Bosna Savaşı'nda, Srebrenitsa (Srebrenica) bölgesindeki Müslüman birliklerinin komutanlığını yapan Naser Oriç, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin hakkındaki mahkûmiyet kararını bozmasının ardından 3 Temmuz 2008'de beraat etti. Ancak Bosna-Hersek'e döndükten iki ay sonra Boşnak-Hırvat Federasyonu'na bağlı polis gücü tarafından tutuklandı. Halen hapis tutulmaktadır.
Bosna-Hersek'in ünlü roman yazarı İsnam Taljic'in (Talyiç), Srebrenitsa'nın Öyküsü isimli eserinde; 'O burada olsaydı, kendilerini neyin beklediğini bilen Çetnikler saldırmaya cesaret edemezlerdi' dediği, Sırpların korkulu rüyası Naser Oric (Oriç) ile en son söyleşiyi Milli Gazete adına Ayhan Demir gerçekleştirdi. Bu önemli söyleşiyi okurken, 1992-1995 Bosna Savaşı ve Srebrenitsa direnişine dair birçok bilinmeyeni öğrenmiş olacaksınız.
Ayhan Demir / Milli GazeteSöyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. İsterseniz öncelikle sizden başlayalım. Naser Oric kimdir?
Nereden başlayabilirim bilemiyorum. 3 Mart 1967'de doğdum. Srebrenitsa'nın hemen yanı başındaki, Potocari (Potoçari) bölgesinde yaşayan köylü bir ailenin çocuğuyum. Potoçari endüstri bölgesidir. Orada tek geçim kaynağımız fabrikalardı. Halkın tamamının geçimini sağlayacak kadar iş olmadığı için, halkın, büyük çoğunluğu, Drina'yı geçip Sırp bölgesine gidiyordu. 80'li yıllarda Belgrat'a gittim. Orada polis akademisini bitirdim. Gençlik yıllarımdan itibaren hep istediğim özel kuvvetlerin mensubu oldum. Özel kuvvetler mensubu olmak benim için çok muhteşem bir şeydi. Çünkü çok çalışma ve disiplin gerektiren bu işi herkes yapamazdı. Bizler özel kuvvetlerde organize suç işleyenleri yakalıyorduk. Bu sebeple zor olsa da ben işimi çok seviyordum.
O yıllarda (1989) Devlet Başkanı seçilen Milosevic (Miloşeviç), özel kuvvetlerde bir reform yaparak, bize emir verebilecek tek adam konumuna geldi. Bazen Miloşeviç'in koruma görevlisi olarak toplantılara katılırken, bazen de başka görevlere gönderiliyorduk. Miloşeviç tarafından verilen görevleri gerçekleştirirken üniformalarımızı çıkarıyorduk. Dolayısı ile özel kuvvetler, mafya ve benzeri organize suç örgütlerini takip eden bir birlik olmaktan çıkıp, Miloşeviç'in politikaları doğrultusunda çalışır hale gelmişti.
Özel birliklere ilk katıldığımda profesyonel olmaya çalıştım. Sırpların ne yaptıklarını ve ne yapmak istediklerini görmeme rağmen profesyonel olmaya çalıştım. Miloşeviç'in yaptıklarını görmezden gelip sadece işimle ilgilendim. Ancak, Türkler ile Sırplar arasında gerçekleşen, Kosova Savaşı'nın yıldönümünde Miloşeviç ile birlikte Gazimestan'a gittiğimde orada tüm Çetnik işaretlerini gördüm. İşte o zaman Miloşeviç ve diğer Sırp Çetniklerin, Balkanları bir felakete sürüklediklerini çok net gördüm ve düşünmeye başladım.Sizi dolaylı olarak da olsa kendilerine çektiler mi?
Hayır. Sanırım söylemeyi unuttum biz Kosova'da görev yapan polis gücünde dört Müslüman Boşnak'tık: Üç kişi Sancak'tan (Novi Pazar) ve ben. Buna rağmen ben polis gücündeki Sırp polisleri tahrik ettim. Ancak onlar hiçbir şey yapmadılar. Çünkü beni çok iyi tanıyorlardı. Düşüncelerimi çok iyi biliyorlardı. Mesela bir gün polis gücündeki Sırplar, ofisteki televizyonda, Kosova savaşı ile ilgili bir film seyrediyorlardı. Osmanlı ve Sırp askerleri savaşıyor ve Osmanlı askerleri tüm Sırp askerlerini öldürüyorlardı. Ardından bir Sırp kızı ağlayarak geliyordu. Bu esnada Sırp polislere dönüp 'siz üzülmelisiniz, ben de sevinmeliyim' dedim. Bunun üzerine Sırp polis bana küfrederek dışarı çıktı.
Polis gücündeki Sırplar sürekli olarak, ünlü bir Sırp şarkısı olan, Marko Kralyeviç i Musa Keseciya (Marko Kraljevic ve Musa Kesedzija) söylüyorlardı. Şarkının sözlerinde 'hangi yalancı Sırbistan küçük diyebilir' diyor. Şarkının isminde geçen Musa'dan hareketle bana Musa ismini takmışlardı.Sırp asker ve polislerin Sırp sivilleri silahlandırdığını biliyoruz. Siz de kendilerini savunması için Boşnak sivilleri silahlandırdınız mı?
Sırplar fabrikada bulunan bütün silahları gizlemişlerdi. Sadece uçak saldırılarına karşı kullanılan bir top vardı. Ve ben o topu çalmaya karar verdim. Bir gece birkaç kişiyi de organize edip, birlikte topu çalmaya gittik. Topu yeğenimin kamyonuna yükledik. Allah'ın yardımı olsa gerek, o gün çok büyük bir kar fırtınası vardı. Kar bütün izleri kapatmış ve Sırplar hangi yöne gittiğimizi anlayamamışlardı. Sabah olduğunda ortalık karışmış ve herkes topu arıyordu. Topu kendi evimin garajına sakladım. O akşam eve döndüğümde annem çok kızmış ve 'kendini öldürmeye mi çalışıyorsun' demişti. Babam ise topu işaret ederek, 'iyi sakla' demekle yetindi.
O dönemde eski Yugoslavya Halk Ordusu hala birlikte hareket ediyordu. Topun çalındığı haberi duyulunca çok büyük bir reaksiyon oldu. Belgrat'tan bile polisler geldi. Çoğu SDA mensubu olan hükümet yetkilileri de şaşkınlık içindeydiler. Sırplar, 'Eğer Boşnaklar bu topu çaldıysalar geri versinler' şeklinde bir propaganda yapıyorlardı.
Biz de karşı propaganda ile 'Kravitsa'daki (Kravica) Sırplar topu çaldı' diyorduk. Kravitsa tam bir Sırp köyüydü. Savaştan önce de bu bölge ile Müslümanların pek bir ilişkisi yoktu. Hatta dönem dönem çatışmalar yaşanıyordu. İkinci Dünya Savaşında bir köyü tamamen öldürerek katliam yapan iki kardeş bu köydendi. Bu iki kardeş benim de savaştığım son savaşta öldüler.Kaybolan topu bulmak için evinize gelen kimse olmadı mı?
SDA'nın isteği doğrultusunda Srebrenitsa'daki polis şefi Boşnak'tı. Bir gün müfettişle oturmuş kahve içiyorduk. Bana 'ben bu topu bulmalıyım. Çünkü bana emir verildi' dedi. Bende bunun üzerine 'gelen emir aramak üzerine mi yoksa bulmak üzerine mi' diye sordum. Bana 'bulmalıyım' dedi. Ben kendi kendime neden bunu bana söylediğini düşünürken birlikte benim evime doğru yürüdük. O zaman benim Renault arabam vardı. Müfettiş evin önünde duran ve yaklaşık yarım metre kara gömülmüş olan arabamı görünce, topun bende olduğunu anlamıştı. Bana 'sen en iyisi arabanı garaja çek' dedi. Bende tebessüm ederek teşekkür ettim. Allah'a şükürler olsun ki, müfettiş kimseye bir şey söylemedi. Aynı akşam topu evimden yedi kilometre uzaktaki bir başka köye götürdüm. Köye vardığımda, SDA ile çalışan birinin bana yardım edeceğini düşündüm. Fakat topla geldiğimde adam tamamen kendini kaybetti ve titremeye başladı. 'Topu buraya koyma komşular görecekler polise anlatacaklar' diyordu. Ancak o köyün tamamı Boşnak'tı. O köyde teyzemin oğlu da vardı. O çocukken benimle birlikte yaşıyordu. Onlara samanlıkta bulunan üç saman balyasını birleştirip büyük bir balya içerisinde bu topu saklamamız gerektiğini söyledim. Ve ardından öyle de yaptık.Özel kuvvetlerden ayrılmak istemenizin sebebi neydi?
O dönemde özel kuvvetler mensubu sıradan bir polistim. Ancak kimse benim düşünmemi engelleyemez ya da farklı düşünmeye zorlayamazdı. Artık iyiden iyiye özel kuvvetlerdeki geleceğimi düşünmeye başladım. Kosova'da benim için en kötü şey 'silah ve uyuşturucu satan mafyaya' karşı yapılan sözde operasyonlarda kapıyı kırıp içeri girdiğimizde normal köylü bir yüzün karşımıza çıkmasıydı. Asıl suçlular normal insanlardan daha fazla paraları olduğundan hapsedilmekten kurtuluyorlardı.
Sırp Çetniklerin; Hırvatistan, Knin ve Kırayina'da (Krajina) yaptıkları beni çok üzüyordu. Anladım ki Bosna'da da aynı senaryo uygulanacaktı.
Onlar (Sırplar) kendileri için çalışıyorlardı. Knin'deki Sırplara silah gönderiyorlardı. Bizden istedikleri ise bu silahların sağ salim ulaştırılması için gerekli güvenliği sağlamamızdı. Bu silahlar yerine ulaşması için, gerekirse, Sırpları bile öldürmeye yetkiliydik. İşte tüm bu düşüncelerin beynimde dolaştığı bir anda artık ben dayanamaz oldum.
Bu gurubun bir mensubu olarak kalamazdım. Bir karar verdim ve bu yuvanın kuşu olmaktan vazgeçtim. Yalnız gitmeye de niyetim yoktu. Giderken en çok silahı da çalarak Bosna'ya gitmeye karar verdim. Kafamdaki planı uygulamam için Bosna'da beni kabul edecek biri gerekliydi. Potoçari'ye gittiğimde Kosova'da olan bitenleri ve silahlar hakkında her şeyi anlatmaya başladım. Ancak Hırvatistan'daki olaylara rağmen, kimse bana inanmıyordu.
(Söyleşimiz devam ederken Naser Oric'in cep telefonuna bir çağrı geliyor. Arayan kişi eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olan Bosnalı Sırp zanlı Milan Lukiç (Milan Lukic)! Naser Oric, Milan Lukiç'e (Lukic) 'Şu an bir Türk gazeteci arkadaşımla birlikteyim. Karaciç'e (Karadzic) benden selam söyle' diyor. Gülüşmelerin ardından kaldığımız yerden devam ediyoruz.)
Kısa bir süre sonra Potoçari'den ayrıldım ve polis gücündeki görevime geri döndüm. O esnada Saraybosna'dan bir emir geldi. Her beldede on beş kişilik polis gücü oluşturulacaktı. Bende Potoçari bölgesindeki on beş polisten sorumluydum. Benim sorumlu olduğum birlikte beş altı Sırp polis vardı. Kısa bir zaman sonra ayrılıkçı hareketlere başladılar. Artık Sırp polisler, Boşnak polisler ile çalışmak istemiyorlardı. Sırp polisler, Karaciç'in kendilerine verdiği silahlarla, kendi köylerinde yeni birlikler oluşturmaya başladılar. Aynı dönemde Arkan'a bağlı Çetnikler Biyelyina (Bijeljina), Yanya (Janja) ve Zıvornik (Zvornik) üzerinden Drina kıyılarına doğru ilerleyerek yavaş yavaş soykırımlara başlıyorlardı.
Potoçari'de belediye ve hükümet yetkilileri ve bölgenin SDA başkanı ile görüşüp, onları uyardım. Ama bu durumda bile bana inanmıyorlardı. Bunun bir para oyunu olduğunu düşünüyorlardı. Buna rağmen yılmadım ve polis gücünde birlikte çalıştığımız polislere, muhtemel gelişmelere karşı hazırlıkları olmaları için, Kosova'da olup bitenleri anlattım.Naser Oriç
3 Mart 1967'de Potoçari'de dünyaya geldi. 1985-1986 yıllarında Yugoslavya Ordusu'na (JNA) katıldı. Atomik ve kimyasal savunma hakkında birimlere yardım etti. JNA'dan onbaşı rütbesiyle çıktı.
1988'de Zemun'da Polis Eğitim Kursu'nu başarıyla tamamladı. Savski Venac'taki (Belgrat) polis merkezinde çalıştı. Kısa sürede polis biriminde yükselerek adından söz ettirmeye başlayan Naser Oriç, Belgrat'ta Yugoslavya Devlet Başkanı Slovodan Miloşeviç'in koruma ekibine seçildi. 1990'da Kosova Polis Merkezi, Ağustos 1991'de Ilıca (Ilıdza) Polis Merkezi ve aynı sene Srebrenitsa (Srebrenica) Polis Merkezi'nde çalıştı. 1992 yılında Potoçari'de (Srebrenitsa) Komser oldu.
Sırp çetniklerin, 1992 yılında Bosna-Hersek topraklarına saldırması üzerine kurulan, Bosna-Hersek Ordusu'na katıldı. Savaşı sona erdiren Dayton Anlaşması'nın imzalandığı 1995 yılına kadar, Bosna-Hersek Cumhuriyeti adına, Srebrenitsa (Srebrenica) savunmasını yönetti.
Bosna-Hersek'in ünlü roman yazarı İsnam Taljic, Srebrenitsa'nın Öyküsü isimli eserinde; 'O burada olsaydı, kendilerini neyin beklediğini bilen çetnikler saldırmaya cesaret edemezlerdi' dediği
Naser Oriç, savaş boyunca Sırpların korkulu rüyasıydı. Naser Oriç, Srebrenitsa'dan Tuzla'ya geçtikten kısa bir süre sonra Sırp çetnikler, Srebrenitsa soykırımını gerçekleştirdiler.
2006 yılında, Lahey'deki 'Sırp esirlere işkence yapılmasını ve öldürülmesini önlemediği' gerekçesiyle Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından mahkûm edildi. Temyiz mahkemesinin hakkındaki mahkûmiyet kararını bozmasının ardından 3 Temmuz 2008'de beraat etti. Eylül 2008'de Boşnak-Hırvat Federasyonu polis gücü tarafından tutuklandı. Halen cezaevinde bulunmaktadır.