa konusunda, hem de iç politikada. Bu nedenle bence artık ok yaydan çıktı, bir şekilde yapılacak bu.
İstanbul’daki işadamları zümresi, bu Avrupa ile ilişkilerimizi kolaylaştıracaksa yapalım diyeceklerdir. Nasıl olsa onlar pek Güneydoğu’ya gitmiyorlar, ya da çocukları Güneydoğu’da tatil yapmıyor. Dolayısıyla, Güneydoğu onlar için çok uzak bir yer. Paris onlar için çok daha yakın.
Peki sizce, hükümeti de kapsayan bir şekilde, Türkiye’de egemen yapı, Kürt sorununu çözme iradesine kavuşmuş durumda mı?
Henri Barkey: Farklı insanlar, bu konuya farklı bir şekilde bakacaktır. Diyelim ki, Istanbul’daki işadamları zümresi, bu Avrupa ile ilişkilerimizi kolaylaştıracaksa yapalım diyeceklerdir. Nasıl olsa onlar pek Güneydoğu’ya gitmiyorlar, ya da çocukları Güneydoğu’da tatil yapmıyor. Dolayısıyla, Güneydoğu onlar için çok uzak bir yer. Paris onlar için çok daha yakın. Onlar öyle bakacak. Yani her zümre kendi açısından bunu tartacak ve genel olarak bu müspet bir olay olduğu için, hem Türkiye’nin ekonomisini açmak açısından, hem Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde gücünü artıracak bir olay olduğu için ve Türkiye’yi Orta Doğu ile olan ilişkilerinde güçlendirecek bir olay olduğu için genellikle Türkiye’de değişik zümreler buna olumlu bakacaktır.
CHP’nin de buna olumsuz bakması, kendi politik hesaplarından dolayıdır. Çünkü CHP şimdiye kadar ortaya bir plan atmış olsaydı, o zaman konumu çok daha değişik olacaktı. Nitekim seneler önce böyle bir plan ortaya atmıştı ama şimdi unuttu o planı. Şimdi tek yapabileceği şey amansız muhalefet. Bence, herkes, Kürt sorununun çözümünü, “bu benim yararıma olur mu” diye düşünerek değerlendiriyor.
‘Açılımın zamanlamasında en önemli unsur, ABD’nin Irak’tan çekilmesi'
Türkiye’deki açılım, dünyadaki etnik sorunların çoğunda olduğunun aksine, taraflardan en az birinin savaşma iradesinin zayıfladığı ya da yenildiği bir zamana denk gelmiyor gibi görünüyor. Böylesi bir durum, çözüm şansını nasıl etkiler?
Henri Barkey: Şimdi bakın, Amerika’da dedikleri gibi, “bardağın yarısı dolu mu, yarısı boş mu” durumu gibi. Ben, her iki tarafın da güç kaybettiğini iddia alabilirim, şu şekilde: PKK’nın başlangıcından bu yana 25 sene geçti, hala PKK sorunu devam ediyor, yani artık bir bıkkınlık geldi. Hem Türkiye’nin doğusunda, hem de batısında artık değişik bir yöntem aranıyor. İkincisi, bence burada en önemli husus, Amerika’nın Irak’tan çekiliyor olması, ve bu çekilme sonucunda Irak’ta ne olacağını düşünmeye başladı insanlar. Irak’ın geleceği bence hala belirsiz ve Türkiye için en önemli husus, Kuzey Irak’ın PKK’dan ayrılarak, Irak’ın gerisiyle bir tampon görevi görmesi. Kuzey Irak’taki Kürtlere baktığımız zaman, onlar Türkiye’ye çok daha yakın bir grup.
Amerika bugün İran üzerine politika yapacaksa azınlıklar üzerinden yapması hata olur. Zaten İran’da bugün demokrat olanlar ve olmayanlar arasında büyük bir mücadele var. Üstelik de, şuna bakmamız lazım, Amerika için önemli ülke hangisi, Türkiye. Eğer Türkiye PJAK’ı istemiyorsa, Amerika PJAK’a olumlu bakamaz.
Bu Türkmenler için de bir garanti, yani çünkü Türkiye’de yaşayanların, ne aşırı Şiilerle ne de Sunilerle pek iyi ilişkisi olmamıştır. Fakat Kürtlerle olmuştur. Kürtler sınırın iki tarafında da yaşıyor, bir nevi köprü vazifesi görüyor. Aynı zamanda da Türkiye’yi aşırı Şii ve Sunilerden koruyacak bir tampon görevi de görecek. Fakat, Kuzey Irak’ın Türkiye ile iyi ilişkilerinin olması için bu Kürt sorununun çözülmesi lazım. Bu bence, büyük bir fırsat Türkiye için ve Türkiye’de bu fırsatı kullanmaya karar verdi. Bence, yalnızca hükümet değil, askerler de böyle düşünüyor.
ABD Kuzey Irak'ı Türkiye'ye mi emanet etmek istiyor?
Sizce, ABD Irak’tan çekilirken, Kuzey Irak’ın güvenliğini Türkiye’ye mi emanet etmek istiyor? Bu nedenle mi iyi ilişkiler gerekli?
Henri Barkey: Size bunun cevabını veremeyeceğim, çünkü Amerika bunu bu kadar ayrıntılı bir şekilde düşündü mü düşünmedi mi bilemiyorum. Bana normal olarak gelen şey, bu soruya müspet bir cevap vermek. Evet, Amerika Kuzey Irak’ın güvenliğini Türkiye’ye havale etmek istiyor, ama emin değilim, bunu bu kadar net bir şekilde düşündüklerini. Ben hükümet olmadığım için bilemiyorum tabii. Gördüğüm kadarıyla, bunu daha henüz düşünmüyorlardır ama belki de düşünmüşlerdir. Cevabını bilemiyorum.
Örneğin, İran’ın Kuzey Irak’ta açtığı temsilcilikler ve kurduğu ilişkiler ile belirli bir nüfuz oluşturduğunu görüyoruz. Bu bir unsur olabilir mi Amerika’nın Kuzey Irak’ın geleceğiyle ilgili endişelerinde?
Henri Barkey: Şüphesiz. Yani, denge açısından düşünürseniz İran’ın sadece Kuzey Irak’ta değil Irak’ın bütününde nüfuzu var. Hatta Suni kesiminde bile İran’ın nüfuzu var. İran Değişik şekillerde kendi nüfuzunu Irak’ın her yerinde kurmuş. Dolayısıyla, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir güç olması, denge açısından çok önemli. Aynı zamanda, Kürtlerin kendilerinin de 2003’ten bugüne dek, Bağdat’ta yürüttükleri politika ile bir nevi bir denge unsuru oluşturduklarını görüyoruz. Suni ve Şiiler arasında ve o denge bence çok önemli. Bu denge olmadan belki de Irak şimdiye kadar bölünürdü.
PKK'nın tasfiyesi Amerikan çıkarına mı?
Peki yine İran üzerinden düşünürsek, PKK’nın bir kanadının, İran’da PJAK’ın silahlı saldırılarda bulunduğunu biliyoruz. Bu anlamda, PKK’nın silahlı kanadının tümüyle tasfiyesini tümüyle Amerikan çıkarlarına uygun olarak mı görüyorsunuz?
Henri Barkey: PJAK’ı çok büyük bir güç olarak görmemek lazım. Evet, PJAK İranlı askerlere saldırabildi ve biraz zayiat verdirebildi. Ama eninde sonunda, PJAK o kadar büyük bir güç değil. İkincisi, Amerika bugün İran üzerine politika yapacaksa azınlıklar üzerinden yapması hata olur. Bunu anlamış durumdalar zaten, hele de Obama hükümeti bunu anlıyor. Zaten İran’da bugün demokrat olanlar ve olmayanlar arasında büyük bir mücadele var. Bence, önemli olan bu.
Eğer Amerika bu sefer azınlıklar üzerine politika izlerse, merkezde, şu anda birbirine karşı olan güçleri, kendisine karşı birleştirme tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Dolayısıyla bunu yapması pek akıllıca bir politika olmaz. Üstelik de, şuna bakmamız lazım, Amerika için önemli ülke hangisi, Türkiye. Eğer Türkiye PJAK’ı istemiyorsa, Amerika PJAK’a olumlu bakamaz.
PKK dahil olmak istiyor mu?
Peki sizce PKK açılımla birlikte gelişecek bu plana dahil olmak istiyor mu?
Henri Barkey: Tabi burada herkes kendisine bir fiyat biçecek. PKK tabi ki bu planın içinde olmak istiyor. PKK 25 senenin meyvelerini toplamak istiyor. Bu meyveler arasında en önemlisi de bir nevi meşruiyet kazanmaktır. Ama bence bu olmayacak. Türk hükümeti ve Türk halkını bu aşamada PKK’yı dahil etmesi imkansız. Dolayısıyla değişik yöntemlerle bunu geçiştirmek lazım. Öcalan’da yakın vadede serbest kalmayacağını iyi biliyor.
Haber Ara