Nuriye Akman'ın sorularını cevaplayan Karaman, sanık Mehmet Gürhan'a verilen cezanın, bankalardan elden çekilerek kullanılan 16 milyon Euro ile alakasının olmadığının altını çiziyor. Medyanın, bu parayı tamamen amaç dışı kullanılmış şeklinde yorumlayarak bir kanaat oluşturmaya çalıştığını savunuyor. Alman yasalarına göre paranın bankadan çekilip ihtiyaç sahiplerine elden verilmesinin yasal olduğunu belirtiyor. Bunu da 2004 yılında savcılığa yapılan bir suç duyurusu sonucunda Frankfurt mahkemesinin verdiği takipsizlik kararına dayandırıyor.
Almanya'da şimdi kim yürütüyor işleri?
Yeni bir sorumlu genel müdür atadık mecburen. Bu arkadaşımız baktı ki hiçbir evrakımız yok. Baskın gününde Deniz Feneri ile beraber oradaki şirketlerimizin de tüm evrakları, hatta haber merkezindeki bilgisayarların hard diskleri dahil her şey alınıp savcılığa götürülmüş. Maliyeye karşı ve başka şahıslara, kurumlara karşı sorumluluklarımız var. Hiç olmazsa şu evrakların bir kopyasını bize verin de durumumuz nedir bunu görelim diye defalarca savcılığa müracaat edilmesine rağmen bugüne kadar bu evrakların bir kopyası dahi bize verilmedi. Maliye bize iki üç yıldan beri hiçbir şirketimizin bilançolarının verilmediğini söyledi.
Hatta bizim 2004'te faaliyetini durdurduğumuz şirketin bile kapanış evrakı verilmemiş. Büyük bir ihmal var. Bu arada öğrendik ki maalesef Deniz Feneri Avrupa'nın da 2003'ten beri hiçbir evrakı ve bilançosu maliyeye verilmemiş. Bunu bu şekilde görünce insanın aklına değişik endişeler ve sorular geliyor. Gerçekten oradaki muhasebeden sorumlu tek kişi olan Firdevsi Ermiş acaba bunları kasıtlı olarak mı yaptı?
Niye yapsın böyle bir şey?
Vermiş olduğu ifadeler ve yapmış olduğu suçlamaları da göz önüne alıp birleştirince acaba bir planın parçası olarak bizim kurumlarımızı, özellikle Deniz Feneri'ni sıkıntıya sokmak için yapılmış olan bir tezgâhın parçası mıydı diye düşünüyorum.
İnsan kendini bile bile yakar mı?
Kendisini yakmadı ki. Tahliye oldu şu anda. Mehmet Gürhan ile Mehmet Taşkan'ın dolandırıcılık bakımından suçlu olduğuna inanmıyorum. Ama bu konuda ihmalleri olduğu kesin. Siz sonuçta bir şirketin genel müdürüsünüz. Şirketinizin bilançoları verilmemiş. Bundan haberdar olmamanız bir eksikliktir.
O eksiklik sizin için de geçerli değil mi?
Biz o şirketin ortağı olduğumuz için Mehmet Gürhan Türkiye'ye geldiğinde, biz Almanya'ya gittiğimizde bize gidişat ile ilgili bilgi veriyordu. Her şey gayet güzel. Burada da şirket yönetiyoruz. Her gün muhasebe servisimiz onlarca işlem yapıyor. Onlara şunu yaptınız mı, bunu yaptınız mı diye sormadık.
Ama bilançoları beraber değerlendirmiyor musunuz?
Bize verilen bilançoları görüyoruz. Fakat bunlar maalesef Alman maliyesine intikal etmemiş.
Neden Deniz Feneri'nin dışında bunlar yargı konusu olmadı?
Şirketlerle ilgili bölüm bizim şirketin ticari mağduriyetine sebep olan şeyler. Yargılanmamıza neden olan bir konu değil.
Sonuç olarak siz onların Deniz Feneri'nden para çalmadıklarını mı düşünüyorsunuz?
Tabii, para çalmadıklarını düşünüyorum.
Ama Alman yargıç 'Alman tarihinin en büyük dolandırıcılık davası' diyor. Size mi ona mı inanacağız?
Bu operasyon 27 Nisan 2007'de yapıldı. Bizim Frankfurt'ta müstakil bir büromuz var. Bu binanın zemin katı stüdyo, diğer iki katında da yayın çalışmalarımız devam ediyor. En üst katında da Deniz Feneri'nin bürosu var. Burada 25 kişi çalışıyor. Bunların yaptığı çalışma belli. Buna rağmen 240 tane özel eğitimli komando tipi polis ile baskın yapıldı. Ve bu baskın sırasında özellikle televizyonlar da davet edilmiş. Müthiş bir şova dönüştürüldü. Tabii ki bir şirket aranabilir. Evraklarına el konulabilir. Ama yapılan iş çok abartılı ve oransız bir şey. İçeri giren polisler kilitli olmayan, kolunu çevirip açabilecekleri 17 tane kapıyı kırdılar. Arkadaşlarımızı yerlere yatırdılar. Bu noktada iş sadece Deniz Feneri ile ilgili bir konu değil. Özellikle 11 Eylül sürecinden sonra Amerika'da ve Avrupa'da özellikle Müslümanlara karşı bir yıldırma harekâtı, yani siz buralarda çok kalıcı olmayın anlamına gelen birtakım politikalar yürütülüyor. Bu hem Türk derneklerine karşı hem de Türk işadamlarına karşı yürütülen bir çalışma. Geçen yıl biliyorsunuz bir kundaklama olayı oldu. Birçok vatandaşımız yanarak öldü. Bu soruşturma iki haftada kapandı. Şahitler de vardı. Sonra o şahitler bir anda yok oldu.
Biz bu olaya gelelim.
Burada siyasi bir amaç var. İşin içerisine Türk hükümeti katılmak isteniyor. Başbakan katılmak isteniyor. Bu soruşturma yürüten kişi savcı ve komiser tarafından tamamen siyasi amaçlı bir çerçeveye oturtuldu. Gerçi hiçbir belge olmadığı için bu hedeflerinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Şu anda ceza almış olan Mehmet Gürhan arkadaşımızın kamuoyuna yapmış olduğu açıklamada bir cümle var; 'Bana sürekli olarak 'Sen Türkiye'yi suçla. Serbest bırakacağız seni!' tarzında telkinde bulunuldu.' diyor. Mesela bizim oradaki şirketimizin ismi weisse yani beyaz anlamına geliyor. İddiayı soruşturan komiser ve savcı bunların adı da ak, siyasi partinin adı da ak. Dolayısıyla arasında ilişki var diye mahkeme günü söylediler. Böyle bir ilişki olabilir mi? Bizim şirketimiz kurulduktan iki üç yıl sonra AK Parti kurulmuş. Kaldı ki bir şirketin ismi ile AK Parti nasıl ilişkilendirilebilir?
Ama götürülen paranın en az 16 milyon Euro olduğu söyleniyor.
Toplam olarak sanıyorum 41 milyon Euro'luk bir para var. Bunun 16 milyonluk kısmı bankalardan elden çekilerek kullanılmış. Diğer kısmı da banka üzerinden gönderilmiş ihtiyaç sahiplerine. 16 milyon elden çekme meselesini medya tamamen amaç dışı kullanılmış şeklinde yorumlayarak bir kanaat oluşturmaya çalıştı. Mehmet Gürhan'ın ifadesi şu: Biz bir kere elden çekme meselesi ile ilgili 2004 yılında o zaman çalıştığımız bankanın savcılığa yaptığı suç duyurusu sonucunda ve Frankfurt mahkemesi tarafından takipsizlik kararı aldık. Yani bankadan parayı çekip ihtiyaç sahibine elden vermek suç değil, yasal bir şey.
Bu 16 milyon rakamı ile ilgili olarak şu anda mahkemenin elinde olan 600 klasör, on binlerce yardımın nerelere dağıtıldığının, kimlere verildiğinin evrakları var. Ve bu evraklarla ilgili mahkemede şöyle bir açıklama yapıldı. Biz bu 600 klasör evrak içerisinden örnek olarak kırk tane aldık incelettik. İçlerinden bir tanesinde bir hata görüldü diye tespitleri var. Yani bu paralar amaç dışı kullanılmış değil. Mahkeme başkanının da baştan söylediği gibi, dünyanın dört bir tarafında on binlerce insana yardım yapılmış. Bunların hepsi ile ilgili bir soruşturma süreci olsa yıllarca sürecek dava. O yüzden uzlaşma ile verildi karar.
Yani sanıkların uzlaştığı şey 'biz para yedik' değil mi?
Hayır, uzlaşılan şeyi demin söyledim. Mehmet Gürhan diyor ki: 'Ben Viyana'da Türk öğrencilerin kalması için yurt binası aldım. Yine Frankfurt'ta Deniz Feneri derneğinin Avrupa'da yapılan ayni yardımlarını depolamak için bir arsa alıp bina yaptım. Sosyal amaçlı olarak beş tane daire aldım tarzında birkaç husus var. Ve bunları ben o zaman mali müşavirlere danıştım. Deniz Feneri gayrimenkul alamaz diye bana kanaat söyledikleri için ben bunları kendi irademle şirket üzerine kaydettim.' Aldığı ceza da bundan dolayı zaten. Yoksa bu 16 milyonla falan alakası yok.
Peki o zaman yargıç neden 'gördüğümüz en büyük soygun' diyor?
Tabii onlar biraz da işi kendi pencerelerinden bakarak kamuoyuna sunuyorlar. Medyanın büyük ilgi göstermesi de belki bu açıklamaları tetikleyen bir şey olmuştur.
Mehmet Gürhan size para gönderdiğini de söylemiş okuduğuma göre. Hem de kasasında bulunan belgelerde size para gönderildiği yazıyormuş.
Mehmet Gürhan'ın ifadelerinde böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Bu da yine medyamızın bize isnat ettiği yalanlardan bir tanesi. Bizim ticari faaliyetlerimizle ilgili olarak tabii ki birtakım şirketler arasında para trafiği olmuştur. O da zaten resmi banka trafiğidir. Bunun dışında bir şey yok. Kasasında bulunan para da şu. Bu gemi alımı sırasında Frankfurt'taki bankadan başlangıçta 1 milyon, daha sonra da 1 milyon 200 bin Euro kredi aldı. Bu kredinin işte 1 milyon 300 bin küsuru gemi için kullanıldı. Kalan 400 bin Euro da kendi kasasında varmış. Ele geçirilen para da bu kredinin bir parçasıdır.
Peki Mehmet Taşkan'ın kuryelik yaparak size para teslim ettiğini söylemesi...
Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Ben Mehmet Taşkan'dan da başka bir kişiden de asla böyle bir para almadım. Mehmet Taşkan bunu hangi gerekçeyle, niye söyledi bilmiyorum. Mehmet Taşkan olaydan dört beş ay sonra, Firdevsi Ermiş'in ifadeleri doğrultusunda tutuklandı ve sorgulandı. Onun söylediği şeyler de genellikle Firdevsi'nin konuşmaları üzerine bina edilmeye çalışıldı.
Mahkeme, sanıkları dolandırıcılıktan suçlu buldu ama size göre ortada dolandırıcılık yok...
Mehmet Taşkan da Mehmet Gürhan da 'Biz bunu hukuken bir hata olarak yaptık. İyi niyetliydik. Şahsi olarak cebimize bir kuruş girmemiştir. Hukuki hatalarımızın cezasını çekiyoruz' dediler. Ben de böyle inanıyorum.
Firdevsi Ermiş size 4 milyon 504 bin Euro teslim etmiş.
Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Benim Ermiş ile bu anlamda hiçbir ilişkim olmamıştır.
Peki siz Kanal 7 için o dernekten 1,8 milyon YTL borç aldınız mı?
Hayır hayır. Asla asla. Bunu iddia eden kişiler bir belge göstersinler. Desinler ki bak işte şu belge var. Bu, Doğan medyasının iddiası. Böyle bir şey yok zaten mahkeme sürecinde.
Firdevsi Ermiş'e göre Almanya'daki derneğin kurulma talimatını siz vermişsiniz.
Ben Almanya'daki derneği, kurulduktan bir süre sonra öğrendim. Biz orada ne kurucuyuz, ne üyeyiz. Niye öyle bir talimat vereyim ki. Kaldı ki Firdevsi dernek kurulduktan çok sonra şirkette çalışmaya başladı. O zaman nereden biliyor talimatın bizim tarafımızdan verildiğini? Kendisi zaten dernekte kurucu değil.
Neden Almanya'daki Kanal 7 ile dernek aynı binada?
Şu anda bizim faaliyet gösterdiğimiz o dört katlı bina alınınca iki katı büro olarak, bir katı stüdyo olarak kullanılınca, bir katı boş kalmış. Deniz Feneri'nin de büroya ihtiyacı var. Masraf yapmasın diye o katı Deniz Feneri'ne tahsis etmişler. Kendisinden de bir kira alınıyor değil.
Röportajın birinci bölümü için tıklayın:
Zekeriya Karaman Deniz Feneri'ni anlattı
Zaman