Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'40 yıllık yazarlar artık değişmeli!'

Genç kuşağın muhalif kalemi, AKŞAM yazarı Nihat Sırdar, usta yazarları kızdıracak...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-05-31 08:14:00

'40 yıllık yazarlar artık değişmeli!'

Gülay Altın / AKŞAM

Türk medyası yeni bir devinim içinde. Genç yazarların Babıali'de açması beklenen 'yeni çağ'ı genç kuşağın muhalif kalemlerinden AKŞAM Gazetesi yazarı ve Alem FM programcısı Nihat Sırdar'la konuştuk.

Nihat Sırdar, 15 yıldır radyoda program yapıyor. Son 5 yıldır Alem FM'de. Hafta içi her sabah 07:00-09:00 'Nihat'la Curcuna'; akşamları da 17:00-18:00 'Web Safari' ve 18:15-20:00 arasında 'Nihat'la Sivrisinek' programlarını sunuyor. 4 yılda canlı yayın otobüsüyle 100 bin km'den fazla gezdi. 70'ten fazla ilde, yüzlerce ilçe, belde ve köyde ve 10'dan fazla ülkeden yayın yaptı. Çok az radyocuya nasip olacak bir hayran kitlesi var. Sabah saat 05:00'de Davutpaşa'daki radyoya mükellef bir kahvaltı sofrası donatıp gönderen de var, kendisine özel yumurta topuk ayakkabı yapan da. Hatta kuşsütü eksik kahvaltıda, çok sevdiği sucuklu yumurtayı yapıp yesin diye elektrikli ocakla teflon tava bile getirmişlerdi. (Gözlerimle gördüğüm için yazıyorum; uzun yıllar ben de Alem FM'de haber spikeriydim, Nihat'tan önce 07:00 haberlerini sunardım. Sonra, tonmaister arkadaşımız o yumurtayı pişirince güvenlik yangın çıktı diye koşarak gelmişti. Günlerce ofisten çıkmadı sucuklu yumurta kokusu.) Uzatmayalım; Nihat Sırdar'ın uğruna müşteri indiren taksicisinden, mektup yazıp hayranlığını bildirince dost oldukları ünlü işadamı Rahmi Koç'a uzanan çok geniş bir dinleyici kitlesi vardır. Halkın içinden gelmiştir ve vatandaşın yüreğinden geçenleri dillendirir. Muhaliftir ve kıyasıya eleştirir, bu nedenle 'hakkında en çok dava açılan radyocu' sıfatını kimseye kaptırmaz! Muhalefetini yaklaşık 1 yıldır haftada 2 gün AKŞAM Gazetesi'nde yazdığı köşesinde de sürdürüyor.
Nihat'ı bu yoğun temposu içinde stüdyoda yakalayıp radyoculuğu, muhalifliğini ve Türk medyasını konuştuk.

Her şeye muhalifsin, beğendiğin bir şey yok mu? 
Tabii beğendiğim çok şey var ama benim misyonum beğendiğim şeyleri anlatmak değil ki.

'Maksat muhalefet olsun' mu?
Benim elimde bir mikrofon var, senin elinde bir kalem var ama Mehmet Efendi'nin elinde hiçbir şey yok. Yani o bir çukura düştüğünde anlatamıyor ama ben anlatabiliyorum. O kadar çok yanlış var ki memlekette. Yanlışları anlatmak varken doğruları anlatmak benim işim değil. Bana 'Efendim, bu belediye hiç mi iyi bir şey yapmıyor' diyorlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni eleştirdiğim için. İyi de o zaten iyi şeyler yapmak vaadiyle geliyor... Yapmadığı, yapamadığı şeyi eleştireceğim ki yapsın! Zaten İBB, güzel yaptığı şeyleri 40 bin yerde duyuruyor. Üst geçitlere yazıyor, billboardlara reklam veriyor, gazete ve televizyonlarda haber yaptırıyor...

Sadece muhaliflikle eleştiriliyorsun, çözüm önerilerin de var mı?
Emniyet şeridini işgal edenlerle ilgili yıllardır konuşurum. Dünyanın her yerinde, bunun kameralı sistemle engellendiğini 10 senedir anlatıyorum, daha geçen yıl koymaya başladılar kameraları. Zaten öyle şeyler eleştiriyorum ki mesela bebek ölümleri yaşanıyor hastanelerde, enfeksiyon uzmanı mıyım, çözeyim? Ya da Bursa'daki hastane yangını için Sağlık Bakanı'nın açıklamasını eleştiriyorum; hastanelerin yanmaz malzemelerle nasıl donatılması gerektiğini ben mi anlatayım? Neticede çözüm mercisi değilim. Herkesin çektiği sıkıntıları çekiyorum, herkesin okuduğu haberi okuyorum, benim diğer insanlardan farkım elimdeki mikrofon. Ben hakkımı eleştirmekten yana kullanıyorum. Sadece iktidara ve belediyeye yalakalık yapmak için radyo programı yapan, köşe yazan insanlar da var.

TÜM HÜKÜMETLERİ ELEŞTİRDİM
Sorunun AKP hükümetiyle mi?
Yok, ben sadece bunları eleştirmedim ki. Ecevit hükümetini de, Demirel hükümetlerini de Yılmaz'ı da, Çiller'i de gördüm. Hepsini de en ağır eleştiren bendim. 'Yarın CHP iktidar olsa?' diye soruyorlar. Yine en ağır eleştiriyi ben yaparım.

Türkiye'de çok az sayıda radyocunun yaşayabildiği bir ilgi var sana...
Bırak radyoyu birçok televizyoncunun yaşamadığı bir şey bu. Kendi yaptığım işe de, beni dinleyen insanlara da saygım var. Yayın yapmaya gittiğim yere 100 kişi gelir, 100'ü de aynı şeyi konuşur ama hepsini dinlerim, kimseyi kırmam. Telefon bağlantısı kurduğum hiç kimseye en başından beri 'sen' demedim 'siz'dir benim için. Aradaki mesafeyi korurum ama samimiyeti de hissettiririm. 'Ya boş ver şunları, iki dakika dinleneceğim' dersen, o delirmek olur işte. Sana radyonun getirdiği şöhreti kaldıramamak ve delirmek. Köşe yazarlığı da öyle. Ben çok deliren köşe yazarı tanıyorum. Tanıyorum derken zaten birçoğu delirmiş vaziyette. Vatan ve Takvim'de yazdım, şimdi de AKŞAM'da yazıyorum. Gittiğim yerlerde 'Ben köşe yazarıyım' demem. Yazmayı sevmiyor muyum, elbette seviyorum.

Yazının gücü nasıl?
Kalıcılığı açısından daha fazla. Radyoda da etki yaratıyorsun ama etki sana dönene kadar bozuluyor. Gazete öyle değil, yazıyorsun ve orada öyle duruyor. Hemen de etkili oluyor. Belediye başkanı hakkında yazıyorum mesela, şak diye basın açıklaması geliyor.

Sık sık metrobüs hakkında hem konuşuyor hem de yazıyorsun. İBB'nin bazı yetkililerine metrobüs ihaleleriyle ilgili bu hafta dava açıldı...
1,5 yıldır 'Bu arabalar 1 milyon 200 bin Euro'ya alınıyor, İstanbul koşullarına uygun değil, paralar birilerine peşkeş çekiliyor' diye yırtıyorum kendimi... Radyoda aylardır konuşuyorum, gazetede kaç defa yazdım, bir tane savcı yok mu İstanbul'da? İstanbul İl Genel Meclisi ne iş yapar? 70'ten fazla milletvekili var İstanbul'un 10 tanesi bir araya gelip soruşturamadı şu metrobüsü.

 HİÇ TAZMİNAT ÖDEMEDİM
Sen hakkında en fazla dava açılan radyoculardan birisin. Kaç davan var devam eden?
Şu anda süren 4 tane. RTÜK'ün verdiği cezalar üzerine açtığımız idari durdurma davalarını sayarsak 30'u geçer. RTÜK'te en çok dosyası olan radyocu benim. Bu utanılacak bir durum değil. Türkiye gibi bir ülkede RTÜK gibi bir kurum varken bundan ancak gurur duyulur.

Kişisel dava açanlar kimler?
İstanbul Belediye Başkanı, Vali, Emniyet Müdürü... Başbakan ve bazı bakanların da vardı ama onlarkiler dava bile olamadan düştü.

Tazminat ödedin mi?
Hiç ödemedim. Hiç mahkum olmadım.

Yazı tarzını Yılmaz Özdil'e benzetiyorlar...
Evet, çünkü ben de kısa yazmayı seviyorum. Yılmaz Özdil'i de çok okurum, beğenirim. Etkilenmiş olabilirim. Benzetiyorlarsa ne mutlu bana.

Gazetelerde yeni yazarların eskimiş köşe yazarı geleneğini değiştirmeye başladığı konuşuluyor.
Kendimi bir yere konumlandırarak yazmıyorum ama benim bu şekilde yazmamın sebebi de bu tartışılan konu zaten. Çünkü artık Oktay Ekşi'ninki gibi yazanları okumuyorum. Sıkılıyorum. Kendisini beğenmiyor değilim ama örneğin Refik Erduran artık ne yazacak? Rauf Tamer? Bu işin de artık bir sonu olmalı, artık hiçbir şey 40 sene önceki gibi değil. Ben artık Ertuğrul Özkök'ü de okumuyorum ama birinci sayfadan öyle bir anons koyuyorlar ki merak ettiriyor, bakıyorum. Değişim olduğu muhakkak. Hiçbir gazete 40 yıl önceki gibi çıkmıyorsa, 40 yıl önceki yazarlar da değişmeli. Hiçbir yazar 40 yıl önceki gibi yazmamalı, yazarsa Taha Akyol gibi olur...

Eylemci radyocu
İnteraktif eylemler yapıyorsun dinleyicilerinle. Bugüne kadar neler yaptınız?
Çok şey var aslında. Emniyet şeridinden gidenleri kornayla protesto ettirmekle başladık önce, 'Ayı'yı çalıyordum onlara. Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz diye korna eylemi yaptırdım. Her sabah saat 8'de. Ona müthiş katılım oldu. Kornalı eylemden sonra, petrol fiyatlarındaki indirimi pompa fiyatlarına yansıtmaya başladılar. Okullar için de çok yardım topladık. Bir sabah programında 13 köy okulunu donattık. 20 dakika uğraştık ve Mardin'de 11 kapalı köy okulu açıldı.

Bunları daha planlı ve organize yapmak için dernek kurmayı düşündün mü?
Yok, ondan sonra iş Deniz Feneri'ne döner. Hiç gerek yok.

Bu konuyla ilgili bir de esprin var, programda sıkça yaptığın.
Evet, Sahildeki Dondurma Derneği, yüzyılın yalama hareketi. Şarkısı bile var.

Sivri'yi gerçekten sinek sanan var
Sivrisinek kim?
İnsanlar istediği gibi hayal etsin diye kim olduğunu açıklamıyoruz. Onu bir kalıba sokmak yanlış olur. Ciddi ciddi onu sinek gibi düşünenler var, bunu bozmanın alemi yok.

Gösterilerde veya başka şehirlerdeki canlı yayınlarda peşinize düşmüyorlar mı?
Birtakım hilelerimiz var, saklıyoruz onu. Sahnede gösteri yaparken o herkesi görür, kimse onu görmez.

Nihat'ın 'yemeden ölme' listesi
- Türkiye'nin en iyi dönerini, İstanbul Aksaray'da Sadık Usta yapar. Yıldız Pasajı'nın karşısında.
- Yine Aksaray'da, Horhor Yokuşu'nda en güzel, en uygun fiyatlı kebabı Doyum Kebap'ta yersiniz.
- Türkiye'nin en iyi kahvaltısı İstanbul'da Rumeli Hisarı'ndaki otobüs durağının yanındaki Kale'dedir. 
- Ankara'da Aspava ama Hassas Nokta'nın yanındaki. Yine Ankara'da Çadır kebap. Döner ve kebap için 2 iyi adres. 
- Erzurum'da Koç'ta cağ kebabı.
- Antalya'da Şişçi Ramazan'da şiş köfte ve tahinli piyaz. Ve tahinli kabak tatlısı.
- Çanakkale Küçükkuyu'da asma yaprağında sardalye ızgara.

Kuru fasulyeyi stüdyoda anlatırım, kokusu arabanıza gelir
- Akşam anlattığın yemekler dillere destan. Servisten inip dönerciye koşanlar var...
O saatte insanların ne durumda olduğunu biliyorum, onlar aç ama ben de açım. Duygularına tercüman oluyorum. Yemeği çok seviyorum tabii. Televizyondaki yemek programlarının benzerini yapıyorum ama görüntü yok; ben anlatıyorum ve herkesin zihninde o yemek beliriyor. Öyle anlatırım ki kuru fasulyeyi, arabada giderken burnuna kokusu gelir. Zor ve ulaşılması zor şeyler de anlatmıyorum. Amacımız insanları eğlendirmek. Gezdiğimiz yerlerdeki restoranları, yemekleri kitap yapmayı çok istiyorum ama bu konuda tembelim.

Haber Ara