Avrupa politika dergisi Europe?s World yazarı Andras Inotai, kaleme aldığı ?bir AB acemisinin karışık düşünceleri? adlı makalesinde, ?hızlı bir başlangıç yapan genişeme süreci ivme kaybediyor. AB küresel seviyedeki gücünü korumak istiyorsa ?genişleme yorgunluğu? hissinden kurtulmalı, reformları devam ettirmeli ve 21. yüzyıl için daha açık bir misyon üstlenmelidir? dedi.
ABHaber makaleyi sizler için derledi:
AB?nin ?acemi? 12 üyesi üyelik müzakerelerine başladıklarında, üyeliklerinin amaçları ve bu ülkelerin Avrupa entegrasyonunu oluşturan temel değerler hakkındaki görüşleri konusunda derinlemesine tartışmalar yapılmamıştı. Bunun başlıca sebebi ise bu ülkelerin beklentilerinin açık bir şekilde ortada olmasıydı.
Bu üyelerin hepsi dünyaya açık olan ve genişlemeyi sürdürmek isteyen bir AB?ye üye olmak istedi. Tüm aday ülkeler, küresel rekabet gücü olan bir Avrupa?nın parçası olmayı düşlediler. O zamanki AB-15 ise yeni üyeler almak ile daha etkin ve güçlü bir Avrupa kurmayı amaçladılar. Yeni üye ülkelerin tamamı ya da büyük bir çoğunluğu AB entegrasyonunun derinleşmesine katkıda bulundular. Çoğunluğu eski komünist ekonomiler olan, düşük kalkınmışlık seviyesindeki, en azından kişi başına düşen gelir seviyesinde çok daha düşük bir seviyede olan bu ülkelerin isteği, AB entegrasyon sürecinde dayanışma içinde bulunmaktı. Akdeniz ülkeleri ve İrlanda için de aynı şey geçerliydi.
Yeni üyelerin ilk yıllarında bu beklentiler karşılanamadı-bunun bir sebebi ulusal menfaatler, diğer bir sebebi de üyelik tarihinin üzerinden henüz çok kısa bir süre geçmiş olmasıydı. Üye ülkeler arasında ?küresel olarak açılma? hissi çok yaygındı, bu da bu ülkelerin uluslararası sermaye akışı, dış ticaret gibi konularda oldukça hassaslaşmasına sebep oluyordu. Ancak korumacılığın ilk işaretleri ?bu, ?ekonomik vatanseverlik? olarak da adlandırılabilir- su üstüne çıkmaya başlıyordu. Eski üyelerin de benzer tutumları vardı, bunu AB?nin iç pazarında serbest sermaye akışının önüne koyulan engeller de kanıtlıyordu. Bu engeller ?ulusal şampiyonların? ya da ?stratejik şirketlerin?, ?tehditkar? elegeçirmelere karşı korunmasını amaçlıyordu. Bunun yanında, aniden serbestleşmenin doğurduğu sonuçlar bazı ülkelerde sert tepkilere yol açtı, populist politikacılar tarafından manipüle edildi.
AB-27 içinde birçok ülke genişlemeyi savunmaya devam etti, ancak kendi menfaatlerini korumaya yönelik giderek artan bir tutum vardı. Örneğin, Batı Balkan ülkeleri bazı Orta Avrupa ülkelerinden büyük bir destek gördüler. Ancak yeni üyelerin Kosova?nın geleceği konusunda bir görüşbirliği yoktu. Polonya ve Baltık ülkeleri Ukrayna?nın üyeliğinin öneminin altını çiziyorlardı, ancak yeni üye olan ülkelerin hiçbirinin, Kıbrıs dışında, Türkiye?nin üyeliği hakkında kesin bir görüşü yoktu.
Tüm bunların yanında ticaret hadleri yeni üyelerin rekabet gücündeki önemli artışa açık bir delil oluşturuyor. 2003-2006 dönemimde, 2004 yılında birliğe katılan 10 ülkenin toplam ihracatı %6.2?den %8.3?e, toplam ithalatları da %7.3?ten %8.8?e arttı. Bu büyümenin arkasında yatan temel sebep ise yeni üye ülkelerin kendi aralarında yaptıkları ticareti arttırmalarıydı. Dört yıllık dönemde Letonya?nın diğer yeni üye ülkelere yaptığı ihracat %13 arttı. Onu Litvanya %5.8, Macaristan ise %5.5 büyümeyle izledi. Diğer bir deyişle, AB üyeliğinin ticaretle ilişkili en büyük yararı, yeni üye olmuş ülkelerin birbirleriyle yaptıkları ticaretin artmasından kaynaklanıyordu. Yeni üyelerin AB dışına yaptıkları ihracat da dört yıl içinde %3.7?den %6.7?ye çıktı.
Yeni üyelerin AB?nin genişlemeyi devam ettirmesine yönelik yaklaşımları çok belirsiz ve bu ülkeler AB?nin bütçede yaptığı değişikliklere oldukça ihtiyatlı yaklaşıyorlar. Bunun nedenlerinden biri, bu ülkelerin bütçedeki değişiklikten yarar sağlamamaları. Ortak Tarım Politikası?nda gerçekleştirilecek köklü reformlar da bu ülkelerde kutuplaşmış düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ortak Tarım Politikası reformu tasarlanmadan önce, tüm ülkeler bu reformdan fayda sağlamayı bekliyor. AB?ye katılımda daha güçlü kamu desteği almak için tarım sübvansiyonlarının ulusal parti politikalarında önemli bir faktör olduğunu da akılda bulundurmak gerekiyor. Aynı zamanda, tarım sübvansiyonları katılımcı ülkelerde bir sübvansiyon zihniyeti oluşturdu ve bu zihniyet Ortak Tarım Politikası?nda gerçekleştirilecek reformların önündeki en büyük engellerden biri durumunda. Bunun diğer üye ülkelerde önemli siyasi sonuçları olabilir.
2007-2013 AB bütçesi üye ülkelerin üyeliklerinin ilk yıllarında yaşadıkları ?ikinci sınıf? konumlarını kaldırdı. Şimdi, en önemli amaçlardan biri AB?nin kalkınma stratejisini geliştirmek ve teorik olarak öngörülmemiş finansal transferler için bütçeyi en etkin şekilde kullanmak. Kaçınılmaz olarak, katılımcı ülkeler de eski üyelerin sahip oldukları seviyeyi yakalamalarını sağlayacak bir ekonomik ve sosyal kalkınmayı emniyete almak istiyorlar.
Tarihsel bir perspektiften bakıldığında, genişleme sürecinin en önemli taraflarından biri de yeni katılımcı ülkelerin politikayı etkileme gücünü elde etmesi. Yeni üyelerin çoğu bir süre yabancı hakimiyetinde kalmış, üstelik bazıları yüzyıllarca yabancı milletlerin boyunduruğu altında yaşamış ülkelerdi. Dışarıdan dayatılan değerler ya kabul edildi, ya da resmi olmayan kurtuluş teknikleriyle bunlardan kaçınılabildi. Bu ülkeler AB üyesi olarak politikayı etkileyebilme ve kendi entegrasyon süreçlerini yönlendirebilme gücü elde ettiler.
Yeni üyeler üyeliklerinin ilk yıllarında AB içinde çok önemli roller üstlenemediler. Bunun başka bir nedeni ise onlara politika hazırlanmasında gerçekten ihtiyaç duyulmamasıydı, çünkü o dönemde AB içinde yaşanan gelişmeler bu ülkeleri tehdit edici ya da onların menfaatlerini etkileyici bir özellik taşımıyorlardı. Yeni üyeler AB?ye henüz yeni katılmışken gerginlikler yaratmaktan da kaçındılar. Bu ülkeler için tarihsel bavullarından kurtularak politikaları şekillendirmekte proaktif rol oynamak da zaman aldı. Herşey bir yana, bunu gerçekleştirebilmek için birbirinden faklı menfaatleri olan 27 ülkeyi birleştirecek ulusal stratejik çıkarları tanımlamak ve bu stratejileri uygulama stratejilerini tanımlamak gerekiyor. Yine de, yeni üyelerden bazıları başta doğudaki ve Batı Balkanlar?daki bölgesel konular, enerji politikası göç ve iç güvenlikle ilgili konular olmak üzere politika şekillendirmekte daha aktif bir rol edinebilmek için erken girişimlerde bulundu.
AB?de karar alımında yeni üyelerin zayıf konumları düşünüldüğünde AB içinde bu kadar çok politikacı ve kanaat liderlerinin sürekli ?genişleme yorgunluğu?ndan bahsetmesi şaşırtıyor. Polonya?nın başarısız olan iki engelleme eylemi dışında yeni ülkelerin Avrupa entegrasyonuna mani olmaya çalıştıklarına dair hiçbir gösterge yok. Şu anda AB?nin gelecekteki genişleme sürecine dair var olan şüpheler, Fransa ve Hollanda?da AB?nin Anayasa Antlaşması referandumlarından çıkan negatif sonuçlardan ve bazı eski ülkelerdeki ?ekonomik vatanseverlik?ten dolayı oluştu. AB?nin Batı Balkanlar?da genişlmemeyi devam ettirmeye yönelik açık bir stratejisinin olmaması da AB?nin stratejik düşünmedeki zayıflıklarını gösteriyor. AB?nin problemi olarak ?genişleme yorgunluğu? yerine ?reform isteksizliği?ne odaklanmak çok daha gerçekçi olacaktır.
Avrupa entegrasyonundaki başlıca problemler bazı anahtar ülkelerin son yirmi yılda temel reformları sürekli ertelemesinden kaynaklanıyor. Bu, önemli genişlemeleri imkansız hale getirdi, ancak eğer Avrupa küresel politika ve uluslararası ekonomik ilişkilerde önemli bir rol oynamak istiyorsa, birliğin derinleştirilmesi daha fazla ertelenemez. Küresel sorunlar, entegrasyon sürecinin temel amaçları ve genişlemeyi devam ettirmek için hazırlıklar baskı oluşturmaya başlıyor. İstikrar ve güvenliği devam ettirme ihtiyacı da halen devam etmekte, özellikle de Batı Balkanlar gibi kıtanın en zayıf noktalarında. Dış politika, güvenlik politikası, enerji, AB bütçesi, göç ve AB karar alımında yapılacak reformlar da gelecekte sürdürülecek Avrupa entegrasyonunda karmaşayı arttırıyor.
Yeni ülkeler eskilerle aynı haklara sahip olmalı, ama bunun yanında aynı sorumlulukları da paylaşmalıdır. Avrupa değerlerinin tanımlanmasıyla ilgili ihtiyaç duyulan tartışmaya aktif katılımcılar olmalıdırlar. Avrupa?nın temel hedeflerinin belirlenmesi de bir bu kadar büyük önem taşımaktadır.
Tüm üye ülkelerin hükümetlerinin gelecek yıllarda Avrupa?nın misyonunu küresel gerçeklikleri yansıtacak şekilde tekrar tanımlaması önemli bir ihtiyaçtır. Bu gerçeklikler arasında kaçınılmaz olarak büyüyen Asya ekonomik gücü, Avrupa?nın demografik kayıpları, Afrika?dan göçler, çift yönlü uluslararası sermaye akışı, hızla büyüyen uluslararası rekabet ve çevre ve iklim sorunları yer almaktadır.
Kaynak: ABHaber
AB, 21. yüzyıl için bir misyon üstlenmeli
Avrupa politika dergisi Europe?s World yazarı Andras Inotai, 'AB 'genişleme yorgunluğu' hissinden kurtulmalı, reformları devam ettirmeli ve 21. yüzyıl için daha açık bir misyon üstlenmelidir? dedi.
18 Yıl Önce Güncellendi
2008-08-22 05:01:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara