Dolar

34,9544

Euro

36,7154

Altın

3.000,35

Bist

10.009,65

?Ordu, darbe yapmaya hevesli değil?

İktidar çatışmalarının sertleştiği ve ivme kazandığı Türk siyasetinde, gündeme dair kritik gelişmeleri siyaset bilimci Prof. Metin Heper ile tarihî bir perspektiften ele aldık.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-13 15:39:00

?Ordu, darbe yapmaya hevesli değil?

1968 ve 1971 yıllarında Syracuse Üniversitesi?nde Siyasal Bilimler alanında Yüksek Lisans ve Doktora dereceleri alan Heper, Kudüs, Manchester ve Harvard üniversitelerinde misafir araştırmacı; Connecticut, Brandeis ve Princeton üniversitelerinde misafir araştırmacı ve misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Halen Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevini sürdürmekte olan Heper, Islam and Politics in the Modern Middle East; State, Democracy and the Military: Turkey in the 1980s; Political Parties and Democracy in Turkey; Turkey and the West: Changing Political and Cultural Identities; Politics in the Third Turkish Republic ve Political Leaders and Democracy in Turkey adlı kitapların ortak editörü ve yazarı. Aynı zamanda Dilemmas of Decentralization: Municipal Government in Turkey, Democracy and Local Government: İstanbul in 1980s, The State and Public Bureaucracies: A Comparative Perspective, Local Government in Turkey: Governing Greater İstanbul, Strong State and Economic Interest Groups: The Post-1980 Turkish Experience ve Institutions and Democratic Statecraft adlı kitapların editörü ve yazarı. Heper?in Türkiye?de Devlet Geleneği, İsmet İnönü: Yeni Bir Yorum Denemesi ve Türkiye Sözlüğü olmak üzere Türkçe yayınlanmış üç kitabı bulunuyor.

  Türk si­ya­se­ti­nin il­ginç bir sü­reç­ten geç­ti­ği­ne ta­nık olu­yo­ruz. Komp­lo­lar, dar­be gi­ri­şim­le­ri, giz­li bel­ge­ler ve gö­rüş­me­ler, te­le­fon din­le­me­ler, pro­vo­kas­yon­lar vs. Tüm bun­lar ne an­la­ma ge­li­yor? Ge­nel Türk si­ya­se­ti­ni ve ta­ri­hi­ni göz önü­ne alır­sak son bir-iki yıl­dır ya­şa­dık­la­rı­mı­zı na­sıl teo­rik bir çer­çe­ve­ye otur­ta­bi­li­riz?As­lın­da çok ge­niş bir res­mi so­ru­yor­su­nuz ba­na. Dar­be gi­ri­şim­le­ri id­di­asın­dan baş­la­mak ge­re­kir­se, 1950?ler­den be­ri, çok par­ti­li ha­ya­ta geç­tik­ten son­ra za­man za­man or­du­nun için­de­ki ba­zı grup­lar gi­di­şat­tan mem­nun ol­ma­dı­lar. Bu­nun ilk iz­le­ri­ni 1957?de do­kuz su­bay va­ka­sı ile gör­dük. Fa­kat ge­ri­ye dö­nüp bak­tı­ğı­mız za­man, dar­be­le­ri eğer or­du bü­tün­lük içe­ri­sin­de yap­tıy­sa ba­şa­rı­lı ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Or­du­nun içe­ri­sin­de­ki bir grup or­du­yu kar­şı­sı­na ala­rak her­han­gi bir gi­ri­şim­de bu­lun­du­ğu za­man bu ba­şa­rı­lı ol­ma­dı. Ta­lat Ay­de­mir ve ar­ka­daş­la­rı­nın gi­ri­şi­mi bu­na ör­nek­tir. 1960 dar­be­si pe­ki?1960 as­ke­rî mü­da­ha­le­si or­ta ka­de­me­de­ki su­bay­la­rın yap­tı­ğı bir mü­da­ha­ley­di. Ama o za­man or­du­nun için­de­ki çok ge­niş bir ke­si­min des­te­ği­ni ar­ka­sı­na al­mış ol­ma­sı la­zım. Yi­ne de en üst dü­zey­de ba­zı ge­ne­ral­le­rin me­se­la o za­man­ki Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Rüş­tü Er­del­hun?un muh­te­me­len bun­dan ha­be­ri da­hi yok­tu. Ka­ra Kuv­vet­le­ri Ko­mu­ta­nı olan Ce­mal Gür­sel de bu du­rum­dan duy­du­ğu ra­hat­sız­lı­ğı bir yer­de gün­de­me ge­tir­miş­ti. Ama yi­ne de da­ha son­ra alt rüt­be­li su­bay­lar Ce­mal Gür­sel?i bu işin ba­şı­na ge­tir­di­ler. Bu olay­dan son­ra or­du böy­le bir mü­da­ha­le­nin tek­rar­lan­ma­ma­sı için gay­ret sarf et­ti. 1971 as­ke­rî mü­da­ha­le­sin­de, or­du­nun üst ka­de­me­le­ri­nin alt rüt­be­li su­bay­la­rın mü­da­ha­le­si­ni ön­le­mek için ade­ta bu­na bir ön­lem al­dık­la­rı­nı gö­rü­yo­ruz. Fa­kat o za­man­dan be­ri özel­lik­le 1980?den son­ra or­du ge­nel ola­rak dar­be­nin bir çı­kar yol ol­ma­dı­ğı nok­ta­sı­na gel­di. 1980 as­ke­rî mü­da­ha­le­sin­den son­ra bir mes­lek­ta­şım­la bir­lik­te o dar­be­nin için­de yer alan beş ki­şi­lik cun­ta­dan bir ko­mu­tan­la gö­rüş­tük. 1980 as­ke­rî mü­da­ha­le­si­ni yap­ma­dan ön­ce çok dü­şün­dük­le­ri­ni çün­kü bu mü­da­ha­le­nin olum­suz birta­kım et­ki­le­rin­den çe­kin­dik­le­ri­ni söy­le­di. Me­se­la mü­da­ha­le ya­pıl­dı­ğı için or­du­nun üst ka­de­me­sin­de, ar­ka­dan ge­len su­bay­la­rın nor­mal şart­lar­da ula­şa­bi­le­cek­le­ri ko­num­la­ra gel­me­den emek­li ol­ma­la­rı söz ko­nu­suy­du. Ay­rı­ca mü­da­ha­le yap­tık­ça ar­ka­dan ge­len genç su­bay­la­rın da ?Ge­ne­ral olun­ca bi­zim de mü­da­ha­le et­me­miz ge­re­kir? şek­lin­de bir dü­şün­ce­ye ka­pıl­ma­la­rı teh­li­ke­sin­den bah­se­di­yor­du. Yi­ne, ?Mü­da­ha­le­ler baş­ta olum­lu kar­şı­lan­sa da bir sü­re son­ra her­kes bi­zi eleş­tir­me­ye baş­lı­yor ve de her şey yi­ne es­ki tas, es­ki ha­mam olu­yor? di­yor­du. Bu du­ru­mun or­du­nun halk na­za­rın­da pres­ti­ji­ni dü­şü­ren bir un­sur ola­bi­le­ce­ği­ni söy­lü­yor­du.Bü­tün bun­lar­dan do­la­yı 1980?den iti­ba­ren ar­tık bu işe he­ves­li bir or­du gör­mü­yo­ruz. 1971 mü­da­ha­le­si­nin de çok ar­zu­la­na­rak ya­pıl­mış bir mü­da­ha­le ol­du­ğu­nu zan­net­mi­yo­rum. Üst ka­de­me­ler, alt ka­de­me­ler­den ge­le­cek yan­lış bir ha­re­ke­tin önü­ne geç­mek için ken­di­le­ri mü­da­ha­le et­ti­ler. Son­ra­sın­da za­ten doğ­ru­dan mü­da­ha­le­den vaz­ge­çil­di. Ya­ni 28 Şu­bat bi­raz do­lay­lı bir mü­da­ha­le­dir. Or­du 28 Şu­bat?ı ken­di ba­şı­na de­ğil, birta­kım si­vil top­lum ör­güt­le­ri­ni mo­bi­li­ze ede­rek ger­çek­leş­tir­di.90?lı yıllarda iki bü­yük teh­li­ke gö­rül­me­ye baş­lan­dı. İş­te bun­lar­dan bi­ri ba­zı Kürt va­tan­daş­la­rın için­de ol­du­ğu ay­rı­lık­çı ha­re­ket me­se­le­si, öbü­rü de Si­ya­sal İs­lam kor­ku­su. Bu tek­rar or­du­yu ken­di için­de bir mu­ha­se­be­ye gö­tür­dü. Bir ta­raf­tan bu kor­ku var, ama öte ta­raf­tan da te­mel­de bir is­tek­siz­lik var. Bu bü­yük tar­tış­ma ko­nu­su ol­du. Or­du­nun üst ka­de­me­le­rin­de hiç ol­ma­ya­cak ka­dar gö­rüş ay­rı­lık­la­rı or­ta­ya çık­tı. Fa­kat her se­fe­rin­de so­nuç ola­rak, bu mü­da­ha­le­yi yan­lış gö­ren­ler di­ğer­le­ri­ne ga­le­be çal­dı. 1997?den bu ya­na ge­çen sü­re­de do­lay­lı bir mü­da­ha­le de ol­ma­dı. Za­man za­man or­du, ra­hat­sız­lı­ğı­nı ya ka­pa­lı ka­pı­lar ar­dın­dan ve­ya­hut da ka­muo­yu önün­de di­le ge­ti­ri­yor. Ka­pa­lı ka­pı­lar ar­dın­da ol­ma­yan ra­hat­sız­lık­la­rın di­le ge­ti­ril­me­si de çok bü­yük öl­çü­de or­du­nun içi­ne dö­nük birta­kım be­ya­nat­lar ola­rak alı­na­bi­lir. Ya­ni ?Siz me­rak et­me­yin biz bu­ra­da­yız? de­mek is­ti­yor­lar. Ve­ya­hut da ?Si­zin yap­tı­ğı­nız ba­zı yan­lış­lar var? tü­rün­de be­ya­nat­lar ola­bi­lir. Son za­man­lar­da­ki es­ki Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Sa­yın Hil­mi Öz­kök?ün be­ya­nat­la­rı­nı da bi­raz bu şe­kil­de oku­ma­lı­yız di­ye dü­şü­nü­yo­rum. Er­ge­ne­kon ope­ras­yo­nu kap­sa­mın­da or­du­nun mev­cut AK Par­ti hü­kü­me­ti ile bir de­re­ce­ye ka­dar iş­bir­li­ği içe­ri­sin­de ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Bu Tür­ki­ye?de çok da alış­kın ol­du­ğu­muz bir du­rum de­ğil. Bu­nu or­du içe­ri­sin­de gi­di­şat­tan ra­hat­sız olan­la­rın ar­tık be­ya­nat­lar­la ya da do­lay­lı yol­lar­la ya­tış­tı­rı­la­ma­ya­cak bir nok­ta­ya gel­di­ği­nin bir işa­re­ti ola­rak oku­ya­bi­lir mi­yiz?Ha­yır. Ben­ce or­du ge­nel ola­rak Er­ge­ne­kon­cu­la­rın çiz­gi­sin­den ra­hat­sız­lık du­yu­yor, or­du­nun için­de çok kü­çük ve mar­ji­nal bir grup Er­ge­ne­kon­cu­la­rın çiz­gi­si­ni be­nim­si­yor. Or­du, mü­da­ha­le et­ti­ği za­man da hu­ku­kun sı­nır­la­rı için­de kal­ma­ya ça­lı­şan bir ku­rum­dur. Ya­ni mü­da­ha­le et­tik­le­ri za­man dai­ma ?Şu iç hiz­met ka­nu­nun şu mad­de­si ve Ana­ya­sa?nın bi­ze ver­di­ği so­rum­lu­luk ve yet­kiy­le bu ha­re­ket­le­ri ya­pı­yo­ruz? de­di­ler. Hal­bu­ki şim­di ya­pı­lan ya da ya­pıl­dı­ğı id­di­a edi­len, bu şe­kil­de bir gi­ri­şi­me ben­ze­mi­yor. An­cak ta­bii ki mah­ke­me son ka­ra­rı­nı ve­rin­ce­ye ka­dar her şey bir id­dia­dır. Ve de her­kes mah­kum edi­lin­ce­ye ka­dar suç­suz ka­bul edi­lir. Bu hu­ku­kun en te­mel pren­si­bi­dir. Ge­çen se­ne Ab­dul­lah Gül?ün cum­hur­baş­ka­nı se­çil­me­si et­ra­fın­da ya­pı­lan baş­ka bir kri­tik tar­tış­ma var­dı. Dev­le­tin 1980?ler­den son­ra Cum­hur­baş­kan­lı­ğı ma­ka­mın­da ya­pı­lan­dı­ğı­nı göz önü­ne alır­sak, Ab­dul­lah Gül?ün cum­hur­baş­ka­nı ol­ma­sı ne an­la­ma ge­li­yor? Mer­kez-çev­re kav­ram­sal­laş­tır­ma­sın­dan ba­kar­sak, Tür­ki­ye?de ik­ti­dar sos­yo-­po­li­tik an­lam­da el mi de­ğiş­ti­ri­yor?Sa­yın Ab­dul­lah Gül?ün cum­hur­baş­ka­nı ol­du­ğu an­da, hat­ta on­dan ön­ce­ki uzun yıl­lar bo­yun­ca, çev­re­ye men­sup bir ki­şi ol­du­ğu­nu dü­şün­mek bi­raz zor. Es­ki­den Tür­ki­ye?yi bu çer­çe­ve­den an­la­ma­ya ça­lış­tı­ğı­mız za­man mer­kez­de­ki­ler da­ha çok oku­muş, çev­re­de­ki­ler ise oku­ma­mış kim­se­ler­di. Mer­kez­de­ki­ler oku­muş ol­du­ğu için ken­di­le­ri­ni da­ha me­de­ni, da­ha ra­fi­ne ve so­fis­ti­ke kim­se­ler ola­rak gö­rü­yor­lar­dı. Ama şim­di Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı­mız oku­muş, do­çent ol­muş, dün­ya­dan ha­ber­dar ve dev­let iş­le­ri­nin na­sıl yü­rü­tü­le­ce­ği­ni bi­len bi­ri­si. Böy­le bir in­sa­nın ar­tık ?çev­re?den di­ye ta­nım­lan­ma­sı bu mer­kez-çev­re iliş­ki­le­ri­nin ilk kav­ram­sal­laş­tır­ma­sı­na uy­gun düş­mü­yor. Fa­kat bu noktada baş­ka bir şey or­ta­ya çı­kı­yor. O da Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı?nın ki­şi­sel dü­zey­de de ol­sa di­ni­ni ya­şa­yan bir kim­se ol­ma­sı. Ar­tık Tür­ki­ye?de­ki ge­nel man­za­ra bir mer­kez-çev­re iliş­ki­sin­den zi­ya­de, la­ik kesim ile onun tas­vip et­me­di­ği ke­simin kar­şıt­lı­ğı şek­lin­de. Dik­kat eder­se­niz la­ik ve la­ik ol­ma­yan de­medim. Çün­kü in­san­la­rın bel­li bir di­nî ina­nı­şı ola­bi­lir. İn­san­lar o di­nin ken­di­le­ri­ne yük­le­di­ği birta­kım ve­ci­be­le­ri ye­ri­ne ge­ti­re­bi­lir­ler, na­maz kı­la­bi­lir­ler ve oruç tu­ta­bi­lir­ler. Ama öte ta­raf­tan dö­nüp baş­ka hu­sus­lar­da la­ik bir ha­yat sü­re­bi­lir­ler, la­ik bir ha­yat ve dün­ya gö­rü­şü­ne sa­hip ola­bi­lir­ler. Ko­nu­yu bi­raz da mevcut hü­kü­me­te ge­ti­re­cek olur­sak, din­dar in­san­lar eko­no­mi­de, ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­ler­de ya­hut, baş­ka birta­kım ko­nu­lar­da­ki ka­rar­la­rı­nı di­ne da­yan­dır­ma­ya­bi­lir­ler; da­yan­dı­ra­bi­lir­ler de ta­bii ki. Bu­ra­da mü­him olan nok­ta, din­dar bir in­sa­nın di­ne yak­la­şı­mı ha­riç, di­ğer baş­ka hu­sus­lar­da la­ik de­di­ği­miz in­san­lar­dan ay­rıl­ma­ya­bi­le­cek­le­ri ger­çe­ği­nin gö­rül­me­si. AK Par­ti ik­ti­da­rı­nı na­sıl gö­rü­yor­su­nuz? İs­lam­cı­lı­ğın al­dı­ğı ye­ni bir form mu­dur? Çev­re-mer­kez iliş­ki­sin­de çev­re­nin tem­sil­ci­si mi­dir? Bel­li bir sı­nı­fa yas­la­nan bir par­ti mi­dir yok­sa ide­olo­jik bir par­ti mi­dir?AK Par­ti, ken­di­si­ni mer­kez par­ti­si ola­rak gö­rü­yor. Bü­tün Tür­ki­ye?yi tem­sil et­ti­ği­ni ile­ri sü­rü­yor. Eğer 22 Tem­muz se­çim so­nuç­la­rı bir gös­ter­ge ola­rak ele alı­na­cak­sa bu dü­şün­ce­si­ni, uy­gu­la­ma­ya da ge­çir­di­ği söy­le­ne­bi­lir. Çün­kü AK Par­ti mem­le­ke­tin her kö­şe­sin­den oy alı­yor. He­men he­men hiç­bir par­ti şu an­da bu şe­kil­de oy al­mı­yor. AK Par­ti bir ta­raf­tan pa­zar eko­no­mi­si­nin Tür­ki­ye?nin ya­ra­rı­na ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor ve bu alan­da dev­ral­dı­ğı po­li­ti­ka­la­rı de­vam et­ti­ri­yor. Fa­kat ay­nı za­man­da da AK Par­ti?nin li­der kad­ro­su, özel­lik­le Sa­yın Er­do­ğan, bir mü­te­va­zı ai­le­yi zi­ya­ret edip on­la­rın acı kah­ve­si­ni içe­bi­li­yor. Yi­ne AK Par­ti?nin li­der kad­ro­su ve di­ğer üye­le­ri­nin çok bü­yük bir bö­lü­mü na­maz kı­lı­yor­lar, oruç tu­tu­yor­lar. Ama ay­nı za­man­da bu hü­kü­met İs­ra­il?le iliş­ki­le­ri­ni sür­dü­rü­yor. Bir ide­olo­jik dav­ra­nış gör­mü­yo­rum bu­ra­da. Bu hü­kü­me­ti sı­nıf ba­zın­da ta­nım­la­mak da son de­re­ce zor, hat­ta im­kân­sız di­ye­bi­li­rim. So­nuç iti­ba­rıy­la AK Par­ti şu­nu gös­te­ri­yor, eğer siz iyi iş çı­ka­rır­sa­nız, dış po­li­ti­ka­da, eko­no­mi­de ba­şa­rı­lı bir performans sergilerseniz ve ay­nı za­man­da da hal­kın bü­tün ke­sim­le­ri­ne ay­nı an­la­yış­la ve say­gıy­la yak­la­şır­sa­nız, hiç kim­se­yi kü­çüm­se­mez­se­niz, hiç kim­sey­le ara­nı­za me­sa­fe koy­maz­sa­nız, di­ya­lo­ğu de­vam et­ti­re­bi­lir­se­niz oy ala­bi­li­yor­su­nuz. De­min de­di­ğim gi­bi bugün bir mü­te­va­zı ai­le­yi iç­ten­lik­le zi­ya­ret eder, er­te­si gün de TÜ­Sİ­AD li­der­le­rine gidip on­la­rın gö­rüş­le­ri­ni alır­sa­nız, o za­man bu­ra­da ne ide­olo­ji­den bah­se­di­le­bi­lir ne de sı­nıf­tan. İyi an­la­mıy­la bu prag­ma­tik bir yak­la­şım­dır. İyi an­la­mıy­la di­yo­rum, çün­kü ma­ale­sef biz prag­ma­tiz­mi, opor­tü­nizm­le ka­rış­tı­rı­yo­ruz. Hal­bu­ki prag­ma­tizm, bir işin ya­pıl­ma­sı­nın iyi so­nuç ve­rip ve­re­me­ye­ce­ği ko­nu­su­na ağır­lık ver­mek­tir. Ütop­ya­dan, ide­olo­ji­den ka­çın­mak­tır; rea­list dav­ran­mak­tır. Bu an­lam­da, hü­kü­me­tin prag­ma­tik, baş­ka bir ifa­dey­le rea­list bir po­li­ti­ka uy­gu­la­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. Pe­ki, bu nok­ta­da CHP ve MHP?ye ge­le­yim. Tür­ki­ye?de bir mu­ha­le­fet kri­zi­nin ol­du­ğu söy­le­ni­yor. CHP ve kıs­men de MHP?nin ye­te­rin­ce ik­ti­da­rı sı­kış­tı­ra­ma­dı­ğı­nı, hat­ta AK Par­ti hü­kü­me­ti­nin ik­ti­da­rın tüm yıp­ra­tı­cı et­ki­si­ne rağ­men oy­la­rı­nı art­tır­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Mu­ha­le­fet par­ti­le­ri ola­rak, CHP ve MHP?nin du­ru­mu­nu na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?CHP ve MHP?yi ay­nı se­pe­te koy­ma­mak la­zım. MHP?nin bel­li bir­ta­kım il­ke­le­ri var. On­lar­dan bir ta­ne­si, ül­ke­nin mil­li bir­lik ve be­ra­ber­li­ği­nin ko­run­ma­sı­dır. Bu, MHP için son de­re­ce önem­li. MHP et­nik mil­li­yet­çi bir par­ti de­ğil, zan­ne­dil­di­ği­nin ak­si­ne va­tan­se­ver bir par­ti. Mil­li­yet­çi­lik ile va­tan­se­ver­li­ği bir­bi­rin­den ayır­mak la­zım. De­ği­şik mil­li­yet­çi­lik­ler de var; me­se­la et­nik mil­li­yet­çi­lik si­zi içe ka­pan­ma­ya gö­tü­rür. Irk­çı­lı­ğın sö­zü­nü da­hi et­me­ye lü­zum yok. Ama va­tan­daş­lık iti­ba­rıy­la mil­li­yet­çi­lik ve­ya kül­tü­rel mil­li­yet­çi­lik de var­. Me­se­la va­tan­daş­lık iti­ba­rıy­la mil­li­yet­çi­lik­te, ?Ben bu ül­ke­nin bir va­tan­da­şı­yım, bu ül­ke­ye ai­dim? de­di­ği­niz va­kit si­zi mil­le­tin de­ğer­li bir üye­si ola­rak gör­me eği­li­mi var. Kül­tü­rel mil­li­yet­çi­lik­te sa­de­ce onu söy­le­mek yet­mez; yay­gın kül­tü­rü, de­ğer­le­ri ve ül­kü­le­ri pay­laş­ma­nız is­te­nir. Ta­bii bi­rin­ci­sin­den ikin­ci­si­ne geç­ti­ği­niz za­man mil­le­te dâ­hil ede­ce­ği­niz ki­şi­le­rin sa­yı­sı­nı azal­tı­yor­su­nuz; et­nik mil­li­yet­çi­li­ğe geç­ti­ği­niz za­man çok da­ha da­ral­tı­yor­su­nuz. Fa­kat mil­li­yet­çi­lik­te bi­raz ?biz ve öte­ki?, va­tan­se­ver­lik­te ise ?biz he­pi­miz? yak­la­şı­mı var. MHP?de Tür­keş, 1965?ler­de et­nik mil­li­yet­çi­lik ola­rak ka­bul edi­le­bi­le­cek bir söy­lem kul­lan­dı. Me­se­la ?Ak­sa­nı düz­gün ol­ma­yan­la­rı Türk sa­ya­ma­yız? de­miş­ti, ama son­ra bu­nu de­ğiş­tir­di. 1980?le­re ge­lin­di­ğin­de ta­ma­men ?öte­ki­ni dış­la­yı­cı mil­li­yet­çi­lik?ten uzak­laş­­tı. Bah­çe­li ise hiç­bir za­man et­nik mil­li­yet­çi ol­ma­dı. Bah­çe­li pren­sip ola­rak AB?ye de kar­şı de­ğil ve bu­nu çe­şit­li be­ya­nat­la­rın­da gös­ter­di. ?Biz bu ulus­la­ra­ra­sı eko­no­mi­nin dı­şın­da ka­la­ma­yız, bu alan­da­ki re­ka­bet­te gü­cü­mü­zü art­tır­ma­lı­yız? di­yor. Bu de­mek ki, Ba­tı?ya ve AB?ye ka­pa­lı bir fel­se­fe­ye sa­hip de­ğil. Ama MHP li­de­ri, AB?nin çift ta­raf­lı oy­na­dı­ğı­nı dü­şün­dü­ğü za­man si­nir­le­ni­yor ve o za­man sert be­ya­nat­lar­da bu­lu­nu­yor. AB-PKK iliş­ki­si­ni mi kas­te­di­yor­su­nuz?Ta­bii PKK ko­nu­sun­da son de­re­ce has­sas; ama PKK ko­nu­sun­da şim­di­ki hü­kü­me­tin de has­sas ol­ma­dı­ğı söy­le­ne­mez. Bu ko­nu­da hü­kü­met­le or­du ara­sın­da ya­kın bir di­ya­log var ve me­se­le bir­lik­te çö­züm­len­me­ye ça­lı­şı­lı­yor. Gö­re­bil­di­ğim ka­da­rıy­la hem hü­kü­met hem de or­du alı­nan bu as­ke­rî ted­bir­le­rin birta­kım sos­yo-­eko­no­mik ted­bir­ler­le ta­mam­lan­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni dü­şü­nü­yor. Pe­ki, CHP cep­he­si?CHP?nin ken­di ta­nım­la­dı­ğı bi­çi­miy­le bel­li bir cum­hu­ri­yet ve dev­let has­sa­si­ye­ti var. Ta­ma­men o ko­nu­ya odak­lan­mış du­rum­da. Ya­ni bel­li bir la­ik­lik an­la­yı­şın­dan ha­re­ket­le hü­kü­me­ti, si­zin te­ri­mi­ni­zi kul­lan­mak ge­re­kir­se, sı­kış­tır­ma­ya ça­lı­şı­yor; ama onun öte­sin­de sos­yo­-eko­no­mik me­se­le­ler­de hiç­bir sö­zü yok. O ko­nu­la­rı mu­ha­le­fe­ti­nin esas un­su­ru ha­li­ne ge­tir­mi­yor. So­nuç ola­rak biz Tür­ki­ye?de hep re­jim me­se­le­le­ri­ni tar­tı­şı­yo­ruz. Re­jim me­se­le­le­ri de zor me­se­le­ler, bü­yük ger­gin­lik ya­ra­tı­yor. Ama me­se­la sos­yo­eko­no­mik me­se­le­le­ri, AB?ye gir­mek için ne yap­ma­mız ve ne yap­ma­ma­mız ge­rek­ti­ği­ni tar­tı­şa­bi­lir­sek, bu­nu tar­tı­şır­ken de her yap­tı­ğı­mız şe­yi ödün ola­rak gör­mesek, ba­zı şey­le­rin el­de edil­me­si için ödün ve­ril­me­si ge­rek­ti­ği­ni ge­nel ola­rak ka­bul etsek, Tür­ki­ye?de si­ya­sal ha­yat bu­gün­kü ger­gin­lik­le­rin­den kur­tu­la­bi­lir. CHP ve MHP, AB sü­re­ci­ne AK Par­ti?nin eli­ni güç­len­dir­di­ği için kar­şı çı­kı­yor ola­bi­lir mi?Bir an için bu ne­den­le yap­tık­la­rı­nı ve Tür­ki­ye?nin AB?nin tam üye­si ol­du­ğu­nu dü­şü­ne­lim. Bu ar­gü­ma­nı ile­ri sü­ren­ler ne di­yor­lar; ?AB?nin üye­si ol­du­ğu­muz za­man si­vil-as­ker iliş­ki­le­ri ye­ni­den dü­zen­le­ne­cek ve as­ker­ler bu­gün­kü et­ki­le­ri­ni kay­be­de­cek­ler. O za­man da AK Par­ti is­te­di­ği bi­çim­de Tür­ki­ye?yi yö­ne­te­cek ve is­te­di­ği de­ği­şik­lik­le­ri ya­pa­cak.? Bu de­ği­şik­lik­le­rin ara­sın­da, la­ik dü­zen­den vaz­ge­çi­lip din esa­sı­na da­ya­lı bir dev­le­tin ku­rul­ma­sı ol­du­ğu­na ina­nı­lı­yor. Pe­ki Tür­ki­ye?de din esa­sı­na da­ya­lı bir dev­let ku­rul­ma­ya ça­lı­şı­lır­sa, AB bi­zi ora­da tu­tar mı? İm­kân­sız. He­men bi­zi ka­pı­nın önü­ne ko­ya­cak­tır. Bu­nu da hü­kü­me­tin gör­me­me­si­ne im­kân yok.Ba­zı ke­sim­ler­ce id­di­a edil­di­ği­nin ak­si­ne AK Par­ti?nin ön­gör­dü­ğü si­ya­sal dü­ze­nin, Cum­hu­ri­yet?in baş­lan­gı­cın­da or­ta­ya ko­nu­lan dü­zen­den fark­lı ol­ma­dı­ğı­nı, hat­ta de­va­mı ol­du­ğu­nu mu söy­lü­yor­su­nuz?Re­cep Tay­yip Er­do­ğan bun­dan bir­kaç se­ne ön­ce şöy­le de­di. ?De­mok­ra­si­siz cum­hu­ri­yet ve cum­hu­ri­yet­siz de­mok­ra­si ol­maz.? Bu as­lın­da Ata­türk ve ar­ka­daş­la­rı­nın uzun va­de­de Tür­ki­ye?de gör­mek is­te­di­ği bir re­jim­di. Ata­türk ha­yat­ta ol­du­ğu yıl­lar­da li­be­ral de­mok­ra­tik bir dev­le­tin alt­ya­pı­sı­nı oluş­tu­ra­cak de­ği­şim­le­ri ger­çek­leş­tir­di. La­ik­li­ği ge­tir­di, Cum­hu­ri­yet?i la­ik bir esa­sa bi­na et­ti. La­ik bir sis­tem önem­li ta­bi­i, çün­kü ora­da hiç kim­se di­ğe­ri­ne bel­li bir di­nî gö­rü­şü em­po­ze ede­mez. De­mok­ra­si­ler de ide­olo­ji­le­rin ve­ya din­le­rin hâ­kim ol­ma­dı­ğı bir yer­de yü­rür. Yi­ne Ata­türk or­du­nun çok önem­li bir ku­rum ve re­ji­min bek­çi­si ol­du­ğu­nu, fa­kat ay­nı za­man­da da si­ya­set dı­şı kal­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni dü­şü­nü­yor­du. Zi­ra Ata­türk ve İs­met İnö­nü, İt­ti­hat ve Te­rak­ki dö­ne­mi­ni ya­şa­mış­tı. Or­du­nun bo­ğa­zı­na ka­dar si­ya­se­tin içi­ne gir­di­ği za­man bun­dan ken­di­si­nin de na­sıl olum­suz et­ki­len­di­ği­ni gör­müş­ler­di. Ata­türk?ün uzun va­de­de ve İnö­nü?nün ha­yat­ta ol­du­ğu za­man ya­vaş ya­vaş ger­çek­leş­tir­me­ye ça­lış­tık­la­rı, de­mok­ra­tik bir re­ji­min te­si­siy­di. Hem cum­hu­ri­yet hem de de­mok­ra­tik bir re­ji­min ta­raf­ta­rı ol­du­ğu­nu Baş­ba­kan ken­di­si de söy­le­di. Bu­nu ne ka­dar ger­çek­leş­ti­ri­yor, bu ta­bii ay­rı bir tar­tış­ma ko­nu­su­dur. Ama böy­le bir idea­li ol­du­ğun­dan bah­set­ti ve o ide­al as­lın­da Cum­hu­ri­yet?ten bu ya­na Tür­ki­ye?de yap­ma­ya ça­lış­tı­ğı­mız­dan pek fark­lı bir ide­al ola­rak gö­rün­mü­yor ba­na. Fa­kat bu­nun ya­nın­da, Ke­ma­lizm?in bir ide­olo­ji ola­rak de­mok­ra­si ile so­run­la­rı ol­du­ğu ve tı­kan­ma nok­ta­sı­na gel­di­ği id­di­a edi­li­yor.Söy­le­yen­ler var, ama ben ka­tıl­mı­yo­rum. Ke­ma­lizm bi­zim önü­mü­zü aç­tı. Tür­ki­ye?de üç önem­li dev­rim ol­du­ğu­nu söy­lü­yor bir Ame­ri­ka­lı ya­zar. Ben de ay­nı şe­kil­de dü­şü­nü­yo­rum. Bi­rin­ci­si kül­tür dev­ri­mi­dir, bu­nu Ata­türk ger­çek­leş­tir­di. İkin­ci­si de­mok­ra­tik dev­rim­dir, bu­nu İnö­nü ger­çek­leş­tir­di. Üçün­cü­sü de eko­no­mik dev­rim­dir, bu­nu da Özal ger­çek­leş­tir­di. Kül­tü­rel dev­ri­mi ya­pa­ma­say­dık, da­ha son­ra­ki de­mok­ra­tik dev­ri­mi bel­ki ger­çek­leş­ti­rir­dik; ama uzun ömür­lü ol­maz­dı. Ve so­nuç­ta da eko­no­mik dev­ri­mi ya­pa­cak ha­le ge­le­me­ye­bi­lir­dik. Çün­kü eko­no­mik dev­rim de de­mok­ra­tik dev­ri­mi ge­rek­ti­ri­yor­du. Biz o eko­no­mik dev­rim­le pa­zar eko­no­mi­si­ne geç­tik, ama dik­ta­tör­lük­le ida­re edi­len yer­ler­de pa­zar eko­no­mi­si tam an­la­mıy­la hiç­bir za­man te­şek­kül ede­mi­yor. Her dö­nem­de de­ği­şik atı­lım­lar ya­pıl­dı Tür­ki­ye?de. Her atı­lım da­ha son­ra­ki atı­lı­mın ger­çek­leş­me­si­ne yar­dım et­ti. Ata­türk­çü­lü­ğün ger­çek­leş­tir­di­ği kül­tür dev­ri­mi, de­mok­ra­si­yi ge­tir­di. De­mok­ra­si­nin için­de ve onun ku­ral­la­rı­na bağ­lı ola­rak di­nî eği­lim­li par­ti­ler or­ta­ya çık­tı. Ata­türk­çü­lük ba­şa­rı­lı ol­du­ğu için, bu di­nî eği­lim­li par­ti­ler dev­rin ku­ral­la­rı­na uy­ma­dık­la­rı ve on­dan uzak­laş­tık­la­rı za­man halk­tan oy ala­ma­dı­lar. So­nuç­ta Cum­hu­ri­yet de bir yer­de dev­re­ye gir­di ve bu par­ti­ler ka­pan­dı. Şim­di ye­ni bir par­ti var. Bu par­ti ?Cum­hu­ri­yet?e kar­şı de­ği­lim? di­yor. Bu par­ti bu­gü­nün ih­ti­yaç­la­rı­na uy­gun po­li­ti­ka­lar ge­liş­ti­ri­yor, oy alı­yor. Fa­kat Ata­türk ol­ma­say­dı Re­cep Tay­yip Er­do­ğan ve par­ti­si, bu­gün ba­şa­rı­lı ol­du­ğu ka­dar ba­şa­rı­lı ola­maz­dı. Ulu­sal­cı­lı­ğın or­ta­ya çı­kı­şı­nı na­sıl gö­rü­yor­su­nuz? İde­o­lo­jik ola­rak Ba­tı?ya da­ha ya­kın ke­sim­le­rin, si­ya­si ola­rak Ba­tı kar­şı­tı, içe ka­pan­ma­cı ol­ma­sı bir te­zat de­ğil mi? Bu te­za­tı na­sıl açık­lı­yor­su­nuz?Ön­ce­lik­le, Tür­ki­ye?nin bü­yük bir teh­li­ke için­de ol­du­ğu­nu, Ba­tı?nın Tür­ki­ye?yi ken­di emel­le­ri için kul­lan­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yor­lar. Hiç­bir ül­ke di­ğe­ri­ne ka­şı­nı gö­zü­nü sev­di­ği için bel­li bir şe­kil­de dav­ran­maz. Her­kes ta­bii ki ken­di çı­kar­la­rı­nı dü­şü­ne­cek­tir. Bel­li dev­let­ler ken­di çı­kar­la­rı­nı dü­şü­nü­yor­lar di­ye o dev­let­le­re kar­şı çık­mak ol­maz. Siz de ken­di çı­ka­rı­nı­zı dü­şü­ne­cek­si­niz ve bir den­ge­ye ula­şa­cak­sı­nız. Ne di­ğer dev­le­tin çı­ka­rı­na hiz­met ede­cek­si­niz açık­ça, ne de o dev­let ken­di çı­ka­rı­nı dü­şü­nü­yor di­ye ara­nı­za me­sa­fe ko­yup her tür­lü ba­ğı ke­se­cek­si­niz. İkin­ci ola­rak da Tür­ki­ye?nin bir İs­lam dev­le­ti­ne dö­nüş­me teh­li­ke­siy­le kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor­lar. Bu da ta­bii ki bir de­ğer­len­dir­me me­se­le­si. Tür­ki­ye?de bir­ta­kım in­san­lar ise bu­nun böy­le ol­ma­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yor. Tür­ki­ye?de­ki son ge­liş­me­ler ve de­ğiş­me­ler dün­ya­da­ki di­ğer ge­liş­me­ler­le ne ka­dar pa­ra­lel? ABD-AB ve ABD-Rus­ya iliş­ki­le­ri, Irak iş­ga­li ve İran prob­le­mi siz­ce Türk si­ya­se­ti­ni na­sıl et­ki­li­yor?Be­nim gö­re­bil­di­ğim ka­da­rıy­la Tür­ki­ye zan­net­ti­ği­miz­den da­ha faz­la içi­ne dö­nük bir ül­ke. Biz ken­di so­run­la­rı­mız­dan, ba­zen dış dün­ya­yı ta­kip ede­mez ha­le ge­li­yo­ruz. Bu bi­raz da kü­re­sel­leş­mey­le il­gi­li bir me­se­le. Tür­ki­ye?deki her şe­yi bi­raz bu kü­re­sel­leş­me­nin bir so­nu­cu ola­rak gö­ren­ler var. Bel­ki kül­tür­de ve gün­de­lik ha­ya­tı­mız­da et­ki­si olu­yor; ama biz ?Da­ha mı az de­mok­rat ola­lım, daha mı çok cum­hu­ri­yet­çi ola­lım, da­ha mı az İs­lam­cı ve­ya­hut la­ik mi ola­lım? gi­bi ko­nu­la­ra ge­lin­ce, san­ki on­la­ra ken­di ken­di­mi­ze ka­rar ve­ri­yor­mu­şuz gi­bi ge­li­yor ba­na. Ama ta­bii öte ta­raf­tan da AB?ye gir­mek is­ti­yor­sa­nız o za­man da ba­zı şey­le­ri de­ğiş­tir­me­niz ge­re­ki­yor. Ni­te­kim bir sü­rü ka­nu­nu de­ğiş­ti­ri­yo­ruz. Mü­him olan, o ka­nun­lar­la bir­lik­te biz de de­ği­şi­yor mu­yuz? As­lın­da biz Av­ru­pa­lı­la­rın zan­net­ti­ğin­den çok da­ha Av­ru­pa­lı­yız ben­ce. Ama öte ta­raf­tan ba­zı so­run­la­rı­mız ve has­sa­si­yet­le­ri­miz de var. Son za­man­lar­da top­lu­mun de­ğer­le­ri­ne say­gı, de­mok­ra­tik­leş­me, in­san hak­la­rı ve hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü gi­bi kav­ram­lar et­ra­fın­da bir ?top­lum­sal mer­kez? oluş­tu­ğun­dan bah­se­di­li­yor. Siz de ça­lış­ma­la­rı­nız­da Tür­ki­ye?de de­mok­ra­si­nin en bü­yük prob­lem­le­rin­den bi­ri­si­nin ?çev­re?nin ?merkez? karşısında iyi or­ga­ni­ze ola­ma­ması ol­du­ğu­nu be­lir­ti­yor­su­nuz. ?Top­lum­sal mer­ke­z?in bu an­lam­da de­mok­ra­si­nin Tür­ki­ye?de ge­liş­me­si için olum­lu bir et­ki ya­pa­ca­ğı­nı dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?

Top­lum-dev­let iliş­ki­le­ri­ne bak­tı­ğı­mız­da çok uzun za­man dev­le­tin, top­lu­mun so­run­la­rıy­la pek faz­la il­gi­len­me­di­ği­ni göz­lem­li­yo­ruz. Dev­let, top­lu­mun ba­zı de­ğer­le­ri­ni onay­la­ma­dı, çok faz­la öğ­ret­men gi­bi dav­ran­dı. Bu bir aşa­ma­ya ka­dar ge­rek­liy­di, ama top­lum bel­li bir nok­ta­ya gel­dik­ten son­ra ar­tık dev­le­tin o tu­tum­dan ya­vaş ya­vaş uzak­laş­ma­ya baş­la­ma­sı ge­rek­liy­di. Ama ay­nı za­man­da da bel­li ko­nu­lar­da po­li­ti­ka­la­rı­nı po­pü­list bir çiz­gi­ye kay­mak­tan ko­ru­mak zo­run­day­dı. Ya­ni hem top­lu­mun is­tek­le­ri­ne, ter­cih­le­ri­ne, ih­ti­yaç­la­rı­na du­yar­lı ola­cak­sı­nız hem de top­lu­mun uzun sü­re­li men­fa­at­le­ri­ni göz önün­de tu­ta­cak­sı­nız. De­mok­rat ola­cak­sı­nız ama po­pü­liz­me sap­ma­ya­cak­sı­nız. Şim­di ar­tık o nok­ta­ya gel­me­miz la­zım. Dev­le­tin her şe­yi ar­tık dik­te et­me­si ge­rek­mi­yor. Çün­kü as­lın­da epey eği­tim­li ve de­ne­yim­li bir top­lum ol­duk. Ulus­la­ra­ra­sı pa­zar­lar­da ya­rı­şı­yo­ruz. Bir böl­ge­sel güç ol­duk. Genç ve eği­tim­li bir kad­ro­muz var. Nü­fu­su­mu­zu Av­ru­pa?yla kar­şı­laş­tır­dı­ğı­mız za­man bun­lar­dan ya­rar­lan­ma­mız la­zım. Ar­tık şu ken­di içi­miz­de­ki so­run­la­rı ve tar­tış­ma­la­rı bel­li te­mel ko­nu­lar­da an­la­şa­rak so­nu­ca var­dır­ma­mız la­zım.

Röportaj:

Ali Aslan / Anlayış Dergisi

 

 

Haber Ara