Ortadoğu'yu Batı'lı kavramlarla çözmeye çalıştığımız zaman bu iş çöker, baştan bunu görmek gerek. Siz bir batı ülkesine ekonomik ambargo uyguladığınız zaman, halkı, rejime ya da yönetime karşı isyan ettirebilirsiniz; alışmıştır batılılar; sütünü kesseniz hemen eleştiriye başlarlar. Ama Ortadoğu halkları farklı. 1991'den bu yana Irak'ta ekonomik ambargo uyguluyorsunuz başarılı oldu mu? Olmadı. Çünkü Irak halkı zaten sıfır düzeyinde yaşıyor; sıfır düzeyinde yaşayan halka siz ekonomik ambargo uygulayıp nasıl etkili olabileceksiniz? Batı mantığının burayı çözmesi çok zor. Ancak ABD'nin mevcut Başkanı Bush, bunun böyle olmayacağını, bir şeyler kabul ettireceğini düşündü ve buraya müdahil olundu ama işin içinden çıkamadılar.
Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Mehmet Şahin, ABD'nin 'siyasal İslam'a karşı 'ılımlı İslam' düşüncesiyle oluşturduğu Büyük Ortadoğu Projesi'nin çöktüğünü, projenin çöküşünün ABD'nin de bitişi anlamına geldiğini iddia ediyor. ABD'nin Ortadoğu'daki çıkmazını, Rusya'nın Afganistan'daki çıkmazına ve sonuna benzeten Yrd. Doç. Şahin, ABD-İran gerginliğinde iki tarafında geri adım atmayacağı görüşünde.
Şahin ile Barem Dergisi'nin gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
Ortadoğu'nun temel aktörleri kimler ve bugün Ortadoğu'nun içinde bulunduğu durum ne?
Ortadoğu'nun temel aktörü ABD, bunu bir defa baştan koymak gerekir. Çünkü oyun kurucu olan ABD. Ama bir de bölgesel aktörler var; bu aktörlere baktığımız zaman, 1979'dan beri ABD'nin bölgede yapmak istediğinin önünde engel gibi gözüken bir rejim var: İran'ın rejimi. Bölgesel aktörlerden ikincisi de Türkiye. Batı ittifakının içinde yer almasına rağmen özellikle 2003'ten bu yana ABD'nin bölge politikaları ile Türkiye'nin bölge politikaları arasındaki paralelliğin daha az olduğunu görüyoruz. İran'ın bölge politikalarıyla Türkiye'nin bölge politikaları arasındaki paralellikler, ABD ile Türkiye arasındakine göre daha çok.
Ortadoğu'nun özelliği, enerji kaynaklarından doğalgazın, petrolün ve yavaş yavaş önemi artmaya başlayan suyun bu bölgede olması. Bu durumda ABD'nin bölgeye hakim olmasını kaçınılmaz hale getirdi. ABD buradaki enerji kaynaklarına sahip olarak sadece kendi güçlenmek istemiyor, aynı zamanda rakiplerini de kontrol etmek istiyor. Ama bununda önünde handikaplar var. Bu handikapları aşmak için ABD bir resim çizmeye çalıştı.
Neydi o resim?
Birinci olarak, Ortadoğu'da olan gelişmelerin ABD'nin istediği şekilde olması gerekir; Ortadoğu'da yaşamak isteyen rejimlerin ABD ile barışık rejimler olması gerekir.
O zaman ABD, Ortadoğu'da işbirliği yapmak için özel bir tercihte bulunmuyor, kendi politikalarına 'evet' diyen her devlet ve milletle işbirliği yapabilir?
ABD'nin derdi milletler, gruplar değil; ABD kendi politikalarını kime kabul ettirebilirse onunla çalışmakta beis görmez. Bunun en güzel örneğini vermek gerekirse, bugün ABD demokrasi söylemiyle geldiği Ortadoğu'da, soğuk savaş döneminde bölgedeki diktatörlerle çalışmakta hiçbir sakınca görmedi. Irak ve Afganistan'ı 'demokratikleşme' söylemiyle bugün işgal eden ABD'nin, demokrasinin hiç olmadığı, şeyhlikle yönetilen Körfez ülkeleriyle hiçbir sorunu yok. Bu da şunu gösteriyor: ABD için hangi dinin, hangi mezhebin, hangi milletin olduğunun hiçbir anlamı yok; ABD, dış politika çıkarlarına kim uygunsa onunla çalışmakta hiçbir sakınca görmez.
ABD, Ortadoğu'da bugün kiminle işbirliği içinde, kimlerle çalışmayı tercih ediyor?
ABD bugün bu bölgeye yönelik Büyük Ortadoğu Projesi denilen bir resim çizmek istedi, fakat bana göre, Büyük Ortadoğu Projesi bir defa çöktü. Proje, hedeflerinin çoğunluğunun gerçekleşmesini baz aldığım zaman çökmüş durumda ama hâlâ yürürlükte.
Çökme görüşünüzü neye dayandırıyorsunuz; şu andaki yürürlük şekli nasıl?
Mevcut Bush yönetimi bu projeyi gündeme getirdiği zaman, önlerinde çok ciddi engellerin olmayacağını düşünüyordu; 'biz bir resim çizeriz Ortadoğu'ya, o resimde Ortadoğu halklarını, dinlerini, mezheplerini, insanlarını belli yerler, koyarız, onlar da yerlerinde adam gibi otururlar' mantığıyla hareket edildi ancak, çağdaş uluslararası ilişkilerin hiçbir teorisinin Ortadoğu'da sökmeyeceği unutuldu.
Savaş uzadı diye mi bunu söylüyorsunuz?
Sadece savaşın uzaması değil, Ortadoğu'yu Batı'lı kavramlarla çözmeye çalıştığımız zaman bu iş çöker, baştan bunu görmek gerek. Siz bir Batı ülkesine ekonomik ambargo uyguladığınız zaman, halkı, rejime ya da yönetime karşı isyan ettirebilirsiniz; alışmıştır batılılar, sütünü kesseniz hemen eleştiriye başlarlar. Ama Ortadoğu halkları farklı. Örnek vermek gerekirse, 1991'den bu yana Irak'ta ekonomik ambargo uyguluyorsunuz başarılı oldu mu? Olmadı. Çünkü Irak halkı zaten sıfır düzeyinde yaşıyor; sıfır düzeyinde yaşayan halka siz ekonomik ambargo uygulayıp nasıl etkili olabileceksiniz.
İran'da da aynı durumu görürüz; 1979'dan beri İran'a bir sürü ekonomik ambargo uygulandı, peki var mı etkisi?
Tam tersine daha da güçlendi?
Rejim güçleniyor. Demek ki, Ortadoğu halkları daha özgür halklar değil; Osmanlı'dan beri bu halklar hep mücadele içinde, sıfır düzeyinde yaşayan halklar. Onun için Batı mantığının burayı çözmesi çok zor. Ancak ABD'nin mevcut Başkanı Bush, bunun böyle olmayacağını, bir şeyler kabul ettireceğini düşündü ve buraya müdahil olundu ama işin içinden çıkamadılar.
Ama batı mantığıyla bakan İngilizler geçmişte oldu?
Bence onlar da başarılı olmadı. 1971'de çekildikten sonra Ortadoğu'daki bütün sorunlu yerler İngilizlerin mirasıdır. İngilizler çekilirken 30, 40, 50 ve 60 yıllık antlaşmalar yaparak çekildiler, 2003 yılı bu antlaşmaların sonuna gelindiğini gösteriyor. Irak'a, Afganistan'a müdahalelerin altında bu anlaşmaların yenilenme tarihlerinin gelmesinin de etkin olduğunu düşünebiliriz. Bu aşamada bir senaryo çizdiler. Bush yönetimi 2003'te baştan çökeceği belli olan Batı mantığıyla Ortadoğu'ya Irak'la müdahil oldu, fakat Ortadoğu'da Pandora'nın kutusu açtılar. Bakıyoruz savaş 6 yıldır sürüyor, sonuç ne? Irak'ta durum daha da kötüye gitmiş.
ABD'nin bölge politikalarına, Körfez ve Suudi Arabistan'ı çıkarırsak Türkiye ve İran'dan ciddi direnç geldi. Türkiye Batı müttefiki olduğu için, ABD ile zaman zaman görüşüp tırnak içinde söylüyorum 'stratejik ortak' oldukları için bu direnci direkt vermedi ama 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi bu direncin göstergesidir. 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinde, dönemin hükümeti değil Türkiye'de halk muhalefetinin ve mevcut muhalefetin çabasının olduğunu düşünüyorum.
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi'nde Türkiye'ye nasıl bir rol biçiyordu ve projede diğer ülkelerin misyonları neydi?
Bu rolleri daha iyi görebilmek için Rusya'nın Afganistan işgaline kadar gitmeliyiz. 1979'da Rusya Afganistan'ı işgal edince ABD devreye bir politika soktu; bu politika çerçevesinde ABD 'ey Müslümanlar bir görevinizi yıllardır ihmal ediyorsunuz, bu görevin adı cihattır; bak, allahsız rejim Sovyetler, bir Müslüman ülkeyi işgal etti; sizin de cihat görevini yapacağınız en uygun yer Afganistan'dır' dedi. Bütün İslam coğrafyasında Müslümanlar bu şekilde motive edildi, yıllardır yapılmayan İslamiyet'in cihatçı yorumu ön plana çıkartıldı ve Pakistan'da, Afganistan'da 'Deobendi' denen medreseleri kuruldu, burada cihatçılar yetiştirdiler. On yıl boyunca bu cihatçılar Rusya'yı bitirdi. Rusya'nın dünyada imajı işgalci bir ülke, cihatçıların yetiştirmesini sağlayan ABD ise Müslümanların koruyucusu, Rusya'ya karşı savaşan Müslümanlar da yıllarca kendilerini İslam'ın şehitleri, kutsal savaşçıları olarak gördüler. Aslında onlar aynı zamanda ABD'nin kutsal savaşçılarıydı. Müslüman savaşçılar, Rusya bittince, ABD ile ittifak bitince gördüler ki, İslam coğrafyasında asıl hegemonyayı kuran ABD, Rusya değil. Bunlar bu defa dağıldılar; bu dağılan grubun esas düşman ABD'yi fark etmesiyle 1979'da İran devrimiyle ortaya çıkan dini yapılanmadan ABD'ye karşı ciddi bir tepki doğdu. ABD buna 'yeşil tehdit', 'siyasal İslam' demeye başladı; daha önce 'cihatçı İslam' olan yapı şimdi 'siyasi İslam'a, Soğuk Savaş dönemindeki 'kızıl tehdit' artık 'yeşil'e dönmeye başladı. ABD bu tehdidi ortadan kaldırmak için ne yaptı? Tek tek vurarak öldüremeyeceğine göre, Soğuk Savaş döneminde Rusya'ya karşı kullandığı gibi farklı bir İslam yorumu ortaya çıkardı. Bu İslam yorumuna 'ılımlı', 'liberal', 'halk' gibi bir sürü isimler taktılar. Politik talebi olan ABD'nin bölge politikalarıyla çatışan, çalışmayan İslam'ın adı olan 'siyasal İslam'ın karşısına, 'ılımlı İslam' çıkarıldı. 'Ilımlı İslam' ABD'nin bölge politikalarıyla çalışan, çatışmayan politik talebi olmayan sadece dini ritüellerini yerine getiren İslam olarak planlandı ve bölge politikalarında engel gördüğü hareketin lideri olarak işaret ettiği İran'ın önüne 'ılımlı İslamcılar'ı sürdü.
Kim bu 'ılımlı İslamcılar'?
Bu cephede Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün görülüyor; Türkiye de Sünnilik İslam cephesine sokulmak isteniyor. Türkiye'yi burada göreceğimiz işaretler de var göremeyeceğimiz işaretler de.
Türkiye'deki mevcut yönetim, hükümet, dış politika yapıcıları bu yapıyı gördü ve Sünni içinde yer alındığı zaman diğer Müslümanların kaybedebileceğini hesapladı. Fakat iki arada bir derede kalınmış durumda.
ABD Türkiye'yi nerede görmek istiyor derseniz, 'ılımlı İslam'ın başında görmek istiyor. Türkiye'de bu grupla çalışanlar da mevcuttur.
ABD teorik olarak çalışacağı yapıları ve düşmanlarını biliyorduysa niçin başarısız oldu?
Birincisi, ABD'nin kötü bir imajı vardır; ikincisi ABD buraya gelirken özellikle Afganistan'a uluslararası güçlerle işbirliği yaparak hareket etmişti ama Irak'a girerken ortaya sürdüğü bütün söylemlerin boş olduğu ortaya çıktı. Irak halkını özgürleştirmeye gitti; özgürleştirdi mi? Hayır. 'Kitle imha silahları var' dedi. Olmadığı ortaya çıktı. 'Saddam El Kaide'yi destekliyor' diyor, bunun da olmadığı ortaya çıktı. O zaman siz nasıl inandıracaksanız diğer ülkeleri.
Daha önemlisi, Irak'ta ABD ile çalışan bazı Kürt gruplar dışında hiçbir grup faydalı çıkmadı. ABD'nin özgürleştireceğiz söylemi yalan çıktı. Bu ortaya çıkanca İran da Türkiye de, 'ben böyle bir yapının içinde olursam, bunun pisliği bana da bulaşır' mantığıyla hareket etmeye çalıştı. Yaşananlar ABD'ye bölgede müttefik de kaybettirdi.
Eskiden ABD Ortadoğu'ya demokrasi söylemiyle gelirken, şimdi bölgede var olmak ve kendine müttefik bulma amacıyla yeni düşman yaratmaya çalışıyor. Bu düşmanın adı da İran. Uluslararası politikada ?havuç-sopa politikası?nı esas alırsak İran'ı bir tehdit olarak satmaya çalışıyor. Ancak İran, dini dış politikada çok iyi kullandığı için ABD'nin bu politikası tutmadı ve İran rejimi güçlendi.
Diğer yandan 2003 yılında Suudi Arabistan'da, Suriye'de rejim tartışılmaya başlanmıştı ancak 'siyasal İslam' ve İran, bölgedeki Sünni otoriter devletlerin ömrünü uzattı. ABD, İran ve Irak'taki düşmana karşı bölgede Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi ülkelerle işbirliği yapmak zorunda kaldı; bu ülkeler ABD'ye 'tamam ben sana yardımcı olacağım ama sen benim rejimimle uğraşma' pazarlığı yaptı. Bu pazarlık Büyük Ortadoğu Projesi'nin sonu anlamına gelir.
BOP'ta başka ne tür değişiklikler oldu?
İlk değişiklik, biraz önce de söylediğimiz gibi artık bu projeyi bölgeden birileriyle yapmak şeklinde oldu. 2001'den 2003 yılına kadar tek taraflı politikalarla halletmeyi düşünen ABD, geçen yılların ardından askeri ve politik gücünün de sınırlı olduğunu görerek bölge politikalarıyla amacına ulaşmayı hesapladı. ABD yeri geldiği zaman bölgeden çekilmeyi isteyecektir ama hiçbir şey almadan çekilmeyecektir. ABD 'ben burada başarısız oldum, bu bölgeyi bırakıyorum, haydi ne haliniz varsa görün' tavrı içinde olmayacaktır. ABD doğalgaz konusunda, petrol konusunda eğer ekonomik çıkarlarını garanti eden antlaşmalarını ve üs anlaşmalarını yaparsa bölgedeki çatışmalar ve halkların durumu ABD için hiçbir şey ifade etmez diye düşünüyorum. Bölge kaynakları çok rahat şekilde Batı pazarlarına akıyorsa, başka bir deyişle kontrollü bir istikrarsızlık, ABD'nin çok da rahatsız olacağı bir istikrarsızlık değil.
Yaşanan süreç Türkiye'yi de İran'ı da bölgesel bir politika çerçevesine oturtmuş gözüküyor. ABD'nin yanlış uygulamaları bölgede güç birliğini mi ön plana çıkardı?
Türkiye aslında, Ortadoğu'da mümkün olduğunca alevlerin üzerine su dökmeye çalışıyor. Türkiye 1984 yılından bu yana bir güvenlik sorunu yaşıyor; 1991'den sonra yanında olduğu ABD'nin politikalarına rağmen artan bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya kaldı. Bir İran düşünün güvenlik sorunu yaşayacak, zaten Ermenistan ile diplomatik ilişkileri yok gibi, Lübnan karışık, Suriye'de rejimin ne olacağı belli değil. Ortadoğu'da herhangi bir karışıklık Karadeniz'den Akdeniz'e kadar bütün bölgeyi güvensizlik, istikrarsızlık içine sokar. Türkiye bunun altından kalkabilir mi? Zor gözüküyor. Türkiye, Irak ve Afganistan ortadayken yeni çatışmaların olmaması için 'ne yaparım' çabası içinde; o nedenle Suriye-İsrail olayında arabuluculuk yapıyor. Bu arabuluculuk arayışları da Ortadoğu'da alevlenecek olan olayların üzerine su dökme niyetidir.
Ortadoğu alevlenecek mi; ABD, İran'a saldıracak mı?
Bir defa ABD ile İran arasında, başka bir değişle 'siyasal İslam'la ABD arasında zaten bir savaş var. 6 yıllık süreçte iki taraf öyle ileri gittik ki, bu ileri gidişlerde birilerinin geri adım atması lazım. ABD savaşı kaybettiğini kabul edebilecek mi? Bu çağdaş bir imparatorluk için çok zor. Çünkü ABD'nin bölgedeki müttefikleri de gönüllü müttefikler değil, zorunlu müttefiklerdir. ABD savaşı kaybetmesi durumunda ilk önce yanındaki zorunlu müttefiklerini kaybedecektir.
İran da çok ileri gitti. ABD, İran'dan ne istiyor? 1- Uranyum zenginleştirmeyi bırak, 2- Teröre destek vermekten vazgeç, 3- Elini Irak'tan çek. 'Bunları yaptığın zaman, seninle belli noktalarda anlaşırım' diyor. Ama öyle bir noktaya gelinmiş ki, İran da ileri gitmiş; 'uranyum zenginleştirmeyi bırakmam' diyor. İran'ın, söylemini sertleştirerek izlediği yöntem, ABD'nin Irak ve Afganistan'daki çıkmazını görmesinden kaynaklı. Irak'ta istikrar sağlanacaksa İran'ın olmadığı bir formülün tutmayacağı ortada; o yüzden burada da ABD'nin kendisine muhtaç olduğunu görüyor. İran, Hamas ve Hizbullah aracılığıyla da İsrail ve bölgedeki devletlerle de oynayabiliyor. Bu böyle gider mi? Açıkça söyleyeyim, bu böyle gitmez. Gelişmeler bu şekilde giderse ABD'nin bu işten çıkması için İran'a bir müdahale de bulunması gerek. İsrail zaten müdahale etmesini istiyor ama İran ve bu konuda yorum yapan akademisyenler ise, Irak ve Afganistan'ı göz önünde bulundurarak böyle bir müdahalenin zor olduğunu düşünüyor.
Gerçekleşmesi halinde nasıl bir müdahale olur?
Kara harekâtı şeklinde olacağı görüşünde değilim. Bu iş hava harekâtıyla da çözümlenecek bir iş değil. Hava harekâtıyla birkaç vuruş yaptığınız zaman rejimi de güçlendirebilirsiniz. O zaman ABD, İran'a karşı bir müdahalenin hızlı ve kesin bir sonuç olmasını isteyecek, buraya müdahale ettiği zaman aynı zamanda birilerine mesaj vermesi gerekecek. Müdahalenin çeşitli mesajlar da içermesi amaçlanacak. Birinci olarak İran'daki rejimi dize getirmesi gerekecek; iki, bölgede İran gibi davranacak devletlere ve gruplara ABD'ye karşı olmanın maliyetinin ne olacağını gösterecek; üç, dünyada Çin gibi Rusya gibi devletler ABD'nin karşısına tam olarak çıkmadan önce onları susturmak için bir harekette bulunacak. O zaman aklıma nükleer saldırı gibi kötü senaryo geliyor. Bunu söylediğim zaman bazı akademisyen arkadaşlar 'bu olacak bir şey değil hoca' dediler. Ben de onlara, 'bir silah kullanılmamak için yapılmaz' dedim. Her şey bir yana ABD dünyada ilk nükleer silahı kullanan ülke. İran'ın elinde nükleer silah mevcutsa kesinlikle ABD'ye karşılık verir aksi halde ABD İran'ı dize getirir.
Şunu da unutmamak lazım, İran öyle bir devlet geleneğine sahiptir ki, ipi gerip gerip son noktada uluslararası kamuoyunda hiç beklenilmeyen bir davranış sergileyebiliyor.
Çizdiğiniz kötü senaryoda anladığımız kadarıyla hiçbir taraf tam kazançlı çıkmıyor. Bu açıdan uluslararası kamuoyunun dengeyi bulma amaçlı girişimlerde bulunup iki tarafı aynı düzeyde geri adım atmaya yöneltebileceği bir durum söz konusu olur mu?
Burada açıkça söylemek gerekirse birileri kurban gidecek. Uranyum zenginleştirme konusunda İran'ın geri adım atacağı konusunda çok şüphem var, geri adım atmayacak gibi. Çünkü bu aynı zamanda rejimin meşruiyeti, dayanağı. Bence artık Ortadoğu'da imparatorluk bitiyor; nasıl Rusya Afganistan'da 10 yıl savaşında bitirildiyse, bugün ABD'nin Irak'taki savaşı 6 yıla yaklaştı, aslında ABD Irak'ta bitiyor.
Senaryoyu iki tarafın geri adım atması üzerine kurarsak, ABD ve İran, Irak'ta anlaşacaklar. İran'daki rejim, kendini kurtarmak için uranyum konusunda geri adım atmayıp, ABD'nin Irak'ta 'istikrar' sağlamasına müsaade ederek Irak'taki Şiileri kurban verilebilir. Bu İran'ın yapmayacağı bir şey değil. Bu şekilde bir anlaşma olursa, ABD bunu dünyaya ve kendi kamuoyuna onurlu bir çekilme olarak sunar. İran da kendi kamuoyuna 'bölgede bir istikrarsızlaşma vardı, biz kardeşlerimizin daha iyi şartlarda yaşamasını sağladık, aynı zamanda rejimin güvencesi olan nükleer gelişmemizi garanti altına aldık' diyecektir.