Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Fırat: "Yargı, yargıya bırakılamaz!"

AKP Adana milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, son dönemdeki atama kriziyle gündeme gelen yargı-siyaset gerilimini yorumladı; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun "yargıyı yargıya bırakın" açıklamasını eleştirdi: "Parlamenter hükümet sistemlerinde böyle birşeyin olabilmesi mümkün değil. Üç temel erki kendi başına bırakamazsınız."

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-31 22:50:00

Fırat:
CNN TÜRK Haber Koordinatörü Yavuz Oğhan ve Kanal D Haber Ankara Temsilcisi Erhan Karadağ'ın sorularını yanıtlayan AKP milletvekili Fırat, "Yasamayı yalnız yasamaya bırakamazsınız, o zaman Anayasa yargısının ortadan kalkması lazım. Yürütmeyi kendi başına bırakamazsınız, denetlenmesi lazım ve idari yargıyla denetliyorsunuz. Yargıyı da kendi başına yargıya bırakamazsınız. Nasıl ki diğer iki erk yargı tarafından denetleniyorsa yargıyı da yalnız kendi başına bırakabilme imkanına sahip değilsiniz" dedi.

Fırat, dünyanın hiçbir yerinde demokratik ülkelerde bunun söz konusu olmadığını söyledi.

Fırat, "siyaset kendi çıkardığı kanunlara uymuyor" eleştirisi için de, "Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 1961 Anayasası'na baktığınız zaman nereden seçildiğini unutmuş gözüküyorlar. Büyük bir kesimi TBMM'de seçiliyordu. Peki 61 ile 82 arasında Türkiye'de bağımsız bir yargı yok muydu? Demek vardı. Şimdi aslında dönüp yargının kendi kendini bir kez daha gözden geçirmesi lazım. Bunun ötesinde Avrupa Birliği ülkelerine de dönüp bakıp orada yargı bağımsızlığı nasıl sağlanıyor, hakim teminatı nasıl sağlanıyor, ona bakmak lazım" ifadesini kullandı.

Hasan Cemal'in dün Milliyet'te yazdığı köşe yazısını tavsiye eden Fırat, "3-4 sene içinde yargının hukuka aykırı davranışlarının baştan sona bir kısmını sıralamıştır. Ama köşesi buna yetmemiştir. Şimdi eğer yargı hukuka aykırı davranışların içerisine girmiş ise, bu Anadolu'daki bir lafı akla getiriyor: Derler ki balık kokar ama tuz vardır ya tuz kokarsa ne vardır? Burada yargı tuzdur" dedi.

Kürt açılımı

Fırat, hükümetin Kürt açılımı konusunda da, "Kürt sorunu yok, Kürtlerin vatandaşlık sorunu var" dedi.

Fırat, Kürt dilinin yasaklanması, Kürtçe köy isimlerinin değiştirilmesine karşı olduğunu belirterek, "Şarkı, türkü yasaktı. TRT Şeş oldu. Ne oldu, birşey mi oldu? Aslında korkması gereken benim dışımdaki ülkeler. Hotbird'den yayın yapsın isterim. Böylece diğer ülkeler de izlesin. Aslında talep edilen basit şeyler" dedi.

Fırat, ayrımcılık giderilirse PKK'ya desteğin de azalacağını belirtti ve "Türkiye'deki Kürtlerin hepsini PKK'lı olarak adlandırmak yanlışların en büyüğü" ifadesini kullandı.

HASAN CEMAL'İN DÜNKÜ YAZISI / 30 Temmuz 2009, Perşembe

Hükümetten ihtiyatlı ama olumlu başlangıç!

Kürt sorunuyla ilgili olarak Erdoğan hükümetinde koordinasyon görevini üstlenen İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın dünkü açıklamaları kimilerinde hayal kırıklığı yaratmış olabilir.
Ben farklı düşünüyorum.
Hükümetin ihtiyatlı bir başlangıç yapması ve ilk adımını dikkatli atması yerinde bir tutumdur.
İçişleri Bakanı Atalay’ın dediği gibi ‘konunun hassasiyetleri’ vardır. Bu yüzden, “işi aceleye getirmeden süreci yönetmektir” doğru olan...
Beklenti çıtası zamansız ve gereksiz yere yükseltilirse, bunun yol açabileceği hayal kırıklıkları da çok büyük olur. Onun için yutkunarak konuşmak ya da yoğurdu üfleyerek yemeye başlamak daha isabetli bir tavırdır.
Daha önce de belirtmiştim.
Bu aşamada önemli olan silahların -bırakılması değil- susması, yani ‘parmakların tetikten çekilmesi’dir.
Bu konuda DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün “Operasyonlar durmalıdır” sözünde gerçek payı elbette vardır.
Ancak, böyle bir ‘çatışmasızlık’ sürecinde asıl sorumluluk bence PKK’ya düşüyor. Ucu açık, önkoşulsuz bir ateşkesle bu sağlanabilir. Bunu sağlayacak olan da İmralı’dır, Öcalan’dır.
Öcalan eğer bugün için gerçekçi olmayan bir takım talepler yerine, ihtiyatlı -ya da uçmayan- bir başlangıç adımı atabilirse, Türkiye Kürt sorununda demokratik, barışçı bir çözüm dönemine girebilir.
Dağlardan silah seslerinin gelmediği, şehit cenazeleriyle taziye çadırlarının kurulmadığı, anaların gözyaşı dökmediği bu ‘yeni süreç’te Türkiye gerçek bir barışa doğru yol alabilir.
Sayın Atalay’ın açıklamalarını dikkatle izledim.
İçtenlikliydi.
Sorunun adını koymaktan kaçınmadı.
Meselenin ‘özü’yle ilgili konuşmayacağını söylese de, öze ilişkin de önemli ipuçları verdi. İçişleri Bakanı’nın bu konuda Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılı Diyarbakır konuşmasına atıfta bulunmasının altını çizmekte yarar var.
Tayyip Erdoğan, Diyarbakır konuşmasında ‘Kürt sorunu’nun adını çekinmeden koymuş, bu sorunun aynı zamanda ‘kendi sorunları’ olduğunu vurgulamış, belki daha önemlisi, Kürt sorunuyla ilgili olarak geçmişte ‘devletin hataları’ olduğunu da söylemişti 2005 yazında.
Arkası son dört yılda gelmemiş olsa da, Erdoğan’ın bu açıklamaları önemliydi.
Eğer Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasındaki çizgi esas alınırsa, Sayın Atalay’ın deyişiyle, “Geçmişten çıkarılacak derslerle geleceği birlikte kurmanın” kapısı açılabilir.
İçişleri Bakanı’nın dünkü açıklamalarında önemsediğim bir başka nokta, sürekli olarak demokratikleşmeye, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesine ve ‘eşitlik’ konusuna yönelik vurgularıydı.
Muhalefete çağrısı da doğruydu.
“Çözümsüzlüğü savunarak negatif siyaset yapmanın” bundan böyle çıkar yol olmadığını belirtmesi de iyimserlik verici bir noktaydı.
Muhalefet, özellikle CHP eğer o klasik ‘muhalefet için muhalefet’ tarzından sıyrılabilirse, yeni süreçte ‘yıkıcı değil yapıcı’ olabilirse, Türkiye’nin önünde kalıcı barış ve istikrar yolu daha çabuk açılır.
Son olarak bütün bu açılardan DTP ile Genel Başkanları Ahmet Türk’e düşen sorumlulukları belirtmek gerekir.
Haydi, kolay gelsin!

Kaynak:CNN TÜRK

Haber Ara