Gün gelir askerleriyle birlikte çekirge kavurması yer, gün gelir susuz günlerde açtığı kuyudaki suyu zemzem niyetine içer. Ama her zaman başı diktir. Askerin maneviyatını güçlendirmek için gazete çıkarır; vatan ve sancak üstüne şiir yarışmaları tertip eder.
Kabil, 1920'ler... Bir gece vakti... Bütün şehri tehdit eden yangında göğe yükselen alevlerin ışığı iki kadim dostu buluşturur. Bir yanda Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki destansı Medine savunmasıyla adını duyuran, sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin Kabil sefiri olan Fahrettin Paşa, diğer yanda ise Harbiye Nazırı olduğu Başkortostan'ın Bolşeviklerce işgal edilmesi üzerine çareyi Türkistan'da arayan Zeki Velidi (Togan) Bey. Göz göze geldiklerinde ellerinde kovalar yangını söndürmeye çalışmaktadırlar. İlk şaşkınlığın ardından söze Zeki Velidi Bey girer: 'Hayrola Paşam, burada ne işiniz var?' Cevap tam da Fahrettin Paşa'nın hayatını özetleyen cinstendir: 'Unutmayın Zeki Velidi Bey, nerede bir hadise var, orada Türk hazırdır!'.
Gerçekten de Paşa hayatı boyunca nerede bir hadise varsa oradadır. Fakat en önemli farkı, fotoğraf makinesi de yanındadır. Mücadeleci kişiliği, cesareti ve kahramanlığı ile destanlar yazarken bir yanan da çoğu kendi vizöründen kaydettiği cam negatiflerle imparatorluğun son günlerinin bir panoramasını sunar.
Fahrettin Paşa üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan, Paşa'nın birçok bilinmeyen yönüyle birlikte 'belgesel fotoğrafçı' yönünü de ortaya çıkaran araştırmacı Ömer Faruk Şerifoğlu, O'nun fotoğrafla 7 yaşında iken, doğduğu Tuna vilayetinin merkezi Ruscuk'ta tanıştığını söylüyor. Vilayette Posta ve Telgraf Müdürü olarak çalışan babası Mehmet Nahit Bey'in emrindeki Fransız mühendislerden cebir, geometri ve Fransızca dersleri alırken fotoğraf makinesini gördüğünü belirtiyor. Fahrettin Paşa, sık sık dersleri kaynatarak bu garip makineyi keşfe dalıyormuş. Fakat bir fotoğraf makinesine ilk kez Harbiye öğrencisi olduğu yıllarda, 17 yaşındayken sahip olmuş. Hatta Beyoğlu'ndaki Phebus Fotoğrafhanesi'ne gidip Bogos Tarkulyan'dan özel dersler almış. Bir daha elinden düşürmediği sihirli kutusuyla İzmit, Adapazarı, Medine, Kabil, Türkistan, Buhara, Beyrut ve Malta'da, görev yaptığı, seyahat ettiği her yerde enstantaneler yakalamış. Harp Okulu'ndaki arkadaşları arasında fotoğrafı popüler yapmakla kalmamış, imparatorluğun son dönemlerinin en sancılı bölgelerini makinesiyle kayıt altına almış. Ailesi nin IRCICA'ya bağışladığı 300 kadar cam negatif ve özel koleksiyonlardaki siyah beyaz baskılar Fahrettin Paşa'nın günümüze bıraktığı en değerli miras.
Paşa, 1910 yılındaki Türk-İtalyan harbi gibi çatışmalarda bulunduysa da, adını duyurması Balkan Harbi sonrasında oluyor. Çünkü 1913 Temmuz'unun 22'sinde Enver Paşa öncülüğünde Edirne'ye giren ilk askeri birliğe komutanlık ediyor. Sonrasında Musul ve Halep görevleri geliyor. Arabistan yarımadasındaki hareketlenmeler üzerine yeni görev yeri Hicaz'dır. Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in oğullarından Ali ve Faysal'ın Osmanlı karakollarını taciz etmesi üzerine Medine'de idareye el koyar. 2,5 yıl sürecek zorlu Medine Müdafaası başlamıştır artık: Yokluk dolu günlerin de başlangıcıdır bu. Gün gelir askerleriyle birlikte çekirge kavurması yer, gün gelir susuz günlerin ardından açtığı bir kuyudan bulduğu suyu 'zemzem' niyetine içer. Ama asla ezilmez ve her zaman başı diktir. Askerin maneviyatını güçlendirmek için gazete çıkarır, vatan, sancak üstüne şiir yarışmaları tertib eder.
Niyetlerinden şüphelendiği İngilizler zarar vermesin diye Mescid-i Nebevi'deki 'Mukaddes Emanetler'i Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey ve 500 korkusuz askeri eşliğinde payitahta, İstanbul'a gönderir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan ve bizim de yenik sayıldığımız Mondros mütarekesinin ardından şehri teslim edin diyen İngiliz elçilerini ve Arap emirlerini dinlemez. İstanbul'dan gönderilen şehri teslim etmesi yönündeki padişah fermanını ise 'Bir Osmanlı padişahı kendi rızasıyla Mekke ve Medine'yi teslim edin diye ferman imzalamaz.' diyerek tanımaz. Savaş bittiği halde iki aydan fazla direnir. 29 Ocak 1919'da tutuklanıncaya kadar her anı kahramanlıklarla dolu Medine günlerinden bugünlere hediye, kurtarılmasında öncülük ettiği 'Mukaddes Emanetler' ve tarihî eserlerden güncel hayata, sokaktan bir tayyarenin düşmesine, bayramlaşmalardan uçsuz bucaksız hurma bahçelerine kadar onlarca fotoğraf karesi kalır. Bir de Türk askerini en iyi anlatan 'Mehmetçik' kelimesi.. Çünkü Harbiye Nezareti'ne gönderdiği mektuplarda askerlerinden söz ederken 'Mehmetçiklerim' diye yazar.
Sonrasında gelen Mısır'daki Nil Kışlası ve Malta'daki sürgün günlerinde yine fotoğraf makinesi yanındadır. Bu sefer emir eri ile birlikte yetiştirdiği çiçeklerin topraklarını değiştirmektedir. Sürgün hayatı bitip Sakarya Savaşı'nın devam ettiği günlerde Batı Cephesi karargahında Mustafa Kemal Paşa ile buluşur. Bir nefer olarak savaşmak istediğini söyler. Mustafa Kemal Paşa'nın Kabil Sefirliği görevini kabul edip Orta Asya yollarına düştüğünde de makinesiyledir. Bazen kameranın önündedir, bazen arkasında. Hiç fark etmez. Tıpkı vefatından beş yıl önce 1943 Adapazarı depreminde olduğu gibi.
Fahrettin Paşa'nın torunları Zeki Türkkan , Ömer Fahrettin Türkkan, Ahmet Türkkan ile araştırmacı Ömer Faruk Şerifoğlu (sağda), Zaman'da açılan fotoğraf sergisinde.
O örnek hayatıyla destanlar yazmakla kalmamış, bu destanın fotoğrafını da çekmiştir. Bize ise Fahreddin Paşa'nın hatıralarıyla o kadim coğrafyada, özellikle de Medine-i Münevvere'de siyah beyaz yolculuklara çıkmak kalıyor.
İŞTE FAHRETTİN PAŞA'NIN HATIRALARIYLA KUTSAL TOPRAKLARA SİYAH BEYAZ BİR YOLCULUK
Zaman
Kutsal topraklara siyah beyaz yolculuk
Medine müdafaasıyla hafızalarımızda destanlaşan Fahreddin Paşa'nın vizöründen çıkan fotoğraflar hâlâ tarihî belge özelliğini koruyor. O müdafaa ki hayali cihana değer.
17 Yıl Önce Güncellendi
2008-11-29 09:33:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara