Habil Sağlam / TIMETURK
Ali Şeriati, sanatın, insanın zindanını yaşanılır kılmak için süslemesi olduğunu söyler. Ona göre insan yeryüzündeki bu hapis hayatını çekilir kılmak, güzelleştirmek için sanata başvurur. Bu genel tanımı esas alarak özele yönelecek olursak, hapishanelerde üretilen sanata dair çıkarımlar yapabiliriz. Türkçe şiiri, edebiyatı ele alırken de hapishaneyi göz ardı etmek mümkün değil. Çünkü Tanzimat?tan bu yana edebiyatçıların birçoğu aynı zamanda birer eylem adamı oldukları için hapishaneyle yakın bir ilişki kurmuşlardır. Bu ilişkinin sanata her zaman olumlu bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Baskıdan doğan sanatın muhlis niteliğinin hapishane şiirlerinde yoğun bir şekilde görüldüğünü söyleyebiliriz. Guantánamo?daki mahkûmlardan Abdürrahim Dost?un dizeleri de bunu ispatlıyor: ?Baskı altında olan insan, / Yaman bir sanatçı gibi, / Akıl almaz şeyler yaratır, / Doğaldır bu.?
Marc Falkoff?un hazırladığı Guantánamo?dan Şiirler adlı kitap Yapı Kredi Yayınları tarafından geçtiğimiz yıl Türkçe olarak yayınlandı. Yüzyılımızın yüz karası olan Guantánamo hapishanesinde hâkim önüne çıkarılmaksızın zorba bir şekilde esir edilen mahkûmların zor şartlar altında yazdıkları şiirlerden bir kesit olan bu kitap, aynı zamanda insan haklarının ihlal, insanlığın iptal edildiği Guantánamo ile ilgili tarihî ve hukukî bir belge niteliği de taşıyor.
Şiirlerdeki farklılıklar
Sartre, yazarak var olduğunu söyler. Gerek dünya edebiyatında gerekse Türkçe edebiyatta buna benzer birçok söyleme rastlamak mümkün. Yazarlar yazmanın kendilerini var eden biricik eylem olduğunu farklı şekillerde defalarca ifade etmişlerdir. Marc Falkoff, Guantánamo?daki tutukluların ?ruh sağlıklarını korumak, çektikleri acıları belgelemek ve insanlıklarını yaratıcı bir çalışma yaparak koruyabilmek? amacıyla şiir yazdıklarını söylüyor. İnsanlıklarını korumak için yazan, şiire başvuran 17 müslümanın, bulundukları şartlara, uğradıkları ahlaksız muamelelere karşı yazdıkları 22 şiirin birbirinden ayrıştığı birkaç nokta ve bütünleştikleri bir ana tema olduğunu söyleyebiliriz. Guantánamo?dan Şiirler kitabında yer alan şiirlerin tamamında acının farklı boyutlarının işlenmiş olduğunu söylemek mümkün. Ama bazı şairler zulme karşı İslamî bir duyarlılıkla haykırıyor, bazıları da içinde bulundukları ortamın adaletsizliğini insan hakları söyleminin evrenselliğine sığınarak anlatmaya çalışıyor. Şiirlerdeki farklılıklar mahkûmların İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşayan, farklı kültür ve yaşayışlardan gelen insanlar oluşundan kaynaklanıyor.
Acı biçimleri ve algısal körlükler
Flagg Miller, Müslüman Hapishane Şiirlerinde Acı Biçimleri başlıklı yazısında Guantánamo?daki mahkûmların şiirlerinde, sofulardan ziyade Marksist devrimcileri andıran hassasiyetlerin belirginleştiğini söyler. Miller?ın haklı tespitini Kuran?ın insana yüklediği mücadele bilincinden uzak oluşundan ötürü sonuçlandıramadığını söylemek mümkün. Guantánamo?dan Şiirler kitabında yer alan bu yazıda Miller, müslümanların hapishanelerde ürettikleri şiir geleneğini tarihsel olarak inceliyor, Habsiyye adı verilen şiir akımını analiz ediyor.
Guantánamo?lu tutsakların içinde bulundukları ortama başkaldırı amacıyla önceleri köpükten bardaklara, daha sonra hapishanenin izin vermesiyle birlikte kağıda yazdıkları bu şiirlerde; hüznü, özlemi, acıyı ve başkaldırıyı aynı anda görmek mümkün. Şiirlere bütüncül olarak baktığımızda, değişik ülkelerden toplanmış, farklı kültürlere sahip bu insanların Amerika?nın öfkesini çeken ortak özelliğinin müslüman duruşları olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Flagg Miller aksini söylese de şiirlerin tamamına yakını İslamî duyarlılıkları içeren dizelerle dolu. Miller, ?Bu kitapta yer alan Guantánamo şiirlerinin ancak yarısında ?Allah?, ?Allah?ın kitabı?, ?elçi? ve ?İslam? gibi sözcüklerin? bulunmasının şiiri İslamî olmaktan çıkardığını savunarak sadece İslam?dan değil, şiirden de uzak olduğunu ele veriyor Miller. Bir şiirin İslamî olabilmesinin içinde bu kelimelerin geçmesine bağlı olduğunu savunmak ve diğer şiirleri ?laiklik düzleminde bir modernlik?le nitelemek de açıkça insafsızlık. Abdürrahim Dost?un ?Bu ne biçim bahar? / Kötü kokuyor hava, / Çiçeksiz.? derken laik bir şair olduğunu söylemek mümkün mü? Veya İmad Abdullah Hasan?ın ?Türküm kahrolası zulümlerini açıklayacak, / ve çökertecek düzeni.? derken gayrı İslamî bir şeyi savunduğunu nasıl iddia edebiliriz?
Guantánamo?dan elimize ulaşabilen bu duygu yüklü şiirler, acılarına da kardeş olmamız gereken Guantánamo mahkûmlarını belleğimize kazıyor. Poetik söylemin uyartan kanalı bizi Guantánamo?ya bağlayarak, direnilecek ne çok şey, omuz çürütmemiz gereken kaç bin demir kapı olduğunu hatırlatıyor. Guantánamo?daki mahkûmların şiirlerinin sadece bir bölümünün elimize çok kısıtlı imkânlarla ulaştığını, yetersiz ortamlarda, yetkin olmayan kişilerce çevrildiğini de hesaba kattığımızda bu şiirleri biçimsel olarak ele almanın mantıklı olmadığını söyleyebiliriz. Bu şiirleri estetik bağlamda eleştirel gözlerle ele alarak değil, muhteva ettikleri acıya ve direniş bilincine odaklanarak okumak daha verimli olacaktır.