Ramazan Yıldırım / TİMETURK / Gezi
11 Aralık 2008 Perşembe günü sel felaketinin yaşandığı bölgeye hareket etmek için hazırlanıyoruz. Battaniyeleri yükleyeceğimiz arabayı bekliyoruz. Arabamız gelince yola çıkıyoruz. Haziran ayında yaşanan sel felaketinin vurduğu bölgeye gidiyoruz. Sel Kosi nehrinin yatağını değiştirmiş ve binlerce dönüm araziyi kumlar altında bırakarak çölleştirmiş. 50 bine yakın aile bu sel felaketinin mağduru olmuş. Yer yersuların yüksekliği iki metreyi bulmuş. Nehir, selle birlikte genişlemiş olan yatağında coşkun bir şekilde akıyor. Nehrin ötesinde kalan bölgeye sadece sallarla ulaşılabiliyor. Bölgenin başkent Katmandu?yla ve en yakın şehir olan Biratnagar?la kara ulaşımının yapıldığı yol ve köprüler sular altında kalmış. Nehrin kenarını mesken tutanlar selin sürükleyip getirdiği ve verimli tarlaları kum tarlasına dönüştürdüğü bu bölgede sefalet içerisinde yaşıyor. Bu arazilerin tekrar ekilip biçilmesi ve eski verimine kavuşması için 10 yıl geçmesi gerekiyor. Tabi insanlar o zamana kadar ayakta kalır ve tarlalarının yerini bulabilirlerse tekrar eski günlerine kavuşacaklar. Durum öyle gösteriyor ki bu bölgenin yeniden kadastroya tabi tutulması gerekecek.
Nehrin kenarında fazla zaman kaybetmemek ve akşam 17.00?da başkent Katmandu?ya gidecek olan uçağa yetişmek için çadır kamplarına doğru yol alıyoruz. İlk geldiğimiz kamp yerinde insanlar bizi bekliyor. Kendilerine battaniye dağıtacağımız insanlar önceden belirlenmiş ve isim listesi çıkarılmış. Battaniyeleri dağıtmadan önce benden birkaç söz söylememi istiyorlar. Toplanan insanlara ne diyeceğimi bilemiyorum. Kısa bir selamlama konuşması yapıyor, Türkiye?den getirdiğimiz bu mütevazi yardımı kabul etmelerini istirham ediyorum. Erkek ve çocuklardan oluşan bu kalabalığın gözlerinin içine bakmaya gönlüm elvermiyor ve beni hıçkırık basıyor. Konuşamıyorum çünkü bu anda ve içinde yaşadığımız bu durumda sözün hiçbir anlamı yoktur. Söz bitmiştir ve onlara geceleyin yatarken üşümemeleri için sadece birer battaniye verebiliyoruz. Teker teker isimleri okunuyor. Kadınlar meydana gelmemiş ve bambu ağaçlarıyla ve hasırla yapılmış kulübe ve çadırlarında bizi hüzünlü gözlerle izliyor. Selin çorak bir araziye çevirdiği bu tarlalar bölgenin en verimli arazileriymiş. Yılda üç kez ürün veriyormuş.
Selin şüphesiz en büyük mağdurları çocuklar. Çocuklardan kimi tamamen kimi de yarı çıplak ve hiçbirinin ayağında ayakkabı yok. Hemen etrafımıza toplanıyor ve kendilerine yanımızda getirdiğimiz son hediyeleri veriyoruz. Bayramın bu üçüncü gününde biraz da olsa yüzleri gülüyor. Küçük erkek çocukların bazıları tamamen çıplak. Bellerinde göbek altına sarkmış ve üzerinde kırmızı bir boncuk bulunan siyah bir ip var. Bunun bir anlamının olup olmadığını soruyoruz. Nazarlık diyorlar. Kendi kendilerine bu şartlar altında ve belki de dünyanın en yoksul ve sağlıksız ortamında yaşamlarını sürdüren bu masum çocuklara değecek olan nazar olmaz olsun diyorum.
Battaniye dağıtım işlerini iki ayrı yerde daha sürdürüyoruz. Her yerde aynı manzarayla karşılaşıyoruz. İHH? nın bölgede işbirliği yaptığı kuruluş, kurban kesiminde olduğu gibi battaniye dağıtım işini de mükemmel organize etmiş. Çocuklardan bazılarıyla konuşmaya çalışıyoruz tercüman aracılığıyla. Hiçbir şeyimiz yok, sel hepsinin alıp götürdü, okulumuz da sular altında kaldığı için eğitimimiz de aksadı diyorlar. Okul dedikleri de kapısı, penceresi ve çoğunlukla da sırası olmayan derme çatma baraka ve kulübeler. Dönüş yolunda yine sel felaketine maruz kalmış bir köyde Nepalli bir Müslüman yolumuzu çeviriyor ve yemek yemeden sizi bırakmam diyor.
Organizasyonumuzu gerçekleştiren ve Katmandu?daki ailesini terk ederek üç gün boyunca yanımızdan ayrılmayan Nepal İslami Sang genel sekreteri Feyzan Ahmed?le tanışan bu genç Müslümanın felaketten zarar görmemiş olan evine misafir oluyoruz. Evi tuğladan yapılmış ve iki odadan oluşuyor. Evin önündeki avluda oturuyoruz. Hazırladığı yemeklerden ve meyvelerden oluşan sofrasını hemen kuruyor çocuklarının yardımıyla. Biz sadece elma ve mandalina yiyebiliyoruz. Bizim için nerden tedarik ettiğini bilmediğimiz bir litre şişe suyu almış. Sabahtan beri su içmediğimiz için kana kana içip susuzluğumuzu gideriyoruz. Yanımıza yemek için aldığımız konserve ve bisküviden oluşan nevalemizi bu aileye ikram ederek vedalaşıyoruz.
Hindistan Sınırında
Bulunduğumuz bölge Nepal?in en doğu bölgesinde yer alıyor. Hindistan yanı başımızda. Cep telefonlarımız Hindistan GSM şirketi üzerinde bize bağlantı imkânı veriyor. Buradaki sel önüne gelen her şeyi sürükleyip Hindistan topraklarına götürmüş ve orada da büyük felaketlere sebep olmuş. Bizi başkente götürecek olan uçak yerel saatle 17.00?da olduğu için hemen yola çıkıyoruz ve saat 16.30?da havaalanında olmaya çalışıyoruz. Havaalanına vardığımızda Biratnagar?daki mihmanhanede (misafirhane için kullandıkları farsça bir kelime) ziyaretimize gelen ve tanışıp kaynaştığımız gençlerden ikisinin bizi uğurlamaya geldiklerini görüyoruz ve çok duygulanıyoruz. Uçağımız henüz Katmandu?dan gelmemiş ve oradaki havaalanında yoğun sis yüzünden geç gelecekmiş. Gençlerle vedalaşıp onları uğurluyoruz. Yanımızdan üç gün boyunca ayrılmayan Muhammed Alim de var. Ona beklememesini, çok yorulduğunu, bayramda annesine bile uğramadığını söyleyip gitmesini istiyoruz ama gitmiyor ve bekliyor.
Başlık Parası Kız Evinden ve Erkek Evi Naz Evi
Muhammed Alim, Cemiatü?l Islah el-İslamiye?den mezun olmuş ve Hindistan?da yüksek dini tahsilini tamamladıktan sonra Nepal İslami Sang?in Katmandu?daki merkezinde çalışan 25 yaşında bir genç. Sürekli gülümsüyor ve çok beyefendi bir insan. Babası ölmüş ve henüz bekâr. ?Niçin evlenmiyorsun?? diye sorduğumuzda sadece gülmekle yetiniyor. Feyzan Ahmed?e onu evlendirmesini söylüyoruz o da ?İnşallah? diyor ve bize; ?Ona baskı yapın ikna edin gerisi kolay? diyor. Söz Alim?in evliliğinden açılmışken Nepal?deki evlilik adetleri üzerine koyu bir sohbete dalıyoruz. Salonda uçağı bekleyenler arasında yeni evli olduklarını tahmin ettiğimiz Hindu bir çift sohbetimizin görüntüsünü tamamlıyor. Gelin baştan aşağı kırmızı tüllerden oluşan ve rengârenk takılarla süslenmiş bir gelinlik giymiş ve başı öne eğik bir şekilde mahcup mahcup oturuyor. Damat her türlü çiçeğin üzerinde bulunduğu ve kalınca bir gerdanlığı andıran bir çelenkle ortalıkta dolaşıyor. Yol arkadaşım Hüseyin dayanamayıp yanlarına gidiyor ve fotoğraf çekmek için ailesinden izin istiyor. Damadın annesi olduğunu tahmin ettiğimiz ağır makyajlı hanımefendi tamam, olur anlamına gelen bir şekilde başını sallıyor ve gülüyor. Hüseyin damadı gelinin yanına oturtuyor ve fotoğraflarını çekiyor.
Nepal?deki evlilik adetleri Hindu kültürünü olduğu gibi yansıtıyor. Kız evi gözüne kestirdiği damat adayına talip oluyormuş ve iş evlenmeye kadar gelince damada yüklü bir başlık parası veriliyormuş. Eğer damat iş güç sahibi, hele hele memur ise bu başlık parası katlanarak artıyormuş. Böyle bir durumda birkaç kızı olan aileler çok sıkıntı çekiyormuş ve ellerindeki tarlalara varıncaya kadar satıyormuş. Bunları öğrenince Muhammed Alim?in evlilik konusunda niçin bu kadar nazlandığını anlıyoruz. Anlaşılan burada kız evi değil de damat adayının evi naz evi oluyor.
Saat 17:00?da kalkması gereken uçağımız nihayet geliyor ve iki saat gecikmeyle uçağa doğru hareket ederken Muhammed Alim ile vedalaşıyoruz. Feyzan Ahmed bizimle birlikte başkente geliyor. Nepal?deki iç hatlarda sefer düzenleyen birçok özel havayolu şirketi var. Uçakların tamamı 30 kişilik. Kulaklarımıza pamuk tıkadıktan sonra kemerlerimizi bağlıyoruz ve uçağın hareket etmesiyle havalanması bir oluyor. Daha önceden yerimizi ayırdığımız otele yerleşiyoruz. Dört günlük yorgunluğumuzu biraz giderdikten sonra konserve ve bisküviden oluşan nevalemizle akşam yemeğini geçiştiriyoruz. Üç gündür ekmek yüzü görmedik. Burada her öğün pirinç yendiği için ekmeğe fazla ihtiyaç duyulmuyor herhalde. Bayramın ilk günü İHH? nın İstanbul genel merkezindeki basın birimine gönderilmesi gereken görüntüleri bulunduğumuz bölgedeki imkânsızlıklar yüzünden ancak Nepal?deki bayramın üçüncü günü gönderebiliyoruz.
Dünyanın Çatısı Nepal?in Bugünkü Durumu
Çin ile Hindistan arasına sıkışmış bir kara ülkesi olan Nepal?in nüfusu 2005 yılının temmuz ayında yapılan sayımda 27 milyon olarak tespit edilmiş. Himalaya dağ silsilesi ve 8848 metreyle dünyanın en yüksek dağı olan Everest bu ülkenin sınırları içinde yer almaktadır. Ülkenin başlıca geçim kaynağı tarım. Çok verimli arazilere sahip olan bu ülkede yetiştirilen tarım ürünlerinin başında pirinç, şeker kamışı ve buğday gelmektedir. Nüfusunun % 80?i tarımla uğraşıyor. Bir yıl öncesine kadar dünyanın tek Hindu krallığı olan Nepal?de halkın büyük çoğunluğunu Hindular oluşturmaktadır. Hinduların yanı sıra Budistler ve Müslümanlar yaşıyor. Müslümanların sayısı bir milyon civarında ve ülkenin değişik bölgelerinde Hindu ve Budistlerle dağınık bir şekilde yaşıyorlar. Moğolca, Urduca ve Sanskritçe konuşulan başlıca diller arasında yer alıyor. ?Anavatan cennetten bile kutsaldır? sloganını benimseyen Nepal, gerçekten de cenneti andıran coğrafyasıyla maalesef dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer almaktadır. Kişi başına düşen milli gelir 240 dolar civarında.
Nepal 1990 yılına kadar mutlak monarşi ile yönetilmiş. Maocuların ülkede demokratik bir halk cumhuriyeti kurmak için gerilla hareketi başlatmasıyla ülke bir iç savaşa sürüklenmiş 1994 yılının şubat ayında Prens Dipendra?nın, aralarında kral ve kraliçenin de bulunduğu kraliyet ailesinin 11 ferdini katlederek intihar etmesinin ardından öldürülen kralın kardeşi Gyanendra yeni kral olmuş. Maocuların isyanını bastırmak isteyen yeni kral hükümeti geçici olarak feshederek olağan üstü hal ilan etmiş. Bu durumun çözüm olmadığını gören kral, birçok hükümetler atamış ve ülke istikrarsızlıktan kurtulamamış. Maocular başkent Katmandu?yu kuşatınca kraliyet tüm desteğini yitirmiş ve yeniden olağanüstü hal ilan edilmiş. Şubat 2006?da yapılan yerel seçimleri boykot eden ülkenin büyük siyasi partileri krala karşı topluca mücadele etmişler ve aynı yıl parlamento yeniden toplanarak başbakan atanmış. Parlamento kralın başta yasaları onaylama olmak üzere tüm yetkilerini kısıtlamış. Hükümet, Maocularla görüşmeler başlatarak sert bir şekilde uygulanan terörle mücadele yasasını kaldırmış ve birçok Maocu gerillayı serbest bırakmış. Böylece yıllarca süren ve 1300 insanın ölümüne sebep olan iç savaş da bitmiş.
Nisan 2008 yılında aralarında Maocular, Nepal Kongre Partisi ve Nepal Komünist Partisi?nin bulunduğu yeni anayasa meclisi oluşturulmuş. Bu meclisin ezici çoğunluğu Maoculardan oluşmaktadır. 600 sandalyelik anayasa meclisinde Müslümanlar 17 vekille temsil ediliyor. Bunlardan ikisi komünistlerle hareket ederken diğerleri de değişik partilere mensup ve aralarında bir söz birliği yok. Krallığa son verip Federal Demokratik Nepal Cumhuriyeti olarak ülkenin ismini değiştiren meclis, yeni anayasa çalışmalarını sürdürüyor ve toplumun tüm kesimlerini memnun edecek bir metin oluşturmaya çalışıyor. Nepal?deki Müslümanlar adil bir şekilde mecliste temsil edilmediklerini düşünüyor. Yeni anayasada haklarının verilmesini ve anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar. Hindistan?daki Müslümanlara verilen hakların kendilerine de verilmesini istiyorlar ve ezici çoğunluk olan Hindular karşısında dinlerini, kültürlerini ve kimliklerini koruyacak bir yapının oluşması için ilgili çevrelerle temaslarını sürdürüyorlar.
Müslüman Esnaf ve Hindu Çırağı
12 Aralık 2008 Cuma erken saatte otelden ayrılıp Katmandu?nun merkezine gidiyoruz. Öğlene kadar dolaşacağız. Cuma namazı kılıp İslami Sang?in genel merkezine uğrayacağız. Katmandu?nun dar sokaklarında büyük bir hareketlilik var. Ara sokakların birinden bir müzik sesi yükseliyor. Oraya doğru yöneliyoruz. Bir pankart açılmış. 10 kişiden oluşan bir bando takımı ve etrafından 20 civarında kadınlı erkekli insanlar yürüyor. Taksiyi durdurup fotoğraf çekiyoruz. Taksi şoförüne ne yaptıklarını sorduğumuzda; ?Bunlar Hindu, bugün onlar için kutsal gün ve ayin yapıyorlar? diyor. Neden açıklama ihtiyacı duyduğunu anlayamadık ama şoförümüz, ?Ben Budistim? diye ekliyor. Biz de ?Tibet, Dalay Lama? diyoruz. Çok seviniyor, başıyla bizi onaylıyor. Kalabalık bir caddede inip yürümeye başlıyoruz. Caddede turistik eşya satan mağazalar yer alıyor. Bizi turist sananlar bir şeyler satmaya çalışıyor. Rastgele bir dükkâna giriyoruz. Hediyelik eşya bakıyoruz. Dükkan sahibinin ataları Keşmir?den oraya göç etmiş. Bir Müslüman olduğunu dükkânda asılı duran bir ayeti kerimenin yazılı olduğu tablodan anlıyoruz. 12-13 yaşlarındaki çırağı aldığımız hediyeleri paketlerken dükkan sahibine onun Müslüman olup olmadığı soruyoruz. Çırak hemen ?I?m a little Müslim? (ben biraz Müslüman?ım) diye cevap veriyor.
Keşmirî Camii ve Dervişler
Cuma namazı için Keşmiri Camii?ni soruyoruz. Dükkân sahibi kendisinin de orada namaz kılacağını ve beraber gidebileceğimizi söylüyor. Beraberce camiye giriyoruz. Caminin büyük bir müştemilatı var. Üç kattan oluşan bir tekke görünümünde. 14. yüzyılda Keşmir?den gelen Seyyid Miskin ve Seyyid Gıyasuddin isimli iki derviş tarafından bu tekke kurulmuş. Tekkenin yerini dönemin Nepal kralı bağışlamış. O günden bugüne kalan sadece iki türbe. Binanın diğer tüm kısımları yakın zamanlarda inşa edildiği görünümü veriyor. Cuma hutbesi Arapça olarak okunuyor. Hitabet gücü yüksek, etkileyici ve akıcı bir şekilde konuşan bir hatip dinliyoruz. Cumadan sonra merak edip kendisiyle tanışıyorum. Şeyh Ali Manzur el-Ezheri adındaki bu genç hatip Ezher Üniversitesi?nden mezun olmuş ve bu camide imam-hatiplik yapıyormuş. Caminin Nepal?deki en büyük cami olduğunu söylüyor. Cuma günleri 10 bine yakın Müslüman burada namaz kılıyormuş. Bu Cuma, cemaatin az olmasının sebebi Müslümanların bayram içim memleketlerine gitmeleriymiş. İmam, bize kısa bir fasıl tebliğ yapıyor. Bu camiyi inşa eden Keşmirli sufîlerin bir kerametini şöyle anlatıyor:
Nepal Kralının Beyaz Fili ve Dervişlerin Kerameti
600 yıl önce Keşmir?den yola çıkan Seyyid Miskin ve Seyyid Gıyasuddin gelip buraya yerleşmişler. O zamanlar Nepal kralının beyaz bir fili kaybolmuş. Kralın askerleri her tarafta fili arıyorlarmış. Askerler yine bir gün fili ararken bu iki dervişle karşılaşmışlar ve onlara kralın filini görüp görmediklerini sormuşlar. Dervişlerden biri filin yerini biliyorum demiş. Askerler heyecanla nerede olduğunu sorunca kralın kullandığı kadehin içinde demiş. Askerler kendileriyle alay edildiğini düşünerek bu dervişi azarlamışlar ama derviş sözlerini ısrarla sürdürmüş. Derken askerlerin kalbine bir şüphe düşmüş ve durumu krala bildirmişler. Kral duyunca kendisiyle alay ettiklerini söyleyerek öfkelenmiş. Ama askerler dervişin doğru söylediğini savunmuş. Kral kadehi eline alıp evirip çeviriyormuş ama bir türlü beyaz filini göremiyormuş. Askerlerine o dervişi saraya getirmelerini emretmiş. Derviş, saraya kralın ayağına gitmeyi kabul etmeyince kral çar naçar onların ayağına gitmiş. Derviş, kralın yanında hemen bir keramet izhar edip kadehi yere doğru eğmiş ve koskoca beyaz bir fil ortaya çıkıvermiş. Kral dehşet içinde kalarak; ?Siz kimsiniz? Siz beşer değilsiniz, siz meleksiniz? deyince dervişler de; ?Hayır, biz insanız, Hz. Muhammed isimli peygamberin ümmetindeniz? demişler. Kral onlara; ?Dileyin benden ne dilerseniz? demiş. Dervişin biri; ?Senden namaz seccademin yeri kadar bir toprak parçası istiyorum? diye cevap vermiş. Kral; ?Size daha fazlasını veririm? demiş. Onlar seccadelerini koyacak bir yer istemede ısrarcı olunca Kral isteklerini kabul etmiş. Derviş seccadesini yere koyunca tekkenin bulunduğu yerden 4 km. ötedeki adalet sarayına kadar olan büyük bir alanı kaplamış. ?İşte bu da şeyhimizin bir diğer kerameti? diye ekliyor Ezherli hocamız. Ezherli hoca Vahhabilerden çok şikâyetçi. Kadiri olduğunu söylüyor. Tekkede Kadiriler ile Nakşîler iç içe diye de ekliyor. Kendisi gibi düşünmeyen herkese Vahhabi diyor ve Nepal?deki diğer tüm Müslümanları şiddetli bir dil ile eleştirmeye başlıyor. ?Dervişin yüreği geniş olmalı tüm Müslümanları kucaklamasını bilmeli? diyorum ama fayda etmiyor. Vahhabi olmadığımı ama türbeye secde eden insanlar gördüğümü, bunun yanlış olduğunu, Ezher?de eğitim görmüş bir insan olarak bu yanlışları düzeltmesi gerektiğini söylüyorum. ?Doğru, o hareketler yanlış? diyerek beni onaylıyor.
Kur?an-ı Kerim?in Nepalce Meali
Keşmiri Camii?nden ayrılarak yan tarafta bulunan İslami Sang?in Genel Merkezine gidiyoruz. Teşkilatın idarecileriyle buluşuyoruz. İHH tarafından kendilerine takdim edilmek üzere bize emanet edilen plaketi veriyoruz ve yaptıkları güzel organizasyon için teşekkür ediyoruz. Onlar da bizim için hazırladıkları teşekkür belgelerini takdim ediyorlar. Nepaldeki Müslümanların genel durumu hakkında buradaki yetkililerle sohbet ediyoruz.
Yeni hükümet, Müslümanların Nepal ulusal televizyonunda 15 dk. dinlerini tanıtmaları için yayın yapma hakkı vermiş. İslami Sang, bu yayınla yetinmiyor ve seslerini daha fazla duyurmak için paket programlar hazırlayarak özel televizyonlarda ücret karşılığında yayınlamak için bir proje hazırlamışlar. Bizler de kurban parası dışında yanımızda getirdiğimiz yardım parasından 2000 doların bu projede kullanılması için bağışlıyoruz. Ayrıca bu yardım fonundan 800 doların da Kur?an-ı Kerim?in Nepalce mealinin ikinci baskısında harcanmak üzere İslami Sang?in yetkililerine teslim edip makbuzlarımızı alıyoruz.
Kuran?ı ilk defa Nepalce?ye çeviren Alauddin Ensari?yle genel merkezdeki kütüphanede sohbet ediyoruz. Ensari, İslami Sang?in Hira Eğitim Kurumları?na bağlı olan Camiatü?l İslahi?l İslami medresesini bitirdikten sonra Hindistan?da yüksek dini tahsil yapmış. Pakistan?da yüksek lisansını bitirmiş ve Nepal?e dönerek eğitim-öğretim faaliyetlerinde aktif rol almış. Ensari?nin yanında 15 yıl önce dini olan Brahmanizm?i terk ederek Müslüman olan İrfan Pokrel de var. Nepal Dili ve Edebiyatı alanında tahsilini tamamladığı için mealin tashihiyle uğraşmış. Ensari meal serüvenini şöyle anlatıyor:
?Nepal?deki tüm dini grupların Nepalce yazılmış metinleri var. Kuran-ı Kerim evrensel bir kitaptır ve tüm insanlara gönderilmiştir. Nepallilerin de bu kitabı okuması ve anlaması gerekir. Bunun için tam beş yıl meal üzerinde çalıştım. Arapça ve Urduca tüm ana tefsir kaynaklarından yararlandım. Özellikle de Seyyid Kutub ve Mevdudi?nin tefsirlerini kullandım. Mealin yanında kısa açıklamalar da ekledim. Yaptığım çalışmayı başta Hindistan?daki âlimler olmak üzere birçok insana gönderdim. Onların görüşlerini aldım. Son kontrolünü beş kişilik bir âlimler heyeti yaptı. Kardeşim İrfan Pokrel mealin tashihine çok büyük katkı sağladı. 2008 yılının başlarında mealin birinci baskısını yaptık. 1500 adet basıldı. Şimdi tükenmek üzere ve inşallah ikinci baskısı için hazırlanıyoruz. 31 Mayıs 2008 tarihinde Katmandu?da meali tanıtmak amacıyla büyük bir toplantı gerçekleştirdik. Toplantıya başta anayasa meclisindeki 17 Müslüman milletvekili, üst düzey resmi yetkililer, Mısır, Pakistan ve Hindistan konsolosları katıldı. Toplantıya yoğun bir ilgi vardı. 1000 kişilik salon tamamen doluydu. Ayrıca gayrimüslimlerden 300 kişi de katılımcılar arasındaydı. Hindu ve Budistlerden meale büyük bir ilgi var. İslam dininin kutsal kitabının Nepalce?ye çevrilmesi ve buna vesile olmam beni çok mutlu ediyor.? Ensari?yle sohbetimiz bitince bizden izi istiyor. 800 km otobüs yolculuğu yapacakmış. Ertesi gün sabah meali hakkında bir konferans verecek.
Akşam yemeğini Anatolia Restorant?ta yiyoruz. Yine momo yiyoruz. Restorant?ı çalıştıran ve aynı zamanda Türkiye?deki girişimciler aracılığıyla Nepal?de açılan okulların genel müdürüyle sohbet ediyoruz. 8 yıldan beri burada yaşıyormuş. Buradaki okulların büyük çoğunluğu özel sektöre aitmiş. Devletin eğitimdeki rolü çok azmış. Mesela 2,5 milyonluk Katmandu?da bine yakın özel okul varmış. Daha önceleri batılılar özel izinle burada bir çok özel okul kurmuşlar ama genelde yabancıların okul kurmaları yasakmış. Onlar da okullarını Nepalli bir Müslümanın kurduğu şirket bünyesinde açmışlar. Yeni hükümetle temasları sürüyormuş. İzin çıkarsa özel Türk okulları kurmak için faaliyete geçeceklermiş.
Katmandu?nun sokak ve caddelerini akşam karanlığında biraz daha dolaştıktan sonra kaldığımız otele dönüyoruz. Televizyonu açıyorum. Dubai televizyonundan milyonlarca dolar harcanarak düzenlenen Dubai film festivalinin başladığı haberini izliyorum. İnsanların günlük bir dolara muhtaç oldukları Nepal insanı için her gün yoksulluğun ızdırabı yaşanıyor. Kurban kesilen ve sel felaketine uğrayan bölgelerdeki çocukların o bakışları ve yüz ifadeleriyle dalıp gidiyorum.
Katmandu?daki Hindu ve Budist Tapınakları
Nepal?in büyük çoğunluğunu oluşturan Hinduların sosyal yaşamlarını fazlaca gözlemleme fırsatını bulamadık. Ancak günümüzün bir kısmını buradaki en eski Hindu ve Budist Tapınaklarına ayırdık. Katmadu?daki en eski Hindu tapınaklarından biri olan Paşupatinat?ı ziyaret ediyoruz. Tapınağın dışında bir düğün alayı var. İçeri giriyoruz. Görkemli bir yapı. Maymunlar yer yer harabeye dönmüş ek binalarda ve ana meydanlarda kendilerine verilecek yiyecek bekliyor. Biri yerdeki terliği alıp duvarın üstüne kaçırıyor. Mabedin ibadet yapılan kısmına bizi almıyorlar. Önce ayakkabıları çıkardığımız için yalın ayak ortada kalıyoruz. Hindu olmayan giremiyormuş. Mabedin bulunduğu büyük bahçenin üst taraflarında bir meydan ve kapıları meydana açılan salonlar var. Yeni evli damat ve gelin meydanın girişindeki alana oturmuşlar. Hindu rahip gelinin sol yanında oturmuş bir vaziyette ellerini öne doğru uzatarak göğüs hizasında birleştirmiş bir şekilde bir şeyler okuyor. Önlerinde 2 metrekare bir alan içine yayılmış mumlar, tütsüler, ağaç yaprakları, pirinç taneleri, her türden ve renkten baharatlar var. Buranın ardından Katmandu?daki en büyük eski Budist mabedi olan Swayambunath?ı geziyoruz. Yüzlerce merdiveni nefes nefese tırmanıyoruz ve Katmandu?ya yukarıdan bakan bir tepenin üzerine kurulmuş görkemli tapınağa ulaşıyoruz. Her taraf Buda?nın heykelleriyle dolu. Büyük küçük tüm heykellerin önünde mumlar yakılıyor. Özellikle batılı turistler, manevi bir vecd içinde yapılan ayinlere iştirak etmeye çalışıyorlar. Mutlaka metafizik açlık çekiyorlardır. Mabedin çevresi mum ve hediyelik eşya satıcıları ile kucağındaki birkaç aylık bebekleriyle dilenen insanlarla dolu. Bir grup öğrencinin tapınağa gelmeleriyle çıkmaları bir oluyor. Güvercinler tapınağın çatılarında uçuşurken, maymunlar da ziyaretçilerin kendilerine vereceği yiyecekleri bekliyor. Biri bisküvi, biri muz, bir diğeri de kendisine verilen mandalinayı usulüne uygun soyup dilim dilim yiyor.
Katmandu?daki son günümüzde, buraya geldiğimiz gün bizleri karşılayan Tecemmüül İslam isimli genç rehberlik yapıyor. Ayrılma vaktimiz yaklaştığında vedalaşıyoruz ve oteldeki eşyalarımızı alıp havaalanına doğru gidiyoruz. Bahreyn aktarmalı Gulf Air?a ait uçağı bekliyoruz. Bayramdan bir gün önce Nepal?de başlayan ziyaretimiz bayramdan bir gün sonra son buluyor. Bir Pazar gününün çok erken saatlerinde İstanbul?a ulaşıyoruz. İstanbul semalarında sabah ezanları okunuyor.
Gezi yazısının ilk bölümünlerini okumak için tıklayın
Dünyanın çatısındaki ülke: Nepal
Namazgâhta altıbin kişiyle Bayram Namazı