2. Tur Erdoğan'dan...
Başbakan'ın siyasi danışmanı, milletvekili Ömer Çelik, açılımın yol haritasını ilk kez anlattı. Erdoğan 'ciddiyse gelsin' diyen Baykal ile Bahçeli'den randevu isteyecek.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-19 10:17:00
Erdoğan'ın kurmaylarından Ömer Çelik, CHP Lideri Baykal'ın 'Muhatabım Başbakan' açıklamasının ardından konuştu. Çelik, 'Demokratik açılım' sürecinde ikinci turu Başbakan'ın gerçekleştireceğini ve liderlerle görüşeceğini açıkladı. Çelik, Başbakan'ın kırmızı çizgisini de tanımladı: Çözümsüzlük.
İsmail Küçükkaya / Akşam
CHP Lideri Deniz Baykal'ın AKŞAM'da manşet olan 'benim muhatabım Başbakandır. Anlatacağı ciddi şeyler varsa bana kendisi gelsin, anlatsın sır kalmasını istediği şeyler olursa sır tutarım' açıklamasından sonra her iki cephedeki gelişmeleri merak ediyordum. Bir yandan Başbakan Erdoğan'ın 'Baykal'ın sözleriyle ilgili düşüncesini ve ne yapacağını', diğer yandan CHP'ye gelen tepkileri anlamak istiyordum.
Baykal'ın, Türkiye'nin dört bir yanından gelen tepkilerden memnun olduğunu öğrendim. Nitekim CHP sitesinde gün boyu o haber manşet olarak gösterildi.
Tatilde olan Başbakan'ın da Baykal'ın sözlerini büyük bir ciddiyetle irdelediğini, bir kısmına katılmasa ve haksız bulsa da geneli itibariyle olumlu bulduğunu anladım.
Bu perde arkası takibi sırasında ilginç bir tesadüften haberim oldu. Baykal, haberimizin gazetede yayımlandığı gün Antalya'dan dönerken yanında Başbakan Erdoğan'ın kurmay takımından olan Adana Milletvekili Ömer Çelik varmış. Bu bilgi üzerine Ömer Çelik'le de görüştüm, maalesef Başbakan'ın siyasi danışmanı olan ve Kürt sorunu üzerine uzunca zamandır derinlemesine düşünmüş, çalışmalar yapmış Çelik'le Baykal arasında öyle ilgi çekici bir sohbet olmamış. Ama bu takip bana Ömer Çelik'le uzun bir görüşme yapma imkanı doğurdu. Dört saate yakın konuştuğumuz Ömer Çelik'ten Başbakan'ın Demokratikleşme Açılımı ile ilgili yaklaşımlarını ve bundan sonra yaşayacaklarımızı gördüğümü düşünüyorum. Ayrıca konunun hem teorik arka planını, tarihsel ve felsefi geçmişini, hem de siyaset hayatındaki pratik karşılığını birebir yaşamış ender insanlardan birisi olan Ömer Çelik gerçekten her boyutuyla konuya doyurucu analizlerle açıklık getirdi. Şimdi size o röportajın can alıcı bölümlerini aktarıyorum.
PKK PROFESYONEL TERÖR ÖRGÜTÜNE DÖNÜŞTÜ
Bu açılım, zamanlaması itibariyle neden böyle bir dönemde ortaya çıktı, ne oldu da birden Kürt açılımı, demokratikleşme açılımı dediğimiz süreci gündeme getirdiniz? Bir PKK analizi ile başlayabilir miyiz?
Kürt meselesinin geriliminin en üst noktaya çıkışı çok partili hayata geçişimizdedir. Gelinen noktada bugün PKK, etnik temelden ve ideolojik yaklaşımlardan ziyade profesyonel bir terör örgütüne dönüşmüştür. Halk bunu görüyor. Bu çözüm zemini konusunda dikkate alınması gereken bir dönüşümdür. Bugüne dek konuya büyük bir yanlış çerçeveden bakılıyordu. Terör sorunu ile Kürt sorunu tek bir dosya olarak ele alınıyordu. Bu, aslında PKK'nın tezidir. Siyasilerimizin de devletin içindeki gibi bürokratik mekanizmalar da bu tuzağa yıllarca düştüler. AK Parti işte bunu değiştirdi. Bize göre Kürt sorunu, Kürt kökenli vatandaşlarımızın demokratikleşme talepleriyle ilgilidir. PKK ise bir terör sorunudur. Zamanlamayı soruyorsanız bir olgunlaşma ve siyasi irade oluşumunu kastediyoruz. Sayın Başbakan'ın başkanlığında AK Parti programını yazarken bunu gördük ve ayrımı gündeme getirdik. Aslında bu sorunu gündeme almadığımız tek bir gün yoktur. Şimdi çözümün günü geldi. Zihinsel açılımı gerçekleştiriyoruz.
Siz buna Kürt açılımı diyordunuz. Sonradan Demokratikleşme Açılımı dediniz...
Bizim düzeltmeye çalıştığımız o hatayı bugün MHP, CHP ve DTP sürdürüyor. Aynı siyaset anlayışını farklı kutuplarda izliyorlar. DTP enerjisini Kürt sorununun çözümüne harcamıyor, Öcalan'ı muhatap kılmaya ayırıyor. MHP ise Kürt sorunu ile PKK sorununu özdeşleştirip demokratikleşmeyi sabote ediyor. Evet, biz Kürt açılımı ifadesine karşıyız. Eski hatayı çağrıştırıyor. Şu anda devletle onun içindeki etnik unsurlar arasındaki ilişkiyi, hassasiyetleri gözeterek nasıl yeniden kurgulayacağımıza, Türkiye'ye özgü nasıl bir ilişki yönetimi uygulayacağımızı arıyoruz.
Türkiye modeli, bir sentez mi arıyorsunuz?
Sol kültürden meseleye bakanlar 'toplum' der ve 'farklılıklara' vurgu yaparlar. Sağ kültürden gelenler ise 'millet' der ve benzerliklere vurgu yaparlar. Şimdi bu ikisinin sentezini arıyoruz. Toplumda aşağıdan yukarıya bir ayrışma yok, bir ayrılıkçılık özlemi kesinlikle yok. Burada yukarıdan aşağıya bir üretim söz konusu. Siyasi kültürü radikalleştirenler yukarıdan aşağıya çalışıyorlar.
AYNA KÜRT HAKLARINI SABOTE EDİYOR
Burada DTP'nin kışkırtıcı söylemlerini de katıyor musunuz?
Siyasal aktörler düzeyinde Emine Ayna gibi aktörleri, rol modelleri üretenler temsil ettikleri iddiasında oldukları Kürt vatandaşlarımızın demokratikleşme taleplerini ve haklarını sabote ediyorlar. Birbirlerine zıt gibi görünseler de toplumsal olayları değerlendirme biçimi olarak DTP'li Emine Ayna ile MHP'li Oktay Vural birbirlerinin fotokopisidir. Her iki ucu da kastediyorum.
Toplumun çeşitli kesimlerinden 'biz bu kadar şehidi niye verdik?' sesleri yükseliyor, endişe etmiyor musunuz?
Şehit ailelerimizin, gazilerimizin en küçük bir tereddüt duymaması lazım. Bu açılım şehit ve gazilerimizin misyonlarına hiç bir şekilde halel getirmeyecek. Çok hassasız.
MÜCADELE ASKERİ AÇIDAN KAZANILDI
Tekrar, 'neden şimdi' sorusuna dönmek istiyorum. Hükümetinizi, partiyi harekete geçiren temel sebep nedir, ne oldu da şimdi harekete geçtiniz?
Dünyanın en değerli arazisi üzerinde oturuyoruz. Büyük bir terör mücadelesi verdik ve mücadele askeri açıdan kazanıldı. Asker başardı. Terör marjinalize oldu. Peki ama statü bundan böyle devam mı etsin? Siyasi, ekonomik ve askeri olarak mücadelenin yıllarca daha devamına yetecek gücümüz var ama niye devam etsin? Başka bir yol varsa niye devam edelim? Eğer karşımıza bir fırsat çıktıysa, onu değerlendirmeyelim mi?
Nedir o fırsat, tarihi fırsattan mı bahsediyorsunuz?
Her gün bu konu masadadır, tek bir gün istisnası yoktur. Memleketin birinci sorunu. ABD'nin Irak'ı işgal ettiği günden itibaren konu tamamen bir bölge sorununa dönüşmüştür. Şimdi ABD çekiliyor. Onlar da bölgede istikrar istiyor. PKK orada olduğu sürece istikrar imkansız. Fırsat içerdeki gelişmelerle ABD'nin çekilmesinin yarattığı ortak zemindir. Çalışmalar olgunlaştı. Çok parçalı gidiyordu bugüne kadar. Artık bütünlüklü bakış geldi. Tümüyle sivil iradenin inisiyatifi devreye girdi. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bu açıdan önemlidir. ABD çekilirken böyle bir fırsat çıktıysa bunu değerlendirmek devlet aklının gereğidir. Tamamen yerli ve milli bir yaklaşım.
Başbakan'ın kırmızı çizgisi nedir?
Bak şimdi size manşet vereyim: Sayın Başbakan'ın en önemli kırmızı çizgisi çözümsüzlüktür. Bu statü değişecek. Demokratikleşmeye devam edeceğiz. Toplumun çok çeşitli kesimlerinde bu soruna yaklaşımda kutuplaşma vardı. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı tecrübeler bir adım atılması konusunda toplumsal mutabakata ulaşılmasına vesile oldu. Toplumda bugün bir irade oluştu. Çok ilginç bir momentum yakaladık.
Bütün kurumlardan destek sağlanmış durumda mı, itirazlar?
Askeri mücadeledeki başarı çok somuttu, görülüyordu. Dünya çapında bir başarıdır. Ne var ki 'devlet aklını' oluşturan kurumlar arasındaki bundan sonra Kürt Sorununun çözümünde demokratikleşmeye ağırlık verilmesi konusunda bir irade oluştu. Öte yandan toplumun 'sivil aklı' da demokratikleşmenin yaygınlaştırılması, güçlendirilmesi konusunda kanaate varıldı. Yani 'devlet aklıyla sivil akıl' aynı noktaya geldi. AK Parti Türkiye'yi işte bu noktaya getirdi. Sentezi üretmeye çalışıyoruz hala.
Bu sürece muhalefeti, özellikle CHP'yi dahil etmeniz gerekmez mi?
CHP ve MHP'nin sıkıntısı şuradan kaynaklandı: CHP tek parti dönemi alışkanlıkları ile 'demokratik devlet aklını' kavrama sorunu yaşıyor. MHP ise 'otoriter bir devlet anlayışını' korumak adına sivil akıldan uzak duruyor. Toplumda yükselen talepleri okuyamıyor.
PAKET BEKLEMEYİN BU BİR SÜREÇ
Somut olarak ne gibi adımlar atacaksınız, bir paket olmayacak deniliyor, peki işin altını nasıl dolduracaksınız, söylemlerin ötesine geçecek misiniz?
Şu anda böyle bir çalışma yok. Öncelikle ilgili bütün kesimleri dinleyip görüşler, öneriler toplanıyor. Muhalefete de bu anlayışla gitmek istedik. Öbür türlüsünü Anayasa değişikliğinde yaptık, tutmadı. Aş pişmiş, servis ediliyor yapılmadı. Herkes restaurant kısmında değil mutfakta olsun. Beraber pişirelim kazancı da ortak olsun. Türkiye kazansın. Bu bir etnik mesele değil demokrasi meselesi. Güftesi birlik ve beraberlik, bestesi demokrasi.
Söz yazarı?
Millet. Hepimiz. AK Parti projesi gibi görünmesin. Paket açıklamak, 'hayır' olmayacak. Bu bir süreç. Güven artırıcı adımlar gelecek. Makul adımlar atılacak.
OLMAYACAKLAR LİSTESİ
Şöyle sorsam: 'neler olmayacak, neleri yapmayacaksınız?'
Resmi dilde değişiklik olmayacak, asla. Federasyon ya da özerklik olmayacak, kesinlikle. Üniter yapıya halel getirecek hiç bir adım atılmayacak, mümkün değil.
Seçmeli Kürtçe eğitimi üzerinde çalışıldığını duyuyoruz ama...
Kürtçe eğitimle karıştırılmasın, bu değil. Seçmeli Kürtçe eğitimi olabilir. Eğitim dili Türkçedir. Ama isteyen öğrenciye seçmeli olarak Kürtçe dersi verilebilir. İsteyen öğrensin. Bu bireysel temelde bir taleptir, kimse kollektif hak gibi görmesin, öyle göstermesin. Türkler ve Kürtler geniş bir coğrafyada beraber yaşıyorlar.
Böyle bir talep olur mu?
Olacaktır, özellikle ilk dönemde yaygın bir talep de olabilir. Bu yapılmazsa, ya da kolektif hak gibi görülürse araya 'kültürel Berlin duvarları'
örülmüş demektir.
BAŞBAKAN BAYKAL GÖRÜŞMESİ MASADA
Baykal'ın son açıklamalarından sonra Başbakan'la Baykal arasında bir görüşme yaşanacak mı?
Onu şu anda net bilemem. Değerlendiriliyor sanırım. (benim, yakın çevresinden aldığım diğer sinyaller de Başbakan'ın Baykal'la görüşeceği yönünde, İK) Sayın Başbakan'ın Baykal veya Bahçeli ile 'görüşmeyeceğim' gibi bir tutumu yok. Baykal diyor ki, 'gelsin bana anlatsın' Sayın Başbakan bu çalışmalar olgunluğa erişince muhtemelen liderleri bilgilendirecek. Bu çerçevede Sayın Baykal ve Sayın Bahçeli'ye de gitmek isteyecek.
İlk turda, İçişleri Bakanımıza randevu vermemiş olsalar bile, Başbakan'ın yapacağını anladığımız ikinci turda Bahçeli ve Baykal'la görüşme
isteği var...
Evet, o etkilemez. Başbakan uygulamadan önce liderleri bilgilendirecektir. MHP diyor ki, 'bu bir bölünme planı' Ne açıklandı ki bölünme planı olsun. Demek ki Bahçeli'nin 'demokrasi, Kürt, açılım' kelimelerine alerjisi var. Bu sonuç ortaya çıkıyor.
Sayın Bahçeli'nin açılıma karşı çıkmaya hakkı yok mu? Endişe eden kitlelerin sesi olmaya?
Kuşkusuz var. Üstelik bu bir gereklilik. Eleştiri bugünlerde en çok ihtiyacını duyduğumuz şey. Ancak siyasal eleştiri dışına çıkılınca, 'vatan hainliği' denilince demokrasiye suikast girişiminde bulunuyorsunuz. Sayın Bahçeli MHP kongrelerinde bağırarak, vatan haini diye suçlayarak, doğrudan Başbakan'a yönelik kara propaganda yaparak Türk Kürt meselesini sokağa taşıyor.
Tam tersi işlevi görüyor olamaz mı?
Vatana ihanet lafıyla başlayıp tabanına 'oyuna gelmeyin, provokasyona gelmeyin' demek 'tavşana kaç' 'tazıya tut' anlayışıdır. Ayrıca '50 yıl dağda mücadele' edeceklerini söylemesi siyasi parti refleksinden çok güvenlik örgütü refleksi işaret ediyor. Dağdan bahsedince dağın dilini konuşursunuz. Siyasi ve tarihi analizlerle siyaset yapmıyorlar. Oktay Vural mesela, Emine Ayna gibi 'tartışma ortamını perdelemeye yönelik sis perdesi atıyor'
Randevu meselesine dönelim... Baykal ve Bahçeli ile görüşme olacak mı?
Bizim kapımız her zaman açık. Dahası var Baykal ve Bahçeli'nin kapısını çalmaya da her zaman hazırız.
Bahçeli'nin 'kapıyı yüzlerine çarparız' demesi ise Türk töresine aykırıdır. Medeni çerçeveden çıkılmadığı sürece her zaman diyaloğa varız. Bu iş ancak milli mutabakatla olur.
YARIN
Başbakan ve ekibi bölünme kaygısı yaşıyor mu?
'Kürt Açılımı' hangi riskleri taşıyor?
Bu süreçte askerin konumu ne?
Çözümün tarihi sloganı...
SON VİDEO HABER
Haber Ara