Kendini önemli zannedip yüksek binalar kuran ve uzaydan iki taş getirince sırıtan, şampanyalar patlatan önemli insanın en trajik tarafı; bir köpek gibi ölmesi değil mi zaten?
Yazdığı kitaplarda ve kullandığı üslupta deruni dil?i bir manifesto suretine dönüştüren bir kalem Bülent Akyürek... Onun makalelerinde bir şey dikkatten kaç(a)maz; hız. Modern çağa başkaldıran bir derviştir aynı zamanda Bülent Akyürek... Modern zamanın dilini öyle şaşırtıcı bir şekilde provoke eder ki bundan dil uzmanları bile nasiblerini alır. Yine satırda 250 km. süratle gidiyor ve şöyle diyor Anadolu Gençlik dergisindeki oymacılık üzerine yazdığı yazıda: Dünyada güdümsüz bir cümle yoktur. Kelimeleri bazen kana bazen de bala bulayarak yan yana getiririz. İnsanlık dili bulunca yavaş yavaş kaslarıyla savaşmayı bıraktı. Dil kılıçları çekildi. Kelimelere hükmeden, emniyet içinde yaşıyor. Oyuyor, oyuluyoruz, kâm alıyoruz dünyadan... İşte o nefes kesen yazıdan fragmanlar...
İslam dininde heykel yasak olduğundan, Türkler taş işçiliği ile olan münasebetlerini Selçuklu?dan itibaren oyma ve süsleme sanatıyla birlikte ellerinden geldiğince geliştirdiler. Zaten onu da dekoratif anlamda; duvar ve kapılarda kullandılar. Malzeme, genellikle çevredeki ocaklardan getirilen kalkerlerdir. Yapının önemine göre taşın kalitesi de artar.
Taşın üniversitesi mermerdir
Kolay oyulandan zor olana gittikçe; emek, işçilik, sanat daha önem kazanır. Bu yüzden taşın üniversitesi mermerdir. Keskin kenarlı motifler mermerde kullanılırken daha yumuşak taşlarda ise yumuşak kenarlı figürler işlenir. Ahşap bizde ve İslam kültüründe faniliği simgeler. Zamana dayanıksız oluşu, bir kibritle yanabilmesi, kumdan kaleleri anımsatır. Evlerimizi onunla yaparken geleneğin verdiği bu ruh haliyle davranıyorduk.
bir anda mermer
Duvara çarpıp ufalanıyoruz
Ölüm en sert taşlarla, en keskin biçimde karşımızdadır. Taştan bir duvardır o. Hepimiz, hayatın sonsuz akışında sortiler yaparken bir anda mermer duvara çarpıp ufalanıyoruz. Kendini önemli zannedip yüksek binalar kuran ve uzaydan iki taş getirince sırıtan, şampanyalar patlatan önemli insanın en trajik tarafı; bir köpek gibi ölmesi değil mi zaten? Mezar taşının mermeri, hırçın dalgaları durduran bir dalgakıran gibi önümüze çıkar ve biz önemli mahlukatlar orada sonlanırız.
Mezar taşlarındaki Küfi yazılar ve bitkisel motifler 16. yüzyıldan itibaren önem kazandı. Buradan bakarak dönemin Osmanlı?sının sosyal ve ekonomik yapısını incelemek büyük tarihçilere düşüyor. Türklerde oymacılığın belirgin örneklerinden birini söylediğim gibi akademisyenler gösterir. Bir adam herhangi bir konuya ömrünü adayıp araştırmalar yapar ama ona ilk saldıranlar akademisyenlerdir. Geçmiş zamanlarda Zakkumcu Doktor vardı. Zakkumla geliştirdiği kanser ilacı yüzünden bağırıp çağırıp Amerika?ya kovaladılar.
Alim ve sıradan insan farkı
Alim, sorusu sorulmamış cevapların toplandığı manyetik bir alandır. Bilim adamını, alimi kışkırtan cevaplar değil, sorulardır. Onlar sorularla boğuşmaya gelir dünyaya. Bilmek cevaplamaktır. İnsanların neyi, ne kadar bildiğini teyit etmesi ise yine sorularla mümkün olur. Alimin sorusu, karşısındaki iddia makamını sorgulamaya yarar, oysa sıradan insanın sorusu öğrenmeye yöneliktir, edilgenlik taşır. Edilgenliğin farkında olan bilim adamı veya alim soru sormaktan belki de bu yüzden kaçıp duruyor.
Bilginlerin dibini oyma isteği hepimizde vardır
Akıllıca soru sorarak bilginlerin dibini oyma isteği hepimizde vardır. ?Doktor olmuşsun ama adam olamamışsın? sözü, karşımızdaki insanın bilgilerini hiçleyerek başka bir alanda dibini oymaya yarayan önemli bir yortu cümlesidir. Yıllarınız vatan-millet aşkına bir odaya kapanarak çalışmakla geçer, kendinizi yetiştirip sokağa çıktığınızda sıradan bir adam sizden gündelik bir maddi yardım ister ve siz onun taleplerini karşılamadığınızda cümleyi yersiniz: ?Ben de seni adam sanmıştım!?
Onların gözünde yine adam olmadığınızı anlarken gözünüzden yaşlar akar ve uğruna ömür verdiğiniz insanlara lanet yağdırırsınız. Onlarla iletişim zordur. Onlar her yerdedir. Yayık ağızları, açılmış avuçlarıyla sürekli bir şeyler isterler. Tükenene kadar verseniz bile kurtulmak zordur.
Selçuklular Anadolu?yu mesken edindiklerinde kalıcı olduklarını göstermek için taş mimariye önem verdiler. Taş iddiadır. Bir yerde kıpırdamadan durmaktır. Uzun yıllar bir yerde tarihe tanıklık etmek dağların ve taşların özelliğidir. Söğüt erkenden büyür ama erken yok olur, oysa çınar geç büyür geç ölür. Osmanlı?nın kuruluş ağacı söğüt, İmparatorluk ağacı çınardır.
(...)Osmanlı, İmparatorluğun yükselişinde en sert taşlardan birisi olan mermere gününü gösterip yumuşamıştır. Anlattığım şey kahve kabadayılarının da felsefesini oluşturur. Aleme yeni giren çiroz başka bir çöplüğün en güçlü adamına takar kafayı. Eğer onu devirmesini becerirse bir sürü küçük kabadayıyla uğraşmadan ehliyetini alacağını bilir. Şansı yaver gidenler altın vuruş yaparak yerini kısa zamanda sağlamlaştırır. İmparatorluk da rüştünü ispatlayınca kendisini fani ahşabın kollarında buluyor, doğrusu da bu...
Ahşap işçiliğinde; ceviz, elma, armut, sedir gibi oyma tekniğine uygun, sert olmayan ağaçlar seçilir. Yapı özelliklerine bakıldığında saydığımız ağaçlar suyun dikine yetişmez. Suya uyum sağlayan ağaçların işlenmesi kolay, dikine gidenler serttir. Tabiatta dikler ayakta kalmaz. Yetiştiği coğrafyaya uyumlu, her şeyin suyuna giden varlıklar uzun yaşar. Bir nevi kimliksizlik gibi görünür ama olsun. Yok olup gitmekten iyidir! Ahşapta iki teknik vardır. Oyma ve kabartma. Oyamadığımız şeyi kabartırız. Modern anlamda yıkama-yağlama deyimi de buradan geliyor.
Gaz verdiğimiz kişiler bizikendilerine yakın görürler
Oyamıyorsak kabartır, gaz veririz. Gaz verdiğimiz kişiler bizi kendilerine yakın görürler. Böylece onların yakınlarında olup tehlikeden kurtuluruz. Gaz vererek bazı insanları bilmediği cephelere göndermeyi iyi beceriyoruz. İntikamın bu şekli çok az millette vardır. Çünkü biz fizibilite yapmadan bilmediğimiz işlere ?Ya Allah? deyip girmekte ustayız. En önemli kararlarımızı başkası bizim adımıza alabilir. Bilgi eksikliğimiz bizleri maceracı yapmıştır fakat bu maceracı ruhtan kârlı çıkan insanlarımızı görünce de övünmeden edemiyor insan... Memurlarımız oymacılık sanatının bütün inceliklerine hakimdir.
Bizler, Çin?i de, Bizans?ı da içeriden çökerttik
(...)Cümle kurulduğu andan itibaren kuşatma altına girersiniz ve birileri sizi içeriden fethedip yönlendiriyor gibidir. Salaklığınızı yenmek biricik emeliniz olur. Sürekli açık aramaya başladığınız için de ne yapar eder onun bir hatasını büyütüp zekanıza kavuşursunuz, taa ki bir gün yapayalnız kalana kadar. Çünkü oymacılar sayesinde çevrenizde insan kalmaz! Bizler, Çin?i de, Bizans?ı da içeriden çökerttik. Dünyada güdümsüz bir cümle yoktur. Kelimeleri bazen kana bazen de bala bulayarak yan yana getiririz. İnsanlık dili bulunca yavaş yavaş kaslarıyla savaşmayı bıraktı. Dil kılıçları çekildi. Kelimelere hükmeden, emniyet içinde yaşıyor. Oyuyor, oyuluyoruz, kâm alıyoruz dünyadan.
Ölüm taştan bir duvardır
Ölüm en sert taşlarla, en keskin biçimde karşımızdadır. Taştan bir duvardır o. Hepimiz, hayatın sonsuz akışında sortiler yaparken bir anda mermer duvara çarpıp ufalanıyoruz.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-04-23 02:22:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara