Said Çekmegil'in oğlu babasını anlattı
Büyük mütefekkir ve edebiyatçı Said Çekmegil vefat yıldönümünde rahmetle anılıyor. Vefat yıldönümünde Oğlu Selami Bey ile babası Said Çekmegil’i analttı...
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-24 23:30:00
Günümüz Türkiyeli Müslümanlarının yazar, çizer, düşünür ve fikir adamlarının hemen tamamını bir şekilde etkileyen insandır Said Çekmegil. Dünya’ya karşı dik duran bu Malatyalı terzi, İlkokul mezunu olmasına rağmen gerek fikri düzlemde ve gerekse edebi düzlemde muhteşem ürünler vermiş ve 37 adet birbirinden önemli kitap yazmıştır. 1960'lı yılarda bir gazetenin düzenlemiş olduğu deneme yarışmasında Çekmegil birinci, Nurettin Topçu ikinci Sezai Karakoç ise üçüncü olmuştur. Kendisi Malatyalıdır ve diğer şair dostları gibi İstanbul’a gelmemiştir. Bu, onun tanınmışlığı noktasında sıkıntı olmuştur. Büyük bir mücadele adamıydı. Yazdığı ve yayınladığı kitaplarla, her biri birer işaret fişeği olan yazılarıyla ve Anadolu’nun ve Avrupa’nın her tarafında düzenlediği seminerlerle yeni neslin yetişmesine öncü olan Çekmegil, 24 Temmuz 2004 tarihinde vefat etmişti. Vefat yıldönümünde Oğlu Selami Bey ile babası Said Çekmegil’i görüştük. Buyurun;
BABAM SAİD ÇEKMEGİL, “SİVİL BİR ŞAHSİYET”Tİ
*Selami Bey, öncelikle babanızı sizin gözünüzle görmek isteriz. Said Çekmegil’in oğlu olarak bir şair olarak babanızı nasıl tanıyorsunuz?
*Babam gerçekten iyi bir şairdi. Duyguluydu, hislerini çok güzel kelimelerle ifade eden bir üslup taşıyordu. Şairliği kendine özgüydü, hiçbir şairi taklit etmedi. Aslında Malatya gibi taşra vilayetinde değil de İstanbul gibi bir kültür merkezinde veya Ankara gibi kulisi yoğun bir bölgede yaşamış olsaydı, tahmin ediyorum şimdi sözü çok edilen birçok şairin üzerinde bir şöhretle şiirlerini yaymış olacaktı. Ancak o, fikirlerini, duygularını ve şiirlerini bir şöhret ve saygınlık vasıtası olarak telakki etmedi hiçbir zaman. O şiiri bizatihi yaşadı.
Peki, neden İstanbul’a gelmedi?
Yerleşik telakkilerle aile geçindirmek onu bir takım hayat fonksiyonlarından, Malatya’dan ayrılmamaya zorluyordu. Bütün ısrarlarıma rağmen Ankara ve İstanbul’a gelmemeyi tercih etti. Bunu, güçlü şairimiz, şair kardeşimiz, Metin Önal Mengüşoğlu bir yazısında çok güzel anlatıyor. Said Çekmegil’in bir türlü Malatya’yı bırakmayıp İstanbul’a gelmemesinden dolayı Çekmegil açısından ortaya çıkan dezavantajları çok ustalıkla işliyor.
Biz, bir “sivil” şahsiyet olarak biliriz Sait Çekmegil’i…Evet. Babam evvela bir sivil şahsiyetti. Ölümü üzerine Ali Bulaç onun hatırasına bir yazı yazdı. “Said Çekmegil’in en belirgin özelliği sivil kalabilmesiydi” diye bu yazısında belirtti.
İLKOKUL MEZUNUYDU FAKAT 37 KİTAP YAZDI, BİR EKOL OLUŞTURDU
Eğitim durumu nasıldı?
Bu konu çok enteresandır. İlkokuldan sonra ortaokula devam etmemiştir.
Neden?İlginç bir olay yaşamıştır ve okulu bırakmıştır. İlkokulda öğretmeni, bir gün ttabiat bilgisi dersinde, “Çocuklar dünyamız güneşten kopmuştur” diyor. Bunun üzerine babam; “Öğretmenim, peki o zaman, güneş nerden kopmuştur?” diye soruyor. Öğretmen bütün sınıfın önünde bu soru üzerine aciz kalınca babamla iyi bir hesaplaşıyor. Babam onuruna daha çocukken bile çok düşkünmüş ve bu olay zihni yapısında da büyük yer tutmuştu. İlkokuldan sonra bu sebeplerle resmi okullarda okumamış. Ama kendisini öylesine yetiştirmiş ki, çok kapasiteli, çok önemli 37 adet kitap yazdı. Said Çekmegil, sadece İlkokul mezunu olmasına rağmen fikir atmosferinde tartışılan bir insan ve hatta bir ekol meydana getirdi.
Kitaplarının özelliği nedir?
Çok özgündür ve çokça dip notludur. Ben bir hukukçuyum, benim yayınladığım kendi kitaplarımda hiç kaynak bulamazsınınız. Kalemi almış ve yazmış gitmişimdir ama babamın 200 sayfalık bir kitabında 286 tane dipnot görürsünüz. Nerdeyse her cildin her cümlesi hangi yazarın hangi kitabıyla ilişkilidir ve hangi eserlere bakılarak bu fikir geliştirilir onların ipucunu vermiştir. Müthiş bir bibliyografyadır aslında onun çalışması ve insanlara kütüphane çapında geniş bir ufuk açmıştır. Onlara ilgili eserlerin bütün kaynağını vermiştir.
Babanızın sayın Serdar Arseven ile de bir dostluğu vardı sanırım.
Evet. Serdar Arseven, babamla ölümünden çok kısa süre önce tanışmıştı. Birlikte Hasan Celal Güzel Bey kardeşim Ayaş’ta tutukluyken ziyaretine gittiler. Serdar beyle çok güzel, çok sıcak bir ilişki ve dostluk kurdular. Serdar Bey, çok kısa bir tanışıklığa rağmen o dönemde çok harika 2 yazı yazdı. Babamın kitaplarında dolaşarak toplumumuza öyle önemli mesajlar ileten mısralar, öyle güzel cümleler verdi ki, bu durumu burada anmadan geçemeyeceğim.
Mesela, en son yazısında “Bir yıldız kaydı” diye başlık atmıştı, Serdar bey. Orada, enteresan Çekmegil’den tasvirler yakalamış.
Peki, siz babanız için ne istersiniz?
Onu hürmetle yâd etmenin gerekliliğine inanıyorum. Ben evlat olarak bunu yapmak durumundayım zaten ama onun hatırasına ülkem insanının iyilik duası yapmalarını, Allah’tan ona rahmet dilemelerini de özellikle istiyorum.
ÇEKMEGİL EKOLÜ TAKLİTÇİLİĞE SAVAŞ AÇMIŞTIR
Bir Çekmegil ekolünden söz edebiliriz sanırım…
Evet. Çekmegil ekolü, şahsiyetçi ama kişiselleştirmeci değildir. Fikirde kalıcı ve ufuklarda gezicidir. Uğraşı alanı; kişiler, günlük olaylar, günlük siyası mülahazalar değildir. Onların çok ötesinde bütün zaman ve mekana hâkim fikirleri gündeme getirmek isteyen bir çabadır. Bu nedenle ben M. Said Çekmegil’i büyük insanlar kategorisinde görüyorum. Yani böyle -şahsiyetlere inmeden, olayları arka planda tutarak, bütün zaman ve mekana, genel geçer güzellikleri telkin edecek fikirlerle büyük adamlar kategorisine konulması gerektiğini düşünüyorum. Bir insanın babası hakkında böyle konuşması abartılı görülebilir ama kitapları okunduğu zaman bu görülür.
Neye karşı savaştı babanız?
Taklitçiliğe. Said Çekmegil’in ve etrafında etkilediği insanların en önemli önceliklerinden veya hedeflerinden bir tanesi taklitçiliği yıkmaktır. Taklitçiliği bir nevi maymunun hareketleri gibi telakki etmişler. İnsanları taklitten kurtarıp tahkike, araştırmaya ve doğruyu bizzat tespite yöneltmek istemişlerdir. Toplumsal hastalıklarımızın çoğunun taklitten kaynaklandığını düşünmüşlerdir. Bu tartışılabilir bir konudur. Taklidin küçük yaşlarda öğrenmede payı vardır ama büyüyüp dizginleri ele aldığınız zaman da taklit yaparsanız bu sizi yanlış mecralara sürükler diye bir kanaat vardır. Mesela “Çekmegil ekolü”nden eski Mersin müftüsü Bahattin Bilhan hocamızın bir misali çok enteresan gelmişti bana. Adamın birinin gözü ağrıyormuş. Arkadaşına; “Bak benim gözüm çok ağrıyor. Epey de ilaç kullandım ama geçmiyor.” Arkadaşı da; “Ne var yahu” demiş. “Sok parmağını çıkar gözünü. Benim geçenlerde dişim ağrıyordu gittim dişçiye. Çekti attı, kurtuldum” demiş. Şimdi taklitçilikte böyle bir garip taraf var. Bir bünyede şifa olacak ilacı, başka bir bünyede çare olarak kullanmak taklitçiliğin ta kendisidir. Onun için Çekmegil ekolüne göre taklit, şartlara uymayan çözüme davet eder, insanı ve toplumu. Toplumu çok kötü boyutlara götürdüğü için de, birinci derecede hedef alınması gereken bir hadisedir.
MAKİNALAŞMAYI DEĞİL İNSANLAŞMAYI ANLATTI
Teknoloji’yi nasıl okuyor?
Tabiatı imha etmeye yönelik hadiseleri gelişme olarak görmüyor. Mesela Hiroşima’da insan katliamı yapan bir gelişmeyi alkışlanacak bir gelişme olarak görmüyor. Tabi ona özgü bir şey değil bu... Günümüzde herkes çevre konusunda hassasiyet belirtiyor. İnsanlar tabiilikten uzaklaştıkça bazı nimetlere eriyorlar ama kaybettikleri belki ondan daha fazla. Bugün kanser artıyorsa teknolojik gelişmeyi iyiye yönlendirecek bir düşüncenin egemen olamamasındandır.
Peki, nasıl bir çözüm getirebiliriz sizce bu duruma?
Tabiat bir denge üzerine kurulmuştur. Dengeyi bozduğumuz zaman bir takım sorunlar ortaya çıkar. Köyleri geri bıraktığınız zaman suni bir şehirleşme ve göç olur. O zaman bu günkü şikâyetler ortaya çıkar. O zaman insanların hastalıklarla karşılaşması olasıdır.
Bir takım yeniliklere ayak uydururken insani boyut göz ardı edilmemelidir. Eğer sizin insanlığınızı yok edip sizi bir makineye çeviriyorsa teknoloji, işte o zaman insani hayattan bahsetmek mümkün değil. İşte o zaman makinenin bir parçası haline gelmişsinizdir. Nazım Hikmet’in şiirinde de var. Makineleşmeyi özlem olarak sunuyor, sanki. Benim kanaatimce insanlaşmayı özlem olarak sunmak gerekir.
ŞEHRİ VE DEJENERASYONU DA YAZDI
Ahlaki yozlaşma ile alakalı sanırım daha o dönemlerde cümleler kurmuş bir insan Çekmegil…
Evet. Dejenerasyonu anlatıyor. Mesela şehirlerden örnek vererek şöyle söylüyor: “Türbeleriyle duyguların kabristanı olmuş İstanbul/ Nağmeler mihraplarda takılı kalmış/ Dirsek dirseğe cemaat ama/ gönülde yalnızlanmış./ İnsanlar birbirlerine çelme taksınlar diye/ Ayrılmışlar kol kol...” Bu ayrılmalardan çok üzüntülüdür. Sait Çekmegil’in bütün mısralarına yansımıştır bu duygu. Gençlik yıllarımda Kıbrıs mitingleri yapılırdı. Kıbrıs’ı kurtarmaya çabalayan Adnan Menderes zamanıydı. Malatya’da bir mitingde beni konuşmacı olarak seçtiler. Ben de hamasi konuşacaktım ama babamdan ısmarlama fikir istedim. O bir şiir yazmıştı o zaman. “Kıbrıs’ımıza Dair” diye bir şiirdi. Baş harflerini dizdiğiniz zaman bu isim ortaya çıkıyor. Babamın ne kadar vatansever duygular içerisinde hangi fikre yöneldiğini göstermesi bakımından önemli bir şiirdir. Ve ben de onu o mitingde okumuştum.
SAİD ÇEKMEGİL’İ NASIL ANLATTILAR?
*M. Said Çekmegil adında genç olduğunu tahmin ettiğim, fakat imanının kuvvetini, yurda bağlılığını da şiirlerinin her mısrasından anladığım bu zatı şahsen tanımıyorum.
Dr. Eşref Edip (M. Akif Ersoy’un dava arkadaşı)
*...Yolumuzun Malatyalı mihrak şahsiyetlerinden Said Çekmegil...
... Malatya’daki ruh ve mânâ aleminin merkez şahsiyetlerinden şair ve fikirci Said Çekmegil...
Necip Fazıl Kısakürek
*Muhterem M. Said Çekmegil’i on beş yıl önce ben fakülte talebesi iken tanımıştım. On yıl önce çıkardığımız (Vahdet) mecmuası için yazı isterdim. O, yazılarını bir kuyumcu titizliğiyle işler ve gönderirdi.
Hasan Aksay
*Ruh meselelerini birçok kimseler ele almışlardır. Mesela İbni Sinâ’nın ruh manzumeleri… İmam Gazalî’nin ruh hakkındaki inkılâbı kendi yaşadığı asrın icabına göredir. Bizim yaşadığımız asrın icabına göre de inkılâb isteyen aziz şairimiz M. Said Çekmegil..
Abdurrahim Zapsu
*Malatya’nın nurlu ve imanlı gençlerinden M. Said Çekmegil...
Milis General C. Rifat Atilhan
* Said Çekmegil, bir dava adamı şiiri, İslâm inancının hizmetine vermiş. Zaman zaman pek güzel söyleyişlere ulaşmış. Son yıllar şiirimizin, hiçbir şey söylemeyen kaosu içinden sıyrılıp çıkmış. Limon Ağacı, biraz cennet, biraz mücahade meyvesi vermek arzusunda.
Ahmet Kabaklı (Tercüman Gazetesi)
* Çekmegil gibi şairlere daha çok, pek çok ihtiyaç duyacağız.
Yavuz Bülent Bakiler
Kıymetli eserlerin yazarı birbirinden değerli eserleriyle öteden beri takdirkârı ve hürmetkârı bulunduğum muhterem M. Said Çekmegil beyefendiydi.
Şule Yüksel Şenler
HAYATIM
Doğmuşum istiklâl harbinde
Lâtin harflerle beraber mektebe girmişim
(Evlenmişim) onsekizinde
Olmuşum, ikinci cihan harbinde asker
Üçbuçuk yıl sonra dönmüşüm ama
Babamı bulamamışım bu sefer
Bulmuşum kendimi bir mücadele içinde
Gün olup iftiralara uğramışım
Son ihtilâlde nezarete alınmışım
Tam beşbuçuk ay kalmışım orada
Aile derdi, millet derdi, vatan derdi..
Sarmış her tarafımı
Yarıda kesmek isterler lâfımı
Kırk yaşında olmuşum dede
Biraz bir şeyler okumuşum
Doğruyu Resulullahta bulmuşum
Müslüman Türküm demişim
Türkün Müslüman kalmasını istemişim
Anlamak istememişler beni
Tahrik etmişler aleyhime, anlamak isteyeni
Çapına göre mücahedeli bir hayat
Gemilerini yaktırmıştı ya Tarık bin Ziyad
Bize de yaktırmış Hazreti Allah
Sonu hayır olacaktır inşallah.
(Said Çekmegil)
SAİD ÇEKMEGİL’İN YAYINLANMIŞ ESERLERİSünnet-i Seniyye
Altın Anahtarlar
Münevver Anlayışımız
İnsanın Yolu İslam
Milliyet
İyi Niyet
Limon Ağacım
İslâm’ı Yaşamak
Müstesna
İnsanoğlu Kendini Arıyor
Tetkiklerde Metod ve Tenkid
Gizli Bir Ses Dedi ki
Aramızdaki Fark
Ruhta İnkılap
İbadet Anlayışımız
Bilginin Gücü
Bir Nur Doğacak
İktisat Anlayışımız
Radyofonik Piyes (Servet Bey)
Mü’minde Hürriyet
Siyaset Anlayışımız
Ahlak Anlayışımız
İman Anlayışımız
Diyalektik
Reçeteler, Gelenek ve Gelenekçilik
Çağ Dışı
Vahye Göre Büyük Zulüm
İnsanlık Anlayışımız
Dünya İslam Devleti
Kur’an’a Muhatap Olmak ve Engelleri
Nasih-Mensuh Masumiyet ve Recm
İslâm’ın Gerçeği
Düşünceler Düşledim
KAYNAK: VAKİT
SON VİDEO HABER
Haber Ara