Dolar

34,9440

Euro

36,6106

Altın

3.015,82

Bist

9.992,76

Peruk başörtülü kızları tüketiyor

Sinema yazılarıyla tanıdığımız Suat Köçer, hikaye kitabında başörtüsü yasağını sinematik bir dille anlatıyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2008-12-25 11:59:00

Peruk başörtülü kızları tüketiyor

Suat Köçer, sinema alanında kalem oynatan genç kuşak isimlerden. Türk sineması üzerine yazdığı yazılar ve yaptığı röportajlarla tanınıyor. Editörlüğünü yaptığı Sinemasinemadir.com sitesinde sinema yazılarını sürdüren yazar, okuyucularını şaşırtarak sinema yerine, bir hikâye kitabıyla çıktı karşılarına. Suat Köçer?le kitabı ?Bu Ne Biçim Cumartesi? ve kitabın kahramanlarından birisi olan başörtüsü yasağı mağduru Hasibe?nin serüvenini konuştuk.

Yıllardır sinema üzerine yazıyorsunuz. Ama okurlarınızın karşısına sinema yerine bir hikâye kitabıyla çıktınız. Hikâye yazarlığı sinema yazarlığından daha mı baskın geldi?

Aslına bakarsanız kendimi hiç sinema yazarı olarak adlandırmadım bugüne kadar. Çünkü sinema yazarlığı bana göre sinema üzerine kalem oynatmaktan ibaret bir şey değil. Bu açıdan ben de Giovanni Scognamillo gibi düşünüyorum. Sinema yazarı demek sinema konusunda derinlikli birikim ve mutlaka teknik deneyim ve tecrübe demek olmalıdır. Diğeri yalnızca sinemayı sevmek ve kafa yormaktır. Kendimi bu son grupta görüyorum ben. Sorunuza gelince; hikâye yazamaya sinemadan çok daha önce başladım. Çocukluk yıllarıma kadar giden bir geçmişi var. Ama hikâye ve sinemayı birbirinden çok ayrı şeyler olarak görmüyorum. İki alan da benim için çok özel. İlk kitabımın hikâye olmasını arzu ettim. Ama kısmetse 2. kitap sinema üzerine olacak.

Hikâyelerinizde sinema etkisini görmemek mümkün değil. Bence okurların çoğu bunu hissedecektir. Bilmem bu gözlemime katılır mısınız?

Kesinlikle katılıyorum. Yakın dostlarımdan en çok duyduğum tespittir bu. Hikâyelerin kurgu ve dili bunu yoğun bir şekilde hissettiriyor sanırım. Özellikle bir tarz olarak tercih etmedim bunu. Kendi doğal sürecinde oluşan bir şey. Ama ortaya çıkan sonuçtan kesinlikle memnunum.

?Bu Ne Biçim Cumartesi? 6 hikâyeden oluşan bir kitap. Ama her hikâyenin içinde birbirine bağlı küçük hikâyecikler görüyoruz. Bu yönüyle yoğun bir çalışma olmuş. Anlatmak istediğiniz çok şey mi var?

(Gülüyor) Evet, anlatmak istediğim çok şey var. Ama bundan daha önemlisi, anlatmayı çok seven biri olmam. Çok sıradan ayrıntıları bile anlatmaktan büyük keyif alıyorum. Bazen anlatımın konunun önüne geçtiğini hissediyorum.

Anlatımda genellikle sade bir dil tercih etmiştiniz. Üslubunuz Mustafa Kutlu?yu anımsattı bana.

Sözü gereksiz yere uzatmayı, olayı ayrıntılara boğmayı sevmiyorum. Yazı ve hikâyelerimde buna özellikle dikkat ediyorum. Mustafa Kutlu, gerek dili ve gerekse hikâyelerindeki konu ve karakterler açısından benim için çok önemli bir edebiyatçı. Hikâyeyi bana sevdiren kalemlerden biri aynı zamanda. Kutlu, Türk hikâyeciliğinde kendine özgü tarzı ile tek başına bir okul oldu. Bütün kitaplarını okumuş, yazılarını büyük bir keyifle takip eden biri olarak ondan etkilenmiş olabilirim. Hatta o okulun bir öğrencisi olarak görüyorum kendimi.

Kitabınızda en çok dikkatimi çeken hikâye ?Hasibe?nin Rüyası? oldu. Biraz bu hikâyeyi konuşmak istiyorum sizinle. Şu sorudan başlayalım; Bir erkeğin kaleminden, ilkeleri ve aşkı arasında kalan, bu süreçte başını açan bir kızı okuyoruz. Sizi böyle bir hikâye anlatmaya iten neden nedir?

Hasibe?nin Rüyası, en geniş ifadesiyle arada kalmışlığın hikâyesi. Dindar bir ailede yetişen, İmam Hatip?te okuyan, gençliğinin ilk yılları cemaat v.b hareketlerde geçen bir kızın yaşadıkları var bu hikâyede. Üniversite yıllarında başörtüsü yasağı nedeniyle acılar çekiyor, bu acılar onu başladığı işte de rahat bırakmıyor. Hemen ardından bir adama aşık oluyor. Bütün bunlar onun iç dünyasında derin izler bırakan kırılmalara neden oluyor. Hasibe?nin Rüyası, bu kırılmalara samimi ve tamamen bireysel bir bakışla dikkat çekiyor.

Arada kalmışlık hepimiz için kaçınılmaz bir durum. Ama Hasibe?yi farklı kılan şey, içinde bulunduğu çelişkiler ve kişisel tecrübelerden ziyade, taşıdığı diğer bazı yüklerin getirdiği ağır sorumluluklardır. Çünkü kendi kişisel açmazlarına başörtülü olmasının getirdiği bir takım yeni zorluklar eklenince, Hasibe büyük bir çıkmaza giriyor. Çevresinin kendisinden bekledikleriyle kendi arzuları arasında tercihte bulunmak onu sonu gelmeyen sorgulamalara itiyor. Hasibe?nin Rüyası, hala uygulanmaya devam eden başörtüsü yasağının gölgesi altında yaşanan kişisel bir trajedinin güncesidir.

Hikâyede peruk üzerine yoğun bir vurgu göze çarpıyor. ?Peruğun Halleri? başlıklı etkileyici bir yazıya yer vermişsiniz. Nedir peruğu bu kadar önemli kılan?

Başörtüsü yasağı bu ülkede birkaç neslin ümit ve hayallerini yok eden korkunç bir sürece dönüştü. Yıllarca emek verdikleri okullarından insanlık dışı tutum ve yöntemlerle koparılıp atılan kızlar, bir taraftan yasakçılarla, öte yandan aileleri ve içinde bulundukları çevrelerle mücadele etmek zorunda kaldılar. Elbette ki bu süreçte utanç duyulacak birçok şeye şahit olduk. Ama bunlar içinde beni en çok etkileyen peruk ve peruk takan kızlar oldu. Çünkü peruğun ürküten, yıpratan, yoran bir tarafı var. Kendinize ait olmayan bir kimlik giydiriyorlar size. Hele başörtüsü üzerine takıldığında insanın içini burkan, ürperten bir görünüm kazanıyor. Hikâyede anlatmadığım ancak gerçek hayatta yaşanan o kadar trajik olaylar var ki?

?Peruğun Halleri? yazısında ilginç ayrıntılar var. Örneğin erkeklere sitemle dolu bazı cümleler.

Başörtüsü sorunu konusunda söylenebilecek çok söz var. Bir hikâye ya da bir röportajda bunu anlatabilmek mümkün değil. Ancak şu kadarını söyleyebilirim; Erkekler bu sorunun çözümünde üzerlerine düşeni yapmadılar. Ne arkadaş, ne cemaat, ne sivil toplum kuruluşu ne de siyasetçi olarak. Ne yazık ki az miktarda gösterilen çaba dışında dişe dokunur bir katkının olduğunu düşünmüyorum. Hatta bana kalırsa bu sorunun çözümsüzlüğünde biz erkeklerin önemli bir katkısı var. Bilerek ya da bilmeyerek?

Nasıl yani?

Futbol maçı olmasa arızalı televizyonu tamir etmeme gibi bir mantalitemiz var. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, erkekler olarak bizi ilgilendirmeyen sorunlara karşı duyarsız kalıyoruz. Bu sorununun mağduru ailemizden biri bile olsa, bir yerden sonra hassasiyetimiz azalıyor. Başörtüsü erkeklerin yaşadığı bir sorun olsaydı şimdiye kadar çoktan çözülmüştü bence.

Çok ilginç bir yaklaşım. Biz erkeklere haksızlık yapıyormuşsunuz gibime geldi.

Haksızlık olduğunu düşünmüyorum. Başta siyasiler olmak üzere, erkeklerin başörtüsü sorunu konusunda cılız kaldığını, bir noktadan sonra bu cılız hassasiyetin bile artık silikleşmeye başladığını gözlemliyorum. Kızların peruğa ya da başlarını açmaya alıştıkları bir süreçten geçiyoruz. Ne yazık ki bazı yazar ve gazeteciler dışında bu sorun artık dillendirilmeye bile gerek duyulmayan bir noktaya geldi. Kızlar ?artık çözülmez? derken, erkekler ?az kaldı, çözülecek inşallah? diyor. Erkekler mevzu açılınca sorunun farkında oluyor. Kızlar ise her gün biraz daha tükeniyor, bu sancıyı her gün yaşıyor. Peruk bağışıklık yapmaya başladı.

Çözüm için erkeklerin ne yapmasını bekliyorsunuz peki?

Çok zor bir soru bu. Aynı zamanda cevabı da çok uzun. Ama her şeyden önce, başörtüsünü davalarının bir kalesi olarak görmeye son vermeliler artık.

 

KİTAP HAKKINDA:

?Bu Ne Biçim Cumartesi?, dünyaya farklı açılardan bakan insanların hayata tutunma çabalarını anlatan hikâyelerden oluşuyor. Her biri kendi kişisel serüveninde yol alan kahramanların dünyalarından kesitler sunan yazar, toplumsal bazı sorunlara bireylerin kişisel tecrübeleri üzerinden göndermelerde bulunuyor. Kitap, 'Taş', 'Gerçeğin Peşinde', 'Muharrem', 'Bu Ne Biçim Cumartesi', 'Hasibe'nin Rüyası' ve 'Kırmızı Gül Demet Demet' isimli 6 hikâyeden oluşuyor. 

Bu Ne Biçim Cumartesi

Suat Köçer

Sepya Yayıncılık

www.sepyakitap.com

Cağaloğlu Dağıtım (0 212 526 23 99)

Röportaj: Ahmet Toklu

Haber Ara