Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi durum sizi endişelendiriyor mu?
İshak Alaton: Herkes gibi bir nebze endişelendiriyor ise de, bir yerde bunu kanıksama noktasına geldiğimizi de söyleyebilirim çünkü bu yıllardan beri devam eden bir çekişme. Bir tür eskinin devam ile yeninin doğum sancıları diyebilirim; demokratik, insan haklarına saygılı, Kürt sorununu çoktan halletmiş bir Türkiye'nin arayışlarıdır bu.
Bir aday ülke olarak Türkiye'nin, içinde bulunduğu bu ekonomik ve siyasal koşullarda AB'ye üye olabileceğini düşünüyor musunuz?
Alaton: Hayır. Bugünkü şartlarda Türkiye'nin Avrupanın saygın ve eşit bir üyesi olabileceği iddiasında değilim kimse de böyle bir iddiada bulunmuyor. Ancak hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın çıkarına olan, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirmek için çaba göstermekten vazgeçmemesidir. Avrupa yolunda ilerleyen bir Türkiye'nin o yolda devam etmesi için de Avrupa'nın bize devamli destek olması gerektiğine inanıyorum. Avrupa yolunda önümüze yeni engeller konulmamalı.
Türkiye sizce ne zaman AB'ye üye olabilir?
Alaton: Bence bu 5-10 senede olacak bir olay değil. Çünkü zihinsel bir devrim yaşamamız lazım, öncelikle insanların eşit doğmuş olduklarının idrakinde olmamız lazım, yeni bir kuşağın gelmesi lazım, Kürt olayını halletmemiz, kürtlerle barışmamız lazım. Çünkü değişmez bir kural vardır:
Demokrasi yalnızca eşit olmanın hakkı değil aynı zamanda farklı olmanın eşit hakkıdır, yani Kürtler 'biz farklıyız, biz Türk değiliz, biz Kürdüz' dedikleri zaman buna anlayış göstermek lazım. Ama hepimiz; Kürdü de, ben de, Türkü de, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın mutluluğunu da ifade edebilmeliyiz.
Avrupa'da Türkiye'nin Avrupa'ya ait olmadığı görüşü hakim, buna rağmen Avrupa Birliği yolunda müzakereler yapılıyor bu inandırıcı bir yaklaşım mı?
Alaton: Avrupa'da muhtelif yaklaşımlar var. Sarkozy ve Merkel önyargılı olarak Türkiye
Avrupa'ya ait değil diyorlar ama onların yanında, farklı düşünenler Türkiye'ye destek verenler, Türkiye'ye yakınlık duyanlar da var: Mesela spanya, İsveç Türkiye'ye büyük destek veriyor. Türkiye de hızlı bir şekilde Avrupa'ya mental olarak zihinsel olarak yaklaşmaya gayret ediyor. Bütün bunlar bir süreçtir, zamana yayılan bir olaydır. Avrupadan uzaklaşmamız ve başka yönlere doğru yol almamız için hiçbir sebep yok. Atatürk'ün yolunda yürüyoruz, Batı'ya yaklaşıyoruz Batı'nın bir parçasıyız ve de Batı ile bütünleşeceğiz bundan hiç şüphem yok.
Almanya'dan yaşayan Türkler Alman vatandaşı olsalar bile kendilerini dışlanmış hissediyorlar, Türkiye'deki azınlıklar da böyle bir dışlanmışlık hissediyor mu?
Alaton: Hayır. Türkiye'deki azınlıklarla Türkiye'deki çoğunluk toplumu arasında fazla bir fark görmüyorum ben. Türkiye'de Türk toplumu içinde bir antisemitizm olduğuna katiyetle inanmıyorum. Türk toplumu antisemitik ve senofob değildir. Ama çok önemli bir şeyin de altını kalın çizgiyle çizmek istiyorum:
Bütün cumhuriyet tarihi boyunca garip bir şekilde rejimin bürokrasinin icinde devamlı canlı tutulan bir 'ötekiler' tutumu olagelmiştir. Yani biz deyince Sünni- Müslüman takım ve karşısında onun dışladığı Aleviler, Kürtler ve bütün Müslüman olmayanlar anlaşılmıştır. Bütün bunları da o rejim, o bürokrasi, o sistem dışlamaya çalışmıştır. Yani olmayan bir düşmanlığı, olmayan bir ayrımcılığı 'rejim' canlı tutmaya çalışmıştır.
Neden?
Alaton: Bunun çok enteresan bir sebebi vardır o da biraz maddiyata dayanıyor: Çünkü Türkiye'de gayrimüslimlerin başta Ermeniler olmak üzere, Rumların, Yahudilerin Süryanilerin çok büyük zenginlikleri vardı ve bu zenginlik kıskançlık yaratan bir unsurdu. Bu zenginliği nasıl bunların elinden alırız gibi bir sinsi, fakat yaygın bir metodoloji kullanıldı ve bunun için de rejim kullanıldı. Rejim içinde mesela 'Vakıflar Genel Müdürlüğü' çıkarılan kanunlara dayanarak 1974'te tüm gayrimüslim azınlık cemaatlerinin, vakıflarının elindeki mallar devlete intikal edecek dedi ve devlete intikal etmiş gibi gösterildi. Ama sonra bunların büyük bir kısmını el altından sattılar.
Büyük bir servet el değiştirdi, hâlâ daha da değiştiriyor. Böyle bir haksızlık tam bir soygun ve gasp olayı yaşandı geçmişte ve hâlâ daha da yaşanıyor. Bunu da kimse konuşmuyor, konuşmak istemiyor, küçük şeyler olarak görülüyor. Halbuki aslında bunlar milyar dolarlardır azınlıkların elinden alınan ve bir çete sistemi yöntemiyle başka ellere geçirilen zenginliklerdir bunlar. Bunun devam edebilmesi için de yapay bir şekilde yabancı düşmanlığı antisemitizm rejim tarafindan canlı tutulmaya çalışılıyor. Benim görüsüm bu.
AKP'nin diğer partilere nazaran azınlıklara daha toleranslı yaklaştığını düşünüyor musunuz
Alaton: Evet Ak Parti zamanında böyle bir ayrımcılık görmedik bir eşitlik havası görüldü ve ben samimi olarak, AKP içinde bir gayrimüslim veya bir Yahudi düşmanlığı olduğuna inanmıyorum.
AKP'nin -hep söz edilen- gizli bir ajandası olduğunu düşünüyor musunuz?
Alaton: Bu onlara yamanmak istenen bir itham, fakat şimdiye kadar bunu gösteren bir hareketlerini görmedim, ama bu şüphenin canlı tutulması için bazı odakların devamlı faaliyette olduklarının idrakindeyim. Yani Ak Parti'den nefret edenler olduğunu biliyorum ve bunun, biraz paranoyak ve biraz hastalıklı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir toplum eğer barış içinde yaşamak istiyorsa, farklı fikirlerin bir arada yaşayabilmesi için de gayret sarfetmesi gerekir diye düşünüyorum.
Koşullar uygun olsa siyasete girmek ister miydiniz?
Alaton: Evet ben politikada yer almak isterdim, benim hayat boyu böyle bir arayışım oldu, İsveç'te kaynak işçisi olarak hayata atıldım, orada edindiğim bir sosyal demokrat felsefe var, onun için sosyal demokrat bir yönetimin mucizeler yaratabileceğine inandım. Ama kendime saha bulamadım, onun için de politikaya girmedim.
|
Ben, bütün Ermenilere 'acınızı paylaşıyorum, acınız benim acım' diyorum bundan gocunmuyorum ve bunu bir ayıp olarak görmüyorum; özür dilemek insanı yüceltir, ben buna inanıyorum.
Türkiye'nin Avrupa için önemi bağlamında, Avrupalılara bir mesajınız var mı?
Alaton: Var. Türkiyenin Avrupa'ya çok ihtiyacı var aynı zamanda Avrupa'nın da Türkiye'ye ihtiyacı var. Çünkü birarada yaşayan insanlarız; Türkiye Avrupa'nın bir parçası bir uzantısı bunu haritaya baktığınız zaman da görüyorsunuz. Nasil ki milyonlarca Türk Avrupa'da yaşıyorsa birçok yabancı da Türkiye'de yaşıyor; demek ki biz zaten bir araya gelmişiz içiçe olmuşuz, o zaman birbirimizi daha iyi anlamaya çalışalım. Yani diyalog ortamını yaratalım ki, Türkiye'deki düşünce tarzını Avrupa'nın düşünce tarzı ile bir araya getirebilelim, yani baska bir deyimle, Türk toplumunu demokrasi yolunda eğitelim, buna ihtiyacimiz var.
Bizde eksik olan demokrasinin eğitimidir, biz Türk toplumu olarak demokrasinin eğitimini daha sağlıklı bir şekilde almalıyız, bunun için Avrupa'ya ihtiyacımız var.
Söyleşi: Hülya Sancak / Qantara.de 2008
İshak Alaton kimdir?
1927 İstanbul doğumlu İshak Alaton, 1954 yılında yakın arkadaşı Üzeyir Garih ile birlikte Alarko Holding'i kurar. Alaton halen, yaklaşık 6000 çalışanı ile, enerjiden, inşaat sektörüne, makine sanayisinden, turizme kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteren holdingin yönetim kurulu başkanıdır.