Ergenekon terör örgütü soruşturması, Türkiye'nin yanı sıra yurtdışında da yakından takip ediliyor. Özellikle gurbette yaşamak zorunda kalan aydınlar, geçmişle yüzleşmenin kapısını aralayan davadan umutlu. Bunlardan biri de şair, yazar ve siyasetçi Kemal Burkay.
Kürt sosyalist hareketinin önde gelen isimlerinden biri olan Burkay, Uğur Mumcu cinayetinden Sabancı suikastına kadar birçok karanlık eylemin Ergenekon tarafından gerçekleştirildiğine inanıyor. Kontrgerilla ve JİTEM gibi yapıların demokratikleşmeyi engelleyerek baskıcı bir militarist yönetim amaçladığını savunuyor. Siyasi sığınmacı olarak 1980'den beri İsveç'in başkenti Stockholm'de hayatını sürdüren Burkay, gerçeklerin ortaya çıkması için bütün aydınların Ergenekon davasına sahip çıkmasını istiyor.
Türkiye uzun süredir Ergenekon soruşturmasını konuşuyor. Tutuklanan bazı isimler eski arkadaşlarınız. Davayı izleyebiliyor musunuz?
Ben yıllarca kontrgerillayla ilgili yazdım. Adı Ergenekon'a dönüşen yapının bilincindeydim. Ergenekon, 1950'li yıllarda Amerikan-NATO girişimi olarak kurulan kontrgerilla örgütlerinin devamı. Bu örgüt, demokratik muhalefete karşı, özellikle sola karşı kullanıldı. Sovyetler'in çökmesiyle kendisine ihtiyaç kalmadı ve NATO ülkelerinde tasfiye edildi. Üzerine gidilemeyen tek ülke Türkiye oldu.
Türkiye'de neden tasfiye edilmedi?
Çünkü kontrgerilla örgütü PKK'nın başlattığı silahlı eyleme karşı devreye konuldu. 1990'lı yıllarda daha da güçlendi, dal budak saldı, bir ahtapot gibi. Türkiye'de hem militarizm güçlendi, hem de bu bahsettiğim örgüt. Bu örgüt ve derin devlet, Türkiye'nin demokratikleşmesini, şeffaf olmasını istemiyor. Yıllar önce Uğur Mumcu öldürüldüğünde, bunun derin devlet işi olduğunu söyledim. O zaman İslamcı kesime yüklemek istediler. Gaffar Okkan cinayeti de çok profesyonelce işlendi. Diyarbakır'da, Emniyet Müdürü'nü beş korumasıyla karakolun yakınında öldürmek, sonra da bir yel gibi geçip gitmek hiç mümkün değildi. Bunu ancak kontrgerilla, JİTEM gibi bir yapı yapabilirdi. Sabancı cinayeti ve Danıştay baskını da böyledir. Amaç kamuoyunu kışkırtmak, ülkeyi yönetilemez hale getirmek. Sonra da kurtarıcı denilen kimseleri ve darbecileri göreve çağırmak. Biz bu filmi 60'larda, 70'lerde, 80'lerde izledik. Şimdi bu olaylar açığa çıkarken omuz vermek lazım.
Davanın siyasi olduğu yönündeki eleştirilere katılıyor musunuz?
Bu davanın, hangi partinin iktidar olduğu dönemde açıldığının önemi yok. Önemli olan açılmış olması. Eğer, bir hükümet soruşturmaya engel olmuyorsa, aksine teşvik ediyorsa, bu; o hükümet için olumlu bir puandır. Daha önce bir Susurluk fırsatı çıktı ortaya. Keşke o zamanki hükümet çetenin üstüne gitme cesaretini gösterebilseydi. Aslında AK Parti'nin Şemdinli olayında da geri adım atmaması gerekirdi. Şemdinli'de JİTEM'in bir parçası yakayı ele vermişti. Ne yazık ki o zaman üzeri kapatıldı. Ama Ergenekon davası açıldı, her şeye rağmen. Düşünün ki eskiden bir astsubaydan bile hesap sorulamıyordu. Şimdi orgeneraller tutuklandı. Veli Küçük gibi, Levent Ersöz gibi JİTEM'de çok önemli rol oynamış kimseler hesap veriyor. Bu çok önemli bir aşama. Bu AK Parti döneminde oldu diye kuşkulanmak yerine, teşvik etmek lazım. Görüyoruz ki bu davayı engellemek isteyen güçler az değil. Davanın başarılı bir şekilde sonuçlanması, bu yapının, çetenin tasfiyesi, devletin ve toplumun şeffaflaştırılması için kamuoyu desteği gerekir. Kenardan izleyici gibi olayı seyretmek bize düşmez. Ülkenin aydınları, tüm demokratik insanları, sol geçinenler, liberal geçinenler, herkes buna omuz vermeli.
Sol ve demokrat kesimlerin soruşturmaya destek vermediğini mi düşünüyorsunuz?
Kürt ya da Türk, bu ülkede yaşayan herkesin, davanın ne kadar önemli olduğunu görmesi lazım. Bu bir fırsat. Soruşturmanın sağlıklı bir biçimde devam etmesi, üzerinin kapatılmaması için kamuoyu desteği lazım. Sadece yürekli, dürüst birkaç savcının çabası yetmez. Görüyoruz ki çok güçlü tepkiler var. Bunu kapatmaya, üstünü örtmeye çalışan bizzat güvenlik görevlileri ve ordu içinde, medyada, siyasal çevrelerde kimseler var. Örneğin Baykal'ın yaptığı... CHP gibi bir anamuhalefet partisinin demokrasi için çaba göstermesi gerekirken, tam tersine üstünü örtmeye çalışması, tutuklamalara tepki göstermesi, adliyenin çalışmasına fırsat vermek istememesi talihsiz bir durum. Güçlü bir kamuoyu olmadan suçun üzerine gidilemez. Böyle güçlü bir çete, devlet yapısından tasfiye edilemez, Türkiye demokratikleşemez.
Perinçek'i 40 yıldır kuşkulu bulurum
60'lı yıllarda birlikte mücadele ettiğiniz Doğu Perinçek şimdi Ergenekon sanıkları arasında. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Perinçek, kontrgerillanın örgütlü bir adamı mıdır, bilemem. Yalnız şu var; Perinçek, Yalçın Küçük, İlhan Selçuk... Bu tür insanların Türkiye'deki sosyalist hareketin öncüleri olarak görülmesi yanlış. Bunlar solcu olarak sahneye çıktılar ama solun bir damarı eskiden beri cuntacıdır. 1960'lı yıllardan başlayarak, İlhan Selçuk ve Mümtaz Soysal'ın, Yön Dergisi'nin, Doğan Avcıoğlu'nun rolü ortadadır. Ordu içerisinde 'ilerici' diye niteledikleri kesimden hep devrim beklediler. Ben ta başından beri Perinçek'i kuşkulu buldum. Görünüşte oldukça radikal, devrimci bir solcuydu. Ama oynadığı rol, solun bölünmesiyle sonuçlandı. Mesela bir dönem anti-Sovyetizm'i politika haline getirdi. Bence o dönemde Amerika'ya hizmet etti. Şimdi Avrasyacı... 70'li yıllarda PKK onun yoldaşlarını öldürdü, ama 80 sonrası Bekaa'ya gitti, Öcalan ile uzlaştı, 'PKK'lı olmayan Kürt bölücüdür' dedi. Bu dönüşüm neden oldu? Öcalan yakalanınca aynı Perinçek bu sefer derin devlete yakın bir politika izledi. Bu kesimler, darbe şakşakçılığı yapıyor. Dolayısıyla tutarlı bir insan değil, hep olumsuz rollerde.
Yalçın Küçük de gözaltına alındı...
Yalçın Küçük bir zamanlar TİP'in ideologuydu. Sonra Avrupa'ya geçti, PKK'nın yanına düştü. Neredeyse Öcalan'ın ideologu oldu. Bu nasıl olabiliyor? Şimdi Ergenekon denilen, darbecilikle suçlanan generallerle yan yana görülüyor. Yani onların safında. Sol ne yazık ki bir damarıyla demokrat olamadı. Bunların halka güvenleri, inançları yok. Jakobencilik, tepeden inmecilik... Bu, İttihat ve Terakki'den süregelen bir şey. Bunlar da İttihat ve Terakki'nin sol türevleri.
Yıllarca Kürtçe yayın istedik, şimdi TRT Şeş'e niye karşı çıkıyorsunuz?
Bütün bu olayların ışığında, PKK'nın denklemdeki yeri nedir?
Ülkenin terörize edilmesi, militarize edilmesi sürecinde PKK başlı başına bir olgu. PKK ilk ortaya çıktığı zaman, bunun bir provokasyon örgütü olduğu görüşündeydim. Yani gerçekte bir Kürt, yurtsever örgütü değil, bazıları tarafından zaman zaman solu, demokratik hareketi yahut ulusal kurtuluş hareketlerini bölmek, yanlışa yöneltmek için kurulup yönetilen paravan bir örgüt. PKK çıkar çıkmaz Kürt yurtseverlerine, solculara saldırdı, birçok yerde cinayetler işledi. Amaç, Kürt hareketini terörize etmek. Nitekim PKK bu rolü oynadı.
Peki PKK'yı kim kurdu, kim yönlendirdi?
PKK aslında Kürtlere karşı savaştı. Öcalan 80 sonrasında Suriye'ye geçtikten sonra, bir dönem Türk istihbaratı ile ilişkileri zayıfladı. Tümüyle koptu diyemiyorum. Öcalan, Suriye'deyken Suriye'nin denetimine girdi, bir ölçüde de İran'ın. Hatta bir ölçüde Saddam'ın... Yakalandıktan sonra, tekrar yuvaya döndü ve Türkiye'nin denetimine girdi. Dolayısıyla PKK'nın eylemlerini kendi iradesine bağlamak yanlış olur. Öcalan, İmralı'da derin devlet midir, gladyo mudur, o bağlantı içinde kendisine söylenenleri yapıyor.
TRT'nin Kürtçe yayına başlaması da bazı kesimler tarafından eleştiriliyor...
PKK'lılar da, biz de yıllardır bir televizyon kanalı Kürtçe yayın yapsın istiyorduk. Taleplerimizden biri buydu. Oldu bu! O zaman niye karşı çıkıyoruz? Ne yazık ki PKK iradesinde özgür değil, İmralı'dan yönetiliyor. İmralı'yı yönetenler de TRT Şeş'e karşılar. Türk olsun, Kürt olsun artık önyargılarımızdan kurtulmamız gerekiyor. Ergenekon davası birçokları için şaşırtıcıdır. PKK'yı kurtarıcı gören kimselerin de önyargılarından kurtulmaları lazım. PKK 'Kürt halkı için çalışıyorum' diyorsa, silahları bırakmalı. DTP içindeki birçok kimsenin PKK gibi düşünmediğini biliyorum, ama cesaret edemiyorlar. İşte bu cesaret gerekiyor. Kürtlerin kültürel haklarında belli adımlar var, bunlar genişletilmeli. Siyaset kanalları çalışmalı, çatışma durmalı.
Son günlerde itirafçı Abdülkadir Aygan'ın açıklamaları gündemde.
Faili meçhul cinayetler konusundaki sözleri gerçekçi mi?
JİTEM, yasa dışı komplo kuran, terör estiren, cinayet işleyen çarkın bir parçası. 60'lı yılların sonlarından başlayarak 1 Mayıs olayları, Maraş olayları, Hamido'nun öldürülmesi, Musa Anter'in öldürülmesi.... Binlerce faili meçhul cinayet var, 18 bin kişinin adı veriliyor. Bunlar içerisinde Kemalistler de var. Örneğin Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy... Bu cinayetlerin arkasındaki güç, Türkiye'de kaos ortamı yaratmak, darbeleri getirmek isteyen güçtü. Yasadışı ve pervasızca işlenen cinayetlere karşı çıkan bürokratlar da yok edildi. Mesela Albay Rıdvan Özden, Mardin'de öldürülmüştü. Lice'de öldürülen Tuğgeneral Bahtiyar Aydın gibi... Rıdvan Özden, kara para akışına, gizli silah ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı çıktığı için öldürüldü. Ahtapot gibi her tarafa dal budak salmış bir suç örgütüyle karşı karşıyayız. Bu, devleti de devlet olmaktan çıkarmış, ortada hukuk diye bir şey bırakmamış. Şimdi ülkenin bundan kurtulması söz konusu.
'Gülümse'nin şairi
Kürt sosyalist hareketinin önde gelen simlerinden biri olan Kemal Burkay, 1937 Tunceli Mazgirt doğumlu. Hukuk fakültesini bitirdikten sonra Osmaniye'de kısa süre kaymakamlık yaptı. Merkeze alınınca istifa ederek 1964 yılında serbest avukatlığa başladı. 'Yaşamanın Ötesinde', 'Prangalar' gibi roman ve şiir kitapları yazdı. Türkiye İşçi Partisi'nin örgütlenmesinde aktif rol üstlenen Burkay, hakkındaki suçlamalar sebebiyle 1972 yılında yurtdışına çıktı. 1974 affıyla ülkeye döndü. Aynı yılın sonunda bir grup arkadaşıyla birlikte illegal Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi'ni (PSK) kurdu ve genel sekreterliğe seçildi. İsveç'ten politik iltica alan Burkay, Mart 1980'de yeniden yurtdışına çıktı. Silahlı mücadeleyi reddeden Burkay, PKK'dan hep ayrı durdu. Kamuoyu Kemal Burkay'ı, Sezen Aksu'nun seslendirdiği 'Gülümse' isimli şarkıyla tanıdı.
Röportaj: Ramazan Kerpeten
Kaynak: Zaman