Murat Menteş / Star
Rasim Özdenören, Türkiye?nin öncü hikayeci ve düşünürlerinden. Kendisiyle buluştuk. Ben heyecanlıydım. O ise hem güleç ve espritüel hem de son derece sıcakkanlı ve nazikti. Ve sorularımızı büyük bir samimiyetle cevapladı
İki çocuğunuz var ve Babalar Günü geliyor...
Ben o günlerin dışındayım. Babalar Günü, kapitalist yaşama düzeninin bize dayatmalarındandır. Bunları kabul etmek, kendi kimliğimizi yırtmak demektir. Kimliğimizde bir gedik açıldı mı, Batı?nın bütün kavramları, ölçüleri oradan hayatımıza doluşur. Bizde Batılı görenekler ve kavramlar hem gerçek anlamıyla kullanılmıyor hem de bize özgü bir çerçeveye de oturtulamıyor. Dolayısıyla, Babalar Günü kutlamak bizi Batılı da yapmıyor, kendimiz olmaktan çıkıp ortada kalıyoruz. Tam olarak Batılılaşmak için üç asal şartı kabul etmek gerekir: Roma Hukuku, Grek Felsefesi ve Hıristiyanlık.
Mesela Batı?dan aldığımız domates ya da bir şarkı gerçekten masum değil mi?
Onu kendine ait kılabiliyorsan mesele yok. Domatesi kendi mutfağına katabildiysen, iyi. Fakat domuzu kendi mutfağına nasıl katacaksın? Domates de masum değildir aslında. Patlıcanla birlik olup Ortadoğu?nun yemek kültürünü değiştirdi. (gülümsüyor)
SİGARA BIRAKILMAZ
Yemek kültürü değişse ne olur ki?
Karakterin de değişir. Batılı yemekler ve yeme usulü bizi garabete sürükledi, farkında değiliz. Yer sofrasını unutunca, yer yatağını da, rahleyi de unuttuk. Tıpkı Batılılar gibi biz de diz çökmekte zorlanıyoruz artık. Namazdaki tahiyyatı unuttuk.
Domino etkisi gibi yani?
Daha fazla. Çünkü domino etkisi tek yönlüdür. Oysa bizim çarpık Batılılaşmamız bir fırtına gibi çok yönlü etkiler uyandırıyor.
Sigarayı bıraktınız mı?
Hayır. Sigara bırakılmaz. 20 yıldır içmiyorum. Ateşe, suya ve sigaraya karşı yiğitlik olmaz. Sigarayı bırakan babayiğit Bernard Shaw?dur. ?Sigarayı bırakmaktan kolay ne var, ben yüz kere bıraktım? diyor.
HALA BİR ÇOCUK GİBİYİM
Aşk... Hayatınızda aşk var mı?
Ben sürekli aşık vaziyetteyim. Beş yaşımdan bu yana hiç aşksız kalmadım.
Kaç yıldır yazıyorsunuz?
1956?dan bu yana... 53 yıldır. 16 - 17 yaşında yazdığım bazı öyküler var elimde. Editörüm, onları İlk Öyküler adıyla kitaplaştırmayı önerdi. Yazarlık, meselesi olan kişinin işidir. Öyküde ulaşmak istediğim bir hedef var. Fakat bunca yıl sonra görüyorum ki o hedef serap gibi, sen ona yaklaştıkça o senden uzaklaşıyor. Denemelerde bunca sene çok basit birkaç hususu anlatmaya çalıştım. Fakat her defasında başka sorularla karşılaşıyorum. Bu defa yeniden anlatmak gerekiyor.
68 yaşında kendinizi hálá genç hissediyor musunuz?
İnanılır gibi değil ama kendimi daha çocuk gibi hissediyorum. Çocukla çocuk olamıyorum, o ayrı, ben çocukluğumda da çocukla çocuk olamazdım.
?Maraş ekibi? diye, ekol katına yükselmiş bir grup var: Siz, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu... Nasıl bir şey bu?
Maraş?ın doğu, batı ve kuzeyinde yol yok. Güneyde ise kar yağdığında yollar kapanır. 6-7 ay Maraş hep kendine yetmek zorunda. Zahiresini yıllık yapar. Karınca yuvası gibidir. Kış geceleri insanlar birbirlerine masallar, hikayeler, destanlar anlatır. Dolayısıyla Maraş kendi edebiyatçısını da yetiştirmek zorunda kalmış bir şehirdir.
İnternet, kitabı ortadan kaldıracak mı?
Radyo geldi, gazete ölecek. Televizyon geldi, hem gazete, hem radyo ölecek. İnternet geldi, diğerleri komple ölecek... Bunlar tutmamış kehanetler.
Gençlere bir tavsiyeniz var mı?
Tavsiye değil fakat bir hususun altını çizeyim: Bir şeyi anlamadıkları zaman, onun kusurunun anlatanda, yazanda olduğunu bilsinler.
Üstat değilim, kendim hálá üstatlar arıyorum
DPT?de, Kültür Bakanlığı?nda memurluk yaptınız. Halbuki aykırı bir yazarsınız. Memuriyetle çelişmiyor mu aykırılık? Başka işler denediniz mi?
Memuriyet haricinde işler yapmayı denedim, fakat başaramadım. Öğrencilik yıllarımda, 1960 yazında işportacılık yapmayı denedim. İstanbul?un bütün pazarlarında başörtüsü ve terlik satmaya çalıştım. Tutunamadım. Ortak olduğumuz arkadaşların hepsi ayrıldı. Bütün terlikler ve başörtüler bende kaldı. Beşiktaş, Eyüp pazarlarında başıma o başörtüleri bağlayıp satmaya çalıştım, olmadı. Memuriyetten bir dönem ayrıldığımda, bekliyordum ki yayınevi bana her ay düzenli ödeme yapsın. 1, 2, 3 ay derken tam 1 yıl bekledim. Kimse bana para vermedi. Erdem Bayazıt?a durumu açıkladım. ?Neden para almıyorsun? Ne zaman istersen kasadan alabilirsin? dedi. Dedim ?Ben hırsız gibi kasa açıp par alamam.? İki sene sonunda memuriyete davet edilince geri döndüm.
Üstatlık pozisyonundan biraz kaçındınız sanki?
Ben kendim hálá üstatlar arayan biriyim. (gülümsüyor)
Ailenizden bahsedelim mi kısaca?
Mutlu bir hayatım var. Eşimden hoşnudum. Eşimin müsamahası olmasa, bu işler akim kalırdı... Torunlarımı seviyorum. Torunlarımın okullardaki etkinliklerine gitmek... hem istiyorum hem istemiyorum. Çünkü onların başarılarını görünce çok duygulanıyorum ve gözlerim doluyor. O vaziyette görülmek de pek istemiyorum. (gülümsüyor)
53 yıldır yazıyor
Rasim Özdenören 1940?ta Maraş?ta doğdu. İ. Ü. Hukuk Fakültesi ve İ. Ü. Gazetecilik Enstitüsü?nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı?nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD?nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971?de iki yıl kadar kaldı. 1975 ylılında Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı. 1978 yılında istifa ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra tekrar döndü. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikayeleri TV filmi yapılmıştır. 53 yıldır yazan ve 32 kitabı bulunan Rasim Özdenören, Yeni Şafak gazetesinde yazıyor ve Burç FM?de radyo programı yapıyor: Rasim Özdenören?le Mavera Yolculuğu. Siyasi İstiareler adlı bir deneme kitabı hazırlıyor.