Dolar

34,8662

Euro

36,6135

Altın

3.046,43

Bist

10.058,47

Sakık: AKP tarihe altın harflerle yazılır

Sırrı Sakık, açılım çalışmaları ile ilgili konuştu. "Bu af değil, ancak toplumsal helalleşme dönemi olmalı" diyen Sakık'a göre Başbakan’ın bu projeden dönme şansı yok.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-23 13:44:00

Sakık: AKP tarihe altın harflerle yazılır

DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Vatan gazetesinden Sanem Altan'a konuştu.

DTP’li Sırrı Sakık, “açılım” için “Sorun gerçekten çözülecekse acımızı unutmaya hazırız” diyor ve ekliyor: “Geçmişin üstü örtülecek, yeni bir sayfa açılacak. Toplumca bir helalleşme dönemi olmalı bu. Ölen Kürt ve Türk çocuklarından bir özür dilemektir bu. Biz zaman zaman sert doğrularımızdan kaçınıyoruz”

Bu sefer geri dönülmeyecek bir noktada barış süreci yaşanıyor Kürt sorunuyla ilgili. Herkes çok umutlu ve inançlı. Başbakan Tayyip Erdoğan’a güveniyor musunuz?

- Güvenmek istiyoruz. Dediklerinin arkasında durmalı. Geçmişten bugüne kadar bakarsak, ne Demirel, ne Mesut Yılmaz, ne Çiller, ne Özal bunu yapabildi. Çiller “Bask Modeli” demişti ama faili meçhullerin anası oldu. Bu kadar güvensiz bir zemini var bu işin. Sayın Başbakan da 2005’te Diyarbakır’da “Bu Kürt sorunu benim sorunumdur, çözeceğiz” dedi, 2009 Hakkari’de de “Ya sev ya terk et” noktasına geldi. Kendi milletvekilleri bile bunun yanlış olduğunu söyledi. Kendi tabanından itirazlar, tepkiler geldi. Başbakan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat o günkü politika yüzünden istifa etti. Şimdi gelinen noktanın geçmişle örtüştüğünü sanmıyorum. Bu yeni bir dönem, bunu biliyoruz. Başbakan’ın bu projeden dönme şansı yok. Dönmemeli. Sözde değil özde bir kardeşlik projesi istiyoruz. Her kim ki çözümün önünde engel oluşturursa bunun vebali ağırdır. Hükümetin bu proje için yaptığı doğru bulduğumuz herşeyi destekleriz. Yanlış bulduklarımızı da eleştiririz.

’Çözüm yeri parlamento’

Öcalan diyor ki: DTP de bu sürece uymazsa aşılır..


- Doğru söylüyor. MHP ve CHP için de söylüyor bunu. Bu süreçte yer almayan siyasi partiler kaybolmaya mahkum. Yürekli siyasetçilere önemli görevler düşüyor. Oy ve siyasi çıkarlar uğruna gençlerimizin ölümüne yol açan poiltikalarda ısrar edilmemesi gerekir. Siyasi ve vicdani bir sorumluluk. İktidar partisi de küçük hesaplar yaparsa yok olur gider. AKP bunu çözerse tarihe altın harflerle adını yazdıracak. Çözüm yeri de parlamentodur. Bütün partilerin katılacağı, üzerinde konuşacağı bir yol haritası çizmek lazım. MHP nedense böyle onurlu bir işin içinde olmaktansa dışında kalmak istiyor. Bahçeli’ye, acılarımızı oya dönüştürmek isteyenlere hepimiz ortak tepki göstermeliyiz. Eminim ki Türkiye’deki bu ciddi konsensus bunları yenecek. MHP’nin üslubu da bir tuhaf. Bu hakkı size kim veriyor? Kimi kimin adına tehdit ediyorsunuz? Kendinizi askerin, polisin yerine nasıl koyuyorsunuz? “Onlar dağdan inerse biz çıkarız” diyorlar. Bu ne biçim vatanseverlik? Bu sürecin içinde MHP de olmalı. Eleştirilerinizi söyleyin ama sürecin önünde durmayın. Bir ihanet lafı tutturmuşlar, o lafla hayatı dizayn etmeye çalışıyorlar ama artık deniz bitti. CHP’yi anlamak zaten mümkün değil. CHP’nin tabanı Baykal gibi düşünmüyor. Onlar parlamento grubunu ikna etmeli, etkilemeli bu duruştan vazgeçirmeli. Baykal “Projeyi bir göreyim” diyor. Zaten biz de diyoruz ki “AKP’nin tek başına bir projesi varsa yanlış olur, bunu hep beraber Meclis’te tartışarak yapmalıyız.”

Baykal burada aktör olmalı. Bu sorun sadece AKP ile DTP’nin sorunu değil ki. Birbirimizden, özgürlüklerimizden korkmamalıyız. Kürtlerin kimlik hakkı anayasal düzende güvence altına alınırsa bu bölünme değil tam tersine bütünleşmedir.

Ama siz de İmralı’dan gelecek yol haritasını bekliyorsunuz değil mi? Beklediğimize değecek mi?

- Biz de gelecek mesajları önemsiyoruz. Gerçekten sorunu çözecek bir şeyse oraya kulak verilmeli. Silahsız bir süreç için silahlı tarafı yok sayamazsınız. İmralı’dan gelecek defteri bekliyoruz, hükümet de bir an önce bunun kamuoyuna yansımasına yardımcı olmalı. Avukatları bilerek İmralı’ya göndermiyorlar. Alıp önce bir kendileri bakmak istiyorlar sanırım. Biz de düşüncelerimizi o gelecek defterlerden sonra belirlemek istiyoruz. Ama biz, dünyanın da olumlu bir katkısı olacaksa buna açığız.

Defterler hala bekleniyor ama basına yansıyan kısmıyla bile tartışmaya yol açtı. Öcalan ne diyor, ne istiyor?

- Bütünü beklemek lazım. Biz şunu söylüyoruz, ’ama’sız demokrasi, eşit kimlik, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, ana dilde eğitim. Kürt kimliğine amasız-fakatsız anayasal düzenleme. Diğer kimlikler için de bunlar geçerlidir. Yeni anasaya yapılmalıdır, bütün kimlikler güvence altında olmalıdır. Kürtlerin silahlı kanadı çok açıkça “Üniter yapıya zarar vermek istemiyoruz” diyor. Birlikte yaşamak istiyoruz. Birbirimize saygı duyacağımız bir üniter yapı ama.

‘Çözümün ruhuna aykırı’

Öcalan’ın cümleleri arasında savunma gücü de vardı. Bu ne demek?


-Yerel yönetimlerin güçlenmesi noktasında, kolluk güçleri de olabilir” diyor tahmin ediyorum. Ama bütününü görmeden konuşmak zor. Bütünü gelince mutlaka bir şey söyleyecek. Ankara’nın hantal yapısını yerellere dağıtmak. Herkes kendi diliyle kimliğiyle kendisini ifade edecek, hatta kendi renkleriyle de kendisini ifade edecek. Bunlar bir halka lütuf değildir. Biz zaman zaman sert doğrularımızdan kaçınıyoruz. Bu sürecin zedelenmemesi için bazen böyle acılarımızı dağlıyoruz. Savaşta bir kural vardır, yarayı dağlamak, başka yere nüksetmesin diye. O vesileyle her sözcüğü özenerek seçiyoruz. Hepimizin acıları var. Karşılıklı bir af. Neyi affediyoruz biz? Yıllarca bu halka acımasız politikalarla zulüm etmişsiniz, bu af olmaz ki, bu karşılıklı bir helalleşme olur. Öyle de olmalı. Geçmişin üstü örtülecek, yeni bir sayfa açılacak. Toplumca bir helalleşme dönemi olmalı bu. Ölen Kürt ve Türk çocuklarından bir özür dilemektir bu.

Türkler Kemalizm’e tutkundur, Kürtlerin de “izm” i Öcalan mı? Tartışılmaz bir hali var Apo’nun Kürtler arasında. Kimse eleştiremiyor.

- Öcalan’ın Kürtler arasında büyük saygınlığı var. Etkinliği çok büyük. Öcalan’ın bütün değerlerine de sahip çıkıyorlar. Bu önemli bir nokta değil mi? Çatışan tarafları yok sayarsanız, demokratik çözümün dışında sorun yoktur derseniz, bu sorun kökten çözülemez ki. Aktörlerini yok saymayın. Öcalan’ın silahlı güçler, Türkiye Kürtleri üzerinde büyük bir etkisi var. Diaspora Kürtleri üzerinde büyük bir etkinliği var. “Benimle diyalog kurarsanız ben bu kanı ve şiddeti durdururum” diyorsa, neden görüşülmesin? Buna hayır demek, çözümün ruhuna aykırı. Toplumsal uzlaşı gerekli. Türkiye’deki korku çemberinin kırılması lazım. Herkes beyninde bahar temizliği yapmalı. Ülkemizi yıllardı üzerinde bulunan savaş bulutları yerine artık barış meltemleri esmeli... Mesela, eğer referandum yapılmak isteniyorsa, “Kürtler ne istiyor?” diye referandum yapılabilir. Ama ayrılık temelinde değil, demokratik haklar temelinde. Böylece Kürtler de sürece dahil olur, iyi olur. Ama Büyükelçi’nin dediği ayrışmayı gündeme getiriyor. Bu süreçte ağzımızdan çıkanları kontrol etmeliyiz.

’Ölmeye yatmak yürek ister’

Peki, Kürtlerin tümü barışı istiyor mu gerçekten? Dağdaki insanlar barışı destekliyorlar mı?


- Bir kardeşim faili meçhul, ikisi hapiste, ikisi yurdışında. Kız kardeşim dağda öldü. Ağabeyimin oğlu öldürüldü. Amcamın iki oğlu öldürüldü. Yani bedel ödemeden konuşan biri değilim. Şehit ailelerini anlıyorum. Onların acısı benim acımdır. Kürtler ölümü tercih ederek dağa çıkmış. Ölmeye yatmak yürek isteyen bir iştir. Hor görülecek bir iş değildir. Acıları kaşımak için söylemiyorum bunları ama Kürtlerin coğrafyasında hiçbir gün olağan bir rejim olmadı. Hep olağandışı bir rejim uygulandı. Çok acılar çekildi. Yaşananlar insanı daha çok kimliğine bağladı. Dağa çıkmanın temel felsefesi budur. Onuruna, kimliğine sahip çıkmak için yapıyor bunu. Bu insanlara saldıran insanlara soruyorum, siz onlar gibi ölüme bedeninizi yatırır mısınız? Barış istiyorsak önce birbirimizi anlamamız gerekiyor. Ben şehit annelerini anlıyorum. Nasıl anlamam, aynı acıyı çekiyorum çünkü. Acılar arasına farklar koymayalım. Hareketimizin içinde olan birçok arkadaşımızın yakınları ya dağdadır ya cezaevindedir ya ölmüştür. Aslında her Kürt’ün bir yakını mutlaka böyledir. Bir çoğumuz tesadüfler sonucu yaşıyoruz. Öyle hesapsız-kitapsız katliamlar yapıldı ki. Çok masum insan öldürdüler. Onlar öldü, bizim bin kez ölmemiz lazımdı ama ölmedik işte. Her şeye rağmen yaşam çok güzel. Çok acılar gördüm inanın ama yine de bunu inanarak söylüyorum. Ölmek benim gördüğüm acılar içinde en hafifidir. İnsanları kendi toprağından silah zoruyla çıkarıp atmak, köylerini yakmak... Bu devletin adı hukuk devleti olamaz ya. Ama en çok acıyı çeken en çok barışı isteyendir Kürtler arasında. Kin gütmez Kürtler.. Barış istiyorlar çünkü. Acılar dinsin istiyoruz çünkü. Sorun gerçekten çözülecekse acımızı unutmaya hazırız. Bu süreçte de zaten acımızı dağlıyoruz biz, çok söylenecek söz var ama susuyoruz çünkü geçmişe takılmak işimize yaramaz. Sert doğrularımızdan kaçıyoruz.

Arkadaşlarımızda çakı bile çıkmadı

* DTP, Meclis’te grubu olmasına rağmen Hazine’den pay almıyor. Bu bile Kürtler ile Türklerin eşit olmadığını göstermeye yetecek bir şey. Bunu da içlerine sindirebiliyorlar. Bir taraftan “barış” diyorlar, “demokratik zeminde siyaset” diyorlar. Ama yöneticilerimiz apar topar içeriye alınabiliyor. 300-400 yöneticimiz içerde. Hiç kimse ses çıkarmıyor. İç barışla ilgili adım atılacaksa ilk önce bu arkadaşlarımız serbest bırakılmalı. Ergenekon’la ilgili yakalananların bir çoğunun evinde mühimmat çıktı. Bizim arkadaşlarımızda çakı bile çıkmadı, çakı.

Ceza alan birinin adı neden kışlada?

* Mustafa Muğlalı, 33 Kürt’ü öldürüp ceza alan birinin adı, ne hakla kışlaya veriliyor. Belediye başkanımız o kışlanın önüne bir heykel dikeceğini söyledi. Ertuğrul Özkök diyor ki: “Bu süreçte bu olmamalı.” Doğru, olmamalı. Ama bu kadar da tek taraflı bir bakış olabilir mi? Hürriyet’in logosunda “Türkiye Türklerindir” yazıyor. Mesela Hürriyet bu noktada bir çıkış yapabilir, bu sloganı değiştirir. Bu iklimi yumuşatmak adına. Belediye başkanımızdan bunu beklemek güzel ama Hürriyet de bu önerdiğimi yaparsa emin olun ki tabular kırılır, sürece müthiş katkı olur. Bunlar olursa kardeşliğimiz bütünleşir.

Savaşın kimseye yararı yok

* Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek “Bu savaşa 1 trilyon dolar harcandı” diyor. Başbakan’ın danışmanına göre ise 450 milyar dolar. 450 milyar dolar, 500 katrilyon ediyormuş, yok edilen ya da tutuklanan bir PKK’lı için 15 trilyon para harcanmış. Kimin ne hakkı var buna? Bir halkın dilini, kimliğini yok etmek adına bir ülkenin parasını böyle kullanmaya. Hepimiz ortak biçimde ayaklanmalıyız. Bu savaşın kimseye yararı yok. Şiddet üzerinden politika yapanlardan bunun hesabını sormalıyız. Ergenekon’dan, Demirel’den, Çiller’den daha iyi kim bilebilir bunu! O dönem Çiller’le Ergenekon nasıl iç içeydi? “Ergenekon’un avukatıyım” diyen CHP’ye bunu soruyorum.

20 bin faili meçhul var, 3 bin köy yakıldı. Çiller o dönem demişti ki “Köyleri Afganistan ve Pakistan’dan gelen helikopterler yaktı.” Kimse de çıkıp “Yahu sen bostan korkuluğu değil Başbakan’sın. Afgan uçakları gelip senin köyünü yakıyorsa sen napıyorsun?” Sonra çeviriyordu, “PKK yaktı” diyordu. Demirel mesela “Devlet rutinin dışına çıkabilir” diyordu.

‘Şemdin’in Tuncay Güney’le ilişkisi var’

* Şemdin Sakık, ne yaptığını bilmiyor. Üzülüyorum. Bütün söyledikleri yalan. Bugün uyguladıkları bir strateji bu. Şemdin’i kimlerin kullandığını da biliyorum. Geçmişte de gördük bunu. Servis edilen açıklamalarını hepimiz biliyoruz. Bunlar niye oluyor, onun da farkındayız. Ergenekon çetelerinin uzantısı olarak bu tip mesajlar kamuoyuna yansıyor. Şemdin Sakık bir ara Öcalan’la ilgili bir şeyler söylüyordu içerden, o tutmadı. PKK ile arasında sorunlar olabilir ama 18 yıl dağda niye kalıyorsan, ona uygun adımlar atmalısın. Bir nedeni vardı o yola inanmanın. Dik duruş sağlasın diye tüm aile destek oldu Şemdin’e o andıç meselesinde. Üstelik benim de adım vardı o listede. Avukatlar gönderiyorduk,onları kovalıyordu. Yardım etmek için tüm aile uğraştı. Tuhaf tuhaf şeyler yaptı. Zaten orada koptu bizim ilişkimiz.

Adalet Bakanı’yla konuştum. Mektupları bu kadar kontrolsüz basın toplantısı tarzında nasıl çıkıyor oradan. Başka hükümlülerin bu şansı var mı? “Hemen soruşturma açtım” dedi Bakan. Eminim ben o cezaevi müdürü ve Tuncay Güney’le ilişkisi var Şemdin’in, o Tuncay’ın da Veli Küçük’le. Örgütlü bir şekilde bir saldırı var bize. İçerdeki belli birimler bize saldırtıyor.

Tabii Şemdin’de de büyük suç var. Dağdayken de bu tip gelgitleri oluyordu. Elimde o kadar çok özür dileyen mektupları var ki! Ama bunları hak etmiyoruz. Şemdin’in tercih ettiği yol, doğru yol değil. Birlikte hareket ettiği insanlar doğru insanlar değil. Bizim mal varlığımızın hepsi Muş’ta duruyor. Babam hayattayken kardeşler arasında malları böldü. Kimine köyde arazi, kimine Muş’un içinde düştü. Birbirine göre haksızlık olmuş olabilir. Ama bizim gibi feodal yapılarda ne hakkaniyetiyle olur ki, 18 kardeşim ben. Sevgiyi eşit alamazsın ki o kalabalıkta. Ama biz birbirine bağlı bir aileydik. Kuvvetli bir aileydik. 3 annem var benim. Babamın birinci eşi annem. Şemdin’le benim aramda, sanıyorum 3-4 ay var. İkinci annemden o. 18 yaşına kadar bir evde büyüdük. Muş’ta daireler yaptırdım, arazimizde hakkı olmayana bile 2’şer daire verdim oradan. Biz Muş’un en varlıklı ailesiyiz. Tabii savaştan sonra en mağdur ailesi durumuna düştük. Ergenekon o dönem Muş’ta otelimizi haksız bir şekilde gasp edip elimizden aldı, kapısına kilit vurdu. Bu işlerin mimarı Mehmet Ağar’dır. Ben milletvekiliydim, Mehmet Ağar beni tehdit etti açık açık. Mağdur etmeye, sindirmeye çalıştı. Ama bizim aile zulümlere hiçbir gün boyun eğmemiştir. Hep dik yürüdük. Bu tip yolculuklara çıkarken biz biliriz geri dönüp bakılmayacağını, acı çekmeden başarıya gidilmeyeceğini. Bizim mücadelemizi taşlamak için Şemdin’i kullanıyorlar.

Şemdin Sakık ne demişti?

Halen Diyarbakır E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan Şemdin Sakık, geçen haftalarda kardeşi Sırrı Sakık’la ilgili şöyle konuşmuştu: “Üvey kardeşlerimin, özellikle Sırrı Sakık’ın günlük hovardaca harcamaları bizim terk edilmiş aile olarak aylık geçim bütçemizden fazla idi. O altında 300-400 bin liralık pahalı ciplerle gününü gün ederken biz karnımızı doyurmak için ekmek bulamıyorduk. O günlerin bilinçaltı öfkesidir ki Sırrı Sakık ile ilgili ne zaman bir TV programı rastlasam bindiği uçağın parçalanmasını ve onun da yok olmasını hayal ederim.”

Kaynak: Vatan

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara