Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Şairiz, şairsiniz, şairler…

Şiir yazmak zor zanaat. En basitinden sözcüklere hâkim olmayı gerektiriyor. Fakat internet sitelerinde, dergilerde yayımlanan şiirlerin çokluğuna bakınca insan hayret ediyor. Acaba memleketimizde şair enflasyonu mu yaşanıyor?

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-10 13:09:00

Şairiz, şairsiniz, şairler…
Bir büyüğümüzün dile getirdiği ‘Türk halkının üçte biri şairdir’ sözü ne kadar da doğru. Kamyon yazılarından şarkı sözlerine kadar halkımızın kafiyelerle, rediflerle arasının ne derece ‘iyi’ olduğunu görmek mümkün. Son yıllarda teknolojinin nimetleri de duygularını dile getirmesi için ayrıca motive etti milletimizi. Özellikle internet ortamındaki şiir siteleri, üç beş kişinin kurduğu şiir dergileri ve yayınevine ihtiyaç duymadan kitap basabilme imkânı şairleri, daha doğrusu şair adaylarını harekete geçirdi. O kadar çok şiir yazılıyor ve yayımlanmak isteniyor ki, şiir dergilerinin editörleriyle konuştuğumuzda rakam vermekte zorlanıyorlar, kaba bir ifadeyle çuval çuval şiir başvurusuyla karşı karşıyalar. Peki, bu durum Türkiye için yeni mi? Son yıllarda şair enflasyonunun yaşandığını söylemek ne kadar doğru?

Şeyh Galip ne güzel tanımlamış şairleri ‘Onlar ki kelâma can verirler’ diyerek. Şair olmak kolay değil. Sözü en rafine hâle getirmek, bütün fazlalıklardan arındırmak demek. Bunun için de hem yetenek, hem derinlik, hem de dertlenmek gerek. Yetenek ve derinlik ne kadar mevcut sorgulanır; ama dertli insanlarımızın sayısı azımsanmayacak kadar çok anlaşılan. Öyle ki, bu derece ulvi bir sanat dalı için bile ‘enflasyon’ ifadesini kullanabiliyoruz. Duygusal bir toplum oluşumuzun dertli oluşumuzla bir alakası var muhakkak; akla, mantığa sığamayışımızın ve şarkıya, şiire sığınışımızın…

“Bizde şair enflasyonu hep vardı.” diyor edebiyatçı Beşir Ayvazoğlu. Şiir yarışmalarına gösterilen rağbet, edebiyat dergilerinin sürekli şiir bombardımanına uğraması bunun delili. Geçmişte şair olmanın yolu edebiyat dergilerine kabul edilmekten geçerdi ve bu çok da kolay değildi. Az dergi vardı ve hepsinin de kendine göre kriterleri mevcuttu. Şimdilerde o kadar çok dergi çıkıyor ve o kadar fazla internet sitesi var ki… Geçmişte zarf ve pulla uğraşmak zaruriydi, oysa günümüzde editörle şiiri paylaşmak bir maile bakıyor. Ayvazoğlu’na göre günümüzde şair enflasyonu varmış gibi görünmesinin sebebi, bu kolaylıklar sayesinde ortalıkta fazla ismin dolaşıyor olması.

Gürültülü bir hâl alan bu ortamın en büyük handikabı ölçütlerin kaybolması; bir vakit sonra değerli ile değersiz arasındaki ayrımın belirsizleşmesi. Türkiye’de Şiir Dergileri-Şairler Mezarlığı kitabının yazarı Mehmet Can Doğan aynı zamanda şair. O, bu belirsiz hâlin edebiyatta bir ‘değer kaybı’na sebep olduğuna inanıyor. Doğan’a göre ‘kayıt dışı, kirli şiirler’de ve bunları üretenlerde, sözün değeri hesap edilmiyor âdeta. Dil, estetik ve biçim kaygısı gütmeden, anlık duygulara kapılarak kelimeleri yan yana getirmekten ibaret birçok kişinin şairliği. Yine de bu topraklardan Nâzım Hikmet de Florinalı Nazım da yetişiyor. Şairi de var bu ülkenin, müteşairi de. “Enflasyon zamanla alakalı değil.” diyor kapanan Merdivenşiir’in editörü Ali Ural. O, şu sıralar yeni bir şiir dergisi için kolları sıvamış. Bu nitelik ve nicelik karmaşasını sükûnetle karşılamaktan yana. Zira, her devirde ‘şiir’ adı verilen pek çok metin yazıldı memleketimizde, sonuçta ‘şiir’ler kaldı, ‘şiir’e benzeyenler buharlaştı, kayboldu…

İYİ ŞİİR OKUSALARDI, ÇOĞU YAZMAKTAN VAZGEÇERDİ

Yayımlanan şiirlerin tamamına ‘niteliksiz’ demek haksızlık olur. Işık vadeden, ruha hitap eden birçok şiir de internet ya da matbu ortamda meraklısına ulaşıyor. Şiir kitapları ve edebiyat dergisi çıkaran Hayal Yayınları Editörü Özgen Kılıçarslan’a yayımlanması için gönderilen şiirlerin haddi hesabı yok. O, bunlar arasında kayda değer şiirlerin oranının her geçen gün arttığını düşünüyor. Bu rağbetin sebebini ister toplumsal bunalımın had safhaya ulaşmasına bağlayın, isterseniz politik yozlaşmaya… Kılıçararslan’a göre şiir adına nitelikli artış niteliksiz artışın önünde gidiyor: “Şair, derdi olmazsa şiirine vücudu zor bulur. Ki toplumsal bunalımların körüklenmesi şaire şiirini yazdırıyor elbette.” Kılıçarslan’a göre derdi olan şiirlerin sayısında artış var. Onun dertten kastı, demokratik katılım adına bir duruş.

Şiir bu kadar çok yazılıyor da yeterince okunuyor mu? 1990’lı yılların en önemli şiir dergilerinden biri olan Sombahar’ın kapanış yazısını hatırlamakta fayda var: “Sombahar’a altı yıl içinde 1500’ün üstünde şairden şiir geldiğini saptadık. Sombahar’ın bir iki istisna dışında satış sayısı 800-900’ü geçmedi. Yani öyle bir nokta söz konusu ki, dergimize şiir yollayan kişilerin dahi alıp okumadığı bir gerçek.” Şair, yazar, editör kiminle konuşursak konuşalım Sombahar’ın kapanış yazısını doğruluyor. Beşir Ayvazoğlu sert bir çıkış yapıyor: “Şiir heveskârları iyi şiir okuyucuları olsalardı, yazdıklarının şiir miir olmadığını çok geçmeden anlar, yazmaktan vazgeçerlerdi.” Oysa taşra ya da büyük şehirde olsun memleketin dört bir yanındaki gençler duygularını ifade etmek amacıyla, eline kalem kâğıt aldığında önce mısralara sığınıyor ve bunları her geçen gün sayısı artan şiir dergilerine göndermekte beis görmüyor.

Türkiye’de Şiir Dergileri-Şairler Mezarlığı kitabındaki verilere göre, 2000’li yıllarda 45 şiir dergisi yayımlanmış. Bunların 22’si İstanbul ve Ankara’dan, geri kalanı diğer şehirlerden. Ucuzlaşan ve kolaylaşan yayıncılık imkânı görünen o ki merkez-taşra ayrımını da sorunlu bir hâle getiriyor. Taşradaki dergi yayıncılığının hedefi daha çok merkez. Taşra dergilerinde yetenekli, birikimli, bilgili şair adayları var ama orada kaldıkları sürece ‘adaylık’tan çıkarak edebiyat dünyasında ‘şair’ olarak benimsenmeleri kolay değil. Edebiyatçılar taşradan daha çok şair adayı çıktığı konusunda hemfikir. Aylık edebiyat dergisi Kitap-lık’ın editörü Murat Yalçın ilginç bir tasnif yapıyor: “Şiirin yurdudur taşra, yozluğa gelmez. Roman kentlerin, öykü de kasabaların...”

Şiir gençlerin yazılı alanda kendilerini ifade etmek istedikleri ilk sahalardan biri. Belki de edebiyata giriş gibi algılanıyor. Bugün adı sanı belli pek çok yazarın bile defterlerde, dergilerde kalmış şiirleri çıkabilir karşınıza. Sözgelimi 1971 yılında yayımlanan Soyut dergisinde Orhan Pamuk’un şiirini okuyabilirsiniz. Oysa, “Şiir bir giriş değil, sonuçtur.” diyor Ali Ural: “Başlangıç çoğu zaman şiirle oluyor, çünkü metnin kısalığı cesaret veriyor gençlere. Oysa kısa yazmaktan daha zor bir şey yoktur. Hele şiir. Bir büyüdür o ve illüzyonistleri affetmez.” Alman şair Rainer Maria Rilke, gençken yazılan şiirlerin çoğu kez başarısız olmasını ruhsal olgunluk ve derinlikteki eksikliğe bağlar. Eğer bir sınama yapılmak isteniyorsa şiirden başlamak pek de sıhhatli görünmüyor. “Dilden başlamalı.” diyor Ural, “Sonra düşünmeyi öğrenmeli o dille. Bir üst dil oluşturmadan şiirin kapısı çalınmamalı.”

Bu heyecan yeni değil. Geçmişte de edebiyat meraklısı çoğu genç önce şiirde sınardı kendini. Bu alanda bilgileri arttıkça şiirde var olmanın güçlüğü anlaşılır. Böyle bir bilinç oluşunca da şiirden başka yazı türlerine geçilmesi, kimi zaman kaçınılmaz bir hâl alırdı. Türk edebiyatında, şiirde var olmak diğer türlere göre çok daha zor. Çünkü ciddi bir birikim var ve ona eklenmek iyi bilmeyi de gerektiriyor. Kimileri için şiirle başlayan macera edebiyatın farklı dallarında vücut buluyor. Kimileri de şiirde hayal ettiği başarıya ulaşamayınca sözcüklere sırtını dönüyor. “Bana sorarsanız, şiir tutkusu birçok kabiliyetli genci yutuyor, yok ediyor.” diyor Beşir Ayvazoğlu. Bugünkü edebiyat ortamında şair olarak aradan sıyrılıp çıkmanın imkânsız denecek kadar zor olduğuna değiniyor. Ümitsizliğe kapılarak edebiyattan elini eteğini çeken genç şairleri kayıp olarak görüyor.

Şiir dergilerinin sayısının artması bir yerde görünürlük imkânı sunsa da bu kalabalığın arasındaki genç yeteneklerin fark edilip ön plana çıkmasını güçleştiriyor. Mesela Kitap-lık dergisi yılda 250 sayfayı şiire ayırıyor. Yapı Kredi Yayınları’nın 2008 Şiir Yıllığı’nda 169 şair vardı. Kitap-lık’ın editörü Murat Yalçın, dergilerde şiirleri çıkan 1000 civarında kişinin var olduğunu tahmin ediyor. Şiir dergiciliğinin son çeyrek yüzyılda arttığı tahmin ediliyor. Zira biri yayından kalksa ikisi piyasaya sürülüyor. Bugün ortalama bir düzine dergiden bahsetmek mümkün. İnternet ortamındaki şiir sitelerinin rakamları hakkında fikir yürütmek zor. İnternet ‘merkez dergiler’de ürün yayımlatamayanların ilk başvurduğu alan. Bu bir yerde demokratik ortama vesile olduğu için avantaj fakat internetteki bu hareketlilik dergilerin okur kaybetmesine de sebep aynı zamanda. Sanal ortamın diğer bir zararı da her ‘şiir’e kapısını açması nedeniyle ürünlerin niteliğinin düşüşüne zemin hazırlamak.

BİREY MISRANIN ÖNÜNDE

Dergilere gönderilen şiirler arasında her çeşit var: hececi, divan tarzı, somut, soyut, haiku, görsel, epik, anlatıcı, imgeci, simgeci, deneysel, Beat, sarışın, karaşın, Garip, İkinci Yeni, hikmetli, Nâzımcı, maneviyatçı, ulusalcı, hiciv... Fakat 1950’lerde görülen ve giderek yaygınlaşan; bireyi öne çıkaran, şiirin merkezine koyan tavır en çok alaka göreni. 1950’lerde yaşanan modern Türk şiirindeki dönüşüm ve değişimin izlerini üretilen eserlerde görmek mümkün. 1990’lardan bu tarafa 1950’lerin birikiminin öncelendiği dikkat çekiyor. Ama kaygı, algı bütünlüğü, poetik bakış açısından 1950’lerdeki girişimle şimdilerdeki durum arasında çok büyük farklar da var. Mehmet Can Doğan, bunun ‘değer duygusu’nun kaybolması ve ‘belirsizlik’in doğurduğu atomize olma hâlinden kaynaklandığı görüşünde.

“Bir facia bu!” diyor Ali Ünal. Herkesin kendinden başka bir şey yazmıyor olmasını kaygıyla izliyor. Montaigne Denemeler’inde kendini anlatır; fakat kurduğu cümlelerin arka planında anlattığı hep insandır. Ali Ural, hastalıklı benlerin hezeyanlarından kurtulmadıkça yüksek bir edebiyattan söz edilemeyeceğine dikkat çekiyor: “İdeolojik göndermelere gelince, başka bir hastalıklı durum. Şiirin düşmanı çok!”

Hayatımıza teknolojinin bu ölçüde girdiği, somut, maddi olanın öncelendiği bir dönemde gençlerin şiire alaka göstermesi, bir nevi sözcüklere sığınması kulağa hoş geliyor. Tabii ‘materyalist hayat tarzından’ kaçmak isteyenler de, tam tersine bu hayat içerisinde ün ve tanınma hevesinde olanlar da var bu dairenin içinde. Fakat sanıldığı kadar geniş değil bu daire. Zamanla fazlalıkları dışarı atıyor, en özel olanları sınırları içinde tutuyor. Yahya Kemal’in ifadesiyle ‘şiir nadirdir’ ve ancak nadir yetişen şairlerin mısraları geleceğe akıyor.

TUBA DENİZ
(aksiyon)
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara