Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Tarantino: Nazilerle savaşma fikrini seviyorum

Brad Pitt'in başrolde olduğu yeni filmi 'Soysuzlar Çetesi'nde 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudi Amerikan askerlerinden kurulu bir suikast timinin hikayesini anlatan Quentin Tarantino, filmiyle ilgili ipuçları verdi.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-15 23:46:00

Tarantino: Nazilerle savaşma fikrini seviyorum



Son 20 yılın en iyi yönetmenlerinden Quentin Tarantino, altıncı filmi 'Soysuzlar Çetesi/ Inglorious Bastards'la sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Film 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudi Amerikan askerlerinden kurulmuş bir suikast timinin hikayesini anlatıyor. Nazi işgalindeki Fransa'da düzenlenen bir film galasında Nazilerin büyük dörtlüsünü ortadan kaldırmak için yola çıkan bu timin maceraları haftaya Türkiye'de gösterime giriyor.

İlk gösterimi 2009 Cannes Film Fesitvali'nde yapılan filmde başrolünde Brad Pitt, Diane Kruger, Mélanie Laurent, Eli Roth, Michael Fassbender, Mike Myers gibi oyuncular bulunuyor. Film vizyona girmeden önce Tarantino, rottentomatoes.com'un sorularına cevap verdi.

Inglorious Bastards'ın senaryosunu ne zaman yazmaya başladınız?

QT: Geçen yılın Ocak ayında yazmaya başladım ve Haziran'a kadar devam etti. İlk iki bölüm eskiydi onların üstüne ekleme yaptım. 3. bölümden sonuna kadar sıfırdan yazdım.

ÖNÜMDE BİR DAĞ VARSA TIRMANMAK ZORUNDAYIM

Senaryoyu yazarken baskı hissetiniz mi?

Çünkü yaptığınız projeler içinde bu filmi kutsal kaseye benzetebiliriz.
QT: Gerçekten hiç hissetmedim diyebilirim çünkü eğer yeterince iyi yapamayacağımı düşünseydim zaten hiç yapmaya kalkışmazdım. Fakat yapabilceğimi ve bitirmek zorunda olduğumu biliyordum. Eğer bitirmeyi başaramasam bile sistemimden kendiliğinden dışarı atılıyor. Sistemimden çıkarmak zorundayım çünkü yeni birşeyler bulmak için buna ihtyacım var. Eğer önümde bir dağ varsa diğer dağları görmek için ona tırmanmak zorundayım. Başka birşeyleri yapıp yapmayacağıma diğer türlü karar veremem. Rahatlamak için ilginç bir yol ama yeni fikirler bulmak beni azimlendiriyor.

'BİR ZAMANLAR NAZİ İŞGALİNDEKİ FRANSA'

Bütün filmlerinizin iki kelime olmasının bir nedeni var mı?
QT: Daha önce hiç düşünmedim fakat sanırım bu doğru. Sanırım hep aklıma böyle isimler geliyor. Bana göre başlık organik olmalı ve filmle beraber yaşamalı, posterde güzel görülmesi çok da önemli değil. Eğer bir nedenden 'Inglourious Basterds' ismini kullanmasaydım sanırım 'Bir Zamanlar Nazi İşgalindeki Fransa' ismini kullanırdım.

Önceki filmleriniz 'Çılgın Romantik' ve 'Katil Doğanlar'a benzeyen bir senaryo... Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
QT: Bana göre daha çok 'Ucuz Roman', 'Çılgın Romantik', ve 'Rezervuar Köpekleri'ne benzer bir hikaye. La Louisiane sahnesi 'Rezervuar Köpekleri'ndeki depo sahnesine oldukça benzer bir sahne oldu. Tek farkı 23 dakikalık sahnenin biri depoda geçerken diğerinin bir bar bodrumunda geçmesi. Fakat benim düşünceme göre daha çok 'Ucuz Roman'a benzer bir tarzı var. Farklı hikayeleri olan karakterlerin yolları kesişiyor ve bir yöne doğru gidiyor. Hikayeler daha çeşitli fakat hepsi aslında tek bir hikayeyi anlatıyor. Ayrıca bana biraz da 'Çılgın Romantik'i andırıyor, çünkü filme sürekli yeni karakterler dahil oluyor ve devam ediyor.

Çoğu, 1967 yapımı ‘Dirty Dozen’ gibi görev-adamı askerleri anlatan bir film bekliyordu fakat 'Soysuzlar Çetesi' böyle bir film olmadı değil mi?
QT: Bildiğiniz gibi yazmaya başladığımda aklımda 'Dirty Dozen' tarzı bir film yazmak vardı. Fakat her zaman olduğu gibi başlarken düşündüğüm şeyler yazarken değişikliğe uğradı. Çünkü bu tarzı seviyorum. 'Rezervuzar Köpekleri'ni yazamaya başlarken düşüncem bir soygun filimi yazmaktı aslında, yazdım da! Fakat soygunu görmediğiniz bir film oldu.

BENİM KARAKTERLERİM ÖZGÜRDÜR

Bu filmde tarihi oldukça laubali bir şekilde ele aldığınız söyleniyor. Orijinal fikriniz neydi? QT: Aslında başladığım nokta bu değildi. Kesinlike bu değildi. Böyle birşey olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yazmaya başlarken karakterleri mecazi bir yola koyarsınız. İlerledikçe karakterlerin gidebilcekleri diğer yollar oluşmaya başlar. Birçok yazar bu yolların önüne engeller koyar ve karakterlerin ilerlemesine izin vermez. Ben asla böle engeller koymam ve açılan yoları takip ederim. Benim karakterlerim istediği heryere gitmekte özgürdür bende onları takip ederim.

TARİHİN KENDİSİ ENGELDİ

Onları takip ettiğinizde ne oldu
QT: Bu filmde gerçekten çok büyük bir engel vardı, o da tarihin ta kendisydi. Aslında bu engele saygI duyuyordum fakat senaryo ilerledikçe oldukça rahatsız edici oldu. Bende bir dakika dedim; benim karakterlerim tarihin bir parçası olduğunu bilmiyorlar ki! Onlar şu anda, şimdi, burdalardı, gerçekleşiyorlardı ve bir dakika sonra ölüyorlardı. Bu filmde olanlar tabii ki tarihte olmadı çünkü benim karakterlerim hiçbir zaman var olmadı. Eğer gerçekten var olsalardı akla yatkın olmak zorunda olurlardı ve filmden çıkarmak zorunda olurdum.

KARAKTERLER TARİHİN AKIŞINI DEĞİŞTİRİYOR

Filmimdeki karakterlerim tarihin akışını değiştiryor. Bunu söylerken sadece Shosanna, Aldo veya çeteden bahsetmiyorum. Fredrick Zoller'den de bahsediyorum. Eğer bir Alman askeri gerçekten filmde onun yaptığını yapsaydı, Nazi propaganda bakanı Goebbels onun hakkıdna bir film yapardı. Aynı Holywood'un 'To Hell and Back' adlı filmi Audie Murphy'le yapması gibi. Goebbels 'Kolberg' e benzer bir film yapmış olsaydı ve temel olarak ‘peki savaşı kazanamıyoruz fakat en azından büyük kahramanlık prodiksyonu yapıp en azından propoganda savaşını kazanalım’ diye düşünürdü. Böyle bir film olduğu için bir gala olcaktı ve bir çok insan orda olucaktı ve böyle devam ediyor... Böylece benim karakterlerim tarihin akşını değiştiriyor.

LEONE, EN SEVDİĞİM YÖNETMEN

Filmde Spagetti Western filmlerinin etkilerini görüyoruz. Özellikle de müziklerde... Sergio Leone’nin etkisinden bahsedermisin biraz?
Leone'nin benim üzerimde etkisi çok fazla hatta en sevidiğim yönetmen diyebilirim. 'İyi, Kötü ve Çirkin' en sevdiğim film. Onun estetiği ve benimki birbirine karışmış durumda çünkü ondan gerçekten çok etkilendim fakat ben kendi yolumda ilerlemeyi tercih ediyorum. Ben asla bir Spagetti Western yapmadım. Zaten yapamam çünkü italyan değilim!!! Fakat kullandığı stili alıp başka bir türe aktarınca ortaya tamamen çok farklı birşey çıkıyor. Western müziklerini kulanınca da bambaşka birşey. Yani oldukça büyük bir etkisi var filmde.

AKLIMDAKİ BÜYÜK FİKİR...

Alışılagelmiş savaş filmi geleneklerini filmden kasten mi çıkardınız?
Hiçbir zaman yemediğim saçma savaş filmi klişelerinden uzak durmak istedim. Bilinen sahneler vardır; içeri sızmaya çalışan askerler nöbetçiyi dışarı çekip kolayca boğazlayıp icabına bakar. Birdenbire Alman askerlerinin ölür fakat üniformalarıın üstünde ne kan lekesi ne de kurşun deliği olur ve mucize eseri üniformalar içeri sızmaya çalışan askerlerin hepsine uyar. Hep buna benzer sahneler... Aklımdaki büyük fikir, filmin doruk noktasından başlamasıydı. Daha önce böyle bir şey yapmamıştım. Daha önce çektiğim hiçbir filme benzemiyor çünkü bu büyük bir olay ve oyunu kurallara göre oynamanız gerekiyor. Karakterlerin filmde bir planı var ve ona göre hareket ediyorlar. Bense bu plan etrafındaki maymun oldum diyebilirim.


'BRAD'E MUTLAKA İHTİYACIM VAR'


Brad rolünü canlandırırken büyük bir patlamaya benziyordu. Daha senaryoyu yazarken süreç şöyleydi: 'Brad bu rolde iyi olabilir' 'Brad bu rolde gerçekten güzel olur', 'Brad bu rolde muhteşem olabilir' 'Brad'e mutlaka ihtiyacım var çünkü o olmazsa ne yapacağımı bilmiyorum’ şeklinde oldu. Karakter hakkındaki en güzel şeylerden biri konuşma tarzının bir ritme sahip olmasıydı ve Brad bu karakteri çok sevdi. Bütün gün o karaktere bürünmüş halde dolaştığı oldu. Bu yeni bir metod ya da yeni çılgın bir yöntem değildi. Her zaman Brad Pitt olarak cevap verebiliyordu ama içinde bir yerde Aldo karakteri hep vardı. Böylece Aldo karakterini çok sevdim hem de tüm gün Aldo'yla takılma fırsatım oldu.

Filmde şiddette yaklaşımınız nasıl oldu?

QT: 'Rezervuar Köpekleri' ve 'Ucuz Roman' filmlerinden sonra okuğum bir eleştiri de benim olayı belirsizlik içinde bırakmak için tam bir ipucu aşığı olduğum yazıyordu. Bu filmde denediğim teknik ise şu: Belirsizlik bu filmi saran lastik bir bant gibi sahneden sahneye daha sıkı sarıyor. Eğer bir şeyi güzel yapıyorsam izleyeceğim yol bir sonraki sahneyi daha kısa çekmem değil filmin etrafını saran lastiği ne kadar uzatabilceğimdir. Ve en güzel noktaya geldiğinde Çat! Bir anda lastik kopar ve çözülür.

HERKES ‘BAM BAM BAM' TÜRÜ SAHNELERİ ÇEKEBLİR

Bu nedenle mi ilk sahnede çok az kanlı sahne var?
QT: Evet. İnsanların kanı görmeden tozun dumana katılmasından daha çok heyecanlanacağını düşündüm. Herkes ‘Bam Bam Bam' türü sahneleri çekeblir. Fakat La Lousiana sahnesinde belirsizlik üstüne daha önce hiç yapmadığım kadar deneysel çalıştım diyebilirim.

NAZİLERİ BİR FIRINA KOYMAK...

Bütün filmlerinizde sinemanın kendisi yer alıyor, fakat bu filmde daha önemli bir yerde...
QT: Mecazi anlatım bu noktada kaybolmuyor. Shosanna, filmi kullanarak Nazileri bir fırına koymayı ve kendi çözümünü uygulamayı planlıyor. 1967 yapımı 'Dirty Dozen'ın üstünde durduğu fakat kimsenin fazla bahsetmediği bir konu bu. Film çıktığında kaç kişi bu konuda kafa patlattı bilmiyorum ama filmi gördünüğüzde soykırım hakkında oldukça bilgi sahibi oluyorsunuz hem de filmde gösterilmemesine rağmen. Naziler için kendi fırınlarını yapıyorlar hem de sadece onlar için değil onların eşleri, kız arkdaşları yanında getirdeki metresler için. El bombalarını çekiyorlar ve benzini üstlerine püstürküp kendi napalm bombalarını yaratıp hepsini yakıyorlar. Gerçekten mahvoluyorlar!

NAZİLERLE SAVAŞMA FİKRİNİ SEVİYORUM

Yani bu film sinemanın gücü hakkında diyebilirmiyiz?
QT: Yani evet diyebiliriz. Bana en ilgi çekici gelen noktalar ise sinemanın temiz, hoş ve pratik ateşleyici gücü. Fakat mecazi olsa bile sinemamın Nazilerle savaşma fikrini seviyorum çok az gerçekçi olmasına rağmen...
(ntvmsnbc)
SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara