Dilek Sabancı, fiziksel yaşı 37, algılama yaşı 2 olan kardeşi için 'Genelde mutlu bir çocuk. Onun hayatını annemle el ele güzel ve kaliteli yapmaya çalışıyoruz' dedi. Babasını kaybetmeye alışamadığını söyleyen Sabancı, engelli çocukları olanlara 'Onlardan utanmayın' mesajı verdi.
İşte Sabah'taki duygu yüklü röportaj...
Babam gidince evdeki hayat söndü
Dilek Sabancı
- Altı buçuk aylık doğmuşum. İngiltere'den amcam kuvöz getirmi.. O zamanın koşullarında altı ay kuvözde yaşamışım. O yüzden kendimi şanslı hissediyorum.
- Yedi yaşıma kadar hiç yürüyemedim. İlk ameliyatımı yedi yaşında geçirdim.
- Benden sonra Metin, akraba evliliğinden dolayı böyle doğdu. Havale geçirmi..
- Kendimi annemin yerine koyuyorum. Çok zor bir anne için. Herkes sağlıklı çocukları olsun ister.
- Top oynayamadığıma ben de üzüldüm ama benim için dünyanın sonu değildi. Problemlerimden dolayı büyüklerle aram hep daha iyi oldu. Yaşıtım çocuklarla çok fazla olamadım.
- Annem de babam da geniş insanlardı. Hiçbir zaman böyle çocukları olduğu için üzülmediler, saklamadılar.
- Babamı kaybettiğimden beri antidepresan kullanıyorum. İtalyan erkek arkadaşım, annem ve kardeşlerim var. Onlarla avunuyorum.
Metin Sabancı (Ablası Dilek Sabancı'nın ağzından)
- Metin'in fiziksel yaşı 37, algılama yaşı iki. Konuşamıyor, kendini anlatamıyor, kendi kendine yemek yiyemiyor, yürüyemiyor.
- Metin'in terapi alması, insan içine çıkması açısından önemliydi.
- Protein yönünden güçlü beslenmesi gerekiyor. Yemek düzenlemesini annem yapar. Mesela bugün sebze, balık ve kepekli makarna yedirdik.
- Metin'e her gün gerdirmeler, karın hareketleri yapılıyor.
- Genelde mutlu bir çocuk. En sevdioyun saklambaç. Elini yüzüne kapatıyor, biz saklanıyoruz.
- Metin'in hayatını annemle el ele güzel ve kaliteli yapmaya çalışıyoruz.
Beylerbeyi'ndeki evlerine, yeni taşındıkları zaman gitmiştim. Sakıp Bey 'Her şeyimi köşkte bıraktım. Bir tek ceketimi aldım, çıktım,' diye mutlulukla Türkan Hanım'a takılırken, müze gezmeyi sevenler için, bana Atlı Köşk'ü anlatıyordu. Türkan Hanım ise hafif buruktu. Orman havasından İstanbul Boğazı'nın nemli havasına alışmanın biraz zaman alacağını söylerken belki de 'Anılarımdan öyle çarçabuk kopmamı bekleme,' demek istiyordu. Sakıp Bey ona takıldıkça şen kahkahalar atan bir Türkan Hanım yer etmiş hafızamda... Bu kez gördüğüm ev, eşyaları, duvarlardaki muhteşem tablolarıyla hiç değişmemiş olsa da aynı ışık yoktu. 'Babamla birlikte evin ışığı da söndü,' dedi Dilek Sabancı. Babasını kaybedeli dört yıl olmasına rağmen hâlâ antidepresan aldığını itiraf etti. Bu kez evlerine, Metin Sabancı'yı konuşmaya gelmiştim. Kardeşinin hayatını iyileştirmek için İngiltere'den doktorlar getiren, oturabilmesi için özel sandalyeler yaptıran Dilek Sabancı sadece kardeşini değil, geçen yıllarla birlikte 'geçmeyen' engelli olma halini de paylaştı... 'Hiçbir zaman başkaldırmadım. Allah'tan kompleksli bir insan değildim... Kendimi babama benzetiyorum. Onun kadar güçlüyüm,' diyordu. Konuştukça iri gözlerindeki ışık eve yayılıyordu. Her defasında küçük kardeşinden şevkatle bahsediyor, 'Metin sevildiğini anlıyor,' diyordu. Onların bu özel fotoğraflarını çeken Uğur Can da çok etkilendi... Abla-kardeşin fotoğraflarına bakarken sizin ne düşündüğünüzü merak ediyorum: Acaba insanın ruhuna sevgiyle dokunanlar, bedeninde de değişikliğe yol açabilirler mi?
- 44 yaşınıza geldiniz. Her defasında size 'engelli olmakla' ilgili sorulan sorulardan bıkmış olmalısınız...
- Engelli olmam beni rahatsız etmiyor. Ancak engellilerin toplumsal hayatını iyileştirmeyle ilgili yapılanların, kaplumbağa hızıyla gitmesi beni sinirlendiriyor. Türkiye'de 'Sekiz buçuk milyon insan engelli' diyorlar. Niye sokakta görmüyoruz? Demek ki herkes çıkarmıyor çocuğunu. Oysa onların da dışarı çıkmaya, hava almaya ihtiyaçları var. Çocuklarınızdan utanmayın, onlara ilgi gösterin, onlar engelli olmak istemediler ki.
- Altı buçuk aylık doğmuşsunuz...
- 24 Ekim 1964'te doğdum. Doğumdan sonra bir süre oksijensiz kalmışım. İngiltere'den amcam kuvöz getirmiş, o kuvözün içinde, o günkü koşullarda altı ay yaşamışım. O yüzden kendimi şanslı hissediyorum. El kadarmışım. 'Mümkün değil yaşamaz,' demişler. Koca koca gözlerim varmış. Anneannem gözlerime bakmış, 'Bu kız kesinlikle yaşar' demiş.
- Tam olarak size konulan teşhis neydi?
- Erken doğumumdan kaynaklanan, beynin motor fonksiyonlarındaki gücün az olması. Bu nedenle hareket kabiliyetim kısıtlıydı. Yedi yaşıma kadar hiç yürüyemedim. Yedi yaşımda ilk ameliyatımı oldum. Toplamda beş ameliyat geçirdim.
- Ne tür ameliyatlardı?
- Zor ameliyatlar. Kas ve kemik ameliyatları.
- Bu ameliyatlarla yüzde 100 iyileşmek mümkün mü?
- Hayır. Sıfıra inmiyor ama daha iyi hale getiriyor. Riskli ve pahalı ameliyatlar. Ben şanslı azınlıktanım. Bir erkek arkadaşım vardı, o da bana çok destek oldu. Dayısı ortopedistti.
- Metin Sabancı sizden kaç yıl sonra doğdu?
- Yedi yıl sonra... Kız kardeşim Sevil de Metin'den iki yıl sonra doğdu...
- O günlere dair küçük bir kız çocuğu olarak ne hatırlıyorsunuz?
- Metin havale geçirdi, akraba evliliğinden dolayı. Ondan böyle oldu diye biliyorum. Zaten benim de altı buçuk aylık doğmam akraba evliliğinden kaynaklanıyor. Bu çağda akraba evliliği yapıldığı zaman durum ortada işte. İnsanların artık ultrason kontrolü yaptırdığını düşünüyorum.
- Neler var anılarınızda?
- Çok şekerdi, çok güzel bir suratı vardı. Hâlâ çok şeker, görüyorsunuz işte. İlk zamanlar fark edilemiyordu yürüyemediği. Biraz daha büyüdüğümde, onun hiç konuşamadığını, ayaklarını oynatamadığını gördüğümde çok üzüldüm. Bu üzüntü tarif edilemez...
Anne olabilirim, ama istemiyorum
Yalnız yaşıyorum. Ama gelip onları görüyorum, şimdi artık o yok. Babamı kaybedeli dört sene oldu.
- Evinizdeki sistem nedir?
- Asansör var, her yer düz ayak.
- Başka nelere dikkat ediyorsunuz?
- Restoranlarda da düz ayak olanları seçiyorum. Yanımda sürekli bir hemşirem var, o bana her konuda yardımcı oluyor.
- Unuttuğunuz ilaçlar oluyor mu?
- Tabii ki hemşirem bana hem fiziksel açıdan destek oluyor hem de ilaçlarımı veriyor.
- Uğraşlarınız, tutkularınız?
- Hobim yok, eskiden kitap okumayı o kadar sevmezdim, şimdi biraz daha çok seviyorum. Artık hobim çalışmak ve seyahat etmek. Seyahat acentem Türkiye'nin ikinci büyük acentesi.
- Çocukları sevdiğinizi biliyorum. 'Bir çocuğum olsa...' dediğiniz zamanlar oldu mu?
- Yok onu düşünmüyorum, anne olabilirim ama istemiyorum şimdi. Zaten artık geç oldu.
- Öyle bir isteğiniz hiç mi olmadı?
- Bir aralar oldu tabii, şimdi o istek kalmadı. Çocukları çok seviyorum, gördüğüm zaman. Ama illa anne olmak gibi bir düşüncem yok.
- Anneniz istedi mi sizin anne olmanızı?
- Ben istemeyince o da istemedi. Bir ara evlatlık alalım diye düşündüm, sonra vazgeçtik.
Engelli çocuklarınızdan utanmayın
Sakıp Sabancı'nın vefatıyla hayatınızda ne yok artık?
- Hayatımda babamın artık olmaması beni çok üzdü. Başka arkadaşlarım var, yabancı arkadaşlarım var, onunla avunmaya çalışıyorum. İtalyan erkek arkadaşım, annem var, kardeşlerim var.
- Evlenmeyi düşünüyor musunuz?
- Sevgili demeyelim de çok samimi arkadaşım. Onunla avutuyorum kendimi.
- Erkek arkadaşınızla sağlığınızı konuşur musunuz?
- O bana fiziksel sorunum olduğunu hatırlatmak istemiyor. Çok iyi bir insan ama.
- Siz nasıl düşünüyorsunuz, insanlara hatırlatmak gerekir mi?
- Kişisine göre değişir, o insanın nasıl algıladığına bağlı, aşmışsa hatırlatmanızda bir sorun yok ama kendisini aşamamışsa hatırlatmamakta fayda var. Engelli olmamla ilgili kompleks yapmadım.
- Engelli çocuğu olan anne babalara ne söylersiniz?
- Olgun olmaları gerektiğini. Çocuklarınızdan utanmayın, onlara ilgi ve alaka gösterin, onlar engelli olmak istemediler, onların elinde değildi. Hayatta insanlar kaderleri ile yaşarlar ve tabii ki ellerinden geldiği kadar o kaderi iyileştirmeye çalışırlar. Aileler bu konuda vicdan azabı çekmesinler, 'Olanla ölene çare yok,' derler ya...
- Ağladığınız oldu mu?
- Olmadı, çünkü bu konuda artık çok güçlüyüm. Bu konuda kalbim taş kesildi.
Türkiye'nin öncelikleri arasında engelliler yok
- Türkiye engellilerin yaşayabileceği bir ülke konumuna geldi mi?
- Hayır gelmedi. Çünkü altyapımız ona göre değil. Altyapı uydurulamıyor. Her ülkenin kendine göre öncelikleri oluyor. Demek ki Türkiye'nin daha böyle bir önceliği yok. Mesela her mekânda asansör yok. Her mekânda engelli tuvaletleri yok. Kaldırımlar alçak değil. Çukurlar çok fazla. İşte şimdi Ergenekon davası, parti kapatmalar filan çıktı... Herkesin hayatta önceliği farklı. Türkiye'nin önceliği hiçbir zaman engellilerden yana olmadı.
- Bir engelli hangi ülkede kendini rahat hissederek, kolay yaşayabilir?
- Amerika, İskandinav ülkeleri, İngiltere, Almanya ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda. Akdeniz ülkelerini saymıyorum. Yani İtalya'da yaşayamaz.
- Bir dönem engellilerin engelleri aşması için çok aktiftiniz. Tek başınıza bir baskı grubu gibiydiniz. Hâlâ bu yürekte misiniz?
- Hâlâ bu yürekteyim evet. Yorulmuş gibi gözüksem de hâlâ bu yürekteyim. Yoruluyorsunuz tabii yıllardır aynı şeylerle uğraşıyorsunuz, bir de tek başınıza bu mücadeleyi yürütmek kolay değil. Herkesin aynı fikirde olması lazım.
- Kimler sizinle aynı fikirde değil?
- İnsanların kendi başına gelmeden bazı şeyleri anlaması çok zor. Ancak yaşayınca anlayabiliyorlar.
- Sabancı ailesindeki bütün fertler sizinle aynı duyarlılığı paylaşıyor mu?
- Evet, benim ailemde öyle ama diğerleri için aynı duyarlılığı beklemek doğru değil.
- Metin'in aylık tedavi giderleri ne kadar?
- Onu bilmiyorum, annemden öğrenmeniz lazım.
- Siz ilaç kullanıyor musunuz?
- Antidepresan kullanıyorum. Sağlığımla ilgili, fizik tedavi gibi aylık masraflarım var. Bin lirayı buluyor.
- Neden antidepresan kullanıyorsunuz?
- Babamı kaybettikten sonra kullanmak zorunda kaldım. Çok yakın baba-kız ilişkisi vardı aramızda. Evde bir hayat vardı. O gidince evdeki hayat da söndü. Babam çok canlı bir insandı. O zamandan beri de hala kullanıyorum çünkü kendimi daha rahat hissediyorum.
Annemle el ele Metin'in hayatını ele aldık
- Babam gibi güçlüyüm. Bundan ötürü kendimi babama benzetiyorum. Bana 'Git orada oku, lisan öğrenirsin, yabancı kültürler hakkında bilgin olur,' dedi. İnsanlar ne kadar küçük yaştan itibaren bağımsız yetişirlerse kendilerine güvenleri o derece artıyor.
- Metin ne durumdaydı o zaman?
- Hiçbir iyileşme hali yoktu. 26 yaşında Türkiye'ye dönünce doktorumu çağırdım. Metin'le ilgilenmesi için. Metin için bir alet yapıldı. Günlük hayatta oturabilsin diye...
- Hep yatıyor muydu 19 yaşına kadar?
- Gene egzersiz yapıyordu ama bu kadar sık değildi. Annemle el ele Metin'in hayatını ele aldık. Metin'e daha da iyi terapi yapılmasını sağladık birlikte. Eğer Metin'e bu terapiler yapılmasaydı daha gergin olacaktı, bakımı daha zor olacaktı. Terapi alması, insan içine çıkması için önemliydi.
- Önceden çıkmıyor muydu insan önüne?
- Annem de babam da geniş insanlardı. Hiçbir zaman böyle çocukları olduğu için üzülmediler, saklamadılar. Benim de buna katkım olduysa ne mutlu ama onların da çok katkıları oldu. Ben tabii ki kapı açtım fizyoterapi yapması için ama bunu devam ettirebilmek önemliydi. Annem bunu yaptı.
Annem bence dünyanın en güçlü kadını
Annem bana göre dünyanın en güçlü kadını. Ama annemle çok fazla konuşmuyorum Metin'in durumunu. Çok fazla üzülmesin diye... Elbette kolay değil bunu yapmak.
- Metin'i insan içine çıkacak sağlığa ulaştırdıktan, terapileriyle her gün ilgilendikten sonra, engelliler için aktif olarak sahaya atıldınız...
- Önce babam çabalamıştır. 1973 yılında bir spastik merkezi kurdu. Herkesin orada terapi görmesini istedik. Zor yaşanan bir hastalık. İyi olmak için hep fizik tedavi yapmak şart. Başka hastaların da hayatını Metin'inki gibi iyileştirmeye çalışıyoruz. Önce ben, sonrasında annem çok uğraştık.
- Metin düzenli ilaçlar alıyor değil mi?
- Nöroloğunun düzenli verdiği ilaç var. Vitaminleri, bağırsak hareketini sağlayan ilaçları ve sakinleştiricileri.
(Röportaj: Tuluhan Tekelioğlu-Cumartesi Sabah)