Dolar

34,8774

Euro

36,7330

Altın

3.039,84

Bist

10.113,81

"Gül ve Erdoğan cesur siyasetçiler"

Sürgündeki şarkıcı Şivan Perwer, Kürt açılımını olumlu bulduğunu belirterek "Açılımdan vazgeçilmemeli. Gül ve Erdoğan cesur siyasetçiler. Erdoğan, umarım ileri adım atar" dedi.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-14 12:44:00

“Devlet sadece Kürtleri asimile etmedi. Türk devleti Türkleri de asimile etti. Onları da devletin resmî ideolojisiyle asimile etti, kendi gerçeklerinden koparttı.”

“Hiçbir Türk sanatçı benimle birlikte şarkı söyleme cesaretini gösteremez. Onların hepsi, devletin resmî görüşüyle eğitildiler. Kürt sanatçılarla konser vermekten korkuyorlar.”

“Hükümetin açılımını destekliyorum. Gül ve Erdoğan cesur siyasetçiler. Erdoğan, saldırılara karşı geri adım atmayacağını söylüyor. Umarım ileri adım atar.”


Neşe Düzel / Taraf

Otuz dört yıldır doğduğum yere gidemiyorum

Kürtçe şarkı söylediği için 1976’da Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan Şivan Perwer, Paris’te Neşe Düzel’e konuştu: Otuz dört yıldır dünyanın her köşesini dolaşıyorum ama doğduğum yere gidemiyorum. Bırakın Türk halkının beni tanımasını, Türk sanatçılarıyla bile biraraya gelemiyoruz.

Gül ve Erdoğan cesur siyasetçiler, destekliyorum

“Hiçbir Türk sanatçı benimle birlikte şarkı söyleme cesaretini gösteremez, çünkü onların hepsi devletin resmî görüşüyle eğitildiler” diyen Perwer, Kürt açılımına ise olumlu bakıyor: Açılımdan vazgeçilmemeli. Gül ve Erdoğan cesur siyasetçiler. Erdoğan, umarım ileri adım atar.

NEDEN: ŞİVAN PERWER
Toplumsal sorunlar, içlerinde çok sayıda insan hikâyesi ve genellikle de insan dramı taşıyan sorunlardır. Bazen o büyük sorunlara bakar, o sorunun arkasındaki ‘insanı’ görmekte güçlük çekeriz. Şivan Perwer, herhalde en ünlü Kürt şarkıcısı. Besteleri ve şarkıları yıllardır Kürtler tarafından büyük bir hayranlıkla dinleniyor. Bu büyük sanatçı tam 34 yıldır ülkesinden, doğduğu topraklardan, yakınlarından uzakta bir sürgün hayatı yaşıyor. Son “Kürt açılımı” belki onu Almanya’dan ülkesine döndürecek. Bunun ilk işaretini de, Başbakan Erdoğan verdi. Kürt açılımıyla ilgili olarak Diyarbakır’da yaptığı konuşmada Erdoğan, “Türkiye tarihiyle barışamadı. Ne Şivanlar, ne Civanlar annelerinden ayrı kaldı” dedi. Ankara’da Kürt açılımının adeta sembol isimlerinden biri haline gelen Şivan Perwer’le, Paris’teki Kürt Enstitüsü’nde, hem kişisel macerasını, hem Kürt sorununu, hem de son “açılımı” konuştuk.

* * *

Kaç yıldan beri sürgünde yaşıyorsunuz?

Otuz dört yıldır ülkemden uzakta yaşıyorum. 1976’da ilk Almanya’ya geldim. Otuz dört yıldır dünyanın her köşesini dolaşıyorum ama doğduğum yere gidemiyorum.

Niye sürgüne gittiniz?

Kürtçe şarkı söyledim. Türkiye’de kanunlar, Kürtlerin varlığını yok sayıyordu. Kürt kimliği yasaktı. Ben kalktım böyle bir ortamda Kürdistan için türkü söyledim. Aman Allahım! Ateşten bir gömlek giymekti bu! Devletin hiç kaldıramayacağı bir şeydi bu! Ankara’da üniversitede öğrenciydim. ODTÜ’de ve İstanbul’da konserler veriyordum ve her yerde aranıyordum. Arkadaşlarım beni çok iyi gizliyorlardı.

O yıllarda Kürtçe yasak mıydı? Kürtçe, 1980 darbesinden sonra yasaklanmadı mı?

Sevda türkülerini ağa paşalarının kapısında söyleyebilirdin. Dengbejler, onlara saatlerce Kürtçe şarkılar söylerlerdi, Kürtçe destanlar anlatırlardı. Zavallı ve güçsüz olduğun sürece kimse senin orada burada Kürtçe şarkılar söylemene karışmazdı. “Kürtçe türkü ezberlemiş, söylüyor işte” denirdi. Ama şarkılarında Kürt toplumunun yaşadığı gerçekleri, zorlukları, baskıları açıkça anlattığın anda, karşında devleti bulurdun. Devlet, o Kürdün sesini hemen keserdi. Bu yüzden pek çok kez tutuklandım. Benim için yurtdışına gitmekten başka bir kurtuluş yoktu.

Siz Kürtler arasında çok ünlüsünüz. En ünlü Kürt şarkıcısı olduğunuzu söyleyebiliriz. Ama Türkler sizi daha yeni yeni tanıyor. Caney Caney şarkısının bile size ait olduğu pek bilinmiyor. Bu, sadece Kürtçe söylemeniz yüzünden mi oldu?

Tanınmış bir Türk sanatçısına “Şivan Perwer bizim ozanımız” diye tanıtıyorlar. “Kusura bakmayın tanımıyorum” diyor. “Ama siz bütün konserlerinizde Caney Caney’i söylüyorsunuz” dediklerinde de, “Aaaa ben Caney Caney’i her zaman söylerim. Onun türküsü mü o” diyor. Gerçek şu ki, Almanlar beni Türklerden daha çok tanıyorlar. Çünkü Almanlar arasında şarkılarımı özgürce söylüyorum. Onların sanatçılarıyla birlikte konser veriyorum. Onlar beni sanatçı olarak görüyorlar ve sanatıma değer veriyorlar. Bırakın benim Türk halkına türkülerimi söylememi ve Türk halkının beni tanımasını, biz Türk sanatçılarıyla bile biraraya gelemiyoruz.

Niye?

Türk sanatçılar Kürt sanatçılarıyla biraraya gelmekten korkuyorlar. Çünkü Türk sanatçılar da Kürtlere devletin baktığı gibi bakıyorlar. Kürtler devlet tarafından hep horlanmış ve küçük görülmüş, terörist ve bölücü olarak algılanmış ya...

Evet...

Türk sanatçılar da, kamuoyu önünde bizimle birlikte görünürlerse, sosyal statülerinin zarar göreceğini, şöhret ve parasal konumlarının zayıflayacağını düşünüyorlar. Mesela bir sanatçı arkadaşımızı örnek vereyim; Zülfü Livaneli... Güzel türküleri vardır, sanatına değer veririm, güzel yazılar yazar, oturup sohbet ettiğinizde çok güzel konuşur ama gider, Türk-Yunan dostluğu için Maria Farandouri, Mikis Theodorakis ile türkü söyler. Ama biliyor musun, bu ülkede Türk ve Kürt birbirini öldürüyor. Onların dostluğu, kardeşliği ne olacak? Türkiye’de Kürt diye 20-30 milyonluk kocaman bir millet var.

Siz, Zülfü Livaneli’yle birlikte şarkı söyler misiniz?

Niye söylemeyeyim. Biz aynı yerin, aynı ülkenin çocuklarıyız.

Bir Türk sanatçıya, birlikte şarkı söylemeyi hiç teklif ettiniz mi peki?

Hiçbir Türk sanatçı o cesareti gösteremez. Onların hepsi öyle bir resmî eğitimden geçtiler, devletin resmî görüşüyle eğitildiler ki, o cesareti gösteremezler. Çünkü bu devletin resmî ideolojisi onları da etkiledi. Onlar da Kürdü küçük gördüler. Ayrıca Kürdistan’dan çıkan Kürt sanatçılar da kendilerini küçük gördüler. Bu yüzden şahsiyetleri bozuldu. Mecburen şarkılarını Türkçe söylediler. Çünkü müzik pazarı Türkçeydi ve ülkede Kürtçe yasaktı. Oysa Kürdistan müzikle yoğrulmuş bir yerdir. Kültürü zengindir, ruhunun acımasından ötürü türküsü boldur.

Hiç Türkçe söylediğiniz oldu mu gençliğinizde?

Tabii... Çok söyledim. Ben Türkçeyi güzel okuyabiliyorum. Ama halen bir sürü Kürt, Türkçe türkü okuyor zaten. Ben, insanlara Kürtçe dilinin türkülerdeki güzelliğini göstermeye çalıştım.

Ülkeye dönmeyi düşünüyor musunuz?

Nasıl düşünmem! Dönmeyi nasıl istemem! Birkaç ay içinde dönmeyi düşünüyorum. Açılım mükemmel yürürse dönüşüm daha erken olabilir. Ben, ticaret yapmak için yurtdışına çıkmadım. Ben hayatımı, 34 yılımı ülkemden uzakta geçirdim. Annemin ölümüne gelemedim. Yurtdışına gittikten sonra kardeşlerim oldu. Bazılarını hâlâ göremedim. Babamı tam 18 yıl sonra Irak Kürdistanı’nda gördüm. O da pasaport alamıyordu çünkü. Ama.. ben mazlum bir ozan olarak geri dönmem. Bütün bunların suçlusu ben değilim. Ülkeme döndüğüm zaman benden özür dileyecekler. Benden özür dileyerek beni geri döndürecekler.

Sizden kim özür dileyecek?

Devlet tabii... Ben, şarkılarımı özgürce söyleyebildiğim zaman döneceğim. Çünkü benim amacım, özgürlük! Ben, özgürlüğü sadece Kürtler için istemiyorum. Türkler için de istiyorum. Bu yasakçı düzende Kürtler acı çekiyor ama Türkler de bu sistemden zarar görüyor. Ben askerin de, gerillanın da ölmemesini istiyorum. Bunlar aynı ülkenin çocukları.

Hükümetin başlattığı Kürt açılımı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu açılıma katılıyorum ve hükümetin bu tutumunu destekliyorum. Gül ve Erdoğan iyi bir adım attılar. Bu açılımdan vazgeçilmemeli. Bu ülkede Kürt sorununu çözen kişi tarihe mal olacak. Açılım, Kürt halkının millet olarak kabul edilmesidir. Türkler hangi haklara sahipse, Kürtlerin de aynı haklara sahip olmasıdır. Gerçek kardeşlik budur. Ortadoğu’da 40-50 milyon nüfuslu kocaman bir halk bu. Kürtleri, Lazlara Tatarlara, Çerkeslere benzetmek doğru değil. Lazların bazısı Moldovya’ya bazısı Yunanistan’a gitti. Kalanlar da asimilasyonu kabul etti. Türkiye’de Çerkes de kalmadı. Hepsi Türkleşti.

Ülkenizde özgürce kendi dilinizde şarkılar söyleyerek yaşabileceğinize dair bir güven verdi mi bu açılım size?

Henüz bu güven yok. Çünkü işin başındayız. Açılım yapmak isteyenlerin niyeti iyi ama bu süreç henüz yasalarla desteklenmedi. Bu ülkede hâlâ bir vali Kürt çocuklara Kürtçe ad verilmesini keyfî olarak yasaklayabiliyor. İçişleri Bakanı’nın açılımla ilgili yaptığı konuşmada da bir tek Kürt sözcüğü geçmedi.

Sizce ne yapılmalı?

Çözüm için PKK’nin de sürecin içinde olması gerekiyor. Çünkü silahı patlatan PKK değil mi? Demek ki onun da barış sürecinin içinde olması gerekiyor. Ayrıca DTP de iki milyon seçmenin oyunu almış bir parti. DTP’li vekillere değer verilmeli. Tabii onlar da başkasının diliyle konuşmamalılar, süreçte bir rol oynamalılar. Hükümet PKK’yle görüşmek istemiyor. DTP bu rolü üstlenebilir. PKK’yle de hükümetle de DTP görüşür.

Siz sürgündeyken büyük konserler verdiniz. Ama birara Kürt izleyicilerle bazı sorunlar yaşadığınızı duydum. Böyle sorunlu bir zaman oldu mu?

Oldu tabii. Çok kere oldu. Kürt politikasında da bazı yanlışlar, hatalar, çatışmalar var. 35-36 yıllık süreçte ben bunların hepsini yaşadım, gördüm. Biz, Ortadoğu toplumuyuz. Ortadoğu toplumlarının eleştiriye tahammülü yoktur. Arap prensleri, şeyhleri, liderleri, kendilerini eleştirdi diye bir şairi, yazarı, sanatçıyı öldürebiliyorlardı. Suriye’de Hafız Esat’ı, Irak’ta Saddam’ı eleştiren yok ediliyordu. Kürt toplumunda da tabular var. Atatürk için bir şey söylendiği zaman toplum onu cezalandırıyor.

Kürt toplumunda kim eleştirilemiyor? Kürtler, kimi eleştirdikleri zaman cezalandırılıyorlar?

Kürt liderler hangileriyse... Mesela KDP’nin eleştiriye biraz daha tahammülü var. Mesut Barzani, “Biz birbirimizi çok yorduk. Tahammülsüzlükten dolayı birbirimize çok zarar verdik. Biraz geniş olmalıyız” der. Barzani gerçekten iyi bir politikacıdır. Bazıları ona, ‘ağa’ , ‘aşiret reisi’ der ama öyle değil. Barzani Kürt devrimi süreci içinde yetişmiş ve bütün acıları yaşamış biridir.

Barzani’yi tanır mısınız?

Çok yakın tanırım. Ben orada konserler veriyorum. Kürdistan’ın dört parçasından Türkiye, İran ve Suriye’de konser veremiyorum, sadece Irak Kürdistanı’nda konser veriyorum ben. Irak Kürdistanı öyle güzel gelişti ki. Orada Kürtlerin Türklere müthiş sempatisi var. Kürtler Türkleri seviyor ama Türkler Kürtleri küçük görüyor. Çünkü Türkiye’de devlet sadece Kürtleri asimile etmedi. Türk devleti Türkleri de asimile etti. Onları da devletin resmî görüşüyle asimile etti ve kendi gerçeklerinden uzaklaştırdı. Demokrasilerde kimse kanunların üstünde değildir. Lideri eleştirdiği için aforoz edilmek sadece diktalarda görülür.

Öcalan’ı eleştirmek zor mudur peki?

PKK’de de öyle bir olay var yani... Zordur. Ama onlarda da bir açılım var şimdi. “Birbirimize karşı hiddetten ve şiddetten vazgeçmeliyiz. Toleranslı davranmalıyız. Biz Kürtler de birbirimizi çok incittik” diyorlar. Onlar da yumuşamaya başladılar artık.

Sizce, bir sanatçı barışa nasıl yardımcı olur?

Sanatçı, farklı toplumlar arasında sevgi üretir. Güzel türküleriyle, albümleriyle, konserleriyle barış köprüsü olur. Ben elbette bir gün memlekete döndüğümde sadece Kürtlere seslenmeyeceğim. Türk sanatçılarla birlikte Zonguldak’tan Edirne’ye, Denizli’den Diyarbakır’a her yere sesleneceğim. Size tüm samimiyetimle söylüyorum. Kürt ve Türk halkı arasında bir fark gözetmiyorum ben. Benim için insan önemlidir. Kürt halkı, bu ülkede iktidarlar tarafından yıkıma uğratıldı. Ben, Türk halkının bu büyük yıkımı anlamasını Kürt toplumuyla kucaklaşmasını istiyorum. Çünkü toplumlar birbirini kucakladığında, siyasi iktidarlar hiçbir şey demektir.

Döndüğünüzde nasıl karşılanacağınızı düşünüyorsunuz?

Bilmiyorum. Bu, toplumun sevgisine bağlı. Ama ülkeye dönüşüm, benim için hayatımda yeni bir başlangıç ve en önemli an olur. Konserin gerçekleşmesi ve barış sürecinin yürümesi için Diyarbakır bayağı uğraşıyor. Osman Baydemir’i ve Ahmet Türk’ü barış çabalarında yalnız bırakmamak gerekir. Ahmet Türk büyük tecrübeye sahip biri. Ben, Keke Ahmet’i çok severim. Onun o duruşu var ya, insanlara müthiş bir örnektir. Onun gibiler, gibileri, gerçeklerin anlatıcısı olarak toplumlar arasında en mükemmel barış köprüsüdür.

Barış sağlandıktan sonra Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağını düşünüyorsunuz?

Müthiş bir ülke olur. Refahı artar, zenginleşir, renklenir. Ortadoğu’yu düşündüğünüzde, Kürtler Türklerden sayıca az değildir. Koca bir toplum bu. Barış sağlandığında, Türkiye, bölgenin örnek idaresi olacak. Türkiye eğer Kürt sorununu çözerse, Ortadoğu’ya barış getirir.

Türkiye’yle ilgili tedirginlikleriniz sürüyor mu?

Televizyonda Deniz Baykal’ı dinleyince tedirgin oldum. Kükrüyordu.

Barış, gençlerin artık ölmemesi anlamına gelecek. Bunun için bir şarkı bestelemeyi düşünüyor musunuz?

Benim bu konuda şarkılarım var ama bu barış süreciyle ilgili destan besteleyeceğim.

Türk siyasetçilere güveniyor musunuz?

Barış için irade göstereceklerine dair kuşkum var. İstisnalar var ama genelde Türk siyasetçileri özgürlük mücadelesi vermiyorlar. Toplumdaki korkuların üstüne gitmiyorlar. Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan gerçekten cesur siyasetçiler. Erdoğan tüm saldırılara karşı ‘geri adım atmayacağını’ söylüyor. Umarım ileri adım atar. Benim bu insanlara karşı müthiş bir sempatim var. Açılımın gerçekleşmesi için onlara yardımda bulunmak istiyoruz. Mesela Turgut Özal yaşasaydı yanlışları mutlaka düzeltirdi.

Daha önceleri sizi Türkiye’ye çağıran Türk siyasetçileri oldu mu?

Özal çağırmak istemişti. Cem Karaca çok iyi arkadaşımdı. Özal onu Türkiye’ye çağırmıştı. Cem bana, “Özal Bey’le konuştum, seni de çağıracak. Önce ben gideyim, sonra sen gel” dedi. Böyle dedi. Ama ikisinin de ömrü yetmedi.

Türkiye’ye döndüğünüzde nerede yaşarsınız?

Kendi bölgemi gezmek isterim. Birara Mesut Barzani bana Kültür Bakanı olmamı teklif etti. “Bu iş bana zor gelir. Ben Arapça bilmiyorum, Kürtçe biliyorum” dedim.

Irak Kürdistanı’nda da gençler de Arapça bilmiyorlar değil mi?

Bilmiyorlar. Gençler İngilizce ve Türkçe biliyor. Gençlerin yüzde 60-70’i yüksek düzeyde bir Türkçe konuşuyor. Televizyondan öğrenmişler. Türkmenler Türkçe konuşmada Kürt gençlerden geride kalmışlar.

Siz İbrahim Tatlıses’le birlikte şarkı söylediniz mi hiç?

Urfalı olarak düşünülürsem, Tatlıses benim hemşerim sayılır. Fakat ben Kürt kültürüne, özüne, gerçeğine bağlı bir insanım. O ise Kürtlükten çok uzak biri. Ben Kürtvari biriyim. O ise daha çok Urfavari hareket etti. Urfa’nın iç kesiminde insanlar düşüncelerini çiğköfte, lahmacun, tırşık üzerine yoğunlaştırmışlardır. Bir de türkü söylemek ve ünlü olmak üzerine yoğunlaşmışlardır.

Peki... Türkler de sizi sevecek mi sizce?

Barış istiyorlarsa beni sevmeliler. Bence, Türkler beni çok sevmeli. Çünkü ben Türkiye’nin gerçeklerini dile getirdim. Kürtler bu gerçeklerden ne kadar acı çektiyse, Türkler de bu gerçeklerden o kadar zarar gördü. Kürt meselesi, Türk halkını dünya gözünde çok acımasız ve zalim bir halk gibi gösterdi. Oysa tarih boyunca Kürtler ve Türkler gerçekten yan yana yaşamış iki kardeş toplumdur. Şu anda Türkiye’de toplumlar arasında bir barışa ihtiyaç var. Türkiye’nin kısacası demokrasiye ihtiyacı var. Bu savaş, Kürtlerle Türklerin savaşı değil.

Bu savaş sizce kimin savaşı?

Savaşı ticaret haline getirenlerin savaşı bu savaş. Eğer Türkiye’de kardeşçe bir sistem oluşacaksa, Kürtlerle Türkler arasındaki hak paylaşımının da kardeşçe olması gerekir. Biz kimseden bir şey dilenmiyoruz.

Pek anlamadım...

Biz kocaman bir toplumuz. Eğer bir Arap şeyhinin bağımsızlık hakkı varsa, Türkiye ve Birleşmiş Milletler onu kabul edebiliyorsa, niye Kürtlerin böyle bir hakkı olmasın? Kürtlerin de kendi toprakları üzerinde bağımsız yaşama hakkı var. Bir Arap şeyhi devlet olabiliyor ama Kürtlere hâlâ bir federatif yapı olma hakkı tanınmıyor. Oysa olayı sürece bırakmak lazım. Mühim olan insanların, toplumların zenginlik ve barış içinde birlikte rahat yaşamalarıysa, geleceğe dair hiçbir şey dayatmamak gerekiyor. Hiçbir toplum kendi ülkesinin parçalanmasını istemez.

Siz, Kürtlerin birleşmesini mi istiyorsunuz?

Bir Kürdün sadece Türkiye’deki parçayı düşünüp diğer parçaları boş vermesi düşünülemez... Mesela Belçika’nın bir kısmı Valon, bir kısmı Flamandır. Fllamanlar Hollandaca, Valonlar Fransızca konuşur. Valonlar Fransa’ya, Flamanlar da Hollanda’ya katılıp çok iyi yaşayabilirler ama bunu yapmıyorlar. Belçika devleti içinde yaşamayı tercih ediyorlar. İspanya ve İsviçre de buna iyi örnektir. Eğer ileride Kürtler de, “Biz Türkiye’deki durumdan memnunuz. Kanunlar, iki halka da eşit uygulanıyor” derlerse...

O zaman ne olur?

O zaman Kürtler ille de diğer Kürtlerle birleşmeye mecbur değildir. Ama bu toplum yarın diğer Kürtlerle birlikte yaşamak isterse, o da olabilir. Çünkü önemli olan insandır, insanların mutluluğudur ve refahın en üst düzeye çıkarılmasıdır.

Haber Ara