Tarih derslerini yalanlayan yer
Şanlıurfa yakınlarında bulunan Göbeklitepe Höyüğü, bizlere tarih derslerinde öğretilen, 'göçebe toplulukların, tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği' tezini adeta yalanlıyor
Tarih derslerinde yıllardan beri, göçebe toplulukların, tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği öğretilir bizlere. Oysa Şanlıurfa yakınlarında bulunan Göbeklitepe Höyüğü, bütün bu öğretilenleri yalanlar nitelikte. Bölgede 1995 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsünden H. Hauptmann başkanlığında başlayan kazılar, günümüzde de Alman Arkeolog Dr. Klaus Schmidt başkanlığında devam ediyor.
Göbeklitepe Höyüğü araştırılana kadar, yerleşik yaşama geçişin, çiftçiliğin ve hayvancılığın ortaya çıkmasıyla birlikte gerçekleştiği düşünülüyordu. Schmidt'e göre ise yerleşik yaşama geçiş, avcı-toplayıcı toplulukların, dinsel törenlere katılmak için Göbeklitepe gibi dinî merkezlerde düzenli olarak bir araya gelmelerinin sonucudur. Tabiî ki böyle kalabalık grupları, çevredeki yiyecek kaynakları ve av hayvanlarıyla beslemek olanaksızdı. Böyle olunca da, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, burada yaşayan topluluklar tarım ve hayvancılığa yöneldi. Bölgede yapılan araştırmalar, önemli kültür bitkisi olan ve yüzlerce genetik varyasyonu bulunan buğdayın atasının, ilk olarak Göbeklitepe'nin eteklerinde yetiştiğini ortaya çıkardı. Norveçli moleküler biyolog Manfred Heun'un genetik araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu bulgu, Schmidt'in görüşlerini destekler nitelikte.
İnsanların Göbeklitepe'yi yaşam mahalli olarak kullandığına dair herhangi bir bulguya rastlanmadı. Göbeklitepe, sadece belli zamanlarda bir araya gelinen dinsel törenlerin yapıldığı dinsel bir merkezdi. Höyüğün en önemli buluntusu tabiî ki törenlerin yapıldığı tapınaktır. Duvarlarının kalınlığı 1.4 metre olan on iki metre boyundaki tapınağın içinde, 'T' şekilli kabartmalı sütunlar bulunuyor.
Sadece çanak-çömleksiz neolitiğe ait evreler içeren Göbeklitepe, 11 bin yıl öncesine tarihlendiriliyor. O dönem insanları çanak-çömlek yapmayı bilmiyorlardı. Bu yüzden de yaşadıkları dönem, çanak-çömleksiz neolitik olarak adlandırılır. Bu dönem günümüzden önce 8 bin altı yüz ile 11 bin iki yüz yılları arasını kapsar.
Şurası kesin ki mimarî yerleşik yaşamla birlikte ortaya çıkmadı, ondan önce de vardı. Dahası, insanlığın kültürel gelişimi/uygarlık, Akdeniz'in doğu kıyıları gibi tek bir bölgede değil, birçok çekirdek bölgede ortaya çıktı. Bu çekirdek bölgelerden biri de Güneydoğu Anadolu. Bu coğrafyada araştırılmamış daha birçok höyük var. Araştırmalar arttıkça, arkeoloji bilimi günbegün yeni bulgular ortaya koyacak ve tarihin kapılarını aralayarak bizleri daha fazla aydınlatacak.
Schmidt'in iddiasına göre Göbeklitepe'nin Nevali Çori yerleşmesiyle bağlantıları var. Birbirlerine 25 km'lik bir mesafede bulunan iki höyük arasındaki bazı benzerlikler şunlar:
- İki höyükte de tapınak içinde 'T' şekilli, kabartmalı sütun (üstte) var.
- İki höyükte de tapınağın tabanları terazzo tarzını yansıtıyor.
- İki höyükte de kuş betimlerine ve insan yontularına rastlanmaktadır. Bu benzerlikler Schmidt'in pek de haksız olmadığını gösteriyor.
E. TURHAN ÜLGÜR / İÜ Edebiyat Fak. Protohistorya ve Önasya Ark. 2
Göbeklitepe'de göz kamaştıran eserler
Dünyanın
En eski yerleşim merkezlerinden biri olan ve Hz. Adem ile Hz. Havva'nın Cennet'ten kovulduktan sonra buluştukları yer olarak iddia edilen Şanlıurfa'nın Örencik Köyü Göbeklitepe mevkiindeki kazı çalışmaları sürüyor. Geçmiş yıllarda yapılan kazılarda Neolitik Çağ'a ait 9 bin yıllık bir tapınak bulunmuştu.
Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Doç. Dr. Klauss Schmidt, Şanlıurfa merkeze bağlı Örencik Köyü Göbeklitepe mevkiinde yaklaşık 9 bin yıllık bir tapınak bulduklarını hatırlatarak, 'Burada şimdi de yapmakta olduğumuz kazı 12 yıldır sürüyor. Bulunan tapınak M.Ö 9-10 bin yıllıktır. Taş devri zamanında burası tapınak olarak kullanılıyordu. Kabartmalar ve büyük bir dikilitaş var. Dünyanın bu en eski tapınağında, yazı yok, kabartmalar var. Buradaki araştırmalarımız 80 yıl daha sürebilir. Kazı çalışmalarında 12'si yabancı olmak üzere toplam 50 kişi çalışıyor' dedi.
Kazı Başkanı Klauss Schmidt, Almanya'da yayınlanan Der Spiegel Dergisi'nin Hz. Adem ile Hz. Havva'nın Göbeklitepe'de buluştuğuna dair habere 11 sayfa yer ayırması ile ilgili olarak, 'Adem ile Havva'nın burada yaşadığı doğru değildir. İran'da, İngilizler de bunu söyledi. Bu söylenenleri doğru bulmuyorum. Dergi ortalığı biraz karıştırdı' diye konuştu.
Göbeklitepe mevkiinde dünyanın ilk tapınağında bulunan birçok tarihi dikmenin üstü, gün ışığından zarar görmemesi için bez ve özel sargılar ile kapatılarak saklanıyor. Dikilitaşların üzerinde kabartmalı figürler olduğu bildirildi. Harran, Birecik ilçeleri ile merkeze bağlı Örencik Köyü'nde toplam 10 farklı bölgede gerçekleştirilecek arkeolojik kazılara; İspanya Alicante Üniversitesi'nden Jesus Gil Fuensanta, Roma Üniversitesi'nden Prof. Marcella Frengipane, ABD Virginia Üniversitesi'nden Dr. Patricia Wattenmaker'in yanı sıra çok sayıda asistanın önümüzdeki günlerde katılacağı belirtildi.
Yaz aylarındaki bunaltıcı hava sıcaklığının biraz olsun etkisini kaybetmesiyle birlikte yerli ve yabancı turistlerin, Göbeklitepe'ye ilgisi artmaya başladı. Tarihi eserleri yerinde görme fırsatı bulan turistler, alandan ayrılmadan önce ziyaretçi defterine bölgeye olan hayranlıklarını dile getiren ifadelere yer veriyor. Bölgeyi gezmek ve tanımak için Şanlıurfa'ya geldiklerini belirten Orhan ve Canan Annak çifti, 'Biz Sivas'tan geldik. Şanlıurfa ve bölge illerin tarihi ve turistik alanları arasında Göbeklitepe'ye adeta hayran kaldık. Şanlıurfa'nın ne kadar eski bir tarihe sahip olduğunu Göbeklitepe'ye bakarak da anlayabiliriz. Burası kent turizmine tam olarak kazandırılmalı ve tanıtımına çok önem verilmeli. Tarih meraklılarının olmazsa olmazları arasında kesinlikle Göbeklitepe'de yer almalıdır' şeklinde konuştu.
ŞEHİR MERKEZİNE 15 KİLOMETRE UZAKLIKTA Şanlıurfa il merkezine 15 kilometre uzaklıkta bulunan Göbeklitepe, adını bölgede bulunan taş yatır mezardan alıyor. Bölgede ilk buluntu, 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversiteleri'nin ortak projeleriyle gerçekleştirilen yüzey araştırmasında İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Halef Çamlıbel tarafından bulundu. 1995 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeolojisi Enstitüsü'nden Arkeolog Harald Hauptman danışmanlığında yüzey araştırmaları yapılmış ve 1996 yılından bu yana Şanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt danışmanlığında kazı çalışmaları yürütülmektedir. Göbeklitepe'de yapılan kazı çalışmalarının finansmanı Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından karşılanmaktadır.
İngiliz David Rohl'ün 'Efsane Bestsellen' adlı eserinde Adem ile Havva'nın cennetten atılmasından sonra Göbeklitepe'de buluştuklarını, burada yaşamlarını sürdürdüklerini, toprağı işlemeye başladıklarını ve dolayısıyla tarımın ilk olarak burada yapılmaya başladığı ifade ediliyor. Almanya'da yayınlanan Der Spiegel Dergisi'nin Haziran 2006 sayısında da Rohl'ün kitabından alıntı yapılarak, bu habere 11 sayfa yer verilmişti. Dergide yer alan yazının Türkiye'de bazı gazeteler tarafından manşete taşınmasının ardından Göbeklitepe bir anda medyanın ilgi odağı oldu.
YAPILAN ÇALIŞMALARDA BİRÇOK TARİHİ ESER BULUNDU Göbeklitepe'de bulunan eserler üzerinde yapılan bilimsel tespitlere göre, M.Ö 9 bin 500 yani günümüzden 11 bin 500 yıl öncesine ait bir yerleşim yeri olduğu tespit edildi. Bugüne kadar yapılan kazılarda 5 yapı katına rastlandı. Yapılan arkeolojik kazılar olağan dışı buluntularıyla dinsel-kutsal bir merkez olduğu kanısını uyandırıyor. Höyüğün çevresinde büyük kireç taşı ocakları yer alıyor. Atölye ve işlik yeri olarak kullanılan ve bir aslan stelinin bulunduğu alandaki yapılar, ana kaya üstüne oturmuşdurumda. Kazılarda bulunan alet ve araçların iyi kalitede çakmaktaşından yapıldığı görülüyor. Bazalttan satır, havan, öğütme taşı gibi yüzey buluntularının yanı sıra kazıda, kazı bezekli taş kap parçaları gibi bazalt ve kireç taşından çok zengin çeşitlenmesi olan buluntular elde edildi. Göbeklitepe'de çıkarılan ilginç buluntular arasında heykel çaları, timsahı temsil eden bir sürüngen kabartması, ağzı açık dişleri korkutucu bir şekilde betimlenen bir canavar kafası, erkeklik organı abartılı olarak tasvir edilmiş bir başka heykelcik ve o dönem insanlarının inançlarını yansıtan buluntular yer alıyor.