İran-Irak savaşı sırasında Irak uçaklarının Halepçe'ye düzenlediği ve 6 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği kimyasal saldırıyı çektiği fotoğraflarla dünyaya duyuran Türkiye'li gazeteci Ramazan Öztürk, devam etmekte olan Kimyasal Ali davasına tanık olarak çağrıldı. Katliamın yıldönümü olan 16 Mart'ta Irak'a gidecek olan Öztürk, mahkeme öncesi Halepçe'ye giderek soykırım müzesinin açılışına katılacak. Sembol fotoğrafları çektiği makineyi müzeye hediye edeceğini belirten Öztürk, bugüne kadar hiç bir yerde yayınlanmayan fotoğrafları mahkemeye sunarak yaşadıklarını ve gördüklerini anlatacağını söyledi.
1988 yılında Halepçe Katliamının sembol fotoğraflarını çeken Ramazan Öztürk, Irak'ta halen devam eden Kimyasal Ali davasında tanık olarak çağrıldı. Saddam Hüseyin'in kimyasal katliamını 'Sessiz tanık' adını verdiği ve aradan geçen 21 yılda birçok ödül kazandığı fotoğrafıyla tüm dünyaya duyuran Öztürk, yaklaşık 60 fotoğrafla Irak'a gidecek. Saddam Hüseyin'in kuzeni 'Kimyasal Ali' lakaplı Ali Hasan El Mecid'in yargılandığı mahkemede yaşadıklarını anlatacak olan Öztürk, dava öncesi o günleri ve duygularını Cihan Haber Ajansı ile paylaştı.
Katliamın gerçekleştirildiği 1988'in16 Mart günü ajanslardan gazeteye bir haber düştüğünü belirten Öztürk, 'Savaş muhabiriydim. Tüm şiddetiyle süren İran-Irak savaşını izliyordum. 'Irak uçakları Halepçe bölgesine kimyasal bomba bıraktı, çok sayıda ölü var' diye bir haber okudum. Ben haberi alır almaz bölgeye gitmeye karar verdim. Gazete yönetimine anlattım. Bildiğim bir bölgeydi. Onlar da 'Git' dediler. Hemen İran'a hareket ettim. Benim gibi dünyanın çeşitli yerlerinden gelen gazeteciler vardı. Askeri uçakla bizi Hürremşehr'e götürdüler. İki helikopter ile bölgeye gittik. ' dedi.
-6 BİN CESEDİN KOKUSU ŞEHRİ SARMIŞTI-
Halepçe'ye geldiklerinde helikopterlerin gazetecileri şehrin dışında açık bir alana bıraktıklarını kaydeden Ramazan Öztürk, askerlerin kendilerine 'Akşam üstü şu saatte geleceğiz ve sizi alacağız. Gelmeyen olursa burada kalırsınız' dediğini ve ardından gaz maskesi ve panzehir dağıttığını söyledi. İndikleri yerde hayvan cesetleri gördüğünü anlatan Öztürk şöyle konuştu: 'Hayvanların çoğu ölmüştü. 'Eğer gaz şehrin dışını bu kadar etkilemişse şehir ne durumdadır?' diye düşündüm. Korkuyordum. Şehrin içine ilk girdiğim itibariyle sokakların sağında solunda cesetlerle karşılaştım. Çok sayıda ceset vardı. Bu cesetler daha çok kadınlara, yaşlı insanlara, bebeklere, çocuklara aitti. Görüntüleri çok feciydi. Kiminin derisi kabarmıştı, sıcak su dökülmüş gibi. Kimi yanmış kimi morarmış. Sofra başında yemek yiyen anne, baba, çocuklar ölmüş. Birbirlerine sarılmış halde can vermişler. Kapı eşiğinde anne ve çocuklar. Katliamın üçüncü günüydü. Cesetler kokuyordu. Dayanılmaz bir koku vardı. 6 bin insanın kokusunu düşünün.'
-BİR BABA VE KUCAĞINDA BEBEĞİ-
Gördüğü manzara karşısında bir yandan ağladığını ve bir yandan da mesleki olarak, 'Ben bu katliamı nasıl anlatacağım, kaç fotoğrafla katliamı anlatabilirim?' diye düşündüğünü belirten Öztürk, 'Öyle çarpıcı fotoğraflar almalıyım ki bu katliamı anlatayım. Saniyelerle yarışıyorduk. Irak uçakları tepemizde uçuyordu. Her an bombalar başımıza düşebilirdi. İran askerleri çok seri hareket etmemizi istiyordu. Derken bu sembol olan 'sessiz tanık' fotoğrafı, Ömer Havar. O görüntüye rastladım. Bir evin dış kapısındaki merdiven basamaklarına kapanmış bir baba ve kucağında bir bebek. Çok etkilendim. 'İşte aradığım bu' dedim. Farklı açılardan sürekli deklanşöre bastım. İran askerleri ikaz etti, 'Gidelim' diye. Onlar ayrılmışlar, sonra benim olmadığımı farketmişler. İki asker yanıma geldi 'Hadi gidelim' diye. Ben hala çekiyorum. Sonra kollarıma girmişler, beni sürükleyerek uzaklaştırdılar.' şeklinde konuştu.
Öztürk, Ömer Havar'ın hikayesini 21 yıl aradan sonra geçtiğimiz günlerde bölgeye gittiğinde öğrendiğini ifade ederek, şöyle anlattı: '21 yıl sonra geçtiğimiz günlerde Halepçe'ye gittim. 10 gün kaldım. Daha önce de defalarca gitmiş, Halepçe'nin etrafında dolaşmıştım. Fakat bir türlü burayı tekrar gidip görmeye yüreğim elvermemişti. Buna hazırlıklı değildim . Kısmet bu zamanda gitmekmiş. Gittiğimde eski günlere döndüm. Sokakları tek tek dolaşım. Ömer Havar'ın, baba ile oğlunun düştüğü evin önüne gittim. Öğrendim ki katliamdan sonra orada ne kapı ne basamak kalmış. Irak askeri bir kaç hafta sonra Halepçe'ye giriyorlar ve kapı ile merdiveni yıkıyorlar. Dünya basınında fotoğraflar çıkınca buraları yıktıklarını sanıyorum. Orada Ömer Havar'ın gerçek hikayesini öğrendim. 7 kız çocuğu varmış, hep bir erkek çocuğu olmasını istemiş. Karısı ikiz erkek doğurmuş. Savaşın tüm sıkıntılarına rağmen Ömer Havar çok mutlu bir aile babası. 16 Mart öğlen saatlerinde halk yemek yerken bombardıman başlayınca Ömer Havar güdüsel olarak hemen kalkıp ikiz çocuklarından birini alıyor ve dışarı çıkıp aşağı doğru koşuyor. Amacı şehrin dışına çıkıp çocuğunu kurtarmak. Anne de diğer çocuğu ve kızlarını da yanına alarak dışarıda kayınpederinin kamyonetine binip kaçmak istiyorlar. Ömer Havar aşağıdaki sokağı dönüp 47 numaradaki evin önünde, bombanın etkisiyle yere düşüyor. O halde bile oğlunu korumak için merdivene kapanıyor ve ikisi de can veriyor. Gittiğimde fotoğrafımın büstünü yapan heykeltraş ile konuştum. Sordum, 'Neden Ömer Havar fotoğrafı?' Bu da bir sanatçı duyarlılığı. Ömer Havar ölürken bile çocuğuna ağırlığını vermemek için kolundan destek almış. Son nefesini verirken bile o koruma duygusuyla, babalık duygusuyla hareket etmiş. Bu beni çok etkiledi, ben de yeni farkediyorum, o dirseğe fazla dikkat etmemişitim. Ömer Havar ve oğlunun sağlığındaki fotoğraflarını ilk kez gördüm.'
-IRAK BENİ HALLETMEK İSTEDİ-
Halepçe davasının Irak'ın başkenti Bağdat'ta devam ettiğini hatırlatan Ramazan Öztürk, 'Kimyasal Ali' lakaplı Ali Hasan El Mecid'in halen tutuklu bulunduğunu ve diğer suçlarından ötürü hakkında 2 kez idam kararı verildiğini söyledi.
Irak mahkemesinin, Halepçe katliamını dünya kamuoyuna en güçlü bir şekilde anlatan fotoğrafı çeken gazeteci olarak kendisini tanık olarak çağırdığını aktaran Öztürk, süreci ise şöyle anlattı: 'Şubat başında tebligatı gönderdiler. Kabul ettim. Önce Kuzey Irak'a Halepçe'ye gideceğim. Bu fotoğrafı çektiğim makineye soykırım müzesine bağışlamamı istediler. Bunun için bir tören düzenlenecek. O törene katılacağım. Ayın 17'sinde Bağdat'ta olacağım ve mahkemede tanıklık edeceğim. Mahkemeye belge olarak da çektiğimi fotoğrafları sunacağım. O fotolardan bir tanesi sessiz tanık fotoğrafı. Bir kısmı da şu ana kadar hiç yayınlanmamış yaklaşık 60 fotoğraf. Kimyasal Ali hakkında başka suçlardan idam kararı var. Bu davadan da idam kararı çıkacağını sanıyorum. Bir gazeteci olarak gördüklerimi yaşadıklarımı orada anlatacağım.'
'Tanıklık etmekle ilgili bir korkunuz var mı?' şeklindeki soruya ise Öztürk şöyle cevap verdi: 'Şimdi herkes korkar. Ona bakarsanız bu fotoğraflar yayınlandıktan sonra da ben hedefteydim. O dönemde beni Irak'ın Ankara büyükelçilik yetkilileri aradı ve Irak'a davet etti. Maksat beni oraya çekmek ve beni orada halletmekti. Bir sonraki gün dediler ki 'Büyükelçimiz sizinle görüşmek istiyor.' Büyükelçi telefonda aynı daveti tekrar etti. Kabul etmeyince 'Bari bu kimyasalları yazmayın' dedi. Yine kabul etmedim. 'Sana Irak devletinin açık çekini vereyim, rakamı sen yaz' dedi. 'Irak devletinin yarısını da verseniz kabul etmem' dedim. Bu aynı zamanda bir tuzaktı. Telefonlar dinlendiğini biliyorsunuz. Olaki ben kabul etsem beni deşifre edecek ve beni dünyaya rezil edecekler. Bir süre sonra MİT'ten iki arkadaş geldi ve 'Irak ajanları seni takip ediyor' dediler. Ben de o zaman 'Beni koruyun' dedim. Korkuya gelirseniz, korku her zaman vardı. Ben şimdi korkuyorum diye bencilce davranıp, binlerce insanın öldüğü tarihi bir olayda ben korkuyorum diye gitmemeyi düşünemiyorum. Ben gideceğim ve anlatacağım, bencillik edemem.'
CHA