Düşünce Kuruluşu Avrupa Politika Merkezi'nde konuşan Heather Grabbe, kamuoyu araştırmalarında, Avrupalılar'ın çoğunluğunun Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkarken yarıya yakınının Türkiye'nin üyeliğini olası gördüğünü söyledi.
Grabbe, Türkiye'de ise halkın çoğunluğunun AB üyeliğine destek verdiğini, ancak AB'ye girmeye olasılık verenlerin oranının yüzde 25 olduğunu, bunu şaşkınlıkla karşıladıklarını anlattı.
Türkiye'de ''AB üyeliğine büyük destek veren muhafazakarlar ve Anadolulu girişimciler gibi dinamik toplum kesimlerinin'' bu sürecin sonucu konusunda olumsuzluğa kapılmasında ''AB'nin yanlış yönetiminin'' payını kabul eden Grabbe, ''Eğer AB tarafı sözünü tutmazsa sürecinin sonunda, Türkiye'de reddedilme duygusundan kaynaklanan hayal kırıklığının ilişkileri, müzakerelerin başladığı döneme kıyasla çok daha kötüleştirebileceği'' uyarısında bulundu.
AK Parti'yi siyasal açıdan iyi incelenmeye değer bulduğunu ifade eden Grabbe, ''Çünkü toplumun daha önce bu ölçüde sesini duyuramayan çok geniş bir kesimini temsil ediyor'' diye konuştu.
Grabbe, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Brüksel ziyaretinde ilk olarak AB yetkilileri yerine Belçika'nın Hasselt kentinde Avrupalı Türkler ile buluşmasına da dikkat çekerek, ''Çok ilginçtir ki ilk toplantısı AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ya da dönem başkanlığıyla değildi. Belçika, Almanya ve Hollanda'dan gelen Avrupalı Türkler ile Hasselt'de buluştu. Çok büyük bir kalabalık geldi onu görmeye ve dinlemeye. Verdiği mesaj çok büyük ölçüde toplumsal hareketlilikle ilgiliydi. Bu çok önemli. Toplumda yukarı yönlü hareketlilik nerden gelirse, kim yaparsa yapsın çok teşvik edici ve AB katılım süreci için önemli'' dedi.
Grabbe, ''Eğer AB'nin genişleme tarihine bakarsanız, yukarı yönlü toplumsal hareketliliğin mümkün olduğunu ve istendiğini görürsünüz. Eğer statükodan memnunsanız neden doğası gereği aşağılayıcı olan AB müzakere sürecine katlanasınız? Burada kişisel olarak ve gelecek kuşaklar için daha iyi gelecek düşüncesi rol oynuyor. Ekonomik ve toplumsal açıdan daha iyi bir yaşam, daha fazla hak ve özgürlükler beklentisi tüm bu sürecin sürekliliğini sağlıyor. Zahmetli bir sürece başka türlü kamuoyu desteği sağlayamazsın. Bu açıdan yukarı yönlü toplumsal hareketlilik AB'ye katılıma kamuoyu desteği için devasa önem taşıyor'' diye konuştu.
-''AB, KİMSENİN BEKLENTİSİNİ KARŞILAMADI''-
AB müzakerelerinin hemen öncesinde Türkiye'de toplumun her kesiminde büyük bir iyimserlik bulunduğunu hatırlatan Grabbe, şöyle devam etti:
''Toplumun eski ve yeni seçkinleri aarsındaki büyük bölünmede herkes AB'nin bir biçimde, Türkiye içindeki tartışmada kendi tarafını tutacağını düşünüyordu. AK Parti'nin yenilgiye uğratılmasına ve laikliğin ne pahasına olursa olsun korunmasına inanan kökten laikçiler AB'nin yanlarında olacağını umuyordu. Ya da çok muhafazakar, kendilerini dine adamış insanlar başörtüsünü (özgürlüğünü) AB sayesinde alacaklarını düşünüyorlardı. AB bunların hiçbirini yapmadı ve 2005'ten itibaren tüm bu grupları düş kırıklığına uğrattı. Çünkü AB'nin gündemi Türkiye'de hiçbir grubun istekleriyle tamamıyla örtüşmüyor. Yalnızca tüm bu beklentilerin bir kısmıyla örtüşüyor.''
AB'nin ''üniversiteye başörtüsüyle gitmek isteyenlerin sorunlarını çözemeyeceğini'' anlatan Grabbe, ''Bu sorun AB gündeminde kilit önemde değil. AB gündemi tüm siyasal yaşamı kapsamaz. Yalnızca üyelik yükümlülüklerini kapsar'' dedi.
Türkiye'nin ''siyasal bölünmüşlük ve mahkemeler nedeniyle'' çok zaman ve enerji harcadığını belirten Grabbe, sivil anayasa konusunda toplumda hala uzlaşma sağlanamadığını ve yapılan reformların uygulamada çok yavaş ilerlediğini dile getirdi.
Grabbe, ''Türkiye'deki liberaller AB'den daha fazlasını istiyor. AB yalnızca, AB içinde uzlaşma sağlanan konulara müdahale edebilir. Türkiye'deki birçok soruna AB'nin verecek yanıtı yok. Örneğin azınlıkların entegrasyonu ya da din ve devlet arasındaki uygun ilişki. Bu konularda Türkiye'nin ne yapması gerektiğini tanımlayamayız. Ülke içinde açık ve serbestçe tartışılmasından yanayız'' diye görüş bildirdi.
Grabbe, AK Parti'nin kapatılması istemiyle açılan davaya müdahale ettikleri eleştirilerini şöyle yanıtladı:
''AK Parti aleyhindeki dava AB'yi çok fazla ilgilendirir. Her ne kadar parti kapatmalarla ilgili AB müktesebatı olmasa da uluslararası normlar ve Avrupa Konseyi'nin ilkeleri var. Özellikle de demokrasi sorunu var. Yalnızca Türkiye'den değil, AB'ye girmek isteyen herhangi bir ülkeden istenen siyasal kriterleri tanımlamak gerçekten zor. Bunlar rekabet politikası ya da çevre standartları gibi yazılı kurallar değil. Örneğin hukukun üstünlüğünü ya da uygun demokrasi düzeyini net olarak belirlemek zor. Avrupa demokrasilerinde normal olan nedir düşüncesinden yola çıktık.''
''Türkiye'de devletin laiklik uygulamaları pek normal değil, hiçbir AB üyesine benzemiyor. Farklı uygulamaları olan Avrupa Konseyi üyesi Rusya var'' diyen Grabbe, ''AK Partili belediyelerde alkol yasağı bizim işimiz değil. Ne söyleyebiliriz? Bu, çok ustalık isteyen bir iş. AB içinde İsveç ve Finlandiya gibi alkol konusunda çok sıkı kurallar uygulayan ülkeler var. Gerçekten çok zor'' diye konuştu.
Grabbe, ''AK Parti, (Alman) CDU'nun Hristiyan demokratlığından daha fazla Müslüman demokrat değil'' diyerek, kişisel görüşünün Avrupalı Hristiyan demokratların AK Parti'yi içlerine alması yönünde olduğunu dile getirdi.
Türkiye'deki reformların ordu üzerindeki etkisi nedeniyle ABD'nin isteğiyle gerçekleştirildiği iddialarını gerçekçi bulmadığını belirten Grabbe, ''Türkiye, kurulduğundan bu yana NATO üyesi. Eğer ABD, NATO bağlarıyla Türk ordusunu etkileyecek durumda olsaydı, Irak'ın işgali sırasında (tezkerenin geçmesi için) yapardı. Son yıllarda ABD'nin Türk ordusu üzerinde çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Bence reform gündemi daha çok toplumsal istekten kaynaklanıyor'' diye konuştu.
AA